Nefret sevginin bir zıddıdır. Yani bu iki duygunun aynı anda deneyimlenmemesi gerekir. Peki bir duygu zıddıyla beraber, bir kişiye karşı nasıl var olabiliyor ?

İnsanların sevdikleri ile arasındaki ilişkiler kimi zaman kötüye gidebilir. Bunun sayısız nedeni olabilir. Aşırı sahiplenmek, sevgiyi suistimal etmek, kaş yapayım derken göz çıkarmak… Sevdiğimiz insanı kıskandığımızı düşünelim. Sevdiğimiz insan bu durumdan bunalıp bize karşı çıkabilir. Kıskandığımız halde bize karşı çıkıldığı bilinçaltımız kıskanma güdümüze karşı çıkıldığını fark edebilir ve karşı hamle olarak nefreti duygumuzu harekete geçirebilir.


Spinoza bunu ”tutkuların taklidi” dediği özdeşim kurma mantığı kapsamında inceler ve derki: ”Bir tutku diğeriyle yer değiştirdiğinde, evvelce bulunan sevgi daha büyük bir nefret doğurur”. Freud aynı durumun tersininde kabul edilebileceğini nefret ettiğimiz bir insanı sevebileceğimizi de iddia eder.

Platon bu konuda şöyle der: ”Başka birisini kendisi gibi seven ya da geçmişte sevmiş olan dürüst karakterli insancıl birisinin bizi dinlediğini varsayın, bu kişi bizden, önemsiz bir nedenin sevenlerde sevgiden daha büyük bir nefrete ve sevilene dönük kötücül ve kırıcı bir tavra neden olduğunu işitsin, böyle bir durumda bizim insanlığın kir bağlamış kesiminde yer aldığımızı ve hiç soylu bir sevgiyle karşılaşmamış olduğumuzu düşünmekte haklı olmaz mı?”

Başkası, kendisine verdiğimiz hayali zararlardan ötürü ya da muhtemelen fesat kadar entrikacı kimliğiyle de, bize verdiği gerçek zararlardan ötürü bizden nefret eder. Biz de buna karşılık ondan nefret ederiz. Sevdiğimiz insanlardan nefret ettiğimizi anlamada bir sorun yoktur, zira bizi yönetmeye ya da suistimal etmeye çalışırlar. Peki, insanlardan, bizi seviyorlar ve tarafımızdan seviliyorlar diye, nefret etmemizin bizim için anlamı nedir?

Sartre’ ye göre burada sevginin doğasındaki boşluğa ilişkin bir aktarım söz konusudur. Bağımsız bir varlığa tümüyle sahip olmayı hedefleyen arzumuz, ötekine sahip olduğu sürece de özgürlüğü konusunda başarısızlığa uğramaya mahkumdur. Buna karşın Sartre ”arzunun imkansız ideali” , ”sevenin daimi hoşnutsuzluğu”, ” sevenin daimi güvensizliği”nden bahseder. Sevgi mazoşizme ve sadizme dönüşür. Sartre’ın açıklamasında bu iki kavram haz ve acıyla pek az, özgürlük ve yönetimle ise daha fazla ilişkilendirilir.

Sevgi kendisiyle birlikte bağlılığı ve kullanılabilmeyi getirir. Bunlar nefret için çok güzel birer altyapıdır. Birisi başka birisini ne kadar sever ve bağlanırsa, sevgi ne kadar saf olursa olsun hayal kırıklığı için gerekli ortam oluşmuş olur.

Yazımızı konuyla ilgili çok güzel bir şiirle bitirelim

Seviyorum ve nefret ediyorum.
Neden böyle hissediyorum diye sorabilirsin bana.
Bilmiyorum.
Fakat bunun bana olduğunu hissediyorum, eriyorum.