Marine Environmental Research dergisinde Mart ayında duyurulan ve Mayıs ayında yayımlanacak bir makale şimdiden okyanus bilimcileri ve çevrecilerde şaşkınlık yarattı. ABD ve Avrupa'daki araştırmacıların ortak yürüttükleri bir projede Fransa ve İspanya'nın Atlas Okyanusu kıyılarındaki derin deniz canlıları incelendi. Yaklaşık 700 ile 1400 metre arası derinliklerde yaşayan canlılarda tümörler, karaciğer patolojileri ve diğer sağlık bozuklukları görüldü.



Bozukluklardan biri Fransız kıyısı açıklarındaki bir derin su balığının cinsiyet organlarındaki değişiklikti. "Black scabbardfish" olarak adlandırılan balıkta "intersex" denen hem erkek ve hem de dişi cinsiyet organlarının bir arada bulunması, normal olarak bilinen düzeyin çok üstünde görüldü.

Örneklerin toplandığı sular kıyıdan kilometrelerce açıkta, hiçbir bilinen kirletici yakınında değildi. Örneklerin geniş bölgedeki genel okyanus sularından alınan ortalama örnekler olduğu kabul edilmekteydi. Bu nedenle bulguların yaygın ve genel bir kirlenmeyi gösterdiği sonucuna varıldı.

Araştırmanın sonuçları birkaç yıl önce ABD'nin batısındaki bazı ulusal parklarda yapılan araştırma sonuçlarıyla çok benzerlik göstermekte. O araştırmalarda da balıklarda önemli sağlık sorunları görülmüştü. Özellikle bazı erkek balıkların dişi özellikler göstermeye başlayarak yumurta geliştirdiğine rastlanmıştı. Araştırma yapılan sularda, fosil yakıtlardan, tarımsal ve endüstriyel atıklardan ve özellikle pestisitlerden kaynaklanan toksik kirlilik, belirli bir düzeydeydi.

Denizler ve okyanuslar gittikçe civa, kadmiyum, kurşun gibi ağır metallerin, plastiklerin, pestisitlerin biriktiği bir ortam olmaktadır. Daha önce bu tür kirleticilerin yoğun olduğu sularda, bazı balıklarda cinsiyet değişikliği görülmüştü. O balıklarda östrojen gibi davranan yapay kimyasallara rastlanmıştı.

Balık hastalıkları konusunda tanınmış bir uzman olan Oregon Üniversitesi profesörlerinden Michael Kent'e göre, ne uzak dağ göllerindeki ne de derin okyanus sularındaki balıkların, çok düşük düzeyde bir kirlenme bile olsa, böyle etkilenecekleri daha önce düşünülmüyordu. Prof. Kent "Derin okyanus sularında böyle patolojik değişiklikler görmeyi beklemiyorduk. Bunlar toksinler ve karsinojenler karşısında görülen türden" demekte.
Patolojik değişikliklerin insan kaynaklı kirlenmeden kaynaklandığı düşünülse de bu sonuca varmak için henüz yeterince kanıt yok. Olasılık az da olsa, okyanus dinamiğinde bazı değişikliklerin de ilgili kirlenmeye neden olabilmesi mümkün. Devam eden çalışmalar kirlenmenin kimyasal kökenlerini araştırarak kök nedenini bulmaya çalışacak.

Daha önce kıta sahanlığının sığ sularında yapılan araştırmalarda, balıklara dadanan parasitlerin deri tabakasına verdiği zararlı sonuçlar incelenmiş, karaciğer gibi iç organlara bakılmamıştı. Şimdi bu tür araştırmalar kıta sahanlığı balıklarına ağırlık vererek iç organlara da yönelecek. Bu arada kıta sahanlığındaki balık stokları azaldıkça ticari balıkçılığın gittikçe derin sulara kaydığı bilinmektedir.

Söz konusu araştırmaya konu olan balık türleri dipte gezen, yavaş büyüyen ve uzun yaşayan türlerdir. Bazılarının 100 yaşına kadar yaşadığı, belki de bu uzun ömürlerinden dolayı vücutlarında patojen biriktirmekte olduğu düşünülmektedir.

Bu arada derin su balıklarındaki organik kirleticilerin sığ su balıklarına göre 10 ile 17 kat daha yüksek olduğu görüldü. En yüksek düzey en derin balıklarda görüldü. Fakat bu kirleticiler vücut içinde karaciğerde ve cinsel organlarda toplanmakta. İnsanların balık tüketimi açısından bu bulgular önemli. Balıkların etini oluşturan kas dokularında kirleticilerin düzeyi ise insan sağlığı açısında tehlike düzeyinin altında.
Bu araştırma sonuçları ve daha önce ABD'deki araştırmanın sonuçları Dünya'nın en ücra sularında bile kirleticilerin etken olduğunu göstermekte.