Kurşun deliği olmayan bir tek duvar kalmamış… Camı yerinde duran bir tek pencere yok… Sokaklardaki bütün arabaların tekerlekleri havada… Bir yanı yıkılmamış bir tek ev gözükmüyor…
Bütün gece bomba ve kurşun sesleri altında insanlar…
Her patlamada evlerin tavanından parçalar başlarına dökülüyor ve çığlık çığlık kadın sesleri geliyor evlerden…
*
Tabii göç başlamış…
Çok gerekli eşyalarını çantalara dolduranlar, çoluk, çocuk, yaşlı, hasta, el ele tutuşup can havliyle kaçıyorlar…
“Mülteci olarak Türkiye’ye mi geliyorlar?” diyeceksiniz…
Burası zaten Türkiye…
*
Güneydoğu…
PKK kentlere indi…
Şehirler, kasabalar savaş alanı…
Çatışmalar şiddetlenince evlerdeki insanlar günlerdir aç kaldı… Savaş zamanlarındaki gibi ateş keselim, yerleşim yerinin dışındaki fırından gidip ekmeklerini alsınlar denildi…
Ateş kesildi…
Evlerden çıkan çocuklar, saksağanlar gibi zıplaya zıplaya, hedef olmamak için zikzak çize çize fırına koçtular, kucaklarında ekmekle yine aynı korku içinde evlerine attılar kendilerini…
Ateş başladı…
*
İç savaş değilse ne?..
Musul’ u kurtarmaya gitmiş bir de…
Ülkesinin yarısında sokağa çıkamıyor…
Sormuyor musunuz:
“Bu şehitler nereden geliyor?..”
*
Bizler on senedir Türkiye’nin yönetiminin bu kafalara bırakılamayacağını söyledik durduk, inanmadınız…
Mesele domates, salatalıkların elde kalması değil…
Türkiye artık dört tarafı düşmanla çevrili, içinde sokak sokak iç savaşın sürdüğü, ateş içinde bir ülke…
*
Yine söylemeli:
Türkiye’yi bu ikilinin elinden almazsanız parçalanır…
Siz bilirsiniz…