Kokusuna aşık olmak diye bir şey var. Ki bu aşkların en güzelidir. Ara ara gelir burnunun ucuna. O kokar her şey ya da. Nasıl bir aşksa bu, onun kokusu gelir sadece sana. Yastığa siner, belki bir atkıda kalır onun o eşsiz, tarifi olmayan kokusu. Sanki biraz tarçınlı bir keki andırır. Veyahut çikolata üzerine açılmış kafeler gibi kokar.
Başkadır onun kokusu, bazen iç yakar. Bazen çok özlersin, kokusu burnunun ucunu sızlatır gözlerinden yaşlar akar. Sık sık uğrar, şöyle bir yoklar evi. Kafanı hafifçe sola çevirdiğinde boynunda duruyormuş gibi gelir kokusu. Engel olamazsın zaten çoğu zaman. Nasıl bir aşksa bu, sadece onun kokusu iç yakar.
Midene kelebek kaçmış gibi olursun bazen kokusunu aldığında. Heyecan ve panik kaplar vücudunu yavaş yavaş. Aşktır onun adı ya da kavuşamamak. Kavuşamamaksa eğer o koku bütün hücrelere dolar, yaşarken öldürür insanı.
“Aşk” olsun o kokunun adı. Mutlu etsin insanı, uğradıkça. Kızarmış ekmek kokusu gibi sarsın her yanı. Mutluluk versin, heyecan versin.
Ama aşk olsun o “kavuşamamalı” olan kokulara…
”