Endişelenmek, çoğumuz için kaçınılması güç ve rahatsız edici bir duygudur. Bir şeyler alarm verir ve bu alarma bağlı olarak endişe, engellenemez bir şekilde kontrolü ele geçirir. Çoğu zaman olacağından korktuğumuz olasılıklar için endişeleniriz. Çocuğumuz ya ÖSS'den iyi puan alamaz da açıkta kalırsa? Ya ameliyattan kalkamazsak? Doktorlar umut veriyor ama, ya kalbi bir krizi daha kaldırmazsa? Bunlar gibi pek çok gündelik ve genelde başkalarının başına geldiğine şahit olduğumuz mutsuzlukları yaşama korkusudur endişe.
Freud; endişeyi "tehlikeye karşı gösterilen tepki" olarak tanımlar ve onu diğer bütün duygularımız gibi doğal ve normal bir gerçekliğe oturtur. Bununla beraber; gündelik hayatı ele geçirmeye ve ilişkilere, olaylara damgasını vurmaya başladıysa, endişe ile baş edebilmek için bir uzman desteğine ihtiyaç duyarız.
Endişenin yıpratıcı yönü, olanın ya da olabilecek olanın olumsuz yönünü düşünmekten kaynaklanır. Kişi henüz vuku bulmamış ve belki de hiç olmayacak bir şey için kaygılanmaya başlar ve buna dur demesi oldukça güçtür. Korktuğunun başına gelmemesi için önlem almaya çalışmak ya da endişelenmesini artıran faktörleri ele almak aklına gelmez. Tuzağa düşmesine neden olan bu durum, endişenin sürekli olabileceğinin habercisi de olabilir.
Endişeli biri haline geldiysek; hatta biz artık "çok endişelenen" birisi olduysak çevremizle ailemizle ilişkimiz buna göre değişikliğe uğrar. Onları koruma adına, kimselerin düşünemediği tehlikeleri bulup çıkarmaya ve önlemler almaya başlarız. Yakınlarımız "biz merak etmeyelim" diye yeni önlemler geliştirmemizde bize yardımcı olurlar. Attıkları her adımı güvenli bir şekilde attıklarına dair bizi bilgilendirmeye çalışırlar. Bunların sonucunda, endişe yayılmak için daha fazla fırsat yakalar. Endişelerimizin gölgesinde yetişen çocuklarımızda korku, kaygı ve panikler başlar. Gece karanlıktan korkmalar, ana baba ile uyuma istekleri, yeni durumları merak etme yerine ürkütücü bulma gibi davranışlar geliştirirler. Güven sevgi gibi ihtiyaçları tehlikeye düştüğünde endişelenmelerini normal karşıladığımız çocuklarımız her şeyden nem kapan, çabuk darılan, korkan çocuklar haline gelirler.
İlerlemiş endişe; bir kaygı bozukluğu olarak uzman tarafından tedavi edilmek durumundadır. Kaygı bozuklukları yaşayan kişilerin; çoğunlukla ana babalarının da endişeli kişiler oldukları gözlenmektedir.
Bütün bunlara olanak vermemek için; yetişkinlerin endişelerini kontrol etmeyi bilmeleri gerekir. Bununla birlikte, çocuklarımızdan endişelerimizi saklamayı, uzak tutmayı da öğrenmeliyiz. Amaç, endişeyi yok etmek değildir; çünkü endişe bizi tehlikelere karşı uyaran bir duygudur. İstediğimiz, endişenin kölesi olmamak ve yaşamımızı, sevdiklerimizi ele geçirmesine izin vermemektir
Alıntı