“İşitmek” ile “dinlemek” arasındaki en büyük fark nedir sizce? Çevremizdeki bütün sesleri işitiriz ama sadece istediklerimizi dinleriz ve içselleştiririz. Fakat bilhassa günlük iletişimde dinlediğimizi düşündüğümüz insanları ne kadar etkili dinlediğimizden şüpheliyim. Bu şüphenin kaynağını şahit olduğum ve yaşadığımız iletişim sorunları oluşturuyor.
“Dinleme” nin tanımını yapmanızı istesem nasıl bir tanım yapardınız?
Biz günlük hayatta yoğun olarak “otobiyografik dinleme” yapıyoruz. Yani bize anlatılanları değerlendiriyoruz; kabul ediyoruz ya da etmiyoruz. Yokluyoruz; karşımızdaki kişinin anlattıklarını daha iyi anlamak için(!) kendi değer yargılarımıza göre sorular yöneltiyoruz. Akıl veriyoruz; daha önce deneyimlediğimiz ve kesinlikle herkese faydalı(!) olacağına inandığımız tecrübelerimiz doğrultusunda yönlendirmeye çalışıyoruz. Yorumluyoruz; insanların sergilediği davranışları ve tutumları kendi tutum ve davranışlarımıza dayalı olarak yorumluyoruz. Kısacası dinlediğimizi düşünüyoruz ama aslında dinlemiyoruz. Bir arkadaşımız bize bir şeyler anlatmaya başladığında iç sesimizde onunla birlikte konuşmaya başlıyor ve anlatılanları kendi filtrelerimiz bize nasıl sunuyorsa öyle anlıyoruz. Sonuç olarak bir türlü sağlıklı ve kırıcı olmayan iletişimler kuramıyoruz.

Kurduğumuz iletişimin sağlıklı olmasını istiyorsak “empatik dinleme” yeteneğimizi geliştirmemiz gerekiyor. Peki empatik dinleme nedir? Önce anlamaya sonra anlaşılmaya çalışmaktır. Bize anlatılanları değil anlatılanların ardındaki duyguyu dinleyebilmektir. Karşımızdaki kişinin söyledikleriyle birlikte ona bunları söyleten duyguya odaklanmaktır. Kendi değer yargılarımızı iletişim kurmaya çalıştığımız kişiyle aramızdan çıkarmaktır. Beynimizle değil kalbimizle dinlemektir.