Bao Bao basın çekiminde bir kovuğu keşfediyor.
Hayvan yavruları içimizdeki bir şeye doğrudan hitap ediyor.
Yeni bir hayvan doğduğunda hayvanat bahçeleri ziyaret akınına uğruyor. Özellikle bu panda gibi zaten sevimli bir hayvanın yavrusu olduğunda. Peki yavru hayvanları neden bu kadar sevimli buluyoruz?
Washington’daki Smithsonian Ulusal Hayvanat bahçesindeki dev yavru panda Bao Bao'yu ele alalım mesela. Bao Bao ilk olarak 18 Ocak 2014’ta ziyaretçilerin karşısına çıkmıştı. Hayvanat bahçesindeki Tian Tian ve Mei Xiang adlı pandalarından 23 Ağustos 2013’te dünyaya gelen yavru, halk oylamasıyla Mandarin dilinde “nadide” veya “hazine” anlamına gelen Bao Bao adını almıştı. Ziyaretçilerin karşısına ilk çıkışında da hayvanat bahçesine büyük kalabalıklar çekmişti.
Bu da akla şu soruyu getiriyor: Neden sevimli hayvan yavrularını bu kadar çok seviyoruz?
Boa Boa, veterinerlerin elinde ilk sağlık incelemesinden geçiyor. [Fotoğraf: Courtney Janney, AP/Smithsonian's National Zoo]
En çok kabul gören teori oldukça basit: Görünüşleri bize bebekleri anımsatıyor, diye açıklıyor, New York’taki Montefiore Tıp Merkezi/Albert Einsteing Tıp Fakültesi Psikoloji Eğitimi direktörü Simon Rego.
Sevimli bulduğumuz hayvanlar bizim kendi türümüzün bebekleriyle benzer özellikler sergiliyor: büyük kafa; yuvarlak, yumuşak, elastik yüz özellikleri, yüze göre büyük gözler, çıkık yanaklar ve alın; şaşkınlık. Kedi ve köpek yavruları gibi pandalar da bu tanıma uyuyor.
2013’teki sağlık kontrolünde Bao Bao’nun gözleri hafif açıktı ve seslere duyarlıydı. [Fotoğraf: Bill Clements, AP/Smithsonian's National Zoo]
Yıllardır yapılan araştırmalarda, farklı kültür ve ırktan insanların sevimlilik konusunda hep bu özelliklere işaret ettiğini belirtiyor Rego.
Bilim insanları, bu tutarlılığın kökeninde yatan nedenin geçirdiğimiz evrim olduğuna inanıyor. Donanımımız bebeklere korumacı bir tepkiyle yaklaşmak üzere şekillenmiş. "Korumasız varlıklar bunlar ve bu da bize onları kucağımıza alma ve koruma isteği veriyor," diye açıklıyor.
Bu dürtü de aslında kendi içinde evrim geçirmiş çünkü bebekler hayatta kalmak için büyüklerin sürekli bakımına ihtiyaç duyuyor. Koruma içgüdüsü her iki cinste ve hatta çocuksuz kişilerde de yerleşik. Rego, hendekte terk edilmiş bebek bulan birisinin, çocuk sahibi olsa da olmasa da büyük olasılıkla bebeği kurtarma arzusu hissedeceğini söylüyor.
Hayvan bakıcısı Marty Dearie Bao Bao’yu kucağına almış.[Fotoğraf: Matt McClain, The Washington Post/Getty]
Sevimlilik Saplantımız
Bebeklere karşı eskiden beri var olan bu yaklaşım öyle güçlü ki aynı özellikleri olan başka türlere de yayılıyor ve sevimli hayvanlara karşı olan saplantımızı açıklıyor.
“Bu özelliklere sahip –büyük gözler, yuvarlak yanaklar– bir yüz gördüğümüz anda hemen bu yaklaşım harekete geçiyor,” diye konuşuyor Rego.
Buna dair popüler kültürde birkaç örnek sıralıyor. Örneğin, manga adıyla bilinen Japon çizgi romanlarının çizerleri sempati yaratmak istediklerinde karakteri ağlamaklı büyük gözlerle çiziyorlar. Bilinç altında bize bebekleri anımsatıp korumacı içgüdümüzü harekete geçiriyorlar.
Dört buçuk aylık Bao Bao top peşinde koşturuyor. [Fotoğraf: Charles Dharapak, AP]
Dünyanın her tarafındaki hayvanat bahçelerinde ve deniz parklarındaki hediyelik eşya mağazalarında yavru hayvan biçimli dolgu oyuncak satışlarının başarılı olmasının nedeni de bu.
“Harika” Bir İçgüdü
Sevimli hayvanların bizdeki bebek içgüdüsü sinyalini harekete geçirmesi evrimsel makinemizdeki bir hata mı?
Anne Mei Xiang, yavrusu Bao Bao ile oynuyor. [Fotoğraf: Matt McClain, The Washington Post/Getty]
Güçlünün ayakta kaldığı Darwinci anlayışa göre evet. Karşılaştığımız her sevimli canlıya bakmak kaynaklarımızı ve zamanımızı tüketmemize yol açar diyor Rego.
Ama şefkat yönünden bakıldığında “insan dışındaki canlıları düşünüp korumak çok güzel bir şey. Ve bizdeki sevgi kapasitesinin bir parçası olarak kabul edilebilir.”