Sevgi Allah'ın insanlara verdiği en güzel duygulardan biri ve çok büyük bir nimettir. Gerçek sevgiyi Allah, samimi Müslümanlara nasip etmiştir. Ruhunda bu sevgiyi bilen, bu anlayışı iyi kavrayan insanlar Allah'ın dünyada yarattığı bu büyük nimeti en güzel şekilde yaşarlar.
Gerçek bir Müslüman, bütün sevgisini Allah'a yöneltir. Etrafındaki her şeyi Allah'ın tecellisi olarak görür ve o güzel duyguyla tüm varlıkları sever. İnsanı, çiçeği, hayvanı, manzarayı tüm güzellikleri büyük bir aşkla sevdiği Rabbimiz Allah yarattığı için sever. Böyle bir sevgi Kuran ahlakını yaşamayan insanların arasındaki sevgiden tamamen farklıdır.
İnsan eğer sevdiği kişiyi Allah rızası için severse, her zaman kendi nefsinden önde tutar. Ona kıyamaz, onu tüm olumsuzluklardan ve her türlü tehlikeden korumaya çalışır. Ona zarar verecek şeyleri önceden fark edip ona göre tedbirini alır. Onun rahatını, sağlığını, huzurunu kendisininkinden öncelikli görür. Karşındakini kıracak, rahatsız edecek tek bir sözü dahi söylemekten sakınır. Kendi fikirleriyle onunkiler çatıştığında bile sevdiği kişiden yana tavır koyar. Enaniyetiyle gururuyla karşı karşıya kaldığında karşısındaki kişiyi yüceltip kendi nefsini ve gururunu ezer. Tüm bu güzel ahlak örnekleri ancak samimi Müslümanlar arasındaki gerçek sevgi ile yaşanabilir.
Bir kişiyi Allah rızası için sevmek elbette ki fedakarlık, emek, sabır ve ince düşünce gerektirir. Ama bu hiçbir zaman bir sıkıntı ya da fiziksel yorgunluk benzeri zorluklar oluşturmaz, Allah rızası için seven bir insan, Allah'ı hoşnut etmek niyetindedir, bu nedenle her yaptığını büyük bir aşkla ve coşkuyla yapar.
Bunun tam tersi sevgide ise yani, bir insan karşısındaki kişiyi Allah rızası için ve Allah'ın tecellisi olarak değil de, nefsine uygun bulduğu için tercih ediyorsa bu, gerçek anlamda ‘sevgi' değildir. Ve doğal olarak da, sevginin getireceği şartların oluşması mümkün değildir. Bir insanı dış görünüşüne, maddi durumuna ya da gençliğine bağlı olarak sevmek demek bu şartlardan herhangi biri değiştiğinde sevginin de hemen yok olması demektir. Bir hastalık, kaza ya da yaşlanma durumunda menfaatlerin tehlikeye girmesiyle birlikte, sevginin yerini minnet altında bırakma, kızgınlık hatta nefret alır. Böyle yanlış bir sevgi anlayışında, tek taraflı bir düşkünlük, fedakarlık, hoşgörü, anlayış, affedicilik veya güvenden bahsedilemez.
Menfaatler karşı karşıya geldiğinde her iki taraf da kendi isteği doğrultusunda hareket etmek ister ve o ana kadar sevgi diye adlandırılan ama aslında gerçek sevgiyi hiçbir şekilde yansıtmayan durum da kaybolur. İnsan gerçek sevgiyi tam anlamıyla güzel ahlaklı olduğunda yani Kuran ahlakına uyduğunda, vicdanını ve aklını Allah rızası için kullandığında yaşayabilir. Bu Allah'ın iman edenlere bir lütfudur, dünyadaki en güzel nimetlerden biridir. Doğal olarak böyle bir kişi de herkes tarafından çok sevilecekttir Bu çok metafizik bir durumdur ve Kuran'da Allah bu gerçeği bize bildirmiştir:
İman edenler ve salih amellerde bulunanlar ise, Rahman (olan Allah) onlar için bir sevgi kılacaktır. (Meryem Suresi, 96)