Bir sahil kurdu, yarı yarıya suya gömülü fotoğraf makinesini incelemek üzere ringa yumurtası yemeye ara veriyor.
Sahilde yiyecek arayan kurtlar Kanada’nın batı ucunda adalar arasında yüzüyor, denizden ne çıkarsa yiyor.

“Kendini şanslı hissediyor musun?” diye sesleniyor Ian McAllister.

İngiliz Kolumbiyası’nda, anakaranın 13 kilometre batısındaki küçük bir adadayız. Ormanlarla kaplı bu rüzgârlı ada, fırtınalara açık sahil boyunca sıralanan binlerce adadan biri. Şansımdan pek de emin olmadığıma dair sözlerimi nisan rüzgârları kapıp götürüyor. Zaten –çevre aktivisti, fotoğrafçı, “kurt terbiyecisi”– McAllister kararını çoktan vermiş. Denizle sürüklenen soluk renkli ağaç dalları ve kütüklerin su yükselme seviyesinde oluşturduğu yığına yerleşiyor; arkasından da ben yerleşiyorum. Önümüzde birkaç yüz metre boyunca uzanan çakıltaşlarından oluşmuş gelgit bariyeri bizim küçük adamızı bir diğer adaya bağlıyor. İlerideki adanın Sitka ladini ve sedir ağaçlarını, kesecikli yosunlarını ve deniz çayırlarını tarıyoruz gözlerimizle. Ve evet, şans yüzümüze gülüyor.

Soluk renkli zayıf bir kurt, çalılıkların arasından çıkıp karşı taraftaki kumsalda yürümeye başlıyor. Burnuyla deniz çayırlarını dürtüyor. Pençesini bir şeyin üzerine koyup dişleriyle onu parçalıyor. Belki de bir somon. Sonra yanında bir kurt daha beliriyor. Birbirlerini kokluyorlar ve ardından çakıl bariyerine yönelip gelgit havuzlarından geçerek ağır ağır bize doğru gelmeye başlıyorlar. Genel kanıya göre, kurtlar karibu peşinde tundralarda gezinir, ormanlarda dolanır ya da sürüden ayrılan koyunların peşinde koşar. Etoburdurlar. Geyik, dağkeçisi, karibu ve çevrede koşuşturan toynaklı ne varsa artık, onu avlarlar. Ama burada durum farklı. İngiliz Kolumbiyası’nın ırak sahillerinde dağkeçisi görmemiş kurt nesilleri var. Hatta bazıları tek bir geyik bile görmemiş olabilir. Kurtlara dair haberler uzun yıllardan bu yana Batı Amerika’da manşetlerde yer alıyor; popülasyonlardaki toparlanmalar, gerilemeler, farklı bir kurt yönetimi anlayışının gerekli olup olmadığı ve eğer gerekliyse bunun nasıl yapılacağı tartışılıyor. Araştırmalara konu oluyor, karakterize ediliyor, yeriliyor, yüceltiliyorlar.

Bugüne kadar haklarında hemen her şeyi öğrenmiş olduğunuzu düşünebilirsiniz. Ancak Homo sapiensler dışında Canis lupus kadar yaşam alanlarına uyumlu –ve çeşitli– olabilen çok az memeli var. İngiliz Kolumbiyası’ndaki bu kurtlar ise benzersiz. Raincoast Koruma Vakfı’ndan Chris Darimont, şakayla karışık “Kanada’nın en yeni deniz memelisi” adını verdiği sahil kurtlarının net bir fotoğrafını elde etmek için 10 yıl çalışmış –burada kastettiği şey, bilim dünyası açısından yeni olmaları...


İç kesimlerde yaşayan akrabalarından daha küçük yapılı bu kurtlar, bir zamanlar ABD’nin Batı Sahili’nin her yanında yaygındı. Bugün sadece İngiliz Kolumbiyası ve güneydoğu Alaska’da yaşıyorlar.

Kara köprüsünün yarısına kadar ulaşan çift şimdi tam olarak görüş alanımızda. Sağ taraftaki kurt o kadar yaşlı ki neredeyse bembeyaz. “Baskın dişi,” diye sesleniyor McAllister. Hayvanın yüzündeki tüyler, eskimiş bir oyuncak ayınınki kadar havlı. Baskın bir erkek olan diğer kurtsa, mitolojide Aphrodite’in aşık olduğu ölümlü Adonis kadar çekici. Kahverengimsi sarı postunun tüyleri, yele kesiminde uçlara doğru siyaha kesmiş. Kıyıya ulaşıyorlar. Artık bizim kumsalımızdalar. Daha yakındalar. Daha büyükler. Dişi, durup başını kaldırıyor. Hırıltılı, düşmanca bir ses çıkarıp kumsalın ilerisinde gözden yitiyor.

Bu kez Adonis başını kaldırıyor, dikleşiyor, kehribar gözleriyle beni olduğum yere mıhlıyor –ve yaklaşmaya devam ediyor. Yavaş, kararlı, cesur. McAllister’ı görmezden gelip dosdoğru beni hedefliyor.



Ada sürülerinden biri, ölmüş bir denizaslanını yiyor. Kurtlar su içinde denizaslanı ve fok avlayamıyor, onun yerine açıklara doğru yüzüp kayalarda uzananları kapıyor. İç kesimlerdeki kurtların aksine bu kurtlar yiyecek açısından geyiğe muhtaç değil ama bol bulduklarında onları da avlıyorlar.



Akrabalar buluşma noktalarında yavrulara bakarken, anne–babaları sürüyle birlikte avlanacak –ve sahilde yiyecek arayacak– yaşa gelene kadar onları besliyor. Sahil kurtları yiyeceklerinin yüzde 90 gibi büyük bir bölümünü denizden sağlayabiliyor.



Kurtlar tüm bir somonu mideye indirebiliyor ama genelde sadece besin değeri yüksek beyni yiyor. Biyolog Chris Darimont somonun geyikten daha fazla protein ve yağ içerdiğini söylüyor. Tabii bir de çifte atmıyorlar.



Orman kenarındaki sedir dalları arasında çok iyi gizlenmiş bir kurt. Bilim insanları, büyük adalarda sahil kurdu yaşama olasılığının daha yüksek olduğunu ortaya koydu, ama en önemli faktör denizin sunduğu yiyecekler açısından zengin sahilin uzunluğu.



Sahil kurtları yabanıl doğada rahatsız edilmeden yaşıyor. Ama şimdilik. Büyük Ayı Yağmur Ormanı’ndaki yaşlı ağaçların yüzde 60’ı kesime açık. Enerji devleri ise sahilin kıvrımlı kanallarından dev petrol ve doğalgaz tankerleri geçirmek istiyor.



Zayıf yapılı ve temkinli bir genç kurt balık avlama becerisini geliştiriyor. Balık avlamada usta kara ve boz ayılardan farklı olarak kurtlar genelde sığ dere ağızlarında avlanıyorlar. Ağızlarıyla yakaladıkları balıkları bir pençesiyle yerde sabitleyip yiyorlar.

Ödül olarak bir kilo somon verseniz bile Kanadalıların çoğu İngiliz Kolumbiyası’nın ücra sahili konusunda size pek bir şey anlatamaz. Güneyde Vancouver Adası, batıda büyük Haida Gwaii Adaları ve kuzeyde Alaska’nın güneydoğusu ile çevrili. Arada Pasifik’in tüm hiddetine açık bu sahil var. 400 kilometre boyunca uzanan bir kıyı şeridi bu. Son Buzul Çağı sırasında buzullar burada derin fiyortlar oymuş, gelgitlere açık girintili çıkıntılı labirentimsi görünümde sarp bir kıyı şeridi yaratmış. Bu kıyılara vuran plankton zengini buzlu okyanus gelgitleri, denizde –balinalar, deniz kuşları, somon, denizaslanları ve foklar– ve karada inanılmaz bir yaşamsal zenginlik ortaya çıkarıyor. Bozayı ve kara ayının yanı sıra hayalet ayı olarak da anılan muhteşem beyaz ayı Kermode da var burada. Kozalaklı ağaçlardan oluşan puslu bir ılıman yağmur ormanı her yanı örtü gibi sarıyor. Yaklaşık 65 bin kilometrekarelik alanıyla –bir buçuk İsviçre büyüklüğünde bir orman– dünyada türünün örneği olarak bugüne gelebilmiş en büyük alanlardan biri. Burası, Büyük Ayı Yağmur Ormanı.

Ian McAllister ve Kanadalı kurt biyoloğu Paul Paquet, 2000’lerin başında anakara sahilinde somon yiyen kurtları görünce ilgi duymuş buraya ve yörede yaşayan İlk Uluslar’ın yardımıyla master öğrencisi Chris Darimont’u araştırma yapması için görevlendirmişler. Darimont, araştırmalarını sahilin orta kesimlerindeki Heiltsuk İlk Ulus topraklarında yoğunlaştırmış. Bölgenin üçte biri suyla kaplı. Geri kalan arazinin büyük bölümünde yol yok, ulu Sitka alaçamları ve sedir ağaçlarıyla kaplı ve büyük oranda sarp.


İngiliz Kolumbiyası’nın okyanus adalarındaki sahil kurtlarının yiyecek arama alışkanlıklarını gelgitler belirliyor. Karaya hangi ganimetler vuracak? Gelgitlerin oluşturduğu göletler yengeç, deniztarağı, kaya midyesi ve daha pek çok lezzet sunuyor. Ölü bir balina, kurt ailesini bir hafta boyunca beslemeye yetiyor.

Darimont ve Paquet, hayvandan doğrudan kan ve kıl örneği almaya dayalı geleneksel yaklaşımı bir kenara bırakmış. “Kaka topladık,” diyor Darimont. Kurt dışkısı toplamışlar ve bir de yayılım alanı, cinsiyet, beslenme, genetik ve diğer değerler konusunda önemli bir veri kütüphanesi konumundaki kurt kılı. “Kurtlar planlı dışkılıyor, geyikler gibi gelişigüzel değil,” diyor Darimont. “Ve geçiş koridorlarını çok iyi kullanıyorlar.” Kurtların anal bezeleri dışkıya yağlı tortular katarak diğer kurtlara mesaj yolluyor. Mesajlarını bariz şekilde bildirmeyi seçiyorlar, özellikle de bu mesajların iki misli okuyucuya eriştiği patika kavşaklarında.

On yıl, kakayla ilgili sayısız şaka, yaklaşık 5 bin kilometre ve 7 bin örneğin ardından –özel kaplara koyulan, yıkanan, torbalanan, etiketlenen ve en sonunda da Darimont’un annesinin bodrumunda depolanan– dışkılardan veri gelmeye başlamış.

Anakara sahillerinde yaşayan kurtlara ait veriler, bölgede yaşayan çoğu insanın zaten bildiği bir şeyi ortaya koyuyor: Bu kurtlar somon yiyor. Somon yumurta bırakma dönemi sırasında, kurtların tükettiği gıdanın yüzde 25’ini oluşturuyor. En şaşırtıcı bilgilerse diğer verilere dayanıyor. Darimont ve Paquet bu işe ilk giriştiklerinde, sahil kurtlarının adalarla anakara arasında dolaşan normal kurtlar olduğu, geyikleri silip süpürünce buraya geldikleri görüşündeymiş. Oysa veriler, kurtların tüm yaşamlarını somon akını görülmeyen, geyiğin ya çok az ya da hiç olmadığı dış adalarda geçirebildiğini ortaya koyuyor. Bu kurtlar, somon yiyenlerle değil, adalarda yaşayan diğer kurtlarla çiftleşme eğiliminde oluyor ve sahilde yiyecek arıyor. Kaya midyelerinin tadına bakıyorlar. Ringaların suyosunları üzerinde bıraktığı yapışkanlı yumurtaları atıştırıyorlar. Kıyıya vuran ölü balinalarla kendilerine ziyafet çekiyorlar. Okyanusa açılarak, kayalarda güneşlenen foklara saldırıyorlar. Darimont, “Gıdalarının yüzde 90’ı doğrudan denizden gelebiliyor,” diyor.