Ceyda Erenoğlu, Prof. Dr. Mehmet Sungur ve Prof. Dr. Doğan Şahin'den aldığı bilgiler ile günümüz evliliklerini ve yaşanan gerçekleri bilimsel veriler ışığında değerlendiriyor.
Günümüz evliliklerinin yürüyenleri kadar yürümeyenleri de var. Boşanmalar o kadar arttı ki insan “Geçmişteki evlilikler mi daha başarılıydı yoksa o dönemde ‘Kol kırılır yen içinde kalır’ mantığı mı geçerliydi!” diye düşünmeden edemiyor. “Bunun en önemli nedeni evliliklerin yürümesi yolundaki beklenti ve kuralların değişmesi” diyor uzmanlar. Hal böyle olunca “Evlenmek bir haksa boşanmak da bir hak” diye düşünenlerin sayısı artıyor. Bir başka gerçek de şu; boşanmaların büyük bir ivmeyle artması giderek normalleştirilmesine ve bu konuyla ilgili olumsuzluğun rafa kaldırılmasına yol açıyor. Daha evliliğe geçiş aşamasında “Yürümezse boşanırım” şeklinde bir düşünce yapısı belirince evlilik kararı daha cesur alınıyor. Toplumlar ise sorunlara köklü çözümler üretmek yerine geçici önlemlere başvuruyor. Daha mı çok suç işleniyor? Alın size daha büyük hapishane! Daha mı çok boşanma oluyor? Buyurun boşanmayı kolaylaştıran yasalar! Bunlar çözüm olabilir mi? Uluslararası Kognitif Terapiler Birliği Başkanı ve Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Sungur, “Hayır” diyor ve sorunlarına rağmen birlikte olmayı isteyen ancak bunları nasıl çözeceğini bilemeyen çiftlere yardım edebilecek kurum ve profesyonellere ihtiyacımız olduğunu söylüyor.
‘Her sorun bir fırsattır’
Sungur’a göre, her sorun çiftlerin birbirleriyle olan bağlarını güçlendirmek için sunulmuş bir fırsat demek. Problemli evliliklerde eşler birlikte sorun çözmek yerine ondan kaçmayı tercih ediyor. Daha kötüsü de var. Boşanan eşler bir sonraki beraberliklerinde de sorunlara katlanamıyorlar. Çünkü yeni ilişkilerinde çatışmalar ve sorunlardan arınmış bir birliktelik umuyorlar. Boşanmış kişilerden bazılarının geçmişteki evliliklerinde ilişkilerini daha iyiye götürme konusunda yeterince çaba harcamadıklarını itiraf ettikleri görülüyor.
Boşanmalar en çok evliliğin ilk yılında gerçekleşiyor
Dünyadaki genel eğilimlere bakıldığında istatistikler, evlenme oranlarının azaldığını, boşanma oranlarının arttığını, üreme oranının (çocuk sayısının) düştüğünü, evlenme yaşının yükseldiğini, birlikte yaşama oranlarının ise artış gösterdiğini gösteriyor. 1970’li yıllarla 1990’lı ve 2000’li yıllar karşılaştırıldığında hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde boşanma oranlarının iki kat arttığına dikkat çekiliyor. Günümüzde ABD gibi bazı ülkelerde boşanma oranları yüzde 50- 55’lere kadar yükselirken aynı oranın Avrupa’da yüzde 40-45 arasında değiştiği görülüyor. Boşanmalar en çok evliliğin ilk yılında meydana geliyor ve tüm boşanmaların yüzde 50’den fazlası evliliğin ilk 7 yılında gerçekleşiyor. Prof. Dr. Mehmet Sungur, “Boşandıktan sonra yeniden evlenme oranları yüzde 75 civarındadır. Bu oran ikinci evliliklerde boşanma oranlarının ilk evliliktekinden daha yüksek olduğunu gösteriyor” diyor. Tüm bu istatistikler evlilik kurumunun güvenilirliğinin ve evliliğe yönelik talebin kısmen azaldığına işaret ediyor. Yüzde 50’lere varan boşanma oranlarına rağmen insanlar arasındaki bağ kurma ihtiyacının yoğunluğu toplumun yüzde 90’ının hâlâ evlilik tercihinde bulunmasından anlaşılıyor.
‘Evlilik beraberliğin tek başınalığa zaferidir‘
Prof. Dr. Mehmet Sungur, “Bence evlilik beraberliğin tek başınalığa zaferidir” diyor ve devam ediyor: “İnsanlar birlikte olmanın tek başına yaşamaktan daha mutluluk verici olduğuna inandıkları için evlenirler. Evlilik öncesi ilişkilerinde daha çok ödüllerin olduğu bir dönem yaşadıkları için evlendiklerinde de ödüllerin aynı şekilde devam etmesini beklerler. Oysa evlendikten sonra geniş ailelerin etkileri, ekonomik güçlükler, çocuk bakımının getirdiği sorumluluklar gibi bedellerle karşılaşmak beklentileri boşa çıkarabilir.” diyor. AŞK
Her şeyin üstesinden gelmiyor
Eşlerin evliliğe aşkla başlamaları onların gelecekteki mutluluk düzeyini belirlemiyor. Evliliği başlatan nedenler ile devam ettiren nedenler birbirinden tamamen farklı görülüyor. Prof. Dr. Mehmet Sungur, “Evliliği aşk başlatsa da tek başına aşk bu kurumu devam ettirmek için asla yeterli değildir ” diyor. Aynı şey mantık evlilikleri için de geçerli görülüyor. Evlilik öncesinde yapılan en büyük hatanın eş adaylarının birbirlerindeki sorunları net olarak görmelerine rağmen (alkol madde, şiddet, sadakatsizlik vb) bunların düzelebileceğine olan inançları olduğu belirtiliyor. “Aşkımız her şeyin üstesinden gelir!” inancı ile yapılan bu tür evliliklerin hayal kırıklığı ile sonuçlanmaması için sorunların evlilik öncesinde ele alınması gerekiyor.
İlk yıllar eşlerin rekabeti ile geçiyor
Evliliğin ilk yıllarında eşlerin birbirleriyle olan rekabetleri hiç bitmiyor. Bu süreçte her iki taraf da birbirlerine haklılıklarını kabul ettirmeye çalışıyor. Bir süre sonra sorun sadece “Kim haklı, kim haksız?”a dönüşüyor. İşin kötüsü bu haklılık savaşının kazananı olmuyor. Geniş ailelerde çiftlerin aile büyüklerinin müdahalelerine karşı nasıl ortak tutum sergileyeceklerini bilmiyor olmaları da sık karşılaşılan problemler arasında görülüyor. Karşılıklı konuşmayı ve dinlemeyi beceremeyen bir çiftin sorunlarını çözebilmesi mümkün görülmüyor.
Çözüm için ekip ruhuyla çalışmak gerekiyor
Prof. Dr. Mehmet Sungur, “İlişkileri zor hale getiren tek başına kadınlar ve erkekler değildir. Sorun kadınlarla erkekler arasındaki ilişkinin kendisidir” diyor. Mutlu evliliklerde eşler sorun oluştuğunda karşılarına, mevcut sorunu alıyor ve çözmek için aynı tarafa geçip bir ekip ruhuyla çabalıyor. Buna karşın mutsuz evliliklerde eşler sorun oluştuğunda karşılarına birbirlerini alıyorlar. Sungur, evliliklerde en zor şeyin eşlerden birinin diğerini ne tamamen terk edip gidecek kadar kötü ne de tamamen adanıp kalacak kadar iyi görmesi olduğunu söylüyor.
Erkekler güce, kadınlar sevgiye önem veriyor
İlişkilerde erkekler; güç, rekabet ve başarıya önem verirken, kadınlar için sevgi, iletişim ve ilişki ön planda oluyor. Farklı ihtiyaçları olduğunu fark etmekte zorlanan kadın ve erkek, ilişkiye ancak kendi bildiklerini getirdikleri zaman beklenen tatmin gelmiyor. Prof. Dr. Mehmet Sungur, “Farklılık eşitliğe aykırı bir kavram olarak değerlendirilmemeli. Birbirimizden tamamen farklı ama hâlâ eşit olabiliriz” diyor.
Kadınlar değer görmek ve sevilmek istiyor
Kadınlar en çok kendilerine değer verildiğini, beğenildiklerini, dinlenip anlaşıldıklarını ve sevildiklerini görmek istiyor. Kadın erkeğin yaşadığı zorluğu anlamasını ve empati yapmasını beklerken erkek hızlı çözüm önerilerinde bulunmayı yeterli görüp “problem çözen tamirci” rolüne bürünüyor. Kadınlar ise duydukları çözüm önerilerinden çok duyulduklarını fark etmeyi, yaşadıkları zorlukların anlaşıldığını hissetmeyi arzuluyor.
Yazı: Ceyda Erenoğlu