Depresyon, çoğunlukla sırf erişkinlerin ‘becerebileceği’ bir hastalıkmış gibi görülür. Pekala, çocuk ruhu da hüznü besleyip büyütebilir.

Kim demiş hüzün sırf yetişkinlerin işidir diye. Çocuklarda da depresyon görülebileceği öteden beri bilinmekteydi. Ancak çocukluk çağı depresyonu son 20 yıl içinde daha fazla incelenmiş ve bu konuda yapılan çeşitli araştırmalarda ayrıntılı bilgiler elde edilmiştir. Belirtilerin erişkin dönemde görülen belirtilerden farklı olabilmesi nedeniyle çocukluk döneminde depresyon uzmanı tarafından değerlendirilmedikçe gözden kaçabilir. Depresyon çoğu zaman yanlış olarak erişkinlik çağının bir hastalığı gibi görülmekte ve çocukların da depresyon geçirebileceği akla getirilmemektedir.
Çocukluk çağının her döneminde depresyon görülebilir. Gelişim dönemlerine göre hastalığın belirtileri farklıdır. Örneğin süt çocuğu dönemindeki depresyon belirtileri ile ergenlik döneminde gözlenen depresyon belirtileri oldukça farklıdır. Dolayısıyla her çocuk içinde bulunduğu gelişme basamağına göre değerlendirilmelidir. Bebeklerde dahi depresyon görülebileceği bilinmektedir. Annesinden uzun süre ayrı kalmak zorunda kalan ve anne yerine bebeğe şefkat, ilgi ve alaka gösterip anne modeli olabilecek birilerinin olmadığı zamanlarda bebekler de içe kapanma, çevreye karşı ilgisizlik, huzursuzluk ve beslenme sorunları gibi depresyon belirtilerine rastlanır.
Depresif çocuk kendini üzgün, neşesiz mutsuz, çaresiz, sıkıntılı hisseder. Ancak bu duygularını açıkça ifade edemeyebilir. Durgun ve mutsuz bir yüz ifadesi vardır. Çocuk eskiden severek isteyerek yaptığı işlere ilgisizdir, oyundan eskisi kadar zevk almamaktadır. Örneğin önceden sevdiği bir oyuncağı artık hiç ilgisini çekmez. Çabuk öfkelenir, huzursuzdur ve ani tepkiler verir. Önceden sakin ve uyumlu olan çocuk sinirlenmeye, kızmaya bağırıp çağırmaya ve tepki göstermeye başlar. Çevresindeki insanlara öfke patlamaları tarzında tepkileri olur. Bu çocuklarda uyku ve iştah sorunları gözlenebilir.
Dışarıdan gözlendiğinde çocuğun hareket, düşünce ve konuşmasında yavaşlama ve durgunluk göze çarpar. Tırnak yeme, sallanıp durma, elbise parçası ya da elindeki bir şeyle sürekli oylana şeklinde davranışlar gözlenebilir. Depresif çocuklar halsizlikten ve yorgunluktan şikayet ederler. Düşünceyi yoğunlaştırmakta güçlük çeker ve bir konuyu anlamakta zorlanırlar. Okulda dersi takip edemez, masa başına oturduklarında dersle ilgilenemezler. Kafalarının çok karışık olduğundan, adeta ne düşündüklerini dahi bilmediklerinden şikayet ederler. Karar vermede güçlük çekerler. Bir işe başlamada ve devam ettirmekte zorlanırlar. Düşündüklerini toparlayıp kelimelerle ifade etmekte zorlanırlar. Hissettiklerini ve düşündüklerini rahatlıkla aktaramazlar. Bu durum özellikle okul başarısını etkiler.
Ödevlerine karşı ilgisizdir. Ders çalışmak istemez. Öncesinde başarılı bir öğrenci olmasına karşın ders başarısında belirgin bir düşme gözlenir. Kendine güven azalmıştır. Kendini beğenmez, güzel ya da sempatik bulmaz. ‘ben yapamam, ben beceremem’ düşüncesi hakimdir. Bu nedenle başarılı olabileceği bir işe dahi girişmez.
Özellikle okul öncesi dönemi çocuklarda, bedensel yakınmalar depresyon belirtisi olabilir. Örneğin baş ağrısı, karın ağrısı eklem ve kas ağrıları, bulantı ve kusma gibi bedensel belirtiler depresyona bağlı olabilir. Depresif çocuklar yaşamı değersiz gereksiz ya da dayanılmaz bulabilirler. Sonunda ‘ölsem de kurtulsam’ düşüncesi hakim olur ve ölüm istenir. Bu düşünceyle çocuk intihar girişiminde dahi bulunabilir.
Depresyonun asıl görünümü üzüntü ve kendini kötü hissetme ile belirgin olan depresif duygu durumudur. Dışarıdan bakıldığında çocuk mutsuz ve üzgün görünür. Ancak küçük çocuklar sözel iletişimi yeterince gelişmemiş ve kelime hazineleri yetersiz olduklarından duygularını rahatlıkla ifade edemeyebilirler. Dolayısıyla duygularını anlatıp ve ifade biçimlerinden çok oyun ve çizdikleri resimlerle açığa vurulur. Depresif çocuklarda kendini suçlama eğilimi vardır. Örneğin annesinin hastalığından ya da babasının işlerinin iyi gitmemesinden kendilerini sorumlu tutarlar. Çocukluk döneminde yaş ilerledikçe depresyon oranının da arttığı bilinmektedir. Eldeki bilgiler çocukluk döneminde depresyon riskinin hiç de az olmadığını ortaya koymaktadır. Amerika da yapılan tarama amaçlı araştırmalarda okul öncesi çocukların %0.9, okul çağı çocukların %1.9 ve ergenlik dönemindeki çocukların ise %4.7’sinde depresyona rastlanmaktadır.
Çevresel stres faktörlerinin çocuğun depresyon geçirmesini kolaylaştırıcı etkisi vardır. Sevdiği ve bağlandığı birilerinden sık sık ayır kalmak zorunda olan bir çocuğun ileride depresyon için risk altında olduğu düşünülmektedir. Ayrıca büyük bir kayıp yaşamak ve özellikle anne/babasını kaybetmek çocuklarda depresyona yol açabilir. Çocuklarda da erişkinlerde olduğu gibi depresyonun biyolojik temelleri vardır. Araştırmalarda beyinde var olan bazı biyokimyasal maddelerin metabolizmasındaki bozuklukların depresyona neden olabileceği vurgulanmıştır.
Çocuklarda depresyon tedavisinde ilaçlardan ve psikote-----en yararlanılmaktadır. Günümüzde depresyon tedavisinde çocuklarda güvenle kullanabildiğimiz ilaçlar mevcuttur. Psikoterapi yöntemlerden oyun tedavisi, destekleyici tedavi ve davranışı tedaviler uygulanabilmektedir.
İlaç tedavisi ile psikoterapi yönteminin birlikte kullanıldığı durumlarda tedaviden alınan sonuçların daha yüz güldürücü olduğu düşünülmektedir.
Diğer taraftan depresif çocukların anne ve babalarının dikkat etmeleri gereken bazı noktalar vardır. Bu çocuklar zaman zaman sinirli, hırçın ve huzursuz olabilirler. Bu ruh halinin anne ve baba tarafından sabırla ve anlayışla karşılanması ve çocukla sürtüşme oluşturacak tutum ve davranışlardan uzak durulması gerekir. Davranışları nedeniyle suçlanan ve cezalandırılan çocuklar, aslında kendilerinde var olan suçluluk duygusunu daha yoğun yaşarlar. Bu durum onların daha fazla içe kapanmasına neden olur.

Prof.Dr.Mücahit Öztürk