Yaramaz denilen çocuğunuz ya Üstün Zekâlıysa ?

TÛBA KABACAOĞLU

Sayı: 772/ Tarih : 21-09-2009


Türkiye’de 2 milyona yakın çocuk üstün zekâlı. Çoğu aile ve öğretmen, durumu bilmediği için, bu çocukları ‘yaramaz’ diye niteliyor. Devlet de bu özellikli miniklere ne sahip çıkabiliyor ne de sorunlarının farkında...

Amerika’nın Porstmouth kentinde yaşayan Danny-Melanie Massenburg çiftinin ilk çocuğu Dean, sadece 18 aylık. Fakat okuma-yazma biliyor, Japonca konuşuyor ve ortaokul seviyesindeki matematik problemlerini çözüyor. Ünlü profesörleri bile şaşkına çeviren küçük dâhi, gelecekte doktor olmak istiyor…

Çin’in Guangdong eyaletinde yaşayan 12 yaşındaki bir çocuk da üniversite sınavındaki soruların hepsini doğru cevaplayarak kayıt yaptırıyor... 298 IQ’ya sahip Jestin, 11 yaşında 2 üniversiteden mezun olarak âdeta imkânsızı başarıyor. Birçok iş adamının peşinden koştuğu dâhi çocuk 15 bin dolar maaşla Microsoft’ta işe alınıyor.

Türkiye’ye gelince… Yiğit, henüz 16 aylıkken kendi kendine okuma-yazma öğreniyor. 5 yaşındaki Ömer, anne-babasına suyun moleküllerinden bahsediyor. Can (4), tuvalette gizlice kitap okuyor. Yaşıtları oyun parklarında oynarken, Ahmet (3,5) günün büyük bir kısmını kütüphanede geçirmeyi tercih ediyor. 13’ündeki Ayşe ise uluslararası piyano öğreticiliği yapmaya hak kazanıyor. Pelin de 2 yaşını doldurmadan kendi kendine yabancı bir kanaldan İngilizce öğreniyor.

Hangi ebeveyn istemez, çocuğunun dâhi ya da üstün zekâlı olmasını? Yalnız her şey sanıldığı katar basit değil. Eğer Türkiye’de yaşıyorsanız ve çocuğunuz hem fiziksel hem de zihinsel olarak yaşıtlarından önce gelişiyorsa o zaman birçok problem sizi bekliyor demektir. Okulda, sosyal hayatında, aile içinde ‘anlaşılamamak’tan kaynaklı sürekli sorun yaşayan bu çocukların sıkıntıları hiç de az değil. Hem onları yakından tanımak hem de Türkiye’de ‘ilk kez’ açılan ‘Üstün Zekâlılar Enstitüsü’ hakkında bilgi almak ister misiniz? Kim bilir belki sizin çocuğunuz da normalin dışındadır…

Bazı anne-babalar, çocuğunu yaşıtlarından farklı, zekâ düzeyi yüksek, enteresan ve biraz da abartarak ‘dâhi’ diye tanımlayabilir. Hatta bazı hiperaktif çocuklar zorla bu kategoriye sokulabilir. Benzer yakıştırmaların çoğu ‘yanlış tahmin’ olsa da üstün zekâlı çocuklara bebeklik dönemlerinden itibaren teşhis koymak mümkün.

KİMDİR ÜSTÜN ZEKÂLI ÇOCUK?

Çetrefilli gibi gözüken bu durumun teorik tanımını uzmanlar şöyle yapıyor: “Üstün zekâlılar daha hızlı öğrenebilme, daha uzun süre akılda tutabilme, daha geniş kavrayabilme, olay ile olgular arasındaki ilişkileri daha önce anlayabilme ve sezgi gibi birçok zihinsel yetenek açısından üstün zihin kapasitesine sahip çocuklardır.”

Bu tanım eğer kafanızı karıştırdıysa işin pratik hayata bakan tarafını Üstün Zekâlılar Enstitüsü’nün kurucusu, aynı zamanda öğretmeni Şükrü Murat Cebeci açıklıyor: “----olojik ve zihinsel gelişimleri yaşıtlarından hayli önde gider. Erken konuşup erken yürürler. Kelime hazneleri çok geniştir, aşırı derecede soru sorarlar. Cevap onları tatmin etmediyse tekrar tekrar aynı sualleri yöneltirler. Belli bir konuya kendilerini uzun süre verip (yıllarca sürebilir) yoğunlaşabilirler. Uzay ve astronomi en önemli ilgi alanları arasındadır. Genelde çok üretkendirler, farklı çözümler bulmayı severler. Çoğu konuya bakış açıları ise normalin dışındadır.”

Bu tanıma uyan birçok çocuktan birkaçına gelince… Mesela, kelebeklere 3-4 yaşındayken merak salan bir çocuk, 16’sına geldiğinde hâlâ bunu araştırıyor olabiliyor. Ya da henüz 7’sindeki bir çocuk uzay bilimleri hakkında İngilizce makale yazabilecek bilgi düzeyine ulaşıyor…

Dünya popülasyonuna bakıldığında üstün zekâlı çocukların oranı yüzde 2,5-3 civarında. Bu istatistik milletten millete değişmiyor. Dolayısıyla Türkiye’de de 1 milyon 750 bin ile 2 milyon 100 bin arasında üstün zekâlı çocuk yaşıyor. Hesaplamada Türkiye nüfusu 70 milyon kabul ediliyor. Fakat bu önemli çoğunluğun nerede yaşadığını, ne yaptığını, hangi eğitimleri aldığını kimse bilmiyor. Çünkü ülkemizde onlara özel bir eğitim sistemi henüz yok. Bundan dolayı da ister istemez, normal zekâya sahip arkadaşlarıyla aynı sırayı paylaşıyorlar. Yaşıtlarından çok önce okuma-yazma öğrenmiş, üstün kavrama yeteneğine sahip olmaları okul hayatında öğretmenleriyle, akranlarıyla sorun yaşamalarına sebebiyet veriyor. Ortalama zekâ düzeyine göre ders anlatan öğretmenlerin bazen bir konuyu 5-6 kez tekrar etmesi, bilgilerin pekişmesi için de ev ödevi vermesi onları fazlaca rahatsız ediyor.

Boğaziçi Üniversitesi’nde araştırma görevlisi olarak çalışan Şükrü Murat Bey, kendisinin de yaşadığı sıkıntılardan yola çıkarak büyük bir kitlenin sözcülüğünü üstleniyor: “Bu çocukların gerek ilkokul gerekse ileriki dönemlerde; üstün zekâlı çocukları tanıyan, onların nasıl bir eğitim sürecinden geçirilmesi gerektiğini bilenler tarafından eğitilmesi şart. Bu konuda donanımlı olmayan öğretmenler ebeveynleri arayıp ‘Çocuğunuz beni dinlemiyor, derse katılmıyor, tahtadakileri defterine yazmıyor, sınıfta kalkıp geziniyor, kızdığımda bana karşılık veriyor’ diye şikâyet ediyor. Tabii aile, çocuklarının üstün zekâya sahip olduğunu bilmiyor. Hâl böyle olunca ebeveyn evladının üzerine gidiyor, fevri davranıp dövebiliyor bile. Ama çok da çözüm getirmiyor yaşadıklarına. Sonra bir rehberlik araştırma merkezinin kapısını çalıyorlar. Şaşırsalar da küçük yaramazın IQ’su 160 çıkıyor. ‘Ben kendi okulumu açacağım’ dediğimde 10 yaşımdaydım. Bu sistemin yanlış olduğunu ve kendimize ait bir eğitim biçimimizin olması gerektiğini ta o zamanlar düşünüyordum.”

ÖZEL EĞİTİM YOKSA ZEKÂLARI KÖRELİYOR

Üstün zekâlı çocukların eğitimi için özel önlemler alınmadığında birtakım sakıncalar ortaya çıkıyor. Akla ilk geleni ise üstün yeteneklerinin eriyip gitmesi. Çünkü mevcut eğitim sistemi bu çocukların zekâ gelişimini ne yazık ki desteklemiyor. Binlerce hikâyeden birisi de küçük Zeynep’in yaşadıkları...

Zeynep, 2 yaşındayken kendi kendine okuma-yazmayı öğrenir. Anne-babası ne yapacaklarını bilemez. O yıllarda IQ testi yapılır ve zekâsı 180 çıkar. Yani o, minik bir dâhidir aslında. Yalnız yardım aldıkları bir profesör aileye ‘kitap, gazete ne varsa elinden alın. Okumasına asla izin vermeyin. Yoksa ilkokula gittiğinde çok zorluk çeker’ deyince aile kızına bu konuda baskı yapmaya başlar, sorduğu sorulara cevap vermez, ona sıradan çocuk muamelesi yapar. Aradan birkaç yıl geçer. Aile, Üstün Zekâlılar Enstitüsü’ne başvurduğunda tekrar zekâ testi yapılır. Sonuç oldukça üzücüdür. Zeynep’in IQ’su 115’e kadar düşmüştür. Artık, çabuk sıkılan, içine kapanık ve soru sormayan biri hâline gelmiştir.

Bir diğer mağdur çocuk üzerindeki baskılar sebebiyle bütüncül konuşma kabiliyetini yitirir. Mesela çok önemli bir konu hakkında sohbet ederken bir anda ‘Dün yediğim kurabiyeler çok bayattı’ deyip ardından aynı konuya kaldığı yerden devam eder. Bu olumsuz gidişatın sebebi ise ünlü bir profesörün ‘normal dışı ne yaparsa engelleyin’ önerisidir. Aile de bu tavsiyeyi abartır, bazen sırf merakı, yeni şeyler yapma isteği sebebiyle çocuğu döver. Neyse ki yaşıtlarının aksine yaşadığı tüm bu olumsuzluklar onda zekâ geriliğine vesile olmaz.

Şükrü Murat Cebeci’ye göre üstün yetenekli çocuklar hangi alana ilgi duyuyorsa aile bunu desteklemeli. Ama ‘Çok iyi piyano çalıyorsun, resmin de çok iyi olmalı’ gibi bir baskı da kesinlikle yapmamalı. Yönelttiği sorulara muhakkak cevap verilmeli, ‘Yeter artık çok soru soruyorsun’ diye isyan edilmemeli. Okula başladığında aile öğretmenine bilgi vermeli. Çocuğun hayal gücünü destekleyecek oyuncaklar, materyaller alınmalı…

Üstün zekâlı çocukların çektiği sıkıntıların fazlaca farkında olan Şükrü Murat Cebeci, enstitüyü açmadan önce ‘bu alanda dünyanın en iyisi’ olarak bilinen İsrail’e, ardından da Amerika’daki Connecticut University’ye gidip uzun süre eğitim alır. Onların müfredatlarını Türkiye’ye uyarlayarak önemli bir açığı kapatmaya niyetlenir. 3 Ağustos’ta açılan merkezde şu günlerde yeni öğretim yılında eğitim alacak üstün zekâlı çocukların mülakatları yapılıyor. Çocukların zekâsını ölçmek için IQ testi yapılırken hayal gücü ve üretkenliklerini keşfetmek için de üstün zekâlılara yönelik oyuncaklardan, özel legolardan faydalanılıyor. Anne-babayla uzun süren sohbetler ediliyor, öğrenci adayının gelişim süreci ayrıntısıyla öğreniliyor. Cebeci, bu özel yumurcakların aslında yürüyüşünden, konuşmasından, zekâ oyunlarını oynayışından bile tanınacağını iddia ediyor.

DERSTE ‘UZAY YEMEĞİ’ YİYECEKLER

Üstün Zekâlılar Enstitüsü’nün haftada bir gün 3 saat aralıksız vereceği eğitim, Bahçeşehir Üniversitesi’nde yapılacak. Biri dâhilere, ikisi üstün zekâlılara, diğeri de 4-6 yaş grubu üstün zekâlılara hitap edecek dört sınıf açılacak. Günde dört ders işlenecek. Aylık kurs ücreti 400 TL olarak belirlenmiş. Maddi durumu kötü öğrencilere burs imkânı sağlanıyor. Çünkü üstün zekâ yüzde 90 genetik. Bazen bir aileden birkaç çocuğun eğitime gelmesi gerekebiliyor. Hatta bu yıl başlayacak öğrenciler arasında üçüz bile var…

Connecticut University’den alınıp Türk eğitim sistemine uyarlanmış müfredatlarındaki ‘mucitlik’ dersi, üretkenliği öldürdüğü iddia edilen test sistemine karşı çıkıyor. Amaçlanan ise yenilikçi iş adamları, mucitler, araştırmacı bilim adamları, aykırı düşünebilen akademisyenler yetiştirmek…

Çocukların esnek, aykırı, geometrik düşünmesini destekleyecek, alternatif oluşturmayı kavratacak, zıtlıklardan nasıl faydalanabileceklerini gösterecek ikinci ders ise ‘düşünce becerileri’. ‘Zekâ oyunları’ dersinde ise Türkiye’de henüz bilinmeyen Dünya Üstün Zekâlılar Kulübü MENSA’nın ve uluslararası zekâ oyunu üreticilerinin ödüllendirdiği zekâ oyunları kullanılacak. Bir de her talebe hayal dünyasına göre kendi oyununu tasarlayacak.

Bu özel çocukların en çok ilgisini çekeceği düşünülen son ders de ‘astronomi ve uzay bilimleri’. Bu alan görsel malzemelerle, -----larla beslenecek, öğrencilerin tüm merakı giderilip sorularına cevap verilecek. Dünyanın oluşumu, yıldızlar, gezegenler, Güneş sistemi, uzay teleskopları, sanal geziler, belgesel gösterimleri ile NASA çalışmalarına sıklıkla yer verilecek.

Şükrü Murat Cebeci, materyallerin şimdiden hazır olduğuna dikkat çekiyor: “Mesela öğrencilerimize Amerika’dan getirttiğimiz astronot yemeği yedireceğiz. Çocuklara ‘bu yemeklerin suyu alınıyor, şöyle yapılıyor’ falan diye anlatmaktan ziyade ellerine verip bunun nasıl bir şey olduğunu yaşatarak kavratacağız. Eminim ki öğrencilerin hayal dünyasında çok şey değişecektir.”

Enstitü sadece öğrencileri değil, anne-babaları da düşünmüş. Ebeveynin eğitilmesine şart gözüyle bakılıyor. Zira velilere ‘çocuğunuz üstün zekâlı’ demek yetmiyor. Ebeveyn “Peki biz şimdi ne yapacağız’ sorusuna kendi kendine asla cevap bulamıyor. Ebeveynlere verilecek eğitimin içeriğine gelince… Öncelikle anne-babalara üstün zekâlının tarifi uzun uzadıya yapılacak. Çocuklar nasıl desteklenmeli, neler yapılmalı, hangi materyallerden faydalanmalı anlatılacak. Çünkü her anne-babanın eğitim seviyesi yüksek değil. Hatta içlerinde okuma-yazma bilmeyenler bile mevcut.

Türkiye’de üstün zekâlılarla alakalı yurt dışında özel eğitim almış, bu alandaki gelişmeleri yakından takip eden uzman sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar az. Bundan dolayı yanlış teşhislerin, hatalı uyarıların haddi hesabı yok. Yani öğretmenler için de eğitim şart! Enstitü bu işe gönül verecek öğretmenlere de sertifikalı eğitim seminerleri düzenleyecek. Uluslararası Üstün Zekâlılar Birliği’nden gelecek uzmanlar eşliğinde 180 saatlik kurs verilecek. Ayrıca üniversitelerde bu alanda yüksek lisans programlarının açılması için girişimler hız kazanacak...


Üstün zekâlı çocukların genel özellikleri


Bilgiyi çabuk öğrenme

Meraklı olma ve anlamlı araştırmalar yapma

Esaslı, kendine özgü motivasyon

Güçlü irade

Problem çözmekten zevk alma

Rutin uygulamalara karşı direnç gösterme

Soyut düşünme ve sentez yapabilme

Neden-sonuç ilişkilerini arama

Açık olmayan durumlardan ve kendisine mantıksız gelen alanlardan (gelenekler, duygular gibi) hoşlanmama

İnsanları ve objeleri organize etme arayışı

Karmaşık kurallar oluşturma, sık sık patronvari bir görüntü sergileme

Okuldan ve akranlardan sıkılma

Kendinden ve başkalarından yüksek beklentiler

Mükemmeliyetçilik, toleranssız olabilme

Eleştirilere karşı aşırı duyarlılık

Bireysel çalışmaları tercih etme

Çok yönlülük, birçok işi birlikte yapabilme

Organize olmakta güçlük, dağınıklık ve işleri zamanında bitirememe


Şükrü Murat Cebeci: Üstün zekâlılar için acil yapılması gerekenler


“Genel bir devlet politikası olması gerekiyor. Kanunlarda olmayınca özel sektör de bir şey yapamıyor. Bir kolej üstün zekâlılar okulu açmıştı. Soruşturma başlatıldı ve okul kapatıldı. Zihinsel engelliler için bir sürü kanun maddesi var. Ama üstün zekâlılara sadece iki satır ayrılmış. Özel kanunların çıkması lazım. Avrupa, Amerika’daki her ülkenin bir Ulusal Üstün Zekâlılar Birliği var. Devletten bağımsız. Her yıl lobi şirketlerine üstün zekâlılarla alakalı faaliyet yapmaları için para ödüyor. Amaçları bu çocukların şartlarını iyileştirmek, onların eğitimlerine sponsor bulmak, imkanlarını genişletmek. Böyle bir şey ülkemizde yok. Öncelikle birliğin kurulması lazım. Ulusal standartların belirlenmesi şart.

Eğitimde en iyi ve en kötü standartlar ne olmalı mesela? Öğretmenler sertifikalandırılmalı. İlk etapta devlet en azından Türkiye’nin 7 bölgesinde sadece üstün zekâlıların eğitim gördüğü okullar açmalı. Ülkemizde Bilsem’ler var 52 yerde. Buralar çocukları iyileştirmek yerine ateş düşürücü veriyor. Merkezleri devlet kuruyor. Atamaları yapıyor. Ellerinde yeterli materyal yok ama. Bu çok pahalı bir iş. Normal olmayan çocukları normal dışı eğitmeye çalışıyorsunuz.”

Alıntıdır. (Bir dergi makalesidir)