Bobby, o fırtınalı gecede orman içindeki kulübesini boşaltmak zorunda olan ablasına yardım etmeye gittiğini düşünüyor. Her şey son derece sıradan; evet çok iyi geçinen iki kardeş olmamışlar hiçbir zaman, hatta adeta aynı ailede büyümemiş kadar zıt iki karakterler ama sonuçta güçlü kuvvetli bir erkek kardeş olarak ablasının kolilerini taşımayıp ne yapacak?
Evin içinde de sıradan her şey; Betty, üniversite hocası, entelektüel, güzel, kendine güven fazlasından neredeyse ayakları yere basmayan Betty bir kadeh şarap eşliğinde sakin sakin kitaplarını ayırıp kutulara dolduruyor. Birazdan kardeşi gelecek, birbirlerine uzun süre katlanamadıkları için hızla işlerini bitirip bu orman kulübesini terk edecekler.
Bu, tablonun görünen yüzü. Bir orman kulübesinde arada atışıp arada gülüşerek eşyaları toplayan iki kardeş... Atışmalar daha baskın... Ablanın işi kitaplardan ibaret ve üstelik gayet de iyi para kazandığı bir hayatı var, marangoz olan kardeş ise ‘gerçekten çalışan’ insanlara saygı duyuyor, ‘oyuncu, yazar gibi düdük makarnalarına’ değil. Ablasının gözünde de o ailenin ‘kaybedeni’. Yine de sonuçta gördüğümüz; sıradan sayılabilecek iki kardeş.
Görünenden sert bir hikaye
Fakat ‘Hansel ve Gretel’in’ bir de ‘Öteki Hikayesi’ var. Ve bu bir Neil LaBute Oyunu olduğu için de tabii ki görünenden çok daha sert, acımasız, iç acıtan bir hikaye. Arada fırtına azıyor, elektrikler kesiliyor ve ev karardıkça olay aydınlanıyor.
Bobby, o kulübeyi kaçarcasına terk ettiği anlaşılan genç öğrencinin kim olduğunu, neden kitapları toplamanın Betty’ye düştüğünü sorgulamaya, yalan yumağı da bir ucundan sökülüp açılmaya başlıyor. Üstelik biz de kırk dakikadır tanıdığımızı sandığımız iki karakterin soyunup gerçek yüzlerini göstermelerine tanık oluyoruz.
Gayet faşist, kadın düşmanı, üstüne de her şeyi bir ‘günah’ iddiasıyla dinin emirlerine bağlamaya kalkan Bobby’nin içindeki gerçekle de karşılaşıyoruz, Betty’nin o özgüven abidesi maskesinin ardındakiyle de...
‘Şeylerin Şekli’ oyunundan beri olayların ve insanların şekliyle meşgul olan Amerikalı yazar ve senarist LaBute’ten insan ruhu otopsisi daha; Haluk Bilginer’in çevirisi, Ali Altuğ’un rejisiyle Oyun Atölyesi’nde perde açan ‘Hansel ve Gretel’in Öteki Hikayesi’.
İki iyi oyuncu; Ayça Bingöl ile Salih Bademci, iki kardeş arasındaki o tırmanıp düşen aşk - nefret ilişkisini çok güzel veriyorlar. Ortada her an patlayacak bir bomba, etrafa saçılacak karanlık sırlar olduğu duygusunu da...
Tabii bu alaca karanlık kuşağı atmosferinde, fırtına altında olduğumuzdan bir an kuşku duyurmayan ışık (Kemal Yiğitcan) ve dekor (Barış Dinçel) tasarımının, Tolga Çebi’nin perde açılırken insanı hafifçe ürperten müziğinin de etkisi büyük.
İlk yarım saat biraz ağır gidiyor, seyircinin hikayeye katılmasını hızlandıracak bir tempo da tutturulabilirse 90 dakikalık, ancak finalde açılacak bir sır perdesine, insan denen yaratığın muhtelif ikiyüzlü, acımasız ve güçsüz yanlarıyla yüzleşmeye hazır olun.
İyi haber; bu yüzleşmenin sonunda illa nefret etmeniz gerekmiyor gördüğünüzden; onu olduğu gibi kabullenip sevebilirsiniz. Gerçek ne kadar ağır da olsa maskelerden iyidir...
Asu Maro
Parçalı Bulutlu