Ayrılıp dost kalmak isteyenlere
Fazla toz kaldırmadan ya da karşısındakini kırmadan yahut da elinin altından bırakmamak adına, ayrılıken söylenen bir söz vardır hani; "dost kalalım" şeklinde. Sanırım, öyle bir anda insanı bundan daha fazla rahatsız eden başka şey olamaz. Üzen demiyorum çünkü bir beraberlik bitiyor, hele de sizin değil karşınızdaki kişinin isteğiyle bitiriliyorsa zaten yeterince üzgünsünüzdür; kızgınlık da demiyorum zira o anda kızmaz insan bu cümleye, iyiniyetli bir söz gibi gelir o psikoloji içinde ama alt mesaj kısa süre sonra ulaşır beyninize. Hani sonrası vardır ya, kendi kendinize kalıp da düşündüğünüz, belki gözyaşı döktüğünüz, eski defterleri ortaya koyup didiklediğiniz, fırtınadan sonra zihninizde toz, duman çöküp her şey netleşmeye başladığı zaman; "ne demek istedi bu yahu?" diye sinir gelmeye başlar hafiften.
Bunu söyleyen kişinin yukarıda yazdığım gibi karşısındakini kırmamak ve ortamı yumuşatarak ayrılmak gibi bir düşüncesi içinde olması, kızılacak bir durum değildir aslında; sonuçta iyi niyetlidir neresinden baksanız, nezaketlidir hatta. Alışkanlıklar, hep söylerim ki insanoğlunun en zayıf yanıdır. Artık onu heyecanladırmasa da, coşturmasa da alışmıştır ve gönlü bir yenisene kaymış bile olsa insan alıştığı oyuncağı öyle kolay kolay fırlatıp atamaz; elinin altında bir yerlerde, bir dolapta, çekmecede filan dursun ister. En azından yenisine iyice alışıp eskisini aramayacağı güne dek. Bir de çabuk sıkılan maymun iştahlılar vardır ve kendine güveni olmayanlar. Bunların derdi biraz daha değişiktir. Yeniyi buldu mu gözleri eskisini hiç görmez ancak bilirler ki pek yakında yeni de eski hale dönüşecektir onlar için; ve yine bilirler ki duyguları çok değişkendir, aniden eskiye özlem de duyabilirler. İşte bunlar garantiye alırlar her şeyi mümkün olduğunca. Bu tuzağa düşen safdilleri dost(!) olarak yanı başlarında tutar, bir gün sıkıntı, kavga vs. yüzünden yaşanacak ani yalnızlıklarında, hemen acil durum camını kırıp “yaa ben seni çok seviyormuşum, yanılmışım, affet” diye yalnızlık söndürücü, ego tamir edici olarak kullanırlar. Tabi tüm yazdıklarımızın dışında, insanın elinin altında yedek(ler) bulunduğunu bilmesi ona beraberliğinde ayrı bir güç kazandıracak, görünmez bir silah olacaktır, bu da ayrı bir artı.
Buraya kadar olanlar, hemen her yetişkinin gerek yaşayarak gerekse gözlemleyerek vardığı gerçeklerdir. Asıl altını çizmek istediğim ise başka bir şey; dost olabilmek bu kadar kolay mıdır? Sevgili iken dost olunmuş mudur ki ayrılınca dost kalınabilsin? Kimse kendine bunu sormaz işte. Kaçımız “sevgilim” dediğimiz kişileri dost kılabildik hayatımızda? Onlar için hangi fedakarlığı yaptık, hangi derdine, sevincine ortak olduk seviştiğimiz günlerde? O dönemde sevdiği maça veya konsere gitiniz yemek yaptınız, doğum gününde süpriz parti verdiniz diye dost olduğunuzu düşünmüyorsunuzdur umarım. Bunların dostlukla bir ilgisi olamaz çünkü. İç dünyasına girebildiniz, yüreğine dokunabildiniz mi; yoksa sadece vücuduna dokunmakla mı yetindiniz pek çokları gibi? Ona sevgili olurken bazen ebeveyn, bazen çocuk bazen arkadaş da olabildiniz mi, bundan haber verin siz. Bir derdi olsa, mesela gece ailesinden bir hastalansa ya da ıssız bir yolda arabası bozulsa veya iş yerinde kavga edip, kapıyı vurup çıkmış olsa, ilk arayacağı siz olur muydunuz? Tabi bir de şöyle sormak gerek, arasaydı, “öf” demeden, en kısa sürede, maddi manevi tam destekle, iki eliniz kanda olsa ona koşturur muydunuz?
O yüzden hanımlar ve beyler; lütfen oturup bir kendi öz eleştirinizi yapın öncelikle. Sevgili olmaktan öte bir şey olabilmiş misiniz onun hayatında bakın da, sonra gidip “ayrılalım ama dost kalalım” deyin. Zira gülünç ve acınası oluyorsunuz gider ayak o bir zamanlar pek sevdiğiniz, değer verdiğiniz kişinin gözünde.