İlkokula yeni başladığında yaşadığı sıkıntılar, çocuğun okuldan nefret etmesine, kendine olan güvenini kaybetmesine, ve sosyal hayatında bir çok olumsuzluğun gelişmesine sebep olacak boyutlara ulaşabiliyor. Öğretmeninin veya ebeveyninin tembel, disiplinsiz, ve düşük zeka seviyesine sahip olduğunu düşündükleri bu “sorunlu” çcuklar büyüdüklerinde bilim insanı, mucit, sanatçı ve devlet adamı olabilirler. Belki de Albert Einstein, Leonardo da Vinci, Thomas Edison, Auguste Rodin gibi bir çok ünlü isimle ortak yönleri vardır: Disleksi
Öğretmenlerden gelen şikayetlerin artması ve kötü notları nedeniyle sekiz yaşındaki Ishaan’ın ailesi tarafından yatılı okula gönderilmesine neden olur. Yatılı okulun mutsuz geçen ilk günlerinde yeni gelen resim öğretmeni sınıftaki etkinliklere katılmayan yalnız öğrenciyi hemen fark eder. Yaratıcı ve haya gücü çok geniş olan Ishaan’ın disleksik olduğundan şüphelenen öğretmen, öğrencisinin hayatında pek çok şeyi değiştirecektir. Disleksi konusunda farkındalık yaratan 2007 yılı Bollywood yapımı Taare Zameen Par( Yeryüzündeki Yıldızlar) isimli film dislekisinin kişi üzerinde sosyal ve kişisel düzeyde yarattığı yıkıcı etkileri vurguluyor. Evet Ishaan durumunun farkına varan bir öğretmeni olduğu için şanslıydı. Ancak dünya nüfusunun %6’sında görülen disleksi çoğu zaman fark edilmiyor.
En Önemli Etken Genetik Faktörler
İlkokula yeni başlayan bazı öğrenciler için okumayı öğrenmenin zorluğu , bazen okula başlama heyecanını bile unutturuyor. Yaşana sıkıntılar çocuğun okuldan nefret etmesine, kendisine olan güvenini kaybetmesine neden oluyor. Dinleme, konuşma, okuma, yazma, matematik becerilerinde başarıyı yakalayamayan çocuklarda öğrenme güçlüğü sosyal, eğitsel ve ruhsal problemlerin oluşmasına neden oluyor.
Öğrenme güçlüğü beynin bilgiyi alması, işlemesi, saklaması, ve kullanmasında yaşanan nörolojik sorunlar nedeniyle ortaya çıkıyor. Bu nörolojik sorunların altında genetik faktörlerin rol oynadığı belirtiliyor.
Kelimelerle Başım Dertte
Öğrenme güçlüklerinin en bilineni olan disleksinin kelime anlamı kelime –dil zorluğu veya kelimelerle ilgili zorluklar olarak biliniyor.
1896 yılında İngiliz doktor 14 yaşındaki bir disleksik bir erkek çocuğun yaşadığı okuma sorununun görme bozukluğu ile ilgili olduğunu düşünmüş olsa da daha sonra yapılmış olan araştırmalar disleksinin merkezi sinir ve dil sistemleri ile sorunlardan kaynaklandığı ortaya çıkmıştır.
Disleksinin en tipik belirtileri işitme ve görme duyularında sorun olamamasına rağmen yavaş okuma, b,d,p g gibi harfleri ve yavaş okuma, b,d,p g gibi harfleri ve bazı kelimeleri karıştırma ,tersten algılama, okurken atlama, benzer kelimeleri karıştırma, heceleme zorluğu, hecelerin yerini değiştirme ,yeni ve karmaşık kelimeleri öğrenmede zorluk çekme, zaman kavramına ve sesli okumada zorlanma, harflerin ses sırasını karıştırma sayılıyor. Bu belirtiler çocuktan çocuğa da farklık gösterebiliyor. Okul öncesi dönemdeki çocuklarda disleksi, motor becerilerde yetersizlikler kavram öğrenmede zorlanma, konuşmada gecikme ve konuşma bozukluğu gibi bazı sinyaller verse de sorun çocuğun ilkokula başlaması ile su yüzüne çıkıyor. Bazı durumlarda ise disleksiye dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu da eşlik edebiliyor.
Disleksik kişinin okuması yavaşsa ,okuma sırasında duraklama ve tekrarlama hataları söz konusuysa bu tip disleksi algısal yani “P tipi” disleksi, eğer okuma hızlıysa ancak hece ve kelime hataları oluyorsa dilsel yani “L tipi” disleksi olarak adlandırılır. İki tip disleksi arasındaki farkın, beynin sağ ve sol yarım kürelerinden birinin diğerine göre daha az gelişmiş olmasından kaynaklandığı düşünülüyor.
Erkek Çocuklarda Daha Sık Görülüyor
Disleksi erkek çocuklarda kızlara göre 3-4 kat daha fazla görülüyor. Annenin hamileyken geçirmiş olduğu enfeksiyonlar, yetersiz beslenme, bilinçsiz ilaç kullanımı, bebeğin düşük kilolu doğması ve zor bir doğum olması gelişiminde rol oynayan etkenler arasında sayılıyor. Ama esas olarak genetik faktörlere bağlı olarak beynin bazı bölgelerinde görülen sorunlar nedeniyle ortaya çıktığı düşünülüyor.
Bazı araştırmalar disleksik çocukların beyinlerinin önemli birkaç bölgesinin görsel analiz ve fonolojik (sese ilişkin) işlem için yeterince aktif olmadığı , sağ ve sol bölümlerindeki aktivitelerinde farklılıkların olduğu sonucuna ulaşılmış. Örneğin disleksik olmayan kişilerin beyinlerinin sağ yarım kürelerinin sol yarım küresine oranla daha küçük olduğu gözlemlenmiş oysa disleksik kişilerde beynin iki yarıküresi ya eşit büyüklükte yada sol yarı küre daha küçük oluyor.
Disleksi tanısı konan çocukların % 80’inden fazlası ailelerinde de disleksiklere rastlanmış. İkiz kardeşler üzerinde yapılan araştırmalardan da disleksinin genetik nedenlere bağlı olarak gelişebileceğine dair sonuçlar elde edilmiştir. Örneği 6. Kromozomun sesleri ve kelimeleri seslendirme, 15. Kromozomun kelimeleri tanıma yeteneği ile ilişkili olduğu saptanmıştır. Bu nedenle beynin gelişiminde görevli olan bir çok genin disleksinin gelişiminde de etkili olduğu rol oynadığı düşünülüyor. Örneğin 6. Kormozomda yer alan DCDC2 geninin beynin okuma bölgesindeki sinir hücrelerinin koordinasyonunda görevli olduğu bulunmuş. Normal okuma için beyindeki devrelerin birbirleriyle iletişim halinde olmaları gerekirken DCDC2 geninde meydana gelen bir değişikliğin bu iletişimi bozduğu saptamış.
Erken Tanı Çok Önemli
Disleksi bir hastalık değildir. Disleksi bir hastalık olarak değerlendirilmemelidir. Yaşam boyu sürebilecek olan bu sorun ne kadar erken fark edilirse uygulanacak eğitim çocuğun normal okuyucu seviyesine yaklaşmasında o kadar etkili oluyor. Okumaktan çekinen, okulu sevmeyen yada disleksinin diğer belirtilerini gösteren bir çocuğun tembel ve disiplinsiz ve disiplinsiz olduğu gibi bir sonuca varmadan önce akıllara disleksiyi yada diğer öğrenme güçlüklerini getirmekte fayda var. Erken tanı konulabilmesinde elbette en büyük rol annelerin, babaların ve öğretmenlerin gözlemleri.
Disleksi şüphesi olan çocuklara, uzmanlar tarafından yapılacak zeka testi, psikometrik ve nöropsikolojik testler sonucunda tanı konabiliyor. İlaç tedavisi olmayan disleksi için önerilen, bu konuda uzman eğitimcilerin ve ailelerin yer aldığı ekiple tedavi sürecine başlaması. Çocuğun bir yandan normal okula devam ederken aynı zamanda somut, deneysel öğrenme ve soyut düşünme olanakları yaratacak öğrenme becerisini güçlendirecek eğitim programlarının uygulanacağı bireysel çalışmalar yapması öneriliyor.
Çabalar Farkındalık Yaratmak İçin
Binlerce disleksik çocuğun fark edilmeyip gerekli eğitim programları dahilinde tedavi edilmediğini düşünürsek ileride hepsinin mutsuz, sosyal hayatında ve ilişkilerinde başarısız, kendine güveni olmayan, topluma kazandırılamamış, birer yetişkin olacağını tahmin etmek zor olmasa gerek. Özellikle son yıllarda tüm dünyada disleksi konusunda yapılan etkinliklere, projelere ve araştırmalar bakıldığında sorunun ciddiyetinin farkına varıldığı düşünülüyor. Örneğin bazı ülkelerde disleksi konusunda ve disleksik çocuklara dikkat çekmek için disleksi farkındalık günleri düzenleniyor.