1978 yılında Samsun'un Terme ilçesinde doğdu. İlkokulu köyünde bitirdi. Ardından Samsun Ladik Akpınar Öğretmen Lisesi'nden mezun oldu. 19 Mayıs Üniversitesi Amasya Meslek Yüksek Okulu Büro Yönetimi ve Sekreterlik bölümünü bitirdi. 2000 yılında Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Türkçe Öğretmenliği Bölümüne yerleşti. İstanbul’da bulunduğu süre zarfında kültür ve edebiyat çevreleriyle temasta olmaya gayret etti. Aynı yıllarda Türk Edebiyatı Vakfı bünyesinde çeşitli üniversitelerden katılan arkadaşlarıyla Kitap Okuma Grubu oluşturdu. 2006/2008 yılları arasında internet üzerinden yayınlanan Gelecek adlı dergide çeşitli makaleleri yayınlandı. 2005/2006 Eğitim-Öğretim yılında Türkçe öğretmeni olarak göreve başlayan şair, halen bu görevini yürütmektedir. Evli ve bir kız çocuğu babasıdır.

ESERLERİ:
Hayal Belde / Gölgelik-Ufuk Ötesi Yayınları (2006)
Yalnızlığıma Yol Almadayım / Bilgeoğuz Yayınları (2011)



ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER



ADAM ŞEHİR YAŞAM DENİZ

adam vurdu kendini sahile
kaçar adımlarla geçti kaldırımlardan
deniz tütüyordu gözünde
kaçıyordu bir sigara içimlik
zaman için şehirden denize
adam sigara tüttürürdü yürürken
eski bir alışkanlıktı,öğrencilikten...
lakin bu sefer tüttürmedi
bir an evvel denize varmalıydı
denize karşı tellendirmeliydi sigarasından
nihayet denize vardı adam
taa kıyısına oturdu denizin
ıslak bir kış günündeydi zemin
yaktı sigarasını denize karşı
deniz kokusu doldu genzine
sonra bir nefes daha
yosun kokusu doldu bu kez
martılarla göz göze geldi adam
ve eylül'ü hatırladı
eylülleri...
bir nefes daha çekti adam
bu sefer sonsuzluktu ciğerlerine sinen
o denizin çocuğuydu
denizden ölesiye korkup ürken
son nefesi de çekerken birden
geri dönüp yürüdü adam
gören,zannetti ki yaşamın kenarından döndü bir an
belki de öyleydi o an...
ardındaki yaşam mıydı,
fütursuzca akıp durmakta olan?..



AY GÜZELİ

ay güzeli
halelenmiş yine ay güzeli
dökmüş ışıktan saçlarını
bin bir ışık oyunuyla tutuşmuş
ay güzelinin saçları

bir inci asılı kalmış gibi
nisan yağmurlarından sonra
bir istiridye ağzını açmış gibi
ve ummanlar susuzluktan yanmıştı yani

atlastan bir kumaşın üstünde
ay güzeli inadına bir desen misali
büyürken uyumak delilik değil mi?

ay güzeli
ey güzeller güzeli
gazeller yakılır uğruna buselik
şarkılar söylenir nihavent makamında
ve şavkının aydınlığında bulur
sevgililer aşkın efsunlu nefesini.

ay güzeli
eksik olma penceremden bu gece
seni platonik sevmekle
geçireceğim son demimi
vuslatını istemem ey peri
nasıl dokunduğunda ışığa
yanar ya pervanelerin hepsi
ben de pervanenim bil ki
yalnızca seyrinle kalacağım seni
zira yanacak cesaretim yok çünki
zati pişmedim daha ki
esasında uzaktan sevmek belki…

ay güzeli
aşkın adı kavuşmak olsaydı
kim bilirdi ferhat’ı kerem’i
kim dönerdi bir mevlevi gibi
kim pişmiş aşa su katar ki?

ay güzeli
ayrılma penceremden
sen büyürken ben uyuyamam ki…




BİR BİSİKLETİM OLSA

bir bisikletim olsa
ve vursam kendimi yollara
geçsem kenarları ağaçlıklı
toprak bir yoldan hızla
zaman kaydı olmadan
akan ben olsam yalnız o yolda...

sanki rüzgarmışım
yemyeşil bir denizin üstünde
esiyormuşum oysa
oysa öyleymiş aslında
aslında hal buymuş neyse...

çocuk belki bunları hissediyordu
yaşıyordu belki böyle bir anda
kim bilir hepsi gerçekti
hayal miydi yoksa....

söylesene ne fark eder
çocuk mutlu mutlu gülümsüyordu ya...



HAYAL BELDE

ölüm, gül dalında diken
kançiçeğinde yeniden doğuş
ferhad oluş, mecnun'a dönüş
sevda, azrail'in nefası
vahiy ruh'un kanadında

bir çocuk ürkekliği,
şuh bir kadın kahkahası,
aşk, anne okşayışı aslında...

o belde-i hayal kaf dağındadır
hiç görmemiş olsa da ama
gönlünden gönül gözünden bakıştır
arayıştır, kendinden kaçıştır
kendine oysa...

o belde-i hayal değildir kaf dağında
''dil'' derler engin bir memlekettedir.
sığmayıp arş-ı ala'ya
sığdığıdır oraya O'nun...
zaten insan dediğin ondan mürekkep
O'ndan ibarettir,
O'dur dense yeridir,
belki dışarıda arayıp durduğun,
belde-i hayal budur!..




MEVLANA İLE

mevlana ile söyleştik şöyle buyurdu bize:
dışarda canavarlar arar durursunuz oysa
en büyük canavar sizin içinizde...

kişinin değeri nedir sonra?
aradığı şeydir elbette...

ey kardeş bir gececik de uyuma!
bak ay uyumadığı için parıl parıl parlamada...
sen de
kapkara yorganını at sırtından
göreceksin bahtın ay gibi ışımakta...

zira nereye yağmur yağsa orada yeşillik vardır,
nerede gözyaşı dökülüyorsa oraya rahmet iner unutma!

yine hatırla! hayvanın alacası dışında, insanın alacası içindedir.
neyleşmek lazımdır
arınmak gerektir
aşkla...



YALNIZLIĞIMA SOYUNDUM

yalnızlığıma soyundum
bir sen kalıncaya değin
ceviz gibiydim bir zaman
yeşiliyle kahverengisiyle
çetin kabuğuyla sertliğiyle…

ağlamayı öğrendim
yıldızlı bir gecede
ağladım…
oyuncağı kırılmış bir çocuk umarsızlığıyla
yardan da medet gelmiyordu oysa
kapatmıştı kucağını vurdumduymazlığıyla
neyse,
hatıralar vardı tüm ihtişamıyla…

üşümeğe başladım
bir titreyiş aldı neden sonra
kelimeler damladı alnımdan
sözcükler süzüldü göz pınarlarımdan
yanaklarıma…

titrek bir mum ışığı oldum
kazanlar kaynattım
kırk kuşun kanadına gönlümü bağladım
anka’nın peşine düştüm
kafdağı’nın ardında…
bir peri kızı gördüm:
- nasıl varılır bana?
- senden bir yol vardır sana
promete’yi gördüm
zincirlendiği kayada…

zühre, bütün haşmetiyle eğiliverdi,
secdeye kapandı önümde.
kokumu aldı babam kanlı gömleğimde.
şaman: daha ötesi yok diye seslendi.
daiydim artık alamut eteklerinde,
hayyam’la üzüm suyundan dem vurduk
lacivert bir rey gecesinde…

şems çıkageldi ansızın
ben zarımı yırtmaktaydım kozamın
ruh’un sesi işitildi maveradan
övülmüş olanı müjdeledi mesih…

yalnızlığıma soyundum
bir sen kalıncaya değin
enkidu, gılgamış senin neyin
adam dediğin havva’yı saklar
eğe kemiğinde…
ve havva saklıysa eğer bende
yalnızlığıma soyundum
sen kalıncaya değin…