Dilimiz, konuşma dilimizden çok yazı dilimiz, yıllardan beri, yüzyılı aşkın bir süreçten (zamandan) beri durmadan değişiyor. Değişmesini bir dileyen oldu bir buyuran oldu diye değil, değişmesi gerektiği için, değiştirmek zorunda olduğumuzdan, içimizden duyduğumuz için değişiyor. Elimizdeki dille, dünden kalan dille, istediğimizi söyleyemediğimiz, istediğimiz gibi söyleyemediğimiz için değişiyor.


Bu değişme, bir bakıyorsunuz hızlanıyor, çok kimseleri şaşırtacak, başlarını döndürecek kadar hızlanıyor; bir bakıyorsunuz ağırlaşıyor, artık duracak sanıyorsunuz. Ama durmuyor. Durdurmak kimsenin elinde değil; durdurabilsek, çoktan durduracaktık. Yazarlarımızın bir bölüğü ta başlangıçtan beri, bu değişmeye sinirleniyor, bu değişmeyi istemiyor. Kimi öfkelenip bağırıyor. Sonra öfkeleneni de, eğlenip alay edeni de değişmeye uyuyor, dilini değiştiriyor; bir gün önce istemediği yeni dille yazıyor. Türkçede, yazı dilimizden Arap dilinin, Fars dilinin kurallarına göre kurulmuş isim, niteç (sıfat) öbeklerinin nasıl kaldırıldığını bir düşünün. Yazarlarımız, en ünlü yazarlarımız, karşı koymak için neler yapmadılar! “Tamlamalar kalkarsa Türkçe yazı yazılamaz… Dilimiz çirkinleşir…” dediler: Genç Kalemciler’e ters baktılar, saldırdılar. Genç Kalemciler yenildi, bozuldu, ezildi sandık. Bir de baktık ki onların dediği oluvermiş, tamlamalar ortadan kalkıvermiş. Dilimize bir güzellik verdikleri söylenen o tamlamalar bize bir çirkin görünüverdi! O sözcükleri atacak olursak birbirimizle anlaşamayacakmışız; yeni sözcükler (türetme değil) “uydurma” imiş, kimse bilmiyormuş. Doğrusu, biz eski sözcükleri bilmiyoruz da asıl yeni sözcükleri biliyor, asıl onları anlıyoruz. Bunu görmek istemiyorlar.


Yazarlarımızın bir bölüğünün yeni dile karşı koymaya kalkmalarının dil için de, o yazarlar için de büyük kötülükleri oluyor. Dil için de kötülüğü oluyor, çünkü yeni dil, yazarların, yani kendisini asıl kullanacak kimselerin payı olmadan kuruluyor; bu yüzden birtakım zevksizliklerin önüne geçilemiyor. Yazarlarımız için kötü oluyor, çünkü yarın onlar küçük düşecekler. Bu dili ister istemez kullanacaklar, daha doğrusu isteyerek, öteden beri istediklerini sanarak kullanacaklar. Bunun böyle olacağına hiç kuşkumuz yok. Çünkü bu iş şunun bunun istemesiyle, buyurmasıyla olmuyor; bu iş yüz yıldan beri bütün ulusun buyurmasıyla oluyor. Türk ulusu yeni bir dil arıyor, istediğini istediği gibi söyleyecek, beyin dili olabilecek bir dil arıyor. Kimi yazarların buna karşı koymaları değil, bunu anlayıp o dilin kurulmasına çalışmaları gerekir.