Toplum Temelli Rehabilitasyon
Renan Bölükbaşı*
ÖZET
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından bir rehabilitasyon yaklaşımı olarak ortaya konan Toplum Temelli Rehabilitasyon (TTR), özürlü bireyleri toplumsal düzeyde ele alarak onların rehabilitasyonu, sosyal uyumu ve fırsat eşitliğini sağlayan bir stratejidir. Özürlü bireylerin, ailelerinin ve sivil toplum örgütlerinin ortak çabasını gerektirdiği gibi uygun sağlık, eğitim, mesleki ve sosyal hizmet alt yapısını kurmayı amaçlar. TTR; toplumda temel hizmetlere ulaşmakta güçlük çeken bireylere ulaşmanın alternatifi veya tamamlayıcısı olan multi-disipliner ve multi-sektörel bir yaklaşımdır. Özürlü bireylerin toplumda eşit haklardan yararlanması için, mevcut kaynakların harekete geçirilmesini, çevre ve toplumun özürlü bireylerin yaşamasına uygun şekilde düzenlenmesini sağlar. Özürlü bireyleri topluma kazandırarak aileleri ile birlikte yaşam kalitelerini arttırmayı ve toplumda davranış değişikliği oluşturmayı hedeflemektedir. Sosyal bir modele dayanan ve daha fazla özürlü kitlesine ulaşabilen TTR’nun ana amacı, bireylerin entegrasyonu ve bağımsızlaştırılmasıdır.
TTR programının uygulanması her ülkenin sosyal ve ekonomik koşullarına göre değişiklik göstermektedir. Toplumun her üyesinin birlikte çalışması ile toplumsal bir hareket olan bu programda, kolaylaştırıcılık rolünü üstlenecek bir destek güç olması gereklidir. Bu güç kamu kurumları, sivil toplum örgütleri veya ülke dışından bir destek olabilir. Bu rolü kim alırsa alsın hareket bir kez başlatıldığında, diğer üyeleri de kapsar ve devamlılık esastır. Dünyadaki uygulamalarında da bu olgu yaşanmıştır.
Anahtar kelimeler:Toplum Temelli Rehabilitasyon (TTR), Fırsat eşitliği.
İnsanlığın temel amacı; toplumdaki her bireyin olabileceği en iyi düzeyde sağlıklı bir yaşama ulaşmasını sağlamaktır. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) de sağlık alanındaki somut hedefini yeni yüzyıl için “Herkese Sağlık” sloganı ile belirlemiştir.
1950 yılında kurulan Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), sağlığı; “Fiziksel, ruhsal ve sosyal açıdan iyi durumda olmak ve bir hastalığın olmaması” şeklinde tanımlamıştır. Bunu takiben halk sağlığını; “Var olan nüfusun sağlık durumunun gelişmesine yönelik çabaların uygulanması ve değerlendirilmesi amacını güden bir bilim dalı” olarak, toplum sağlığını ise “Toplumun ihtiyaçları, öncelikleri ve çabaların gerçekleştirilmesi doğrultusunda gerçek bir katılım” olarak ele almıştır. DSÖ, 1980 yılında hastalık, kaza veya konjenital (doğuştan) bir bozukluk sonucunda oluşan özürlülük sürecini, bozukluk(impairment), yetiyitimi(disability), sakatlık-engellilik(handicap) kapsamında Bozukluklar, Yetiyitimi ve Engellerin Uluslararası Sınıflandırması (International Classification of Impairments, Disabilities and Handicapped - ICIDH) ile sınıflandırmıştır. Bu da, bireyin durumunun değerlendirilmesi, objektif hedeflerin ve tedavi yaklaşımlarının ortaya konması bakımından, rehabilitasyon yaklaşımlarının ön plana çıkmasına neden olmuştur. DSÖ “21.yüzyılda insan sağlığı için 21 hedef” belirlemiş olup bu hedefler sadece hastalık veya özürlülüğün yok edilmesi veya azaltılmasını değil, yaşam kalitesinin arttırılmasını da kapsamaktadır. Bu hedeflere ise ancak iyi organize olmuş rehabilitasyon hizmetleri ile ulaşılabilir (Metin B. Ve Tezel Aydın, 1997 . WHO, 1980).
Özürlü bireylere yönelik ilk çalışmalar 1919 yılında kurulan ve uluslararası bir kuruluş olan Uluslararası Çalışma Örgütü (International Labor Organization – ILO) tarafından yapılmıştır. Bu çalışmalar daha sonraları 1943 yılında Goodman ile rehabilitasyon hizmeti şeklinde gelişme göstermiş, 1946’da Birleşmiş Milletler ve 1959’da Avrupa Konseyi toplumun her kesimine yaygınlaştırılması yönünde destek vermiştir.
Dünya Sağlık Örgütü genel olarak rehabilitasyonu; bireylerdeki özürlülüğün etkilerinin ve engel koşullarının azaltılmasını amaçlayan, bu bireylerin sosyal entegrasyonunu sağlamaya yönelik bütün önlemler olarak tanımlamaktadır. Rehabilitasyon yalnız özürlü, engelli bireylerin eğitimini ve adaptasyonunu sağlamak değil, aynı zamanda bu bireylerin mevcut çevreleriyle ilişkilerini ve sosyal entegrasyonlarını kolaylaştırmak amacıyla topluma müdahalede bulunmaktır(Krol,1981).
1978 yılında Alma Ata’da gerçekleştirilen Temel Sağlık Hizmetleri konulu uluslararası konferans sonunda yayınlanan bildirgede, “Sağlığın temel insan haklarından biri olduğu, bunun da mümkün olan en iyi seviyede tutulmasının dünya çapında en önemli sosyal bir amaç olduğu ve tüm insanların gereksinimi olan yeterli bir sağlık düzeyini 2000 yılında elde etmek için dünya kaynaklarının tam ve daha elverişli bir şekilde kullanılması gerektiği” vurgulanmıştır. Bunu takiben dünyadaki önemli risk gruplarından biri olan özürlü kişiler göz önünde tutularak “2000 Yılında Herkese Sağlık” amacını benimseyen DSÖ’nün önerisiyle, tüm dünyada rehabilitasyonun koruyucu hekimlikle birlikte yürütülmesi ve toplumun tümüne yayılmış rehabilitasyon birimlerinin kurulmasını sağlamak üzere çalışmalar yapılmıştır(Dilşen ve ark. 2002). Bir ülkenin rehabilitasyon hizmetlerinin düzeyi, o ülkenin gelişmişlik düzeyini gösteren önemli ölçütlerinden biridir.
1970’lerin sonlarında DSÖ; gelişmekte olan ülkeler için, özürlü bireylere yönelik rehabilitasyon hizmetlerinin yaygınlaştırılması için düşük maliyetli ve daha kapsamlı olduğu tahmin edilen “Toplum Temelli Rehabilitasyon” (TTR) modelini tanımlamıştır. Böylece ilk TTR modelini ortaya atarak, özürlü bireylerin yaşadıkları ortamda basit ve pratik yöntemlerle rehabilitasyonu ile özürlü, aile ve toplumun özürlülük konusunda eğitimini hedeflemiştir. 1976 yılına kadar bu fikir gelişerek DSÖ tarafından da bir rehabilitasyon yaklaşımı olarak benimsenmiş ve 1980-1990 yılları arasında dünyanın bir çok ülkesinde özellikle uluslararası örgütlerin desteğiyle TTR modelleri oluşturulmuştur. Bu dönemde TTR, tıbbi odaklı bir rehabilitasyon yaklaşımı şeklinde, gelişmekte olan ülkelerde özellikle rehabilitasyon hizmetlerine ulaşma olanağı olmayan özürlü bireylere sunulması ve bu programın birinci basamak sağlık hizmetlerine entegrasyonu şeklinde önerilmiştir. Bu sayede erken dönemde uygulanacak TTR programları, yetersizliklerin önlenmesi, fonksiyonel yeteneklerin korunması ve özürlü kişilerin topluma ‘uydurulması’ amacını taşımıştır (ILO, UNESCO, UNICEF, WHO 2002).
Toplum Temelli Rehabilitasyon programlarının artması sonucu kavramsal açıdan tanımlanmasında değişiklikler oluşmaya başlamış ve ilk olarak tıbbi tedavilerin rehabilitasyon sürecinde yeterli olmadığı görülerek daha kapsamlı bir yaklaşıma doğru dönüşüm olmuştur. Böylece TTR programlarında; eğitim, meslek öğretme, sosyal rehabilitasyon ve korunma gibi konulara da yer verilmeye başlanmıştır. Programların uygulanmasında oluşan bir diğer değişiklik de, bireyin fonksiyonel yeteneklerinin korunması veya oluşturulması kavramlarına ek olarak, toplumun yaklaşımının ve çevresel faktörlerin düzenlenmesidir. Özürlünün topluma entegrasyonu kadar, toplumun ve fiziksel çevrenin de özürlüye uyumlu hale getirilmesi gerektiği görülmüştür. Bu değişiklikler sonucunda;
• Toplumun özürlü olmayan bireylerinin, özürlü kişilerin sorunlarını anlamaları ve onların sosyal entegrasyonuna destek olmaları,
• Eğitim, iş bulma gibi konularda eşit haklar sağlanması,
• Özürlü haklarının korunması,
• Toplum kontrolünün ve sahiplenilmesinin sağlanması konuları önem kazanmıştır.