İngiliz dilbilimci Halliday, dildeki anlam yüklerinin dilbilim, toplumbilim, ruhbilim, fizyolojik, antropolojik ve kültürel etkilerle durum değişikliğine uğrayabileceğini belirlemiştir. Bu bakımdan Türkçe söylemleri, sözcükleri ve cümleleri, hatta kelimeleri incelerken “kavramlara, kapsamlara, yan anlamlara, derin anlamlara”, kısaca “gizli veya üstü örtülü” diyebileceğimiz “kapalı ifadelere” dikkat etmek gerekir. Türkçe kapalı ifadeler yönünden oldukça zengin bir dildir. Zamanında kapalı ifade olarak ortaya çıkan birçok deyim, sözcük, atasözü ve ifade ilk defa söylendiklerinde “kapalı bir ifade” anlamını içermekteydi. Ancak, anlamı anlaşıldığında ve dile yerleştiğinde “kapalı ifade” rolünden çıkarak “anlaşılabilir bir ifade” olarak dilde yerini almıştır. Ama, bu ifadeler yine de kullanılış yerlerine göre değerlendirilecek olursa, “kapalı ifade” rolündedir.


Bir zamanların ünlü politikacısı O. Bölükbaşı, eski Meclis’in önünde otururken, kendisine sorulan “Niçin burada oturuyorsun?” sorusuna “Her hana bir bekçi gerekir” diye cevap vermiştir. Bu cevapta “gizli veya kapalı ifade” olarak kullanılan anlam ve üstünde durulması gereken sözcükler “han” ve “bekçi” dir. Bekçi görevini yapmıyor olmalı ki, ‘han’ın bekçiye ihtiyacı var, anlamı çıkar. Buna benzer politikacılarımızın ifadeleri az söz ile çok şey ifade eder. Bu örnek Wittgenstein’in “kelimenin anlamının, onun dil içindeki kullanılışı” tarifine de uymaktadır. Toplum bilgisinden, deneyim ve zekâdan, buluşlardan kaynaklanan “kapalı ifadelerin Türk toplumunda barışı korumak, gizlilik dereceli konuları açık ve seçik belirtmemek, propaganda yapmak isteyen siyasetçilere puan ve çevre kazandırmak için önemli bir yeri vardır. Kapalı ifadelerle belirli bir konuya dikkat çekilebilir, bir konu tavsiye edilebilir, belli bir konu alay konusu yapılabilir, abartılabilir, kabul veya reddedilebilir. Bu tür örneklere her zaman, her yerde, özellikle gazetelerimizde, reklam dilinde, yazın ve söz dilinde bilerek veya bilmeyerek rastlanılır. Bu söylemlerdeki ifadelerdeki şifreler, kapalı kutular çözülmeden kimin, neyi, nerede, ne zaman, niçin söylediği anlaşılamaz. Çünkü verilmek istenen mesaj, bilerek “dolaylı anlatım” yöntemiyle ifade edilmiş ve “dil oyunları ‘yla verilmek istenen mesaj farklı boyutlara götürülmek istenmiştir. Böylece toplumda, düşünürlerde, siyasetçilerde “görüş kirliliği” oluşur ki, bu durum her zaman ya kavgalara, ya da ön yargılara neden olur.


Güncel örnekler verecek olursak, “yukarıdakilere sormam lazım”, “Horozu çok olan köyün sabahı geç olur”, “Meyveli ağacı taşlarlar”, “Yollar yürümekle aşınmaz”, “Benim memurum işini bilir”, “Su kullananın, toprak işleyenin”, “Kadayıfın altı kızardı”, “Çuvaldaki çürükler”, “etrafı ayrık otları sarmış”, “Oturup tavuk mu besleyeceğiz”, “Evimizde yabancı var!..”, “Bu konuda hassasiyet var”, “Arı kovanına çomak soktuk”, “Hormonlu büyüme” vb. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Siyaset dilinde kullanılan ve üretken olan bu dil, gittikçe dile yerleşir ve sürekli anımsanır. Dolaylı anlatımla ifade edilmek istenen mesajlar, nezaketle alıcı olanlara ulaştırılmış olur. Böylece insanlar kırılmadan, düşüncelerinin yanlış veya doğru olduğuna karar verirler.


Bu ifade şekilleri Türkçede benzetmelerle, iğretileme ile kişileştirme yapılarak, karşıt tezler kullanılarak, abartılarak, bilmezlikten gelme sanatı kullanılarak, bilgiler mazmunlaştırılarak, mit ve simge şeklinde, imge ve imajlar, nükteler kullanılarak yapılır. Bu mesajları alanlar da üzerinde düşünür, gerçeğe ve doğruya yaklaşmaya çalışır. Kapalı ifade kullanma özelliğine sahip olmak büyük bir bilgi birikimi ve deneyim işidir. Bu bakımdan Türk destanları, Türk fıkraları, Türk şiirleri, tarihi olaylar, halk hikâyeleri ve Türk atasözleriyle deyimleri ne kadar çok bilinirse, halkın eğilimleriyle ilgili sözler ne kadar çok araştırılırsa, Türk toplumunu yönetecek kişi ve liderler, toplumu o kadar çok etkiler ve beğeni kazanırlar, kalıcı olmaya devam ederler.


Kırgızca da “dildeki, içteki, gönüldeki gizli sır” çok önemlidir. Üstü örtülü veya örtük, kapalı ifadelere Türkçede 9. yüzyılda söylenmiş olan “Erdemin başı dildir” anlayışıyla yaklaşmak, günümüz Türkçesine yepyeni sözcükler katacak ve Türkçe daha da zenginleşecektir. Dolaylı anlatımlarla dilde nezaket oluşacak, toplum gerilimi yaşanmayacak, Türk düşünce hayatı ve iletişim düzeni daha da istikrara kavuşturulmuş olacaktır. Türk insanının hassas olması gereken şu günlerde, her insanın kullanacağı dile dikkat etmesini ve özellikle de “örtük ifadelerle “dolaylı anlatım” yöntemleriyle dili kullanmasını önermek en tabii hakkımız olsa gerek… Özellikle toplum liderlerinin kullanacağı dile dikkat etmesi, Türkiye’nin aydınlık, istikrarlı geleceği için şart değil, önemli bir zorunluluktur. Örnek mi istiyoruz:
“Şimdiye kadar böyle düşünmemiştim”, “Kendimi yenilemeliyim”, “Dış mihraklara kapılmayalım”, “Herkes önce kendi evinin önünü süpürsün”, “Her şeye burnumuzu sokmayalım”, “Sorumluluk bilincinde olalım”, “Haklarımızı da korumasını bilelim”, “Çalışacağımız, birlikte olacağımız kişileri iyi belirleyelim”, “Ağzı olan konuşur”, “Her konuşulana da inanmayalım”, “Yetişmiş insanlarımızın kıymetini bilelim”, “İşbirlikçi konumuna düşmeyelim!”, “Herkesi hainlikle suçlamayalım!”, “Gençlerimizi kullanmayalım!”, “Her kesimin görüşlerine saygı gösterelim ve demokratik davranışlarla haklarımızı savunalım!”, “Her insan kendi kendiyle barışsın ki, gerilimler ortadan kalksın!”, “Her ortaya atılan görüşü paylaşmayalım, siyasetin kirlenmesine izin vermeyelim!”, “ Türk Bayrağı kadar, özgürlüğümüze, Türk Milleti’nin haklarına sahip çıkalım!”…