“Aşk”, üç harften oluşan, ancak herkes için ayrı bir anlam taşıyan dev bir sözcük. Yüzyıllarca şairlerin, filozofların, bilim adamlarının tanımlamaya çalıştığı, herkesin kendince yaşadığı, yaşamak istediği ya da yaşamaktan kaçtığı bir duygu aşk.

Kimi zaman sanata, kimi zaman günlük sohbetlere, kimi zaman da en duygulu yazılara konu olmuştur. Sinema dünyasında ise vazgeçilmez bir unsurdur ve aşka teğet geçmeyen bir film bulmak son derece zor olacaktır.

Her ilişki tek bir üçgenden oluşmaz. İlişkinin iki kişi arasında olduğunu düşünürsek, herkesin ideal üçgeni, yani istediği ve hayal ettiği bir aşk üçgeni vardır. Bir de gerçekte var olan ve kişinin algısına bağlı olan gerçek üçgen bulunur. Diğer kişinin de bir ideal ve bir gerçek üçgeni olduğunu eklersek, sonuç olarak her ilişkide 2 gerçek ve 2 ideal üçgenden oluşan 4 üçgen bulunduğunu görürüz. İnsanların ideal ve gerçek üçgenleri arasındaki uyuşmazlığın büyüklüğü ise yaşanan memnuniyetsizlik ve sıkıntılarla orantılıdır.


Üçgen aşk teorisine göre aşkı oluşturan boyutlar bağlılık/karar, tutku ve yakınlıktır. Bağlılık/karar, kişinin ilişki kararını ve sadakatini içeren boyuttur. Tutku, daha çok cinsel ve fiziksel çekimi temsil eder ve çoğunlukla ilişkilerin başlaması bu boyuttaki hızlı artışla gerçekleşir. Yakınlık ise ilişkide duygusal olarak paylaşımı, samimiyeti simgeler. Tutku bir anda oluşup, hızla artan, fakat zamanla azalabilen bir boyuttur ve aşk ilişkilerini arkadaşlık gibi diğer ilişki türlerinden ayırır. Bağlılık/karar ve yakınlık ise zamanla oluşabilen ve tutkuya göre genelde daha yavaş artan boyutlardır.

Ancak bu boyutların her zaman her ilişkide bulunmadığını da unutmamak gerekir. Boyutlar aynı ilişki içinde boyutlar farklılık gösterebileceği gibi, farklı ilişkilerde de değişiklik gösterebilir.

Velhasıl bence aşk heryerde