Borgen’, ‘Soprano’, ‘True Dedective’ ve daha fazlası. Nouvel Observateur dergisinde çıkan dünyada çok iş yapan dizilerin senaristleriyle yapılan söyleşiden kısa notlar...
Bize de yararı olur diye düşündüm. Sonuçta diziler nerede çekilirse
çekilsin, ‘ortak kanunları’ var.
Uzun bir yazıdan hap niyetine küçük notlar aldım. Okurken belki de “Neden ben bu diziyi izliyorum?” sorusunun da cevaplarını içinde bulabilirsiniz. Ben de bizim yerli dizilerden küçük dipnotları ekledim.

Yazarın matematiği iyi olmalı
David Chase’in (Soprano) formülü, endişe, şüphe, iyi diyalog, iyi yalan, önemli kişilerin tespiti ve matematik bilmek. Yaşattığınızı, dizide seyirciye yaşatmak...








Anlatacak hikayen olmalı
Nic Pizzolatto (True Dedective), anılarımızın tekrar yazılmasıdır hikaye. Çocukluğumuzdan bu yana anlatacak çok şeyimiz varsa hikaye iyidir. Gülmekle ağlamak arasında ince bir çizgi yoktur. Senaristin geçmişinde yaşadıklarının dolu dolu olması kadar onları ifade edebilecek kabiliyete sahip olması gerekir. Dizi ne kadar ‘kötü’ olursa olsun, “anlatacak bir hikayem var” diyebiliyorsa izlenir. Hiç benim kalemim olmasa da örneğin ‘Güllerin Savaşı’, ‘O Hayat Benim’ bu anlamda bizden iyi örnekler. Hatta sadece taşıyıcı annelik üzerinden haftalardır devam eden ‘Kaderimin Yazıldığı Gün’ bile!

Karnına yumruk yemiş gibi...
Tom Fontana (Oz ve Borgia dizileri), seyirciyi ağlatmak kolay. Onu unutması da bir o kadar kolay. Önemli olan, uzun süre vicdanında yer edecek, karnına yumruk yemiş gibi hissettirebilmek. ‘Poyraz Karayel’ bu anlamda başarılı kareleri bize veriyor. En son ‘Zülfikar’ın arabayla çarptığı köpek sahnesindeki duygularını izleyiciye aktarışı gibi.

Karakterler aslında benim
Dizi karakterleri nasıl ortaya çıkıyor? Tom Fontana kendi formülünü vermiş: “Onların kafasında olanları kendime sorarak bulurum. Neden önemlidirler? Kendilerini nasıl yetiştirmişlerdir? Sonra işin duygu tarafı gelir, kalbi titretebilecekler mi, gülecekler mi, ağlatabilecekler mi? Kiminle daha yakın olmak isterler? İşte bütün bu soruların cevabını o karaktere iliştiririm. Sesi, yüzü o karakterin peşindedir hep...”
Her bir karakterin tüm diğer karakterlerle bağı ve yakınlığını hatta, uzaklığını dizide hissettirebilmek, karmaşık olanı bu tarafı oluyor.
Dizinin başrolleri götürsün diğerleri de ona bir şekilde eşlik eder niyetine seçilen kadrolar, bizde sıkça rastlanan bir eksiklik.
‘Bedel’ galiba buna iyi bir örnek.

Sempatik değil ilginç olmalı
HBO kanalının eski patronu Chris Albrecht’in ‘Oz’ dizisiyle ilgili şu cümlesi sanırım tüm diziler için geçerli:
“Karakterler ilginç oldukları sürece beni ilgilendirir. Sempatik olmaları önemli değil.” Mesela ‘O Hayat Benim’deki ‘Efsun.’

Sinan Koloğlu