Türk Lirası’nın son aylarda artan değer kaybı, ekonomi için büyük risk yaratmıyor. Bundan önce euro’ya paralel biçimde değer kaybeden Türk Lirası, son hafta içinde negatif ayrışarak diğer tüm paralara karşı değer kaybetmeye başladı. Bu hareketlilik, bir süredir tedirgin günler geçiren ihracatçı için iyi haber niteliğinde.
ABD dolarının değeri, ABD’de açıklanan ekonomik verilere ve euro/dolar paritesine göre şekilleniyor. Euro/dolar paritesi, 1.08’in üzerine tekrar çıktığı için ABD doları 2.73’lük rekor seviyesinden aşağıya doğru inmeye başladı. Önümüzdeki aylarda, ABD dolarının euro ile eşit bir pariteye ulaşması bekleniyor. Bu beklentiye paralel gelişmeler olursa dolar gittikçe değer kazanacak ve bu gelişme ihracatçımızın ve dış açık sorunumuzun lehine olacak.
Türk Lirası’nın kaçınılmaz devalüasyonundan sonra oluşacak yeni dengeyi takiben hem yabancı yatırımcıların yeniden ülkemizde yatırımlara başladığını; hem cari açıktaki azalışı; hem borsamızdaki yükselişi ve hem de büyüme oranlarımızdaki artışı görebileceğiz. Ancak bütün bu gelişmeler; sanırım seçim sonrasında yaşanacak.
Rezervler yeterli
IMF metodolojisine göre döviz rezervlerimiz yüzde 100-150 referans aralığı içerisinde ve yüzde 110 seviyesinde. TCMM metodolojine göre ise yüzde 100’ün üstünde ve yüzde 105 ile yeterli seviyede. 6.4 aylık ithalatı karşılayacak rezervimiz var. 4 aylık ithalatı karşılayacak rezerv yeterli sayılıyor. Rezervlerimiz toplam dış borcumuzun yüzde 30’unu ödüyor ve bir yıla kadar toplam finansman ihtiyacımızın yüzde 60’nı karşılıyor. Bu seviyeler, döviz rezervimizin yeterli ve güçlü olduğunu gösteriyor.
10 Nisan 2015 itibariyle Merkez Bankası’nda 122 milyar dolar döviz rezervi var. Bunun 19 milyar doları altın olarak tutuluyor. Bankaların Merkez Bankası’nda TL mevduatları için 30.5 milyar dolar dövizi ve 14.4 milyar dolar altını bulunuyor. Bankalar ayrıca TCMB’de, yabancı para cinsinden mevduatları için 38.1 milyar dolar döviz ve yarım milyar dolar altın mevduatı tutuyorlar. İhracat reeskont kredileri yoluyla da Merkez Bankası’na yıllık 13-15 milyar dolar civarında döviz girişi sağlanıyor.
İnşaatın riski yüksek
Yurtiçi bankalardan kullanılan yabancı para cinsinden kredilere baktığımızda inşaat, GYO ve enerji sektörü kredilerinin paylarının 2013 yılından beri arttığını görüyoruz. Her iki sektörün de payı ayrı ayrı yüzde 14 civarına ulaşmış bulunuyor. Enerji sektörünün gelirlerinin döviz cinsinden olacağı düşünülürse; yabancı para cinsinden kredi kullanmaları, fazla risk aldıkları anlamına gelmiyor. TCMB verilerine göre, döviz kredisi borcu olan fakat döviz geliri olmayan firmaların ekonomimizdeki oranı yüzde 12 civarında. Bu oran tüm sektörleri kapsıyor. Demek ki inşaat sektöründeki firmaların bir bölümünün de döviz girdisi var.
İnşaat sektörüne döviz cinsinden kredi verirken bankaların iki defa düşünmeleri ve her şirketi ayrı ayrı değerlendirmeleri gerekiyor. Çünkü halen en yüksek döviz borcu riski inşaat sektöründe.
Çözüm | Yaman Törüner