Türkiye Bilişim Derneği tartışı ortamındaki bir konu, “Türkçe konuşan bir toplulukla yazışırken İngilizce kullanmanın anlamlı olup olmadığı”ydı. Yazışmalar sırasında tartışıya katılanlardan bir sayın üyenin “elmek” sözcüğünü kullandığını görünce merak ettim ve çevremdeki arkadaşlara sordum. “Elmek”, “elektronik mektup” anlamına geliyormuş ve şu anki Türk Dil Kurumu’nca (Atatürk’ün Türk Dil Kurumu değil) Türkçe terim olarak kullanılması öngörülüyormuş!


Önce kısa bir yanıt görüşü yazarak “…Elektronik Fransızca, mektup da Arapça olduğuna göre, Fransızcayla Arapçayı kısaltıp birbirine ekleyince Türkçe mi oluyor.?” diye sordum. Sonra hızımı alamadım, kendi kafamdan bir söz uydurup bir soru daha sordum. “…Hidrolik/Hydrolic terimiyle münakalat terimini kısaltıp ekleyince “hidmun” olur. Şimdi acaba akışkan ortamda iletilen nesne anlamında yeni bir Türkçe terim icat etmiş olur muyum… ?! Baktım ki sağdan soldan destek ve yergi yazıları gelmeye başladı. Bunun üzerine bir yazı daha yazdım ve okuyanları “elmek” sözünün anlamsızlığı üzerinde düşünceye yönlendirmek amacıyla abuk sabuk yeni sözler uydurdum. Ana dili Türkçe olan 55 yaşında ben, “Türkçe” terim yaratmak uğruna kendimi paralarken, bakın ortaya neler çıktı :


Al sana “Türkçe” ( ! ) :


ELMEK (elektronik + mektup [Fransızca + Arapça]) “Türkçe” terim olarak öneriliyorsa ben de öneriyorum :


YELLENMEK (yellen + mektup [Türkçe + Arapça]) Havadan iletilen yazı.


HİDMUN (hidrolik + münakalat [İngilizce + Arapça]) Akışkan ortamda iletilen nesne.


MANTAR (manual + tarife [İngilizce + Arapça]) Elle yapılan listeleme.


DESTUR (design + turquoise [İngilizce + Fransızca] Türk işi (Türk tarzı) tasarım.


MOTHAF (mother + hafıza [İngilizce + Arapça) Ana bellek


SOLHAF (solar + hafıza [İngilizce + Arapça]) Güneş enerjisiyle çalışan bellek.


SOLBEK (solar + bekçi [İngilizce + Türkçe]) Güneş enerjisiyle çalışan belleğin koruma devresi.


MEZE (mechanical + zelzele [İngilizce + Arapça]) Yapay ortamda deprem test aygıtı.


RAKI (random + kışkırtma [İngilizce + Türkçe]) Şu anda benim yapmakta olduğum kışkırtma.


Şimdi dikkat edilmesi gereken çok önemli bir nokta var. Türkçe terim olarak kullanılmak üzere yeni öneriler yapılmasına karşı değilim. Benim karşı olduğum “elmek” gibi saçmalıkların Türkçe terim olarak önerilmekte olmasıdır.


Dikkat edilecek olursa, bu konudaki derdimi anlatırken “…Yazdığım bu uydurma terimler de acaba ELMEK gibi bilişim terimleri arasında kullanılmak üzere uzmanlarca önerilecek mi..?” biçiminde yazıyorum. “…Tahrir ettiğim” diye başlayıp “…mütehassıslar tarafından tavsiye edilecek mi?” diye bitirmiyorum.


Ülkemizde, aydınlığa, bilime ve ilerlemeye karşı olan çevrelerin sıkça karşı çıktığı konulardan biri, Osmanlıca sözcüklerin Türkçe karşılıklarının bulunabilmesi çabasıdır. Üstelik bu çabaları gülünç gösterebilmek amacıyla ve sanki (Atatürk’ün) Türk Dil Kurumu öneriyormuş gibi bir kışkırtma altında “Gök Konuksal Avrat” (hostes), “Ulusal Düttürü” (Ulusal Marş) gibi tuhaflıklar kamuoyuna duyurulmuş ve (Atatürk’ün) Türk Dil Kurumu’nun çabaları karalanmak istenmiştir. (Atatürk’ün) Türk Dil Kurumu’nun çabaları olmasaydı, biz “bilgisayar” yerine “komputer”-“kompütür”-“kompiter” gibi sözler yazıp kullanacak bunun nasıl yazılması gerektiğini tartışıyor olacaktık. (Bakınız; bugünkü TDK’den Hasan Eren, “İnternet mi, internet mi, Internet mi, ınternet mi?”) “İnternet”in Türkçesi “Genelağ”ı kullanmak ve bunu yaygınlaştırmak için çalışmak varken…


Daha da üzücü bir örnek vermek gerekirse bugün “…bir üçgenin alanı, kenarlarından biriyle o kenarının yüksekliğinin çarpımının yarısına eşittir.” yazabilenler, “..Bir müsellesin mesaha-i sathiyesi, dıllarından biri ile mezkur dılına ait irtifaının hasılı zarbının nısfına müsavidir.” Yazıp söylemeyi ve anlamayı becerebilecekler miydi.? Yine dikkat edilecek olursa ana dili Türkçe olan, “55” yaşındaki ben, “…üzücü bir örnek vermek gerekirse” diyorum. “…müessif bir misal arz etmek iktiza ederse” demiyorum. Bu aşamaya sizce nasıl gelindi ? Yaşayan Türkçe düşüncesiyle mi?


Ana Dil Etkilenir mi? Etkilenmeli mi ?


Türkçe okuma yazma bilen ve 2001 yılında yaşayan birisinin, anlatılanları anlam ile içerik olarak rahatça anlayabildiği kanısındayım. “Anlam ile içerik” yazıyorum, “Mana ve muhteva” yazmıyorum. Niye? Çünkü TDK’nin çabaları başta olmak üzere önerilmiş olan bir çok terim, kamuoyunca benimsenerek gündelik kullanım dilimize girebilmiş de ondan. .


Öte yandan, dikkate alınması gereken bir başka olgu var : Dünya her geçen gün biraz daha küçülüyor. Eskiden, dünyanın çeşitli yörelerinde kendi kabuğu içinde yaşayan insan toplulukları, bugün gelişen iletişim olanaklarını kullanarak birbirlerini duyabiliyorlar, görebiliyorlar. “Kendi kabuğu içinde gelişen kültür”ler, her geçen gün öbür kültürlerin etkisi altında kalıyor. Kabuk kırılmasa bile çatlaklar sızdırıyor.


Adına “Osmanlıca” denen dil, Türkçe temel yapısı içinde Arapça, Farsça ve sonraları Fransızca sözcükleri içeren bir “kültür”. Öyle bir “kültür” ki Osmanlıca yazılmış bir yazıyı, Arap da İranlı da Fransız da Türk de anlamıyor. Ayrıca Cumhuriyet öncesi yazılan ve konuşulan “Osmanlıca”nın Anadolu’da ne kadar kullanıldığı, sıradan yurttaşça ne kadar anlaşılabildiği, daha doğrusu anlaşılamadığı da belli.


1920’li yılların sonlarında, Cumhuriyet Hükümeti’nce başlatılıp kesin olarak korunan “Dil Devrimi”nin kısa sürede başarıya ulaşmasının arkasında, bu konuda çaba gösterenlerin akıllı ve özverili mücadeleleri kadar “Osmanlıca”nın anlaşılmaz, çapraşık ve eklemli yapısının da etkisi olmuştur diye düşünüyorum. Osmanlıca, çağdaş değerler karşısında ayakta duramadı, ömrünü tamamlayarak yerini Türkçeye bıraktı. Olay budur. Bu nedenle, “Milli kültürümüz“, “Türk Milleti’nin kullandığı Milli Dil” gibi Osmanlı’ya özenen söylemler de gerçeği yansıtmıyor. Bakar mısınız; otomobil, televizyon, telefon, radyo, video, dekoder, teyp gibi terimler, gelişen teknolojinin kaçınılmaz baskısıyla gelmiş Türkçe’ye yerleşmiş.


Ortaya şöyle bir sonuç çıkıyor:


1. Osmanlıca ömrünü tamamladı. Yerini “bugün kullanmakta olduğumuz” Türkçeye bıraktı.


2. “Bugün kullanmakta olduğumuz” Türkçeyse;


2.1. Geçmişten kalan Osmanlıca terim ve sözlerin yerleşmiş ve genel kabul görmüş olanlarını,


2.2. Dil Devrimi sonrası Osmanlıca’dan Türkçe’ye dönüşüm süreci içinde önerilen ve yine genel kabul görerek kullanılır duruma gelen (ve adına Öz Türkçe denen) yeni sözcükleri,


2.3. Giderek “küçülen” dünyanın gün geçtikçe artan teknolojik gelişmelerinin bombardımanı altında seçeneksiz kalındığı için kendiliğinden gelip yerleşen Batı kökenli terimleri,


bir arada, iç içe kullanan bir dil durumuna geldi.


Bu üç bölümlemenin ;


Birincisine örnek : “Bankanız nezdindeki hesap”, “Mülkiyet hukuku”, “Hakim”, “Muhasebe evrakı”… gibi kullanımı sürdürülen “kelime”ler ve “tarif”ler.


İkincisine örnek : “Mektep” yerine “okul”, “müselles” yerine “üçgen”, “Divan-ı Muhasebat” yerine “Sayıştay”, “şakuli” yerine “düşey”, “amudi” yerine “dikey”… gibi benimsenen ve gündelik olarak kullanılan “sözcük”ler ve “tanım”lar.


Üçüncüsüne örnek : “Example”, “Audio”, “Video” (zaman zaman Odyo ve Vidyo), “Faks”, “Taksi” (zaman zaman fax ve taxi -üstelik taxsi) gibi “word”ler.


Son 75 yıl içinde yaşadığımız bunca gelişim, dönüşüm, etkileşim süreçleri içinde ; niçin kimi sözcükler her şeye karşın varlığını koruyor? Büyük Millet Meclisi deniliyor. Atatürk’ün önerdiği “Kamutay” niçin kullanılmıyor? Niçin kimi sözcükler Osmanlıca’yı gömdü, geldi Türkçe’ye yerleşti? Sayıştay kullanılıyor. Divan-ı Muhasebat kalktı. Niçin kimi sözcükler kültür etkileşimine karşın benimsendi? Bilgisayar “computer”i ezdi geçti. Niçin bize sunulan her yeni ürünü, her yeni teknolojiyi, duyduğumuz gibi alıyoruz? Video, teyp, televizyon, radyo…


Bu soruların yanıtı Atatürk’ün şu sözlerinin içinde :


“Türk dili varsıl (zengin), geniş bir dildir. Bütün kavramları anlatma yeteneği vardır. Yalnız, onun bütün varlıklarını aramak, bulmak, toplamak, onlar üzerinde işlemek gereklidir. Öyle istiyorum ki Türk dili bilimsel yöntemlerle kurallarını ortaya koysun. Bütün dallarda yazı yazanlar bütün terimleriyle çoğunluğun anlayabileceği, güzel uyumlu dilimizi kullansınlar.”


“Türk demek dil demektir. Ulus olmanın en belirgin niteliklerinden biri dildir. Türk ulusundanım diyen insanlar her şeyden önce ve kesinlikle Türkçe konuşmalıdır.”


“Başka dillerdeki her bir sözcüğe karşılık olarak dilimizde en az bir sözcük bulmak ya da türetmek gerekir. Bu sözcükler kamuoyuna sunulmalı, böylece, yaygınlaşıp yerleşmesi sağlanmalıdır.”


“Türk dilinin özleştirilmesi, varsıllaştırılması (zenginleştirilmesi) ve kamuoyuna bunların benimsetilmesi için bütün yayın araçlarından yararlanmalıyız. Her aydın, hangi konuda olursa olsun, yazarken buna dikkat edebilmeli, konuşma dilimiziyse uyumlu, güzel bir duruma getirmeliyiz.”


“Türk dilinin kendi benliğine, özündeki güzellik ve varsıllığına (zenginliğine) kavuşması için, bütün devlet kurumlarımızın, dikkatli, ilgili olması başkoşuldur.”


Son Söz :


“Dil“le “oynanamaz”. Dil, çağdaş ve tutarlı amaçlar doğrultusunda “budanabilir”, “aşılanabilir”. Budanmalı ve aşılanmalıdır. Yeni terimler önerilebilir ancak bunlar önerilmeden önce üzerinde düşünülmeli, tutarlılığı, önerenlerce sınanmalıdır. Her önüne gelen, her aklına geleni önerip “ya tutarsa” diye kullanmaya kalkışırsa bundan önce “Türkçe” zarar görür.


Teknoloji ve kültür bombardımanı yoksayılamaz çünkü vardır ve olacaktır. En iyisi, bütün dünyanın kullanmak için can atacağı yeni teknolojileri ve ürünleri bizim üretmemiz; bunların adlarını da Türkçe koymamızdır. Bu durumda öbür ülkeler bizim Türkçe terimleri kendi dillerinde nasıl uyarlayacaklarını tartışsınlar. Biz işimize bakalım! Ancak bunu daha gerçekleştiremiyorsak da “Başka dillerdeki her bir sözcüğe karşılık olarak dilimizde en az bir sözcük bulmak ya da türetmek gerekir. Bu sözcükler kamuoyuna sunulmalı, böylece, yaygınlaşıp yerleşmesi sağlanmalıdır.”


Ahmet Sönmez


Türkbilim