Mit ve sembollerin büyülü dünyası...



Mitolojiyi bilmek, anlamak ve incelemek, her seferinde yeni bir şeyi keşfetmenin benzersiz hazzıyla buluşturur bizi. Dell’in referans kitabı, bu yolda yürümek isteyenlerin elinde bulunacak pratik bir başlangıç adımı niteliğinde.

BURAK ELDEM

Ünlü mitoloji uzmanı Joseph Campbell, kendisiyle yapılan bir söyleşi sırasında “Mitler, tarihten daha önemli ve daha gerçektir,” der; “Tarih yalnızca gazeteciliktir ve ona nereye kadar güvenebileceğiniz malum.” Üstat burada kısmen modern dünyadaki yaygın anlayışın mitolojiyi çocuksu masallar külliyatına indirgeme eğilimini iğnelerken, kısmen de aynı yaygın anlayışça “bilimsel ve güvenilir” bulunan tarihin, aslında tıpkı medya haberciliği gibi egemen ideolojinin güdümünde olduğuna dikkat çekmeye çalışır. Tıpkı, “Tarih, insanların inanma konusunda fikir birliğine vardığı mitlerdir” derken, Napoleon Bonaparte’ın yaptığı gibi.

Binlerce yılı aşıp günümüze dek ulaşan bütün o zengin mit birikimi, düşgücü geniş atalarımızın kendi inançlarına göre kurguladıkları ilkel fantezilerden mi ibarettir, yoksa bu basit görünümlü anlatıların içinde insana ve evrene dair daha farklı unsurlar ya da derin açılımlar bulabilir miyiz? Bu her şeyden önce, kendi dünya görüşümüz içinde “mit” kavramının tanımını nasıl yaptığımıza ve mitlerin içeriklerini nasıl algıladığımıza bağlı.

Günümüzün pozitivizmi, kendi çizgisel tarih anlayışı içinde, kurumsal tektanrılı dinlerin yaygınlaştığı döneme kalın bir sınır çizgisi çekerek, mit ve mitoloji kavramlarını bu çizginin öncesindeki binlerce yılın inanç sistemleriyle bağlantılı olarak kullanır.

Buna göre mitler, evrenin yaratılışı, kozmik düzenin kuruluşu ve insanın ortaya çıkışı gibi temel varoluşsal sorulara, kadim toplumların “doğaüstü unsurlar” aracılığıyla getirdiği fantastik anlatılardan ibarettir.

Temel mesele, mitlerin teknik yapısını, arka planındaki kavramsal dokuyu ve aktarmaya çalıştığı evren anlayışını doğru kavramaktır aslında. Bu da, mitlerin “doğrudan” hikâyeler değil, yoğun bir sembolizmden beslenen “örtülü” anlatılar olduğunu anlamaktan geçer.

Kadim kültürlere ait mitolojiler, içeriklerindeki sembollerden oluşan “anahtar”lar doğru anlaşılıp yerli yerinde kullanıldığında canlanıverirler birden ve bambaşka görünümlere bürünürler. Söz konusu sembolleri kavrayabilmek için de, elbette sağlam referans kitapları ve kaynaklara ihtiyaç duyulacaktır.