“1 Haziran , 1933Hatçem,
Sağ salim Bursa’ya ulaştık. Rahatımız iyicedir. Mahkemenin ne zaman başlayacağı daha belli değil. Bu da tabii… Çünkü buraya geleli daha 24 saat bile olmadı.Aramıza dağlar denizler girdikten sonra hasret ve göreceklik bir kat değil, kat kat arttı. Tez kavuşsak derim. Sen de öyle dersin, bilirim. Ama bakalım hadisat ne der?Hapishane penceresinden, yığın yığın yeşillikler arkasından Bursa’nın beyazlıkları ve Keşiş’in dumanlara karışan etekleri görünüyor. Ben seni düşünüyorum. Senin çocukluğun bu yeşillikler arasında, bu kocaman, karlı dağın yamacında geçmiş. Ne tuhaf şey değil mi? senin en güzel günlerinin geçtiği bu gök altında benim şimdi, bir türlü bitmek tükenmek bilmeyen saatlarım uzayıp gidiyor… Her ne hal ise, geç şimdi bunları…Hiç olmazsa haftada bir bana mektup göndermeyi unutma! İhmal etme! Kavuşalım derim, kavuşalım tezden…Nazım Hikmet...
”Piraye’nin Nâzım’a yanıtı :
“Nazımcığım,. Kuzum şekerim, metin ol, hepsi geçer. Ben metin olmaya çalışıyorum. Sen gittiğinden beri ekseri zamanım yatakta geçiyor. Hiç olmazsa temyizi uzatmasalar. Sen artık ümidini kesmişsindir, bilirim. Metin ol. Hiç ümidini kesme. Elbette bir insaflı insan bulunur, belki kavuşuruz. Ne diyeyim, bilemiyorum. Ben üzülmemeye çalışıyorum, sen de öyle yap. Bakalım başımıza daha neler gelecek! Metin olalım. Herkesi kendimize güldürmeyelim. Dostumuz kadar düşmanımız da var. bir şey yapmış olsaydın, bu kadar üzülmezdim. Bir hiç için, bir şey yapmadan yatıyorsun. Kabahatsizsin. Ama kime anlatırsın. İsmin çıkmış bir kere. Ellerinden öperim...”