İçimdeki ihtiyar...



Tam olarak büyüdüğümü iddia edemem, içimde küçük bir çocuk bulunuyorken böylesine , aynı şekilde küçük bir çocuk olarak kalabildiğimide iddia edemem içimde ihtiyar bir kimse duruyorken böylesine. Biz insanoğlunun çok çeşitli halleri mevcuttur, bir insan genç iken, içinde yaşlı bir ruhu pek ala barındırabilir,aynı şekilde yaramaz çocuksu bir ruhuda barındırabilir. Buda demek oluyor ki aslında yaşlanmayan ve tam anlamıyla değişmeyen tek şey ruhumuzdur. Bedenimiz günü geldiğinde büyük bir çöküntüye saplanır ve iflas eder, saçlarımız beyazlaşır, bacaklarımız tutmaz olur, üzerimizde yaşanmışlığın verdiği derin bir ağırlık ve içimizde koca bir yalnızlık olur. Benim ruhum daima kendimden yaşca büyüklerle anlaştı. Öyleki, o orta yaşlı ve ihtiyarlığa yol olan kimselerin yanında, hep daha iyi hissettim kendimi. Ellerinin,yüzlerinin, bedenlerinin kırışması beni pekte alakadar etmiyordu, öyleki gönülden bağlanabileceğim en doğru kafalarda bu yaşlı kimselerden çıkıyordu. Ben ruhun daima çocuksu ve şen kaldığına inananlardanım, yaşadığınız ve atlattığınız tüm o badireli yollar size gerekli olgunlukla beraber çocuksu yanlarınızıda verir çünkü, öyleki ruhumdaki çocukla çocuklaştırdığım ve o hisleri onlara yaşattığım çokca insanımda mevcut oldu hayatımda.Yeri geldi bencil olduk,sevmelere kapattık kalbimizi, yeri geldi hassas olduk, küçük bir sarsıntı ile duman gibi yok olduk... Unutulmayan bir kimse olmak, değerli olduğunuzu gösterir. Unutulan bir kimse olmak ise, o değerlerin hiç birini hak etmediğinizi gösterir. Bana kalırsa yeryüzünde tüm insanların birbirine
sunması gereken tek şey koşulsuz ve çıkarsız sevgileridir. Kısacık bulduğum şu hayatta, hepimizin birbirine yabancı durması ne manasız bir şeydir. Bir otobüsteyim, her bir kafa, her bir ruh ayrı bir pencereden rotasına doğru bakıyor şimdi. Öyleki tek bir muhabbetle ruhunuzu kuşacatak çokcada ruh, çokçada kalp mevcuttur dünyada. Gördüğüm kadarıyla kimse birbirine karşı adım atmaktan yana değil, atmayı düşünenler ise damgalanmaktan korkuyor olmalılar şimdi... Usta bir yazar olan Panait İstiratinin yalnızlığı dolayısıyla o derin acıdan kurtulmak adına intihar girişimi geliyor bir anda aklıma, ne büyük bir çaresizliktir, içindeki benliğine bir yoldaş bulamaması insanın. Oysaki bu hayattaki birinci vazifemiz kendimize yetmek olmalıdır.Hayatta ne kadar kalabalık olursanız olun, Tanrı huzuruna dahi tek ve yalnız bir şekilde çıkacak olmanız değişmeyen tek gerçektir. Aklıma yine, ruhunda bir parçamı bulduğum değerli yazarım Tezer Özlü geliyor, o'da Svevo,Kafka ve Pavesenin izini sürmüştü bir zamanlar. İçindeki yalnızlığın, bitkinliğin ve varoluşun derin acısını bu yolculuklara emanet etmemişmiydi. İnsan arayışı hiç bir zaman bitmez, varlığımıza dair izler bırakmak isteriz ardımızda, varlığımızı kuşatacak kimseleri isteriz yalnızca yaşamımızda. Benim temel ilkem, belirttiğim gibi gözümde bayağılaşmış cinsellikten çok yalnızca sevgidir. Sevgi bir değerdir, kalıcı ve bitmeyendir, cinsellik ise bir açlıktan ibaret olup, doyumsuz ve kıymet bilmeyendir. Anlaşılmaya o kadar çok ihtiyacımız varki, bu yüzden hep yanlış anlaşılmalara kurban gitmekteyizdir. Kimse kafasını tam anlamıyla çevirip, bir ruhu analiz etmeye kalkışmıyor, yada o ruhu gözlemlemiyor,
kısaca gözlemleyemiyor. Günümüz zamanında bir kadını gözlemleyen bir erkek ise şayet,tüm hislerini genelde cinsel fantazilerine yöneltir.Yine bir erkeği gözlemleyen bir kadınsa şayet aşkı düşleyip kurtuluş halatının ona doğru atılmasını bekler. Yalnızlık bu yüzden çok çeşitli bir kavramdır, kalabalık olmakla neyi istediğiniz ve neyi kasteddiğiniz ise çok önemlidir...