Charlie Hebdo katliamından sonra basın ve ifade özgürlüğü tartışılırken HDP Diyarbakırmilletvekili Altan Tan konuya Meclis’te düzenlediği bir basın toplantısıyla şu şekilde katkı sunmuştu:
“Sırf sosyetik olacak, fikir özgürlüğü olacak, üç tane sahte naylon beyaz Türk beni alkışlayacak diye dinimden imanımdan vazgeçecek halim yok.”
Sizi üzüyor olabilir, hoşunuza gitmeyebilir. Ama ifade özgürlüğü diye bir şey var, buna sahip çıkmak herkes için önemli. Bu kadar basit bir konuyu bile böyle kulağından tutup çevirip, işi birilerini aşağılamaya getirmek artık o kadar normal ki kimse üzerinde durmadı.
Ben bu açıklamayı garipsediğimi, özellikle her gün televizyonlarda özgürlük, halkların kardeşliği, demokrasi diyen birinden duymayı garipsediğimi o zaman yazmıştım. Şimdi HDP, Tan’ı aday göstermeme kararı alınca bu ifadesi yeniden aklıma geldi.
Acaba HDP seçimlerde iletişim kurmaya çalıştığı kitleyi “üç tane sahte naylon beyaz Türk” diye aşağılayıp ötekileştiren birinin yeni Meclis’te kendisine ve Türkiye’ye faydalı olamayacağını düşünmüş olabilir mi? Öyleyse isabetli bir karar almış. Çünkü hakikaten bu dilin ve anlayışın gelecekte yeri yok. Olmamalı.
Ben bu tarz konuşmanın “açık sözlülük” olarak değerlendirilmesine de karşı çıkıyorum. Açık sözlülük
laf sokmak, ağzından çıkana hakim olamamak, dan dun konuşmak değildir ki...
HDP’nin kararının nedenini bilmiyorum. Ama başkasını aşağılayan dil Meclis’te olmamalı, bunu biliyorum. Hangi partide, görüşte olursa olsun bu yaklaşım tasfiye olmalı diye düşünüyorum. Kendi adıma iktidara intikam için değil hizmet için talip olan bir muhalefet istiyorum. 13 yıl boyunca milletçe azarlanıp aşağılanıp durduk. Kimsenin yeni azarlara, hesaplaşmalara hali de sabrı da yok.
Kayahan’ın ardından
Rahmetli Kayahan hiçbir zaman şarkılarıyla ve müziğiyle beni etkileyen biri olmadı. Buna karşılık Türk popuna damgasını vurduğunu tartışılmaz bir gerçek olarak hep kabul etmişimdir. Besteleri, yazdığı sözler ve kişiliğiyle Türk halkının belleğinde önemli bir yere sahip olduğu açık. Yazdığı sözlerden bazıları dilimizde kullanılan klişeler/kalıplar arasına çoktan girmiş durumda.
Kayahan’ın ardından düşündüm, bugün “damga vuran” müzisyen, söz yazarı, besteci popüler müziğimizde kim, diye sordum. Bir sürü yetenekli, yeteneksiz, iyi, kötü isim var elbette, ama şu devre damgasını vurdu diyebileceğimiz, ileride hatırlanacak unutulmayacak şarkılar yazan, hastası olmasak da dilimize işleyen kim var? Kim bugünün Türk halkına hitap eden sanatçı?
Benim aklıma gelen
bir isim yok. Ya müzisyenler ve müzik değişti yıllar içinde ya da Türkiye artık tek bir ismi sevemeyecek kadar bölünmüş zevklere ve duygulara sahip.
Sigarayı bırakınca
- Yaş adeta 18. Ne yorulmak, ne nefes nefese kalmak.
- Hangover kavramı yok. Sabahları tertemiz uyanmak diye bir şey var.
- Leş gibi kokmak yok.
- Yediklerinin tadını almak denilen o “unutulan konsept” yeniden hayatına giriyor.
- Vapurdan iner inmez şak diye sigara yakanların arkasında bıraktığı dumanın içinden yürümek artık seni rahatsız ediyor. Eskiden nasıl rahatsız olmadığına şaşırıyorsun.
- Sırf sigara içeceğim diye derme çatma, gecekondudan bozma kış bahçelerinde ısıtıcı altında beynin pişerek oturmak zorunda değilsin artık.
- Mekânların açık alanlarında artık eskisine göre daha fazla rahatsız oluyorsun. Sigara içilmeyen açık bölüm olsun demeye başlıyorsun.
- Daha iyi, daha bilge ya da üstün biri olmuyorsun. Sadece böyle daha iyi hissediyorsun, bu da yeterli zaten. Sigara içenlere trollük yapmak sigarayı bırakmanın olası en fena yanı. Ben bunu yapmıyorum size de tavsiye ederim. Hem sigarayı bırakmayı, hem de sigara içenleri rahat bırakmayı.
- | Mehmet Tez