Hep konuşuruz susmadan cümlelerin arasına kimi zaman virgül koymadan ardı ardına konuşuruz. Sonra dururuz her neyse deriz. İki kelimelik soruyu cümlelerle savaşdırdıktan sonra duygularımızı iki kelimeyle özetleyİveririz. Her neyse özledim seni deriz. Özlem ah özlem ah… Belki de aşkın diğer adı kim bilir. Ya da özlem ne bir şeye duyulan hasret nede ulu bir arzulayış. O belki de içten içe ağlayış ya da senden ayrı yaşayış. Kimi zaman insan bir şiir olup kafiyesine uymak ister sevdiğinin. Ama karşıdaki hep kaçar. Yakalamak ister ama onu tutacak o sihirli kelimeyi bulamaz sevgili. Öyle bir boşaltmıştır ki o kalbi sevgili oraya kimi koysa, kimi yerleştirse gene de dolduramaz. Hep bir iç çekiş, hep gözyaşı, hep üzüntü, acı… Ve söyler her neyse der, her neyse. Diyeceğim özledim seni. Her neyse der her neyse böylesi bir yaşamı, hayatı ben nasıl çekeceğim, nereye kadar gidecek bu durum der kendi kendine. Kafasının içinde bir sürü boş baloncuklar dolaşır, hep bir sorular anlamlı anlamsız. Ama kelimeler bulup doldurmak ister nafile sevgilinin arkasından artık dolmaz düşünceler anlamını yitirir. Sevgili söküp almıştır her şeyi. Ne kadar uğraşsa da dolmaz artık. Kalkar bir an koşup gitmek ister sevgiliye sonra biri tutar onu. Engeller. Hayat geri çeker onu. Sonra oturur öylece her neyse der her neyse özledim ben seni. Ama karşıdaki ne özlediğini anlar, ne kıymet bilir. Bende hep koca cümleler arkasına sığındım. 160 karakterlik mesajın arkasına sığındım. Aşkımı da, özlemimi de, isyanımı da hep böyle itiraf ettim. Tutamadım elini, gözünün içine bakıp da söyleyemedim hiçbir derdimi. Her neyse tamam daha fazla uzatmayacağım. Son bir şey söyleyeceğim. Uzakta olman hiç bir şeyi değiştirmez güneşte benden uzakta, ayda ama hiç bir günüm güneşsiz hiç bir gecem aysız geçmiyor. Tıpkı yüreğimin (sensiz) olmadığı gibi…