İlk Waldorf Okulu, Rudolf Steiner’in birinci Dünya Savaşı sonrası yoksul Almanya’sında 1919 yılında Stuttgart kentindeki Waldorf-Astoria-Sigara Fabrikasının işçileri için verdiği bir dizi eğitim konferansı sonucu kurulmuştur.
1861’de Avusturya-Macaristan İmparatorluğunda doğan ve 1925’de ölen Rudolf Steiner, Viyana Teknik Üniversitesinde Matematik, Fizik, Kimya, Biyoloji ve Felsefe okurken, geçimini sağlamak için de evlerde özel ders veriyordu. 1884’de dört çocuklu bir aileye ev öğretmeni oldu. Dördüncü çocuk hidrosefali hastasıydı ve doktorlar ile ailesi eğitime uygun olmadığına karar vermişlerdi. Steiner eğitime çocuk 10 yaşındayken başladı. Sevgi dolu bir yaklaşımla çocuğun henüz uyuyan yeteneklerini, özürlü bedeniyle bağlantıya sokmak amacıyla ona bedensel ifade üzerinde egemenlik kurmayı öğretti. Ekonomik bir ders programı ve ritmik gün bölümü uygulayarak çocuğun iki yıl içinde ilkokulu bitirmesini sağladı. Sonra liseyi de bitiren çocuk, üniversitede tıp okudu ve doktor oldu, ancak I. Dünya Savaşında öldü.
Bu çalışma sırasında insanın ruhsal-tinsel yanıyla bedensel varoluşunun bağlantılarını idrak eden Steiner, ----oloji ve psikoloji de öğrenerek, eğitim ve öğretimin bir sanat haline gelmesi gerektiğini ve sevgi dolu birebir ilişkinin önemini vurgulamıştır.
Steiner, önemli olanın çocuk eğitimi değil, insan eğitimi olduğuna işaretle, aslında bir irade eğitimi gerektiğini, zeka ve ahlakın karakter gelişimiyle atbaşı gittiğini belirtmiştir. Gözlemlerine dayanarak, insan gelişiminin yedişer yıllık bir ritim içinde birbirini izleyen birkaç doğumla gerçekleştiğini söylemiştir:
- Doğumdan sonraki ilk yedi yıl içinde çocuğun fizik bedeni gelişir. Bu dönemde çocuk başlı başına bir duyu organı gibi, içinde yaşadığı ortamda olup bitenin tümünü kaydeder ve dünyanın iyi olduğuna inanır. Steiner, “çocukken duyu izlenimleri soluk almak gibidir, soluk vermeye denk düşen edim ise taklittir” der. Anne-babaya sevgi ve şefkat göstermek yanında, bilinçli davranmak bakımından büyük görev düşer. Yönlendiren, koruyan, gözeten ve ölçüyü veren olmalıdırlar. Ev içinde olup bitenlere, konuşulanlara ve davranışlara çok dikkat edilmesi gerekir, zira çocuk anne-babaya sonsuz güven duyar ve onların otoritesini sorgusuz sualsiz kabul ettiğinden, bu dönemde her konuda büyükleri örnek alır ve onları taklit ederek öğrenir. Gün belli bir ritim içinde geçmelidir, zira ritim iradeyi güçlendirir. Bu yıllarda her şey oyun, her nesne oyuncaktır. Oyuncak seçimi önemlidir, gerçeğe tamı tamına uymayan, çocuğun pek çok şeyi zihninde hayal gücüyle tamamlamasına izin veren türde oyuncaklara yer vermelidir. Oysa hazır bebek karşısında çocuğun beynine yapacak iş kalmaz. Çocuk oyun sırasında tüm benliğiyle “şimdi ve burada” yoğunlaşması içindedir. Çocuğa oyun sırasında zaman tanımalı, deneyler yapması şefkatle desteklenmelidir. Konuşma da taklit yoluyla öğrenildiğinden, çocukla konuşurken yapmacık bir dil yerine, doğru ve düzgün bir dille konuşmalıdır. Ritmik hareketler ve danslar organ biçimlendirici güce sahiptir. Masal anlatmayı asla ihmal etmemelidir.
- Yedi yaş civarında kalıcı dişlerin çıkması, çocuğun artık toplumsallaşmaya hazır olduğunun bir dışa vurumu olarak alınmalıdır. Bu ikinci bir doğum gibidir. Böylece okul çağı başlar, artık bellek zihinsel işlemler sonucu ortaya çıkanları saklayacak duruma gelmiştir. Bu kez öğretmenlere büyük görev düşer. Çocukla sahici bir ruhsal iletişim kurabilmelidir. Alışkanlıklar, vicdan, karakter, huylar bu dönemde gelişir. Çocuğa hazır bilgi aktarmak yaratıcı değildir, tersine onun zihinsel melekelerini kullanarak geliştirebilmesi için zihninde sorular uyandıracak bir öğretim şekli seçilmelidir. Resimsel örnekler ve karşılaştırmalarla çocuğun hayal gücü desteklenmelidir. Coşku, hayranlık, heyecan, sempati, antipati üzerinden öğrenmek kolaylaşır. Ayrıca ilk okul çocuklarının hareket ihtiyaçlarına cevap verebilmek için canlı ve interaktif bir ders programı hazırlamalıdır. Resim ve müzik derslerine çok önem verilerek duygusal zekanın gelişmesi desteklenmelidir. Zira duygular düşüncelerin ön adımlarıdır. Bitkiler ve hayvanlar alemi öğrenilir. Bahçecilik, dokumacılık, ciltleme, marangozluk gibi elişleri ile maddeyi işleyerek yeni şeyler üretmeye alışmalıdır. Waldorf eğitiminde, not vermek yoktur, sınıfta kalmak yoktur. Bütün bir dönem her sabah ilk iki saat bir ana konu işlenir (blok ders). ‘Eyleyerek öğrenme’ uyarınca önce yazma, sonra okuma öğrenilir. Oyunlar ve şarkılarla çocuğun ilgisi canlı tutularak dersler sadece uslu uslu oturulacak saatler olmaktan çıkarılır. Birinci sınıftan itibaren iki yabancı dil öğrenilmeye başlanır.
- On dört yaşından itibaren buluğ çağıyla birlikte çocuk artık konuları idrak etmek, nedenleri kavramak ister, zira dünyaya üçüncü doğum sayılan cinsiyet bilinciyle birlikte benliği gelişmektedir. Öğretmenle ilişki, artık düşünerek kavrama ve kendi yargısını oluşturma düzeyine gelmiştir. Soyut düşünme yeteneği geliştiğinden, bilimlerde neyin nasıl düşünüldüğü safha safha birlikte yaşanmalıdır. Dil yetisi ve toplumsal iletişimin gelişmesine ket vurmamak bakımından bilgisayar ancak orta okulda öğrenilir. Teknoloji ve İnformatik dersleri başlar. Öğretmen karne hazırlamaz, ama her çocuğun yetenekleri ve kişisel gelişimi hakkında defter tutar. Velilerle çok sık görüşülür. Okul velilerle öğretmenlerden oluşan ve her hafta toplanan bir kurul tarafından idare edilir.
Ayrıca genç çocuk artık yeteneklerinin ve heveslerinin ne olduğuna yavaş yavaş kulak kabartmaya başlar. Öğretmen bu bakımdan uyanık olabilmeli ve genci yönlendirmeye çalışmalıdır. İdrak ettiği şeyleri hayata geçirebilmeyi öğrenmelidir. Artık bedensel, duygusal ve zihinsel gelişim tamamlanmaya doğru gider. Nesnellik gelişir. Gencin cesaretini, yaratıcı zekasını zorlayacak ve tüm gücünü göstermesini gerektiren yıllık dönem ödevleri hazırlamalıdır. Gruplar halinde uygulamalı dersler, seminerler, laboratuar ve tasarım çalışmaları, tiyatro oyunları sahnelenmeli ve spor yarışmaları ile geziler yapılmalıdır.
- Yirmi bir yaşına gelmiş bir genç, kendi kendinin bilincini geliştirmiş, özdeşliğini gerçekleştirmiş ve bir dünya görüşü edinmiş, toplumsal yaşama girerek katkı sağlayacak hale gelmiş, ergin bir kişi olmuştur. İstiyorsa meslek eğitimi ya da araştırma yapmak için üniversiteye gidecektir.
Sonuç olarak eğitim, yönlendirilmeli öğrenmeden giderek kendi kendine belirlenen öğrenmeye geçmeli ve insanın özgür iradesini kullanabilme yetisi geliştirilmelidir. Doğal gelişme bir kültürel gelişmeye akarak biçimlenmelidir. Bu tür özgür insanları yetiştirecek, öğretmenliği meslek değil sanat gibi gören ve uygulayan öğretmenlere ihtiyaç vardır.
Steiner’e göre toplum canlı bir organizmadır ve üçlü bir yapısı vardır:
- Tinsel ve kültürel yaşam; ancak özgürlük ilkesi mutlak geçerli olursa insana yaraşır biçimde gelişebilir. Bu alanda bireysel inisiyatif geçerlidir.
- Hukuk ve devlet yaşamı; ancak sınırsız demokrasi ile insana yaraşır biçimde gelişebilir. Burada eşitlik, bireysel yetenek potansiyelinden bağımsız olarak hukuk ve devlet önünde eşitlik ilkesi geçerlidir.
- Ekonomik yaşam; bu alanda insani ihtiyaçların düzenlenmesi için başkalarının yeteneklerine bağımlı olunduğundan, kardeşlik temelinde gerçekleşmelidir.
İşte yuva ve okullar da özgür kültürel yaşamın bir parçasıdır. Okul denen canlı organizma, insanlar arası ilişkilerin yasalarının ve birlik oluşturmanın gerçekleştirildiği toplumsal yerdir. Özgür insan yetiştirmek için, toplumsal yaşamımızdaki üç baskının, yani din baskısı, devlet baskısı ve ekonomik baskının mümkün olduğunca dışarıda bırakılması gerekir.
İlk özgür Waldorf Çocuk Yuvası 1926’da Stuttgart’da kurulmuştur ve uygulanan pedagojinin çekirdeği, çocuklarla erişkinler arasındaki özgür ilişkilerdir, yani birebir karşılaşmadır. Eğitimin görevi, oluşan insanın kendi varlık temelini keşfetmesini sağlamaktır. İçinde bireysellik arzusu taşıyan çocuğa gelişiminde yardım etmek, yani ebelik yapmak gerekir. Eğitmen uyulması gereken zorunlu talimatlara göre değil, çocukla birlikte özgürce geliştireceği doğrudan yaşantı üzerinden öğretmelidir. Eğitmenin varlığı, hareketleri, davranışları, olaylar karşısındaki tutumu, sorunları çözme biçimi, sükuneti, güleryüzü, neşesi ve iyimserliği ile örnek oluşturur. O bilgisiyle değil, çocuk için kim olduğu, nasıl olduğuyla örnektir. Bu nedenle kendisini sürekli eğitir. Pedagoglar yuvanın idaresine ana-babayla birlikte katılır, işçi-işveren ilişkisi içinde değillerdir. Birlikte sorumluluk taşırlar ve hedefleri özgürlük eğitimidir.
Waldorf yuvasındaki gündelik yaşam, ritmik olarak biçimlendirilir. Her gün aynı saatte belli işler yapılır. Haftanın belli günlerinde belli işler yapılır. Bu çocuğa güven duygusu verir, içsel bir hazırlık içinde olmasını sağlar. Bu sayede kendisini anlamlı bir bütünün bir parçası olarak algılar, böylece kendi kendinin bilinci gelişir.
Çocukla birlikte sanatsal faaliyetlere önce çizimle başlanır. Hareket olarak çember ilk çizimdir; yürüyerek çizme, havada çizme, sonra kağıt üzerine çizme uygulanır. Asla düzeltme yapılmaz. Resim sonuç olarak önemli değildir, çizim süreci önemlidir. Sekiz çizme, sekiz yürüme uygulanır, bu beynin her iki tarafını birleştirici ve geliştirici bir harekettir. Islak üstüne ıslak suluboya yapılır. Bitkisel boyaların öğütülerek birlikte hazırlanması gerekir. Suluboya kağıdının masaya ortalama ve düzgün serilmesi önemlidir, kırışık ve kabarcık kalmamalıdır. Her şey yerli yerinde olmalı, seçilen tasların büyüklüğü, içine koyulan suyun miktarı orantılı olmalıdır. Ana renkler olan kırmızı, mavi, sarı kullanılır, sonra onlardan renk kombinasyonları çıkar.
Yoğurmak için ısındıkça yumuşayan ve güzel koku yayan balmumu karışık hamur kullanılır. Çocuğa ne yapacağı söylenmemelidir. Çocuk, doğrudan kendine yönelik ve hedefe kilitli süreçlerle öğrenmez. Yuvadaki yaşama katılarak, dolaysız süreçler üzerinden öğrenir.
Yaşanan yerin düzeni, temizliği, bakımı, tamiri birlikte yapılır. Ancak bu, yapay bir çocuğu meşgul etme şeklinde değil, gündelik işlerin yaratıcı biçimde birlikte kotarılması olarak yapılır.
Müzik neşe verir. Uygulamada pentatonik ses mekanı yaratmak için ksilofon ve çocuk arpı ile kaval en uygun enstrümanlardır. Armonika masal ya da kukla oyunu sırasında çalınır.
Masallar, canlı ve heyecanlı anlatı şeklinde, içeriğe uygun davranışlarla birlikte aktarılır. Daima tekrar edilmelidir. Halk masalları, ekonomik olarak içsel resimler oluşturmaya yarayan masallar, gelişim masalları uygundur. Masaldaki görevler, üstesinden gelinmesi gereken işler, çözülmesi gereken düğümler yaşamı olumlayan biçimde anlatılır.
Öğretmen masalları ezberler, ama sonra masalın metninde serbestçe dolaşır ve ana göre dili özgürce geliştirir. Masalda anlatılan gelişim süreci, çocukta içsel olarak uyandırılmalıdır. Burada tonlamalar ve mimikler yardımcı olur. Önemli olan enformasyon vermek değil, oyun sırasında içselleştirerek öğretmektir. O nedenle aynı masal, aynı ritmik öykü, aynı kukla oyunu 2-3 hafta süreyle yeniden ve yeniden anlatılır ve birlikte oynanır. İçerik bilinir, ama her seferinde içsel bakımdan yeniden yaratılır.
Oyunlar sırasında çocuk çeşitli rollere girer; basık cüce, sarsak dev, yavaş sümüklü böcek, hızlı tavşan. Çocuk rol yapmaz, bilinçdışı motorik eylem içinde rolün içine girer. Rolü ezberlemez, okul öncesi dönemde bir rolün ruhsal olarak çalışılması gerekmez. Eğitimcinin ruhsal olarak hazırladığı davranış ve jest içine girer ve taklit eder. Önemli olan, çocuğun herhangi bir rolde, aksiyonun içinde yer almasıdır.
Şarkılı danslı oyunlar çok elverişlidir. Rondlar önemlidir. Burada ritmik hareketlerin soluk alıp vermeye, kalbin sıkışıp gevşemesine paralel hareketler şeklinde, yavaş hareket, hızlı hareket ve karşıtlar arasında salınım olarak basit kompozisyonlarda dışa vurulması önemlidir. Oyun sırasında bütünüyle dünyaya batmış olan çocuk, rond sırasında bedenin belli hareketleri tekrarıyla yeniden kendine gelir. Rond motorik gelişmeye yardımcıdır.
İlk çocukluk yıllarında iletişim kurma yeteneğinin temeli, özellikle dünyaya iradi olarak el atma, uzanma, tutmadır. Okul öncesi dönemde iradi el atmayı desteklemek önemli olduğundan, Waldorf yuvasında elektronik medya pedagojik çalışmada kullanılmaz. Televizyon ekranında birbiri ardı sıra akan çizgisel resimlere bakan gözler, sahici, canlı ve hareketli bir şeye bakan gözler gibi eksensel hareket etmez. Bakış sanki gündüz düşü görüyormuş gibi donup kalır, açık gözle uyuyan bir insanın göz ekseni paralelliği içinde durur.
Nöro----olojik olarak elektroensefalogramda beyinde uyanık haldeyken kaydedilen Beta-dalgaları yerine, TV karşısında daha yavaş olan Alfa-dalgaları geçer. Genelde Alfa-dalgaları, uyanıklık ile uyku arasındaki kuşakta oluşur, oysa ekran önünde sürekli hale gelir ve anımsama yeteneği azalır. Medya üzerinden aktarılan her şeyin bir eğlence karakteri vardır ve iradi bağlantı kurmayı engeller. Yani medya karşısındaki insan, iradesinde kısıtlanır. O nedenle medya eğitimi, istenci felç eden bu etkiye karşı öncelikle irade eğitimi olmalıdır.
TV karşısındaki çocukla, kukla tiyatrosu izleyen çocukların davranış farkları gözlemlendiğinde, TV izleyen çocuğun genelde hareketsiz olduğu, oysa kukla izleyen çocuğun sürekli oyuna katıldığı görülmüştür. Örneğin “Kırmızı Başlıklı Kız” masalını TV’de izleyen çocuklar, sadece izleyicidir. Oysa kukla oyunu olarak seyrederken, yerlerinde duramazlar, kurdun arkadan yaklaşma anında, ya da avcının görünmesi sırasında, heyecanlanır ve kırmızı başlıklı kızı uyarmak üzere yerlerinden kalkar ve bağırırlar. Çocuk için önemli olan dünyada olup bitenin motorik olarak birlikte gerçekleştirilmesi, TV karşısında eksik kalır. Hareketler bastırılır. Bu bastırılan hareketler, daha sonra açığa çıktığında ise, genellikle saldırganlık şeklinde olur. Okul öncesi yuvada görülen saldırgan davranışları, sıklıkla akşam izlenen TV’ye bağlamak yanlış olmaz.
Çocuklar, dünyayı canlı bir varoluş içinde yaşadıkça, gerçek dünyayla ilişkilerini sağlıklı biçimde yapılandırabilirler.
Okuma önerileri:
- Rudolf Steiner, Die Erziehung des Kindes vom Gesichtspunkte der Geisteswissenschaft, 1947 (Tin bilim açısından çocuğun eğitimi)
- Frans Carlgren, Erziehung zur Freiheit, Die Paedagogik Rudaolf Steiners, 1990 (Özgürlük eğitimi, Rudolf Steiner’in pedagojisi)
- Peter Schneider, Einführung in die Waldorfpaedagogik, 1982 (Waldorf pedagojisine giriş)
- Joseph Chilton Pearce, Die magische Welt des Kindes, 1978 (Çocuğun büyülü dünyası)
- Wolfgang Sassmannshausen, Waldorf-Paedagogik im Kİndergarten, 2003 (Çocuk yuvasında Waldorf pedagojisi)
Referans: Tarhan Onur. “Waldorf Eğitimi: Özgür İradeyi Kullanabilme Yetisi”, Buğday Dergisi, Sayı: 14, 2002, s.17-18.