ÖNSÖZ


Bu çalışma Avrupa Birliğine giriş sürecindeki ülkemizin Özel eğitim alanında tarihsel süreçte kat ettiği yolu, ülkemizdeki güncel uygulamaları, Avrupa Birliği’nin özel eğitim ve engellilik olgusuna bakış açıcını ve ülkemizde bu perspektifin yansımalarını sunmaktadır.


Özel Eğitim ve engelli bireylerin farkındalığı konusunda dünya eğitim tarihinin öncülerinden olan milletimiz zaman içerisinde engellileri ve engelli ailelerini kendilerinden uzaklaştırmaya başlamıştır. Öyle ki bu bir salgın haline gelip; hafif zihinsel yetersizliği olan bir çocuğu sınıfında istemeyen velilere sitem edip hayıflanan engelli yakını kendi çocuğundan daha ağır bir çocuğun, çocuğunun sınıfında olmasına müsaade etmemektedir. Oysaki farklı düzeydeki çocukların genel eğitimin ilk basamaklarında heterojen bir yapı içerisinde gelişmesi ve eğitim alması çocuklarımızda birey olma, yurttaş olma bilincini arttıracaktır. Okullar küçük toplum modelleridir. Okullarımızın bu ironik yapısını topluma genelleyecek olursak içler acısı bir tablo ile karşılaşırız. Okulların amacını tekrar sorgulamamıza yol açacak bu tablo bir an önce irdelenmelidir.


Bireyselleşmenin hegemonyasını tüm dünyada olanca gücüyle hissettirdiği bu çağda belki de kaynaştırma millet olma bilincimizi biraz daha perçinler, birlik ve beraberlik ruhumuzu güçlendirir.


Günümüzde iyi bir insan, iyi bir yurttaş olmak iyi bir mesleğe sahip olmaktan daha değersiz hale geldiyse çözüm için bir şeyler yapmanın zamanı gelmiş de geçiyor demektir.





ÖZET



Özel Eğitim bir takım alanlarda diğer bireylerden işlev veya kapasite bakımından daha alt veya üst düzeyde olan bireyler için yapılandırılmış eğitim ortamlarında gerçekleştirilen eğitim ve öğretim faaliyetlerinin tamamına denilmektedir. Özel eğitim gerek uygulama alanları gerekse amaçları dolayısıyla birçok alt başlığı içerisinde barındıran ayrıntılı bir konudur.


Avrupa Birliği Genel politikaları bağlamında engellilik olgusuna sıkça vurguda bulunmaktadır. Özellikle 1990 yılı ve sonrasında Avrupa Konseyi Engelli Bireylerin topluma katılımı konusunda üye ve üyelik sürecindeki ülkeleri bağlayıcı kararlar almıştır. Avrupa Birliği genel eğitim politikalarıyla aynı eksende olmakla birlikte Avrupa Birliğinin özel eğitime ve engellilik olgusuna olumlu bakışı nispeten genel eğitimden ziyade mesleki eğitim çerçevesinde gerçekleşmektedir.


Özel Eğitimi Geliştirme Projesi, Türkiye ile Avrupa Birliği’nin ortaklaşa finanse ettiği bir girişimdir. 16 Mart 2011 tarihinde çalışmalarına başlayan bu proje kapsamında ülkemizde bulunan dezavantajlı grupların statüsünü ve yaşam olanaklarını geliştirip, iyileştirmek amaçlanmıştır.





GİRİŞ
ÖZEL EĞİTİM NEDİR?



Zihinsel, fiziksel veya duyusal alanlarda diğer bireylerden işlev veya kapasite bakımından daha alt veya üst düzeyde olan bireyler için yapılandırılmış eğitim ortamlarında bireyselleştirilmiş hedefler ekseninde yürütülen eğitim ve öğretim faaliyetlerinin tamamına denilmektedir. Özel eğitim etkinliği öğrencinin kaba değerlendirmesinin yapılarak hazırbulunuşluk düzeyinin tespiti ile başlayıp; eğitim veya öğretim yaşantısının bireyselleştirilmiş bir eğitim programı ile verilmesi ile devam eder, son değerlendirmeyle tamamlanır. Özel eğitim faaliyeti çoğu zaman uzun bir zaman dilimini kapsayan spesifik bir etkinliktir.








TEMELKAVRAMLAR



Zedelenme: Doğum anında, öncesinde ve/veya sonrasında ortaya çıkarak bireyin sosyal, fiziksel veya zihinsel faaliyetlerini yerine getirmesini engelleyici durumlara denir.


Yetersizlik: Zedelenmeye bağlı olarak ortaya çıkan işlev kaybına denir. İşlev kaybı sınırlı olabileceği gibi "total"' de olabilir.


Engel: Bireyin yetersizliğine bağlı olarak; çevreyle etkileşiminde karşılaştığı fiziksel, sosyal ve zihinsel problemlere denir. Her yetersizlik engele yol açmayabilir. Ancak her engel bir yetersizliğin sonucudur.


En Az Kısıtlayıcı Ortam: Bireyin yetersizliğini en az hissettiği ortama denir. Özel olarak yapılandırılmış bu ortamlar aşamalı olarak yetersizliğin yol açtığı engel durumunu ortadan kaldırmayı hedefler.


Erken Eylem: Bireyin yetersizliğini erken çocukluk döneminde tanılayarak mümkün olan en kısa sürede özel eğitim ve bağlı hizmetlerin sunulmasına denir. 36 ay öncesi gerçekleştirilen erken eylem faaliyeti yetersizliğin engele dönüşmesini engelleyebilmektedir.


Normalleştirme: Yetersizliğin engele dönüşmemesi için yapılan her türlü fiziksel ve sosyal düzenlemeye denilir.


Yapılandırılmış Eğitim Ortamı: Bireyin yetersizliğini gidermek maksadıyla zihinsel, fiziksel ve duyusal gelişimine en uygun olanakların bir araya getirilmesiyle hazırlanmış ve yetersizlik türüne göre tasarlanmış eğitim ortamlarına denilir.


Kaynaştırma: Yetersizliği olan bireylerin, normal gelişim gösteren bireylerle birlikte öz yeterliliklerine uygun olarak hazırlanmış eğitim programları çerçevesinde eğitim imkânı sağlanmasına denilir.








ÖZEL EĞİTİMİN TARİHSEL GELİŞİMİ



Semavi Dinler Öncesi Dönem: Tek tanrılı dinlerin ortaya çıkmasından önceki dönemlerde, her hangi bir yetersizlik ile birlikte dünyaya gelen çocuklar öldürülmüş veya doğanın insafına bırakılmıştır. Doğal seleksiyonun bu acımasız yaklaşımını bu dönemde doğayla daha yoğun bir etkileşim içerisinde yaşayan dönem insanı tarafından da benimsendiği görülmektedir. Eski yazıt ve söylencelerde birey olmak için bir kahramanlık veya görev yapma gerekliliği dönemin günümüze basit bir yordamasıdır.





Semavi Dinler Dönemi: Semavi dinlerin ortaya çıkışıyla birlikte bu bireylere acınarak bakılmış, onlarla ilgilenilmiş; onlara iyi davranmak günahların kefaleti olarak görülmüştür. Günümüzde de hala yansıması görülmekle birlikte engelli bireylerin aileleri çocuklarını bir imtihan vesilesi olarak görmekte; bu dünyada çekilen sıkıntı ve zorlukların mükâfatının ahiret inancı gereği orada verileceğine inanmaktadır.





18. Yüzyıl ve Sonrası: Bu dönemlerde özel eğitimle ilgili gerçek anlamda bilimsel içerik taşıyan çalışmaların başladığı ön görülmektedir. Özellikle bahsi geçen dönemde sosyal bilimler alanında meydana gelen gelişmelerle paralel eğitim bilimleri de aşama kaydetmiştir. Bu dönem de gerçekleştirilen bazı çalışmalar aşağıda yer almaktadır.





Jean Marc Gespard Liard (1775-1838): Bir Fransız olan Liard'ın zihinsel engelli çocuklarla ilk bireysel çalışmayı başlattığı öngörülmektedir. Liard ormanda bulunan ve Victor adı verilen, 12 yaşında bir çocuğu eğitmeye başlamıştır. Bu çalışmanın notları özel eğitim etkinliklerine ait ilk somut materyalleri ortaya çıkarmıştır.


Thomas Hopkins Gallaudet (1787-1851): İşitme engelliler için işaret Alfabesini geliştirmiştir. Günümüzde geçerliliğini yitirmekte olan bu alfabe uzun süre işitme engellilerin


Louis Braille (1809-1852): Kendisi de kör bir Fransız olan Braille kör olan insanların kullanabilecekleri, kabartılmış altı nokta esasına dayanan bir alfabe geliştirmiştir. Braille sistemi kısaca dokunarak okuma sistemidir. Günümüzde bu alfabe halen kullanılmasına karşın bir takım bilgisayar yazılımları yazıyı sese dönüştürerek, sorunun çözümüne farklı bir perspektif kazandırmaktadır.


AlfredBinet(1857-1911): Yine bir Fransız olan Binet zekânın ölçülebileceğini savunarak ilk defa zekâ testi hazırlamıştır. Fransa'daki ilköğretim okullarında başarısız olan öğrencileri seçmek ve bunları başka okullara yerleştirmek için kurulan komisyonun başına getirilmiş ve yardımcısı Dr. TheodorSimonile birlikte ilk testi hazırlamıştır. Stanford-BinetZeka testi günümüzde halen kullanılmaktadır.


Maria Montessori(1870-1952): Bir İtalyan doktor olan Montessori, eğitimcilerin çok iyi bildikleri yapılandırılmış eğitim materyallerini ilk defa zihinsel engelli çocukların eğitimi için geliştirmiş ve kullanmıştır. Bu materyaller beş duyuya hitap etmektedir ve çocukların daha kolay öğrenmelerini sağlamak amacıyla aşama aşama gelişen bir düzen içerisinde onlara sunulmaktadır.





Bu çalışmalara paralel olarak devletler kendi okullarını açmaya başlamışlardır. Özel eğitim anlamında ciddi bir aşama olan bu okulların aşamasında yine Fransa başı çekmiş ve 1755'de işitme engelliler için; 1784'te görme engelliler için özel eğitim okulları açmıştır. Sonraki yıllarda Amerika Birleşik Devletleri’nde işitme ve görme engelliler için okullar açılmıştır. Zihinsel yetersizliği olan bireyler için bir özel eğitim okulunun açılması ise 1860 yılına kadar sürmüştür.





20. Yüzyıl ve Sonrası: Yakın tarihimizde özel eğitimin kaynaştırma yoluyla daha verimli gerçekleştirildiği düşünülmüştür. Bu nedenle eğitim ortamlarında yetersizliği olan bireyler ile normal gelişim gösteren bireylerin birlikte eğitim yaşantısı geliştirmeleri esas alınmıştır. Ancak ilk etapta etkili bir kaynaştırma anlayışından söz etmek mümkün değildir. 20. Yüzyılın başlarında devlet eliyle açılan kaynaştırma sınıflarında özel eğitim verilmeye çalışılsa da çok verimli olduğunu söylemek mümkün olmamaktadır.


1960'lardan sonra benzer yetersizlik türündeki bireyleri bir araya getirerek yeterliliklerine göre hazırlanmış ve bireyselleştirilmiş eğitim programlan ile eğitim almaları görüşü ağırlık kazanmıştır. Ancak bireyleri toplumdan yalıtmaktan öteye geçemeyen bu anlayışın yatılı okullarından vazgeçilmiş, günümüzde bireyleri yaftalamak yerine normalleştirmeyi esas alan bir yaklaşımla; normal bireyler arasında kendi özel eğitim programlarıyla eğitim alması esas kabul edilmektedir. (Yeni, 2005)








I.BÖLÜM
TÜRKİYE’DE ÖZEL EĞİTİM



Türkiye özel eğitim gereksinimi olan çocuklara verilen değer ve bu anlamdaki ilk kurumsal yapıların açılması bakımından dünyaya örnek olmuş ülkelerden biridir. Ülkemizde bu anlamda ilk planlı ve koordineli girişim 1889 yılında gerçekleşmiştir. İstanbul Ticaret Mektebi bünyesinde önce bir işitme engelliler okulu, akabinde bu okula görme engelliler için bir bölüm eklenmiştir. Otuz yıldan daha uzun bir süre faaliyetine devam eden bu kurumlar Birinci Dünya Savaşı döneminde faaliyetlerine son vermiştir.


İstanbul Ticaret Mektebi’nin bu girişiminin ardından ülkemizde ilk planlı çalışma 1921 yılında çılan İzmir Sağırlar ve Körler okuludur. Bu okul 1950 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’na devredilmiştir.


Bedensel veya zihinsel yetersizliği olan bireylerle ilgili olarak cumhuriyet döneminin en köklü çalışmalarının 1950’li yıllarda yapıldığı görülmektedir. Bu dönemde engelli bireylere sunulan rehabilitasyon ve entegrasyon hizmetinin Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı’ndan, Milli Eğitim Bakanlığı’na devredildiği görülmektedir. İlköğretim Genel Müdürlüğü bünyesinde 1980 yılına kadar bu faaliyetler başarıyla yürütülmüştür. Özel gereksinimli çocukların eğitimi bir sağlık meselesi olmaktan ziyade bir eğitim meselesidir. Bu bağlamda bu devir ülkemizdeki özel eğitim hizmetlerinin kalitesini ciddi biçimde arttırılmış. (Ataman, 1997)


1950’li yıllarda ülkemizde yapılan en önemli girişimlerden birisi de Gazi Üniversitesi bünyesinde faaliyet gösteren Eğitim Enstitüsü tarafından açılan özel eğitim şubesidir. Devlet Planlama teşkilatının 1992 yılında yayımladığı rapora göre bu şube 1955 yılında ikinci mezunlarını da verip faaliyetlerini durdurmuştur. 1955 yılında faaliyetlerine son veren bu şubenin ardından 1965 yılında Ankara Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Özel Eğitim Bölümü açılmıştır. Bu bölüm uzun yıllar boyunca ülkemizin pratisyen, akademisyen ve araştırma faaliyetlerine katkı sağlamıştır.


Günümüzde halen devam eden özel eğitim alt sınıfları uygulamasının temeli 1955 yılında, Ankara ili Yenituran ve Hıdırlıktepe İlköğretim okullarında açılan zihinsel engelliler altsınıflarıdır (Özsoy,1990). 1957 yılında yürürlüğe giren “6972 sayılı Korunmaya Muhtaç Çocuklar Hakkında Kanun” ile Milli Eğitim Bakanlığı’na özel eğitim hizmetleri anlamında görevler verilmiştir. (Şura Raporu,1999)


Özel gereksinimli bireylerin hakları 1961 yılında yeni anayasa ile güvence altına alınmıştır. Özellikle bu anayasanın 48. ve 50. maddeleri bu bireylerin sosyal ve kişisel haklarını güvence altına almaktadır. Yine bu dönemde yayınlanan 222 sayılı kanun ile ilköğretim çağında bulunan engelli bireylerin eğitim hakları düzenlenmiştir (Gökçe ve ark. 2002).


1978 yılında ilk defa Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde görevli öğretmenlere yönelik sertifikasyon çalışmaları yapılarak 625 tane Özel Eğitim Öğretmeni yetiştirilmiştir. 1965-82 yılları arasında özel eğitime lisans düzeyinde personel yetiştiren Ankara Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Özel Eğitim bölümünün ismi 1982 yılında Yüksek Öğrenim Kurulu tarafından Eğitimde Psikolojik Hizmetler olarak değiştirilmiştir (Akçamete ve Kanel, 1999)


1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanununun yayınlanması ile özel eğitim kavramı ilk defa genel eğitim içersinde anılmıştır. 1973 yılında yayınlanan bu kanun ile kaynaştırma ilkesinin önü açılmıştır. (Gökçe ve Ark. 2002) Ancak özellikle 1980 sonrası dönemde özel eğitim hizmetleri anlamında bir kaos yaşanmıştır. Daha önceleri İlköğretim Genel Müdürlüğüne bağlı olarak Özel Eğitim Şube Müdürlüğü yürütülen bu hizmetler; 1980 yılında Özel Eğitim Hizmetleri Genel Müdürlüğü, 1983 yılında Özel Eğitim ve Rehberlik Daire Başkanlığı, 1992 yılında çıkarılan 3797 sayılı kanun ile yeniden Genel Müdürlük düzeyine getirilerek Özel Eğitim Rehberlik ve Danışma Hizmetleri Genel Müdürlüğü ismini almıştır. Bu yeni yapılanma ile özel eğitim Hizmetleri merkezde genel müdürlük, taşrada İl Milli Eğitim Müdür Yardımcısı ve Rehberlik Araştırma Merkezleri’nce yürütülmektedir (Şahin,2003).


1987 yılında 3360 sayılı Kanun ile İl Özel İdarelerinin kurulması karara bağlanmış. Bu birimin görevleri arasına özel eğitime gereksinimi olan bireyler için kurumlar açılması da eklenmiştir. 1993 yılı Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Özel Eğitim Yılı ilan edilmiş; bu dönem de yetersizliği olan bireyler için yaygın ve örgün birçok eğitim kurumu açılmış, bilimsel çalışmalar yapılmıştır.


Özel eğitim kurumlarının yaygınlaştığı 1990 sonrası dönem de bakanlıkça kaynaştırmadaki yetersizlikler fark edilerek 12 pilot ilde okulöncesi, ilköğretim ve orta öğretim düzeyinde çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmalarla kaynaştırma eğitiminin yaygınlaşması ve iyileştirilmesi amaçlanmıştır (Şura Raporu,1999).


1996 yılında Başbakanlık bünyesinde Özürlüler İdaresi kurulmasına dair yetkilendirme yapılmış, 1997 yılında 571 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile birim faaliyetine başlamıştır. Birim, yetersizliği olan bireylere sunulan her türlü hizmetin daha verimli ve koordineli yürütülmesinden sorumludur.(Gökçe ve Ark. 2002). Bu birimin yetki alanında faaliyet gösterebilmesi ve etkinliğinin arttırması maksadıyla 573 sayılı Özel Eğitim Hakkında Kanun Hükmünde Kararname yayınlanmıştır. (Yeni,2005


Bu kararnamenin satırbaşları özetle şu şekildedir:


Gönderme öncesi süreçler
Tanılama süreçleri
Eğitsel tanılama
Aile katılımı
Kaynaştırma ilkeleri ve biçimleri ve görev alacak personel
Bireyselleştirilmiş Eğitim programları
İzleme ve değerlendirme
Yerleştirme



Bu kararname ile günümüze kadar sürecek olan ülkemiz özel eğitim prosedürü tam anlamıyla tanımlanmıştır. Bireylerin tanılama süreçlerinden başlayıp, topluma katılımına kadar bir çok alanda düzenlemeler yapılmış, diğer bakanlık birimleriyle koordinasyon anlamında kolaylıklar sağlanmıştır(Akçamete ve Kaner, 1999)











II. BÖLÜM
AVRUPA BİRLİĞİ'NDE ÖZEL EĞİTİM VE ENGELLİLİK



Avrupa Birliği Genel politikaları bağlamında engellilik olgusuna sıkça vurguda bulunmaktadır. Özellikle 1990 yılı ve sonrasında Avrupa Konseyi Engelli Bireylerin topluma entegrasyonu konusunda birliğin tamamını bağlayıcı kararlar vermiştir.


Avrupa Birliği genel eğitim politikalarıyla aynı eksende olmakla birlikte Avrupa Birliğinin özel eğitime ve engellilik olgusuna olumlu bakışı nispeten genel eğitimden ziyade mesleki eğitim çerçevesinde gerçekleşmektedir.





Engelli Bireylerin Genel Eğitime Katılımı


1990 yılında Avrupa Konseyi'nce alınan kararda üye ülkeler, kendi öğrenim politikaları çerçevesinde ve yine kendi eğitim sistemlerini dikkate alarak uygun olan her durumda özürlü öğrencilerin genel öğrenim sistemine katılmaları veya katılım teşviki ile ilgili çabalarını gerekliğinde güçlendirmeyi kabul etmişlerdir.


Bu kabul neticesinde: Engelli bireylerin genel öğretim sistemine tam katılımı sağlanması hedefi belirlenmiştir. (ABDİDB,2011)


Bu konu ile ilgili olarak aile-okul-toplum-dinlenme etkinlikleri-çalışma hayatı arasındaki bağlar oluşturulması ve güçlendirilmesi öngörülmüştür. Özürlü öğrencilerin genel öğretim sistemi içerisinde mümkün olan en üst düzeyde öğrenim sağlanmasının, özürlü kişilerin bağımsızlıkları ve topluma katılmalarını teşvik etmenin önemli ve olmazsa olmaz şartı olduğu kararlaştırılmıştır.





Engellilik ve Fırsat Eşitliği
Avrupa Konseyi Engelli öğrencilere mesleki eğitimde fırsat eşitliği sağlanmasını görüşmek maksadıyla 5 Mayıs 2003 tarihinde toplanmış ve engelli bireylerin istihdamı ile ilgili olarak bir takım kararlar almıştır.Bu kararlar doğrultusunda aşağıdaki hususlarda çalışmalar yapılası öngörülmüştür.


Özel gereksinimi olan çocukların ve gençlerin uygun eğitim ve mesleki eğitim yoluyla topluma tam katılımlarının desteklenmesini ve ihtiyaçlarına uygun eğitim sistemlerine yerleştirilmesi,
Özürlü bireyler için hayat boyu öğrenmenin daha ulaşılabilir kılınmasını ve bu bağlamda, hizmet ve kaynaklara ulaşımın kolaylaştırılması, öğrenimin kalitesinin artırılması için yeni multimedya araçları ve Internet kullanımına daha fazla önem verilmesi.
Özürlü bireylerin rehberlik, eğitim ve mesleki eğitim içerikli WEB sitelerine erişimlerinin sağlanması ve bu konuda rehberlik hizmeti verilerek desteklenmeleri,
Özürlü bireylerin kendilerinin ya da gerekiyorsa ailelerinin veya sorumlu kişilerin, özürlü bireye uygun eğitim tarzını seçebilmeleri için gerekli bilgi ve rehberliğin sağlanması,
Özel eğitim alanındaki öğretmenlerin işe başlamaları ve hizmet içi eğitimleri sırasında başta pedagojik teknik ve materyaller olmak üzere çeşitli konularda desteklenmeleri,
Genel ya da özel kurumlardaki, özel eğitime gereksinimi olan öğrencilerin kaynaştırılması için, çocuk ve genç yaştaki özürlülerin eğitim ve mesleki eğitimleriyle doğrudan ve profesyonel olarak ilgilenen kişilerle işbirliği yapılması,
Başta “EuropeanAgencyfor Development in Special NeedEducation” (Avrupa Özel Eğitimi Geliştirme Ajansı) gibi doğrudan ilgili AB organizasyonları ile bu konudaki bilgi ve deneyimlerin paylaşıldığı bir ağ kurulması,
Okuldan işe gerekli görülen tüm alanlarda kolaylıkların, fırsatların vekaynakların sağlanması, (ABDİDB, 2011)



2010-2020 Avrupa Engellilik Stratejisi
AB Engellilik Stratejisine göre; "Avrupalılık bilinci kaliteli eğitime ve hayat boyu öğrenmeye eşit erişimi vurgulamaktadır. Eğitim ve öğretim faaliyetleri, engellilerin topluma tam katılımını ve yaşam kalitelerini iyileştirmelerine olanak sağlayan ana faktör olmalıdır. Ancak Avrupa Birliği'nde bu henüz mümkün değildir. Avrupa Birliğinde çok fazla paydaş ve bu paydaşlar arasında çok fazla ayrımcılık vardır. "


Avrupa Birliği, üye ülkelerin eğitim sistemlerine ve içeriklerine karışmamaktadır. Ancak Stratejik plan çerçevesinde negatif ayrımcılığı ortadan kaldırmayı planlamaktadır. Ancak Avrupa Birliği konuyu yalnız başına değerlendirmemekte engelli hakları ile göçmen haklarını aynı kategoriye sokarak bir bakıma başkalaştırma politikasına destek olmaktadır. Yetersizliği olan bireylere; yetersizliğini belgelendirmesi karşılığında bir takım haklar vermeyi taahhüt eden bu bakış açıcısının engelli bireyler nazarında nasıl bir karşılık bulacağı düşündürücüdür.





III.BÖLÜM
ÖZEL EĞİTİMİN GELİŞTİRİLMESİ PROJESİ





Türkiye ile Avrupa Birliği'nin ortaklaşa finanse ettiği bu proje 16 Mart 2011tarihinde çalışmalarına başlamıştır. Ülkemizde bulunan dezavantajlı grupların statüsünü veyaşam olanaklarını geliştirmeyi amaçlayan bu proje bugüne kadar birçok çalıştay ve pilotuygulama gerçekleştirmiştir.


Projenin hedef çıktıları aşağıdaki gibidir:


1. Bütünleştirme eğitimi ile ilgili politika tavsiyeleri ve toplum bilincinin artırılması için strateji geliştirmesi,2. Özel eğitim ihtiyaçları konusunda öğretmenlerin niteliklerinin artırılması ve geliştirilecek olan Engelsiz Okul Modeli ile bütünleştirme uygulamalarının yaygınlaştırılması,


3. Yeni Psikolojik Ölçme Araçlarının uygulanması ile Rehberlik ve Araştırma Merkezleri'ndeki (RAM) eğitsel değerlendirme ve tanılama hizmetlerinin kalitesinin iyileştirmesi,
4. Özel eğitime ihtiyaç duyan bireylerin iş ve mesleki eğitimlerinin kalitesinin iyileştirmesi,
5. Yirmi pilot okula donanım ve materyal sağlanması ve RAM'lara yeni Psikolojik ölçme araçlarının tedarik edilmesi,



Bu bağlamda Milli Eğitim Bakanlığı Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürlüğü, Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Daire Başkanlığı ve Proje Koordinasyon Merkezleri ile Bünyesinde Eğitim Bilimleri ve Özel Eğitim disiplinlerine ait anabilim dalı bulunduran üniversiteler etkileşime girerek bir takıp protokoller imzalamış, projeler geliştirmiştir.


Avrupa Birliği 2010-2020 Engellilik stratejisinden hareketle faaliyetlerine devam eden bu proje ülkemizin özel eğitim vizyonuna yeni bir bakış açısı getirmek maksadındadır. (OZEGEP,2014)





SONUÇ VE ÖNERİLER
Özel eğitim gerek uygulama alanları gerekse amaçları dolayısıyla birçok alt başlığı içerisinde barındıran spesifik bir konudur. Bu nedenle Avrupa Birliği eğitim politikaları ekseninde ülkemizde özel eğitimi değerlendirmek için bir takım perspektifler geliştirmek gerekmektedir.


Ülkemizde engelli bireylerin büyük çoğunluğu okul çağı öncesinde, Özel Öğrenme Güçlüğü ve Hafif Zihinsel Yetersizlik tarzındaki ilk bakışta kendini göstermeyen engel türleri ise en geç ilköğretimin ilk yıllarında tanılanmaktadır. Tanılamanın sağlık kuruluşu tarafından yapılmasını müteakip birey Rehberlik Araştırma Merkezi tarafından eğitsel değerlendirmeye tabi tutulup haftalar içerisinde eğitim merkezine yönlendirilmektedir. Eğitim merkezlerinde bireyin ailesinin istek ve beklentileri de esas alınarak “Bireyselleştirilmiş Eğitim Programı” geliştirilerek birey normalleştirme faaliyetine tâbi tutulmaktadır. Erken eylem sayesinde bireyin topluma entegrasyonu hedeflenmektedir.


Özel eğitim faaliyetlerini ülkemizde yaygın öğretim faaliyeti olarak ağırlıkla özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerince yürütülmektedir. Bu merkezler başlangıç olarak olumlu bir atılım yaratsa da günümüzde ciddi getirim kapısı durumundadır. Her ilçede çok sayıda rehabilitasyon merkezine rastlamak mümkün olmakla birlikte aynı çoğunlukta uzman meslek elemanına rastlanmamaktadır. Bu kurumları açabilmek için herhangi bir yeterlilik gerekmediğinden esnaf zihniyeti ile açılan kurumlar, ticarethane gibi işlev görmekte; öğrencinin entegrasyonu istenilen bir durum olmamaktadır.


Özel eğitim ve rehabilitasyon merkezleri ticari erekleri gereği diplomalı meslek elemanı çalıştırmak yerine diploma kiralama ve alan dışından yeterliliği akredite olmayan ya da hiç bulunmayan personel ile giderlerini azaltma yoluna gitmektedir. Özellikle 2010 sonrası dönemde, ülkemizde eğitim denetimi alanında kaotik bir yapı oluşturmuş; bu vesileyle de bu kurumlar illegal faaliyetlerini yoğunlaştırmaya başlamıştır. Milli Eğitim Bakanlığı bu duruma müdahale edebilmek için “Biyometrik Kimlik Doğrulama Sistemi/ Takip Sistemi” için çalışmalara bağlamış, 2014 yılı ilk yarısında pilot uygulamaya geçilmiştir. Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu hususun ciddiyetle takipçisi olması, özel eğitimde kalitenin arttırılması için elzemdir.


Görme, işitme ve bedensel yetersizlik türlerinde tanılama nispeten daha kolay olmakla birlikte yetersizliğin engele dönüşmemesi anlamında görev yapan merkezlerin Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olarak faaliyet göstermesi düşündürücüdür. Özellikle Bedensel Yetersizliği olan bireylerin entegrasyonunda görevli Fizyoterapistlerin hekim nezareti olmaksızın bu merkezlerde yine eğitimle alakası olmamasına karşın bireyselleştirilmiş eğitim programlarıyla faaliyet göstermesi akla yatkın durmamaktadır. Sağlık Bakanlığı bünyesinde tek başına teşhis ve tedavi yapamayan bu meslek elemanlarının Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezlerinde yardımcı sağlık personeli olmanın ötesine geçip başlı başına uzman statüsünde çalışmaktadır. Yine bedensel yetersizliklerin hangi yöntem ve içerikle rehabilite edeceğine karar veren Rehberlik Araştırma Merkezlerinde Değerlendirme kurulunda hiçbir sağlık personelinin bulunmaması da giderilmesi gereken sorunlardan biri olarak dikkat çekmektedir.


Avrupa Birliği üye ülkelerin eğitim sistem ve içeriklerine doğrudan müdahale etmemektedir. Dolayısıyla engelli bireylerin eğitimi anlamında bir baskı ve yaptırım unsuru değildir. Avrupa ülkeleri bu bağlamda kendi mevzuatlarına göre hareket ederler. Avrupa Birliği’ne üye ülkelerden ve özel eğitimin ilk kıvılcımlarının görüldüğü; Fransa ve Almanya nispeten bu hizmetlerin daha sistemli ve kaliteli verildiği ülkelerdir.


Kaynaştırma faaliyetlerine dünyada ilk başlayan ülkelerden birisi olan Türkiye, zaman içerisinde kaynaştırma mantığını terk etmeye başlamıştır. Özellikle ailelerden gelen baskılar ve öğretmen yeterliliklerinin düşük olması, engelli bireylerin eğitim ortamlarından dışlanmasına yol açmıştır. Birçok eğitim kurumu, diğer öğrenci velilerinin de baskısıyla, okulun nispeten daha kıyıda köşede kalan kısımlarında alt sınıflar açarak çoğu öğretmenlik yeterliliği taşımayan ücretli öğretmenlerle infiali bastırma yoluna gitmişlerdir. Ancak bu durum insani etik açısından içler acısı bir tablonun ortaya çıkmasına vesile olmaktadır. Toplumda informal bir sınıflılık meydana gelmekte, nispeten yetersizlik taşımayan engelli yakınları birer engelli olmaktadır. Oysaki yetersizliği olan bireylerle, yetersizlik taşımayan bireylerin uygun koşullar sağlandığında artı değer üretmesi mümkündür. (Ahmetoğlu,2004)


Milli Eğitim Bakanlığı’nın faaliyete geçirdiği son dönem projelerle birlikte özel eğitimin farkındalık düzeyinde bir artış olacağı beklenmektedir. Ancak yine de duyuşsal süreçlerin yanı sıra bir takım somut adımların atılması da gerekmektedir. Bu eksende ülkemizde özel eğitimin kalitesini ve rasyonalitesini arttıracağı değerlendirilen bir takım adımlar aşağıda özetlenmektedir.


Travma Desteği:
Engelli bir çocuğu olduğunu öğrenen aile bir takım travmatik süreçler yaşamakta ve bu buhranlı dönemi ebeveynler kendi öz yeterlilikleriyle atlatmaya çalışmaktadır. Boşanmaların ve şiddetli tartışmaların sıkça yaşandığı bu dönemde ebeveynler bir suçlu aramakta, durumu mantığa büründürmeye çalışmakta dolayısıyla da rehabilitasyon ve entegrasyonun en kıymetli olduğu dönemler erken eylem faaliyetleri yerine travma ve stresle başa çıkma çabasıyla geçmektedir. Bu dönemde ailelere sunulabilecek profesyonel danışmanlık ve destek hizmetleri bireyin eğitsel süreçleri açısından son derece önemlidir. Yetersizlik durumu ve normalleştirme süreçleriyle ilgili olarak aileye kazandırılacak bilinç bireyin entegrasyonunu kolaylaştıracaktır.


Tıbbi Tanılamada Aile Hekimlerinin Etkinliğinin Arttırılması
Sağlık kuruluşlarına okul çağı öncesi aileler kendileri başvurmaktadır. Engelli bireylerin tanılanması bu nedenle gecikmekte ve dolayısıyla erken eylem faaliyeti gerçekleşememektedir. Erken eylem özellikle engellilerin topluma etkin katılımını hedefleyen Avrupa Engelliler Stratejisinin hayat bulması bakımından önem arz etmektedir. Bu bağlamda yeni doğan ve erken çocukluk dönemindeki bireylerin aile hekimlerince yılda bir defadan az olmamak üzere kontrol edilmesi, gerekli görülmesi halinde ilgili merkezlere yönlendirilmesi ve bunun kanunlarla güvence altına alınması gerekmektedir.


Rehberlik Araştırma Merkezlerinin Branşlaşması
Ülkemizde Rehberlik Araştırma Merkezleri otizmden bedensel yetersizlik türlerine, görme yetersizliklerinden işitsel yetersizliklere kadar geniş ve genel bir çerçevede faaliyet göstermektedir. Kısıtlı işgücü ile birçok tanılama, değerlendirme ve program geliştirme faaliyeti ile birlikte rehberlik görevi de bulunan bu merkezlerde görevli personel bu iş yükünün altında ezilmektedir. Bu nedenle Özel Eğitim gibi komplike bir alanda, kendi alanında uzmanlaşmış dal merkezlerinin kurulması daha etkin sonuçlar alınması bakımından faydalı olacaktır.


Meslek Elemanlarının Yetiştirilmesi
Özel Eğitim Faaliyetlerinde Eğitim ve Öğretim verme ehliyetine sahip meslek elemanların bilişsel çıraklık modeli sayıltılarına göre yetiştirilmesi eğitim ve öğretim yaşantılarının kalitesini arttıracaktır. Eğitim fakültelerinin ilgili bölümlerini tamamlamış öğretmenler bir yıldan az olmayacak bir süpervizörlük eğitiminin ardından meslek elemanı olmalıdır. Çünkü Özel eğitim faaliyetleri neticesinde oluşabilecek problem davranış veya kavram hatalarının giderilmesi uzun bir süreç gerektirmektedir.


Modüler Uzmanlaşma
Ülkemizde özel eğitim modüler olarak yürütülmektedir. Bir yetersizlik türüne ait modüller çekirdek veya geniş alan yaklaşımlarına uygun olarak bireye kazandırılmaya çalışılmaktadır. İlgili meslek elemanlarının tüm modüllerde yetkin olması beklenmekte bu durum çoğu zamanda mümkün olmamaktadır. Ancak bunun yerine meslek elemanlarında uzmanlaşma yoluna gidilerek her modülün en profesyonel şekilde verilmesi hedeflense hizmet kalitesinde artış olacaktır. Avrupa Birliği Politikaları kalifiye personel geliştirmeyi esas almaktadır. Bu doğrultuda özel eğitim içerisinde de uzmanlaşmaya gidilmesi Avrupa Birliği normlarına uygun olacaktır.


Meslek Elemanlarının Hizmetiçi Eğitimleri
Özel eğitim faaliyetlerinde görevli meslek elemanı, uzman öğretici, usta öğretici ve destek personeli belirli yeterliliklere istinaden göreve alınmakta; ancak zaman içerisinde yeterlilikleri demode kalmaktadır. Bu nedenle özel eğitim çalışanlarına işbaşı ve teorik eğitimlerin uzman birimlerce merkezi, düzenli ve sistematik olarak verilmesi gerekmektedir. Yine aynı şekilde eğitim faaliyetlerinde yeterlilik ve yetkinlikler değerlendirilerek analiz edilmeli, faaliyetlerin etkililiği istatistiksel olarak değerlendirilmelidir.


Ar-Ge Çalışmaları
Özel eğitim faaliyetlerinde görevli örgün ve yaygın öğretim kurumlarının yıldan bir taneden az olmamak üzere bilimsel çalışma yapması sağlanmalıdır. Hatta bu merkezler evren ve örneklem bakımından benzer çalışmalara yönlendirilerek veri havuzları oluşturulmalı ve bu havuzlar bilimsel disiplinlerin hizmetine sunulmalıdır. Bu tarz bir çalışma ile ülkemiz özel eğitim alanında bilim öncüsü konumuna gelebilecektir. Ayrıca bu çalışmalar neticesinde tanılama, önleme ve normalleştirme anlamında tutarlı ve etkili yöntem ve teknikler geliştirilebilecektir.


Yapılandırılmış Eğitim Ortamlarının Realize Edilmesi
Ülkemizde özel eğitim faaliyetleri çoğunlukla yapılandırılmış eğitim ortamlarında gerçekleştirilmektedir. Ancak bu ortamların amaca uygunluk oranı oldukça düşük veya kabadır. Bireyler tek bir alanda Psikomotor becerilerden öz bakım becerilerine, sosyal hayat becerilerinden öz bakım becerilerine kadar bir çok modülü almaktadır. Bu da özel eğitimde yapılandırılmış eğitim ortamlarının katkısını minimalize etmektedir. Dolayısıyla yasa ve yönetmeliklerle özel eğitim faaliyeti yürütecek kurumlara olarak yapılandırılmış eğitim ortamlarının tasarlanması şartının getirilmesi ve özellikle kamu ve özel kurumlarda aynı standartların yakalanması sağlanmalıdır.


Denetçilerin Eğitimi
Özel eğitim faaliyeti yürüten örgün veya yaygın eğitim kurumlarının denetiminde görevli personelin yeterlilikleri tartışılmaktadır. Özellikle öğretim denetimi gerçekleştirilirken özel eğitim yöntem, teknik ve stratejilerine üst düzey hâkimiyet gerekmektedir. Bu bağlamda denetçiler yoğun biçimde eğitilmeli, uygulama merkezlerinde görevlendirilmelidir. Ayrıca denetimler esnasında bilirkişi görevlendirilmesinin teşvik edilmesi de geri beslemelerin daha sağlıklı olmasını sağlayacaktır.





KAYNAKÇA
Emel Yeni, Ankara, Haziran, 2005 Ankara Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Eğitim Yönetimi, Teftişi, Ekonomisi Ve Planlaması, Tezsiz Yüksek Lisans Programı, Kaynaştırma Eğitimi


Akçamete, G. ve Kaner, S. ( 1999). Cumhuriyetin 75 yılında çocuğa yönelik özel eğitim çalışmaları. 2. Ulusal Çocuk Kültürü Kongresi: Cumhuriyet ve Çocuk, Ankara: Ankara Üniversitesi Çocuk Kültürü Araştırma ve Uygulama Merkezi Yayınları, No: 2, 395-405


Ataman, A. ( 1997). Türkiye’de Özel Eğitime Yeni Yaklaşımlar, Millî Eğitim Dergisi, 136, 22-23


Çağlar, D.(1990). Türkiye’de Özel Eğitimin Bugünkü Durumu ve Sorunları, Eğitim Bilimleri I. Ulusal Kongresi. Ankara: 24-28 Eylül. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Yayınları


DPT, (1992), Devlet Planlama Teşkilatı Raporu


Enç, M.; Çağlar, D. ve Özsoy, Y.( 1987), Özel Eğitime Giriş. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Yayınları


Gökçe, F. (2002). Özel Eğitimin Sorunları, Çoluk Çocuk, 14: 32


Mevzuat (2002). Özürlüler Mevzuatı, Ankara: T. C. Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı Yayınları, No: 19


Özsoy, Y. (1990). Türkiye’de Özel Eğitim, Eğitim Bilimleri I. Ulusal Kongresi. Ankara: 24-28 Eylül. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Yayınları


Şahin, S.(2003). Özel Eğitim Tarihçesi. A. Ataman ( Yay. Haz.). Özel Gereksinimli Çocuklar ve Özel Eğitime Giriş, Ankara: Gündüz Eğitimcilik ve Yayıncılık


ABDİDB, 2011, Avrupa Birliği’nde Özürlülere Yönelik Yasal Düzenlemeler, Avrupa Birliği Ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı, Haziran 2011


Emel Yeni, Ankara, Haziran, 2005 Ankara Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Eğitim Yönetimi, Teftişi, Ekonomisi Ve Planlaması, Tezsiz Yüksek Lisans Programı, Kaynaştırma Eğitimi


AHMETOĞLU, Emine, Zihinsel Engelli Çocukların Kardeş İlişkilerinin Anne Ve Kardeş Algılarına Göre Değerlendirilmesi, Ankara, 2004