kayseri escort ankara escort izmir escort antalya escort bursa escort istanbul escort

Etiketlenen üyelerin listesi

Sayfa 1 Toplam 3 Sayfadan 123 SonuncuSonuncu
Toplam 24 adet sonuctan sayfa basi 1 ile 10 arasi kadar sonuc gösteriliyor
  1. #1
    aRZuU - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Forum Üyesi
    Üyelik tarihi
    04.Şubat.2014
    Mesajlar
    10,882
    Mentioned
    42 Post(s)
    Tagged
    34 Thread(s)

    Dede Korkut Destanları

    DEDE KORKUT HİKAYELERİNİN EN ÖNEMLİ ÖZELLİKLERİ (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)

    1) Asıl adı “Kitab-ı Dede Korkut Alâ Lisan-ı Taife-i Oğuzan” şeklindedir.

    2) 12, 13 ve 14. yy. da Doğu Anadolu’da ve Azerbeycan’da yaşayan müslüman Oğuz boylarının geleneklerini, göreneklerini, iç mücadelelerini, doğa üstü güçlerle, yaratıklarla savaşmalarını ele alır.

    3) 14. ve 15. yy. da yazıya geçirilmiştir. Bu konudaki yaygın kanaat hikayelerin 14. yy. ’da yazıya geçirildiği şeklindedir. Hikayelerin kimin tarafından yazıya geçirildiği bilinmemektedir.

    4) Toplam on iki hikayeden oluşur.

    5) Şiir ve düzyazı (nazım-nesir) karışık oluşturulmuştur.

    6) Hikayelerde az da olsa masal ve destan unsurları görülür.

    7) Çok temiz, güzel ve zengin bir kullanılmıştır.

    8) Anlatım açık, yalın ve durudur. Kesinlik ifade eder.

    9) Hikayelerde en önemli meziyet kahramanlıktır.

    10) Aileye, çoğalmaya, kadına, çocuğa ve çocuk terbiyesine büyük önem verilir. Kadınların ailenin en (bilgi yelpazesi. net) önemli unsuru olduğu vurgulanır. Önsözünde dört ayrı tadın tipi çizilir.

    11) Bütün hikayelerde dini unsurlar (namaz kılma, dua etme, arı sudan abdest alma) görülür.

    12) Kahramanlar dövüşlerini, Allah ve peygamber sevgisi için yapar.

    13) Türk milletinin karakteristik özellikleri; doğruluk, adelet, güzellik yüceltilir.

    14) Misafirperverlik ve cömertlik insanların ortak özelliğidir.

    15) At, ağaç, su, yeşillik kısaca tabiat çok sevilir.
    oLmadı bir çay koy.. Ben bir ömüR..demLenirim

    qözLerinde..!

  2. #2
    aRZuU - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Forum Üyesi
    Üyelik tarihi
    04.Şubat.2014
    Mesajlar
    10,882
    Mentioned
    42 Post(s)
    Tagged
    34 Thread(s)
    BASATIN TEPEGÖZÜ ÖLDÜRMESİ HİKAYESİ, DESTANI (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)

    Bir gün, Oğuz otururken üstüne düşman gelir. Geceleyin ne yapacaklarını bilemezler. Yurtlarından kaçıp giderken Uruz Koca’nın oğlu düşer. Onu bir aslan bulur götürür ve besler.
    Günün birinde Oğuzlar gene eski yurtlarına dönerler. Bir at çobanı Hanın yanına gelerek ormanda gördüğü insan olan fakat aslan gibi davranan çocuktan bahseder. Uruz bunu duyunca düşürdüğü oğlu olduğunu anlar. Beyler aslan yatağına varırılar oğlancığı tutup eve getirirler. Ancak oğlan yine aslan yatağına döner, evde durmaz. Bunun üzerine Dede Korkut’u çağırırlar. Dede Korkut oğlancığa “sen insansın, insanlar gibi yaşa, senin kardaşının adı Kıyan Selçuk’tur. Oğuz’un bir yiğididir. Senin adından Basat olsun, adını ben verdim, yaşını yüce tanrı versin” diyerek oradan ayrılır.
    Oğuzlar bir gün yaylaya göçer. Konur Çoban adlı bir oğuz koyun güderken pınarın başında perileri görür. Onlarda birini yakalar. Tuttuğuyla kalmaz onunla çiftleşir. Peri çobana şöyle seslenir:
    “Akılsız çoban! Yıl tamam olunca gel bende emanetin olacak, gel de onu al! Oğuzun başına büyük bir bela getirdin. ”
    Bir yıl sonra aynı pınarın başına gelen çoban orada bir karaltı yattığını görür. Bunu görünce şaşırır uzaktan taş atar. Taşı attıkça karaltı büyük ve çoban korkarak oradan kaçar.
    O sırada Hanlar hanı Bayındır beyleriyle at gezintisine çıkmıştır ve bu pınarın başına gelerek ne olduğunu belirsiz bu nesneyi görürler. Yığınağı tekmelemeye başlarlar. Yığınak yarılır ve içinden tek gözlü bir oğlan çıkar. Uruz bu oğlanı alır ve evlatlık edinir. Oğlu Basat’la büyütmeye başlar.
    Tepegöz büyük oğlancıklarla oynar fakat oğlancıkların kiminin burnunu kiminin kulağını yemeye başlar. Halk onu Uruz’a şikayet eder. Uruz, Tepegözü döver, söver ama söz dinletemez ve sonunda onu evinden kovar. Tepegözün Peri anası gelir ve oğlunun parmağına yüzük geçirerek “Oğul sana ok batmasın, tenini kılıç kesmesin”der.
    Tepegöz bir dağa çıkar, yol keser, adam öldürür, harami olur.
    Oğuzlar ne yaptılarsa onu öldüremezler. Dede Korkut’u çağırırlar ve bir anlaşma yapması için onu Tepegöz’e gönderirler. Tepegöz aşlarını pişirmek için iki adamla bunun yanında yemek için hergün beşyüz koyun ve 2 dam ister. Oğuzlar buna uyarlar. O günlerde Basat savaşa gitmiş ve yeni dönmüştür. Yaşlı bir kadın onun yanına gelerek şunları söyler:
    - Yalancı dünya yüzüne bir er çıktı. Oğuz elini yaylımına kondurmadı. Kara çelik öz kılıçlar, kesilesi kılını kestirmedi. Kargı, mızrak oynatanlar, ona batıramadılar. Ak sakallı baban Uruz’a kan kusturdu, adı batası. Kardaşın Kıyan Selçuk alan ortasında böğüre böğüre can verdi. Kesim dedi kesti, günde iki adamla beş yüz koyun istedi yemeden geberesi. Yünlü ile Yapağılı kocayı ona hizmetçi verdiler. Bu kocalar onun yemeğini pişirirler. Başımıza neler geldi oğul Basat! ne belalar dağladı bağrımızı. İki oğlancığım vardı ceylan gözlü. Birini verdim biri kaldı. Döndü sıra yine bana geldi. Onu da istiyor devrilesi Tepegöz! Hanım bana medet! diye ağlar, bağırıp çağırır ve ondan bir esir ister. Basat bir tutsağı o kadına vererek “var oğlunu kurtar” der.
    Kadın esiri alır oğlunun yerine verir ve Uruz’a Basat’ın geldiğini müjdeler. Basat evine gelince eğlenceler düzenlenir. Oğuz beyleri toplanır, yemeler içmeler olur. Kardeş acısıyla yüreği yanan Basat beylere “Kardeşim uğruna Tepegözle buluşmak istiyorum, ne buyuruyorsunuz” diye tanışır. Yiğitliğiyle ünlü Kazan Bey “Tepegözü yenemezsin. Ak sakallı babanı ağlatma, Ak pürçekli ananı sızlatma” der.
    Fakat Basat onu dinlemez. Tepegöz’ün olduğu Salahan kayasına gelir. Tepegöz onu yakalar, çizmesinin içine sokar. Hizmetçilerine “Bre kocalar ikindileyin bunu çeviresiniz, yiyeyim” der.
    Basat hançerinin yardımıyla oradan kurtulur. Ne yaptıysa onu öldüremediğinden Tepegöz’ün hizmetçilerine “Bre kocalr, bunun ölümü nedendir diye sorar. Onlarda “Bilmeyiz fakat gözünden başka et yoktur” derler. Bunun üzerine Basat ocakta kızdırdığı kızıl şişi eline alır, adı güzel Muhammed’in yüce adını anar ve Tepegöz’ün gözüne öylesine basar ki ortada göz möz kalmaz. Tepegöz öyle bağırır öyle bağırır ki yer gök, ırmak dere yankılanır. Oğuz halkı o gün önemli bir olayın olduğunu sezer.
    Basat sıçrar, mağaraya koyunların arasına girer. Tepegöz mağaranın kapısını tutar Basat’ı tam yakalayacağı sırada Basat, onun budunun arasından sıçrayıp kaçar.
    Daha sonra Tepegöz, Basat’ı türlü kurnazlıklarla yakalamaya çalışır. Her seferinde uyanıklığı ve Tanrının yardımıyla kurtulan Basat!a en sonunda Tepegöz “Anlaşıldı ki sana ölüm yokmuş. Mağaranın kapısında biri kınlı, biri kınsız iki kılıç var. Keserse o kınsızıkeser benim başımı der. Basat kınsız kılıcın yanına varır, inip çıkan kılıcı hemen tutmaz. Yayını gerer, okla kılıcın asıldığı zinciri parçalar. Yere düşen kılıcı kabzasından tutarak Tepegöz’ün yanına gelir. “Bre oğlan daha ölmedin mi? diye soran Tepegöz’e “Ölmedim ya, ölmedim Tanrım kurtardı” der.
    Tepegöz karşısında umarsız kaldığı bu yiğidin kim olduğunu sorar ve beraber büyüdüğü kardeşi Basat olduğunu duyunca “Kıyma bana kardaşım, ciğerim Basat” der. Basat ise:
    Bre kavat oğlu kavat, ak sakallı babamı ağlatmışsın!
    Kardaşım Kıyan’ı öldürmüşsün!
    Akça yüzlü yengemi dul bırakmışsın
    Ala gözlü bebeklerini öksüz bırakmışsın!
    Bırakır mıyım sana bunları!…
    Kara çelik öz kılıcımı çekmeyince
    Kafalı börklü başını kesmeyince…
    Alca kanını yeryüzünde dökmeyince…
    Kadaşım Kıyan’ın kanını almayınca…
    diyerek Tepegöz’ün kendi kılıcıyla boyunu vurur. Tek gözlü kafayı deler yaygının kirişine takar. Yünlü koca ile yapağıda kocayı oğuza müjdeci gönderir.
    Güçlü Oğuz beyleri, Oğuzlar haberi duyunca yediden yetmişe yollara dökülür. Salahana kayasına yetişirler. Tepegözün pis başını sürüyüp alanın ortasına getirirler. Tüm Oğuz halkı bir yürek olmuştur. Basat’ı kucaklarlar. Basat Oğuz’u kurtarmıştır, onları sonsuza dek var olacak özgürlüklerine kavuşturmuştur. Oğuz arasında bir yürek sevincidir başlamıştır.
    Dedem Korkut geldi, ellerini açtı, Tanrı’ya yakardı. Oğuzlarda ellerini açtılar yakardılar.
    - Yerli kara dağların yıkılmasın. Gölgelice koca ağacın kesilmesin. Taşkın akan güzel suyun kurumasın. Yüce Tanrı, alçaklar karşısında eksiklik vermesin… Ölüm vakti geldiğinde arı imandan ayırmasın. Günahımızı, adı güzel Muhammed Mustafa’ya bağışlasın.

    BASATIN TEPEGÖZÜ ÖLDÜRMESİ HİKAYESİ DESTANININ ÖZETİ (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)

    Basat, Uruz Bey’in Oğuzlar’ın göçü sırasında düşürülüp bir aslan tarafından büyütülen oğludur. Uruz’un çobanı Oğuzlar’ın yaylaya göç ettikleri sırada bir peri kızıyla çiftleşir.

    Peri kızı, bunun acısını Tepegöz’ü (çobandan olan çocuğu) Oğuzlar’ın içine salarak çıkarır. Tepegöz, çocukların kulaklarını, burunlarını yer; adamları yiyerek öldürür. Basat’ın kardeşi Kıyan Selçuk da Tepegöz yüzünden ölmüştür. Basat gider ve kardeşi uğruna Tepegöz ile savaşır. Önce gözünü yok eder;sonra da öldürür.
    oLmadı bir çay koy.. Ben bir ömüR..demLenirim

    qözLerinde..!

  3. #3
    aRZuU - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Forum Üyesi
    Üyelik tarihi
    04.Şubat.2014
    Mesajlar
    10,882
    Mentioned
    42 Post(s)
    Tagged
    34 Thread(s)
    BASATIN TEPEGÖZÜ ÖLDÜRMESİ HİKAYESİ DESTANININ ÖZETİ (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)

    Basat, Uruz Bey’in Oğuzlar’ın göçü sırasında düşürülüp bir aslan tarafından büyütülen oğludur. Uruz’un çobanı Oğuzlar’ın yaylaya göç ettikleri sırada bir peri kızıyla çiftleşir.

    Peri kızı, bunun acısını Tepegöz’ü (çobandan olan çocuğu) Oğuzlar’ın içine salarak çıkarır. Tepegöz, çocukların kulaklarını, burunlarını yer; adamları yiyerek öldürür. Basat’ın kardeşi Kıyan Selçuk da Tepegöz yüzünden ölmüştür. Basat gider ve kardeşi uğruna Tepegöz ile savaşır. Önce gözünü yok eder;sonra da öldürür.

    BASATIN TEPEGÖZÜ ÖLDÜRMESİ HİKAYESİ, DESTANI (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)

    Bir gün, Oğuz otururken üstüne düşman gelir. Geceleyin ne yapacaklarını bilemezler. Yurtlarından kaçıp giderken Uruz Koca’nın oğlu düşer. Onu bir aslan bulur götürür ve besler.
    Günün birinde Oğuzlar gene eski yurtlarına dönerler. Bir at çobanı Hanın yanına gelerek ormanda gördüğü insan olan fakat aslan gibi davranan çocuktan bahseder. Uruz bunu duyunca düşürdüğü oğlu olduğunu anlar. Beyler aslan yatağına varırılar oğlancığı tutup eve getirirler. Ancak oğlan yine aslan yatağına döner, evde durmaz. Bunun üzerine Dede Korkut’u çağırırlar. Dede Korkut oğlancığa “sen insansın, insanlar gibi yaşa, senin kardaşının adı Kıyan Selçuk’tur. Oğuz’un bir yiğididir. Senin adından Basat olsun, adını ben verdim, yaşını yüce tanrı versin” diyerek oradan ayrılır.
    Oğuzlar bir gün yaylaya göçer. Konur Çoban adlı bir oğuz koyun güderken pınarın başında perileri görür. Onlarda birini yakalar. Tuttuğuyla kalmaz onunla çiftleşir. Peri çobana şöyle seslenir:
    “Akılsız çoban! Yıl tamam olunca gel bende emanetin olacak, gel de onu al! Oğuzun başına büyük bir bela getirdin. ”
    Bir yıl sonra aynı pınarın başına gelen çoban orada bir karaltı yattığını görür. Bunu görünce şaşırır uzaktan taş atar. Taşı attıkça karaltı büyük ve çoban korkarak oradan kaçar.
    O sırada Hanlar hanı Bayındır beyleriyle at gezintisine çıkmıştır ve bu pınarın başına gelerek ne olduğunu belirsiz bu nesneyi görürler. Yığınağı tekmelemeye başlarlar. Yığınak yarılır ve içinden tek gözlü bir oğlan çıkar. Uruz bu oğlanı alır ve evlatlık edinir. Oğlu Basat’la büyütmeye başlar.
    Tepegöz büyük oğlancıklarla oynar fakat oğlancıkların kiminin burnunu kiminin kulağını yemeye başlar. Halk onu Uruz’a şikayet eder. Uruz, Tepegözü döver, söver ama söz dinletemez ve sonunda onu evinden kovar. Tepegözün Peri anası gelir ve oğlunun parmağına yüzük geçirerek “Oğul sana ok batmasın, tenini kılıç kesmesin”der.
    Tepegöz bir dağa çıkar, yol keser, adam öldürür, harami olur.
    Oğuzlar ne yaptılarsa onu öldüremezler. Dede Korkut’u çağırırlar ve bir anlaşma yapması için onu Tepegöz’e gönderirler. Tepegöz aşlarını pişirmek için iki adamla bunun yanında yemek için hergün beşyüz koyun ve 2 dam ister. Oğuzlar buna uyarlar. O günlerde Basat savaşa gitmiş ve yeni dönmüştür. Yaşlı bir kadın onun yanına gelerek şunları söyler:
    - Yalancı dünya yüzüne bir er çıktı. Oğuz elini yaylımına kondurmadı. Kara çelik öz kılıçlar, kesilesi kılını kestirmedi. Kargı, mızrak oynatanlar, ona batıramadılar. Ak sakallı baban Uruz’a kan kusturdu, adı batası. Kardaşın Kıyan Selçuk alan ortasında böğüre böğüre can verdi. Kesim dedi kesti, günde iki adamla beş yüz koyun istedi yemeden geberesi. Yünlü ile Yapağılı kocayı ona hizmetçi verdiler. Bu kocalar onun yemeğini pişirirler. Başımıza neler geldi oğul Basat! ne belalar dağladı bağrımızı. İki oğlancığım vardı ceylan gözlü. Birini verdim biri kaldı. Döndü sıra yine bana geldi. Onu da istiyor devrilesi Tepegöz! Hanım bana medet! diye ağlar, bağırıp çağırır ve ondan bir esir ister. Basat bir tutsağı o kadına vererek “var oğlunu kurtar” der.
    Kadın esiri alır oğlunun yerine verir ve Uruz’a Basat’ın geldiğini müjdeler. Basat evine gelince eğlenceler düzenlenir. Oğuz beyleri toplanır, yemeler içmeler olur. Kardeş acısıyla yüreği yanan Basat beylere “Kardeşim uğruna Tepegözle buluşmak istiyorum, ne buyuruyorsunuz” diye tanışır. Yiğitliğiyle ünlü Kazan Bey “Tepegözü yenemezsin. Ak sakallı babanı ağlatma, Ak pürçekli ananı sızlatma” der.
    Fakat Basat onu dinlemez. Tepegöz’ün olduğu Salahan kayasına gelir. Tepegöz onu yakalar, çizmesinin içine sokar. Hizmetçilerine “Bre kocalar ikindileyin bunu çeviresiniz, yiyeyim” der.
    Basat hançerinin yardımıyla oradan kurtulur. Ne yaptıysa onu öldüremediğinden Tepegöz’ün hizmetçilerine “Bre kocalr, bunun ölümü nedendir diye sorar. Onlarda “Bilmeyiz fakat gözünden başka et yoktur” derler. Bunun üzerine Basat ocakta kızdırdığı kızıl şişi eline alır, adı güzel Muhammed’in yüce adını anar ve Tepegöz’ün gözüne öylesine basar ki ortada göz möz kalmaz. Tepegöz öyle bağırır öyle bağırır ki yer gök, ırmak dere yankılanır. Oğuz halkı o gün önemli bir olayın olduğunu sezer.
    Basat sıçrar, mağaraya koyunların arasına girer. Tepegöz mağaranın kapısını tutar Basat’ı tam yakalayacağı sırada Basat, onun budunun arasından sıçrayıp kaçar.
    Daha sonra Tepegöz, Basat’ı türlü kurnazlıklarla yakalamaya çalışır. Her seferinde uyanıklığı ve Tanrının yardımıyla kurtulan Basat!a en sonunda Tepegöz “Anlaşıldı ki sana ölüm yokmuş. Mağaranın kapısında biri kınlı, biri kınsız iki kılıç var. Keserse o kınsızıkeser benim başımı der. Basat kınsız kılıcın yanına varır, inip çıkan kılıcı hemen tutmaz. Yayını gerer, okla kılıcın asıldığı zinciri parçalar. Yere düşen kılıcı kabzasından tutarak Tepegöz’ün yanına gelir. “Bre oğlan daha ölmedin mi? diye soran Tepegöz’e “Ölmedim ya, ölmedim Tanrım kurtardı” der.
    Tepegöz karşısında umarsız kaldığı bu yiğidin kim olduğunu sorar ve beraber büyüdüğü kardeşi Basat olduğunu duyunca “Kıyma bana kardaşım, ciğerim Basat” der. Basat ise:
    Bre kavat oğlu kavat, ak sakallı babamı ağlatmışsın!
    Kardaşım Kıyan’ı öldürmüşsün!
    Akça yüzlü yengemi dul bırakmışsın
    Ala gözlü bebeklerini öksüz bırakmışsın!
    Bırakır mıyım sana bunları!…
    Kara çelik öz kılıcımı çekmeyince
    Kafalı börklü başını kesmeyince…
    Alca kanını yeryüzünde dökmeyince…
    Kadaşım Kıyan’ın kanını almayınca…
    diyerek Tepegöz’ün kendi kılıcıyla boyunu vurur. Tek gözlü kafayı deler yaygının kirişine takar. Yünlü koca ile yapağıda kocayı oğuza müjdeci gönderir.
    Güçlü Oğuz beyleri, Oğuzlar haberi duyunca yediden yetmişe yollara dökülür. Salahana kayasına yetişirler. Tepegözün pis başını sürüyüp alanın ortasına getirirler. Tüm Oğuz halkı bir yürek olmuştur. Basat’ı kucaklarlar. Basat Oğuz’u kurtarmıştır, onları sonsuza dek var olacak özgürlüklerine kavuşturmuştur. Oğuz arasında bir yürek sevincidir başlamıştır.
    Dedem Korkut geldi, ellerini açtı, Tanrı’ya yakardı. Oğuzlarda ellerini açtılar yakardılar.
    - Yerli kara dağların yıkılmasın. Gölgelice koca ağacın kesilmesin. Taşkın akan güzel suyun kurumasın. Yüce Tanrı, alçaklar karşısında eksiklik vermesin… Ölüm vakti geldiğinde arı imandan ayırmasın. Günahımızı, adı güzel Muhammed Mustafa’ya bağışlasın.
    oLmadı bir çay koy.. Ben bir ömüR..demLenirim

    qözLerinde..!

  4. #4
    aRZuU - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Forum Üyesi
    Üyelik tarihi
    04.Şubat.2014
    Mesajlar
    10,882
    Mentioned
    42 Post(s)
    Tagged
    34 Thread(s)
    BEGİL OĞLU EMRENİN HİKAYESİ, DESTANI (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)

    Kam Gan oğlu Bayındır Han
    Doğrularak durdu bir gün,
    Kara yerin üzerine
    Ak otağı kurdu bir gün.

    Ala sayvan gök yüzüne yükseldi,
    Bin bir köşe ipek halı kaplandı.
    Hanlarından haber alan tez elden,
    İç dış bütün Oğuz beyi toplandı.

    Geldi haraç aldı Oğuz
    Dokuz Tümen Gürcistan’ın,
    Bir at bir kılıç bir topuz
    Kaçırdı keyfini Hân’ın.

    Dedem Korkut gelerek çaldı neşeli hava:
    ‘Neden üzülüyorsun Hânım neden acaba? ’
    ‘Nasıl üzülmeyeyim altın akçe gelirdi,
    Yiğide beye verirdik hatırları hoş olurdu. ’

    ‘Bunu kime verelim hoş tutalım hatırı’
    ‘Üçünü bir yiğide verelim alıp gitsin,
    Oğuz ili sınırında yeni karakol tutsun. ’
    ‘Kime verelim’ dedi haraçlara dokunup;
    Bir gönüllü çıkmadı rüzgâr gibi akarak,
    Begil derler bir yiğit vardı ona bakarak:
    ‘Ne dersin Begil,’ dedi. Begil kalktı yer öptü,
    Dedem Korkut kalkarak himmet kılıcı tuttu.
    Er Begil’in beline dua ile bağladı,
    Topuzu omza koydu yayı koluna taktı.
    Boz aygırı çektirdi Begil sıçrayıp bindi;
    Hısım akrabasını bir bir ayırdı bitti,
    Sonra evini çözüp Oğuz’dan göçüp gitti.

    Berde ile Gence’ye varıp yurtluğu tattı,
    Dokuz Tümen Gürcistan ağzını vatan tuttu.
    Karakolluk eyleyip gelen kâfir başını;
    ‘Oğuz’a armağandır,’ diye kesip gönderdi,
    Yılda bir kez olarak Bayındır Han’a vardı.

    Bir gün bayındır Han’dan adam geldi Begil’e,
    Han’dan Begil’e emir: ‘Kalkıp gelsin acele. ’
    Begil gelip el öptü türlü hediye sundu,
    Güzel at, güzel kaftan bolca harçlığa kondu.

    Begil’in şerefine av şöleni olacak,
    Bayındır Han emriyle av üç günü bulacak.
    Derken hazırlık günü kimi atını övdü,
    Kimisi kılıcını, kimi okunu övdü.
    Ne kendini övdü ne de atını Kazan,
    Amma övdü Begil’i duysa kıskanır bir han:

    ‘Üç yüz altmış altı er ava çıksa,
    O an önünden kanlı geyik aksa;
    Begil ne yay kurar ne de ok atar,
    Yayı her avının boynunu tutar.

    Arığın kulağı kesip bellenir,
    Semiz boğazlanıp şölen dillenir.
    Kulağı delinmiş yakalanan av,
    Begil’in diyerek ona yollanır.

    Han sordu beylere: ‘Kimindir hüner? ’
    ‘Hânım Begil’indir. ’ Dediler hüner.
    ‘At işlemez ise övünmez bir er,
    Biliriz ki beyler atındır hüner. ’
    Begil’in hoşuna gitmedi bu söz,
    Han’dan hediyeler döküldü yere.
    Kırılan onuru kaynadı göz göz,
    Döndü yiğitlerle geldiği yere.

    Okşamadı çocukları dönünce,
    Gülmedi hatuna attan inince.
    Ak yüzlü hatunu o an söyledi,
    Bir görelim Hânım neler söyledi:

    ‘Altın tahtımın sahibi Beyim yiğit
    Göz açtığım gün gördüğüm
    Gönül verim sevdiğim
    Kalkıp yerinden doğrulu verdin
    Ala gözlü yiğitlerini yanına aldın
    Arku Beli Ala Dağdan geceleyin aştın
    Akıntılı güzel sudan geceleyin geçtin
    Ak alınlı Bayındır Han’ın divanına geceleyin vardın
    Ala gözlü beyler ile yedin içtin
    Eşin dostun birbirine mi düştü
    Garip başın kavgada kaldı mı
    Hani Hânım altında güzel atın nerede
    Üstünde altın tulga yok, sırmalı kaftanın nerde
    Ala gözlü oğullarını okşamazsın
    Akça yüzlü güzelinle söyleşmezsin
    Nedir halin? ’

    Hangi toz kurtulur eserse yelden,
    Aşıp aşıp geçer geçitten belden,
    Begil cevap verdi hatuna dilden,
    Söyledi ey Hânım neler söyledi:

    ‘Kalkıp yerimden doğruluverdim
    Yelesi kara soylu atıma sıçrayıp bindim
    Arku Beli Ala Dağdan geceleyin aştım
    Akıntılı güzel suyu delip geceleyin geçtim
    Ak alınlı Bayındır’ın divanına dörtnala vardım
    Ala gözlü beyler ile yedim içtim
    Eşimi dostumu iyi gördüm
    Hânımızın sevgisi bizden dönmüş gördüm
    Eli günü bırakıp Dokuz Tümen Gürcistan’a gidelim
    Oğuz’a isyan ettim belli bilin. ’

    ‘Üzülme yiğidim ey yiğit kişi,
    Han olan’ Tanrı’nın gölgesi olur.
    Hân’a isyankârın rast gelmez işi,
    Kanlı kara dağın duldası olur.

    Çapraz yatan ala dağa ava git,
    Av avla kuş kuşla gönlün açılsın.
    Sen gideli dağlar avlanmamıştır,
    Avcı olan yiğit böyle seçilsin. ’

    ‘Aklın sözün iyi,’ dedi hatuna,
    Alıp yiğitleri bindi atına.
    Şahlandı al aygır göğün katına,
    Avlanıp gezerken bir geyik gördü.

    Geyik yaralıydı vardı peşinden,
    Yoktu kurtuluşu yay kirişinden.
    Düşüverdi geyik yüksekçe yerden,
    Ayırdı Begil’i onca eşinden.

    Geyikle beraber uçtu kuş gibi,
    Değdi uyluğuna zemin taş gibi.
    Sızlandı: ‘Oğlum yok kardeş yok,’ diye,
    Süzülen gözünden kanlı yaş gibi.

    Okluğundan gezi tutup alarak,
    Atın eyerinden kayış yolarak,
    Sardı ayağını kaftan altından,
    Kırık uyluğuna çare olarak.

    Binip tek başına kara koçuna,
    Perişanca geldi yurdun ucuna.
    Karşıladı Emren yiğit Begil’i,
    ‘Sahibim,’ der gibi tahtı tacına.

    Oğul baktı Begil’in hali perişan,
    Sorup yoldaşlarını söyledi o an.
    Görelim bir ey Hânım neler söyledi:

    ‘Kalkıp yerinden doğruluverdin
    Yelesi kara soylu atına sıçrayıp bindin
    Çapraz yatan ala dağlar eteğine ava vardın
    Kara giyen kâfirlere rastladın mı
    Ala gözlü yiğitlerini kırdırdın mı
    Ağız dilden bir kaç kelime haber bana
    Kara başım kurban olsun babam sana. ’

    Begil olanları o an gizledi,
    Söyledi oğluna neler söyledi:

    ‘Oğul oğul ay oğul
    Kalkıp yerimden doğruluverdim
    Kara dağlar önüne ava çıktım
    Kara giyen kâfirlere rastlamadım
    Ala gözlü yiğitlerimi kırdırmadım
    Sağdır esendir yiğitlerim oğul kaygılanma
    Üç gündür keyfim yok oğul
    At üzerinden beni tut döşeğime çıkar. ’

    Emren babasına omuz vererek,
    Yatırdı döşeğe uygun görerek,
    Üzerine kaftanını sererek,
    Dinlenmesi için çekti kapıyı.

    Beş gün oldu Begil çıkmaz divana,
    Saklar kırığını demez hatuna.
    Bir gece inleyip ah ettiğinde,
    Dedi pürçeklisi vay yana yana:

    ‘Kalabalık düşman gelse dönmezdin,
    Tüm yıldızlar söner sense sönmezdin,
    Ala ok saplansa hiç inlemezdin,
    İnsan sevdiğine demez mi sırrı? ’

    Begil der: ‘Güzelim düşünce attan,
    Kırıldı ayağım güçsüz eyledi. ’
    Hatun uşağına, o kapıcıya,
    Kapıcı da varıp ele söyledi.

    Otuz iki dişten çıksa da darda,
    Daha bir gizlilik kalır mı sırda.
    ‘Begil’in ayağı kırılmış,’ diye,
    Yayıldı haberi bütün bir yurda.

    Çakal bile olsa seviyor pusu,
    Meğerki kâfirin vardı casusu.
    Varıp Tekfur’una haber eyledi:
    ‘Begil’in ayağı kırılmış,’ dedi.

    Tekfur emir verdi: ‘Kalkıp varınız,
    Begil’in yurdunu basıp sarınız.
    Tutup yatağından kesip başını,
    Oğuz milletini vurup kırınız. ’

    Begil’in orada adamı vardı,
    Acele haberi saldı Begil’e:
    ‘Bakın başınızın çaresi neyse’
    Yurdunu korumak kaldı Begil’e.

    Begil bey yukarı baktı: ‘Gök ırak yer katı,’ dedi,
    Çağırdı oğulcuğunu Hânım bak neler söyledi:

    ‘Oğul oğul ay oğul
    Karanlıklı gözlerimin aydını oğul
    Güçlü belimin kuvveti oğul
    Gör sonunda neler oldu
    Neler koptu benim başıma
    Kalkıp oğul yerimden doğruluverdim
    Boynu kırılsın al aygıra sıçrayıp bindim
    Av avlayıp kuş kuşlayıp gezer iken
    Bunaldı sürçtü beni yere çaldı
    Sağ oyluğum kırıldı
    Benim kara başıma neler geldi
    Kara kara dağlardan haber aşmış
    Kanlı kanlı sulardan haber geçmiş
    Demir Kapı Derbendinden haber varmış
    Alaca atlı Şökli Melik kötü pusu kurmuş
    Pususundan kara dağlara duman düşmüş
    Yattığı yerde Bey Begil’i tutun demiş
    Kollarını ak ellerini bağlayın demiş
    Kan alaca yurdunu yağmalayın demiş
    Akça yüzlü kızını gelinini esir edin demiş
    Kalkıp oğul yerinden doğruluver
    Yelesi kara soylu atına sıçrayıp bin
    Çapraz yatan Ala Dağı geceleyin aş
    Ak alınlı Bayındır Han’ın divanına geceleyin var
    Ağız dilden Bayındır’a selam ver
    Beylerbeyi olan Kazan’ın elini öp
    Ak sakallı babam darda de
    Elbette ve elbette Kazan Bey bana yetişsin dedi, de
    Gelmez isen memleket bozulup örene döner
    Kızım gelinim esir gitti böyle bil. ’

    Yaradan, aslanı aslan eyledi,
    Oğul babasına neler söyledi:

    ‘Baba ne söylüyorsun ne diyorsun
    Bağrım ile yüreğimi ne dağlıyorsun
    Kalkıp yerimden doğrulmam, yok!
    Yelesi kara soylu atıma binmem, yok!
    Arku Beli Ala Dağı avlayarak aşmam, yok!
    Ak alınlı Bayındır’ın divanına varmam, yok!
    Kazan kimdir benim onun elini öpmem, yok!
    Altındaki al aygırı bana ver
    Kan terletip koşturayım senin için
    Sırtı sağlam demir zırhını bana ver
    Yen yakalar diktireyim senin için
    Kara çelik öz kılıcını bana ver
    Sezdirmeden başlar keseyim senin için
    Kargı dalı mızrağını bana ver
    Göğsünden er mızraklıyayım senin için
    Ak tüylü delici okunu bana ver
    Erden ere geçireyim senin için
    Ala gözlü üç yüz yiğidini bana ver yoldaşlığa
    Muhammed Dini yoluna savaşayım senin için. ’

    ‘Ağzın için öleyim oğul Tanrı sana kuvvet versin,
    Bre getirin verin zırhımı giysin oğlum.
    Çekin al aygırımı göklere değsin oğlum,
    Memleketim ürkmeden sürüp meydana varsın. ’

    Delikanlı giyindi el öpüp gönül sardı,
    Üç yüz yiğidi alıp kanlı meydana vardı.
    Al aygır ne zamanki meydanlara çıkınca;
    Düşman kokusu alsa döverdi kara yeri,
    Tozu boğar gökleri yön tutardı ileri.
    Kâfir gördü varanı: ‘At Begil’in kaçarım,’
    ‘Bu gelen Begil midir hele bakın iyice;
    Dedi Tekfur askere ‘sizden önce uçarım. ’
    Gözcü: ‘At Begil’indir üstündeki o değil,
    Giyim kuşam Begil’in içindeki o değil;
    Bir kuş kadar çocuktur; ’ deyiverdi Tekfur’a.
    ‘Yüz asker seçilerek’, dedi: ‘Olun tek sıra;
    Korkutun bu çocuğu kuş yürekli tez uçar,
    Canı derdine düşüp meydanı koyup kaçar. ’
    Seçilerek yüz asker hemen üstüne geldi
    Kâfir söyledi Hânım bakın neler söyledi:

    ‘Oğlan oğlan ey oğlan
    Haramzade oğlan
    Altında al aygırı arık oğlan
    Kara polat öz kılıcı çentik oğlan
    Elindeki gönderi kırık oğlan
    Ak kirişli yayı kısa oğlan
    Okluğunda doksan oku seyrek oğlan
    Yanındaki yoldaşları çıplak oğlan
    Karanlık gözleri çipil oğlan
    Şökli Melik şana müthiş pusu kurdu
    Meydandaki şu oğlanı tutun
    Kollarını ak ellerini bağlayın
    Sezdirmeden güzel başını kesin
    Alca kanını yer yüzüne dökün dedi
    Ak sakallı baban var ise ağlatma
    Ak pürçekli anan var ise sızlatma
    Yalnız yiğit yiğit olmaz
    Yavşan dibi berk olmaz
    Belası gelmiş deli oğlu deli
    Çekilip dön buradan. ’

    Tanrı aslan yavrusunu yine aslan eyledi,
    Oğlan burada söyledi Hânım neler söyledi:

    ‘Abuk sabuk konuşma bre itim kâfir
    Altımda al aygırımı ne beğenmezsin
    Seni gördü oynar
    Üstümdeki demir giyimim omzumu kısar
    Kara polat öz kılıcım kınını doğrar
    Kargı dalı gönderimi ne beğenmezsin
    Göğsünü delip göğe fırlar
    Akça kirişli katı yayım inceden inlemekte
    Sadakta okum yatağını deler
    Yanımda yiğitlerim savaş diler
    Yiğide korku vermek ayıp olur
    Beri gel bre kâfir savaşalım. ’

    Kâfir: ‘Oğuz’un arsızı Türkmen’in delisi,’dedi,
    Tekfur: ‘Sorun bu oğlana Bey Begil’in nesi,’ dedi.
    Kâfir burada söyledi bakın bir neler söyledi:

    ‘Altındaki al aygırı biliriz Begil’indir Begil hani
    Kara polat öz kılıcın Begil’indir Begil hani
    Üstündeki demir giyimin Begil’indir Begil hani
    Yanındaki yiğitler Begil’indir Begil hani
    Eğer Begil (bilgi yelpazesi. net) burda imişse
    Geceye kadar cenk edeydik
    Akça kirişli katı yaylar çekişeydik
    Ak tüylü delici oklar atışaydık
    Sen Begil’in nesisin oğlan söyle bize? ’

    Begil’in oğlu burada söyledi,
    Görelim bir Hânım neler söyledi:

    ‘Bre kâfir bilmez misin?
    Ak alınlı Bayındır’ın Beylerbeyi Salur Kazan,
    Kardeşleri Kara Güne Dönebilmez Dülek Evren,
    Ve Düzen oğlu Alp Rüstem Boz Aygırlı Beyrek ile
    İçerlerken casus geldi haberiniz düştü dile.
    Eğlenceyi bozmadılar Bey Begil’in otağında,
    Bilmez misin bre kâfir kurt uyur mu yatağında. ’

    ‘Gücün nedir bre kâfir koparırsın yaygara,
    Beni Begil bindirdi altındaki aygıra.
    Kara çelik kılıcı elime kuvvet verdi,
    Kargı dalı mızrağı isteyip himmet verdi.
    Tam üç yüz yiğidini yanıma yoldaş etti,
    Bey Begil’in oğluyum hasmım beni kükretti.
    Beri gel bre korkak dövüşelim teke tek,’
    ‘Dayan bre deloğlan göstereyim kim ürkek. ’
    Altı dilimli gürzle atı sürdü oğlana,
    Oğlan tuttu kalkanı zorlu vurdu oğlana.

    Kalkan ufalandı ezildi tulga,
    Kırıldı mızraklar vay kırıştılar.
    Sıyırdı göz üstü birince dalga,
    Çekildi kılıçlar vay yarıştılar.
    Kapışıp çekişip yenemediler,
    Hasmını öldürüp dönemediler.

    Kâfir zorlu geldi oğlan sersemledi,
    Yalvarıp Tanrı’ya şöyle söyledi:

    ‘Yücelerden yücesin yüce Tanrı
    Kimse bilmez nicesin güzel Tanrı
    Sen âdeme taç giydirdin
    Bir suçtan ötürü dergâhından sürdün
    İbrahim’i tutturdun
    Hânım, deriye sardın
    Kaldırıp ateşe attırdın
    Ateşi yeşillik kıldın
    Birliğine sığındım
    Aziz Allah hocam bana medet. ’

    ‘Oğlan yenildin de yalvarıyorsun,
    Senin Tanrın varsa bizde put hane.
    Bir değil beş değil yardımcım hepsi,
    Saymakla tükenmez tam yetmiş tane. ’

    ‘Bre asi melun sen, yaptığına,
    Ben yoktan var eden Yaradan’ıma,
    Sen putlara sığın koru canını,
    Ben de âlemlerin Yaradan’ına. ’

    Deyince Begil’in oğlu Hak Teâlâ Cebrail’e,
    Buyurdu ki: ‘Var şu kuluma kırk yiğit kuvveti verdim. ’

    O an Begil’in oğlu kâfiri vurdu yere,
    Düdük gibi fışkıran kandan oluştu dere.
    Sıçrayıp şahin gibi sarıldı boğazına,
    Kâfirin aman sesi karıştı avazına.
    ‘Yiğit girdim dinine,’ deyip oldu Müslüman,
    Kâfirin askerleri dönüp kaçtılar hemen.

    Oğlan durmaz o ara babası Begil Bey’e,
    Bir müjdeci gönderdi hasmımı yendim diye.
    Ak sakallı babası karşı geldi oğluna,
    Kucaklayıp sarıldı oğulcuğun boynuna.

    Karşı yatan kara dağdan
    Oğluna yaylak ayırdı,
    Karaca koç yüğrük attan
    Beğendiği tavla verdi.

    Sayısız akça koyunu
    Ağıla şölenlik saldı,
    Ala gözlü can oğluna
    Al duvaklı gelin aldı.

    Ak alınlı Bayındır’a
    İyisinden pay çıkardı,
    Alıp oğlunu yanına
    Hanın divanına vardı.

    Begil oğlu Emren’e yer gösterdi yüce Han,
    Kazan oğlu Uruz’un sağ yanında yer aldı.
    Kaftan çuha giyindi töreyle sürdü divan,
    Dedem Korkut gelerek neşeli hava çaldı.

    Bir Oğuzname düzdü: ‘Emren’in olsun,’ dedi,
    Gazilerin başına gelenleri söyledi.

    Dua edeyim Hânım:
    ‘Yerli kara dağların yıkılmasın.
    Gölgeli kaba ağacın kesilmesin.
    Allah’ın verdiği umudun kesilmesin.
    Günahınızı adı güzel Muhammed’e bağışlasın Hânım hey! ... ’

    BEGİL OĞLU EMRENİN HİKAYESİ DESTANININ ÖZETİ (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)

    Bayındır Han, Gürcistan’dan haraç olarak bir kılıç, bir çomak, bir at geldiğini görünce kızar. Bunları yiğitlere, boylara veremeyeceğini söyler. Dede Korkut, bu üç haracın da bir yiğide verilmesi yönünde akıl verir.

    Begil Yiğit, bunları kabul eder. Haraçları alan Begil Yiğit, Gürcistan sınırına yerleşir. Oğuz’a geldiğinde Kazan Bey’in Begil Yiğide avda hünerli olduğunu; ancak bu hünerin ata bağlı olduğunu söylemesi üzerine darılır. Oğuzlara başkaldırışından onu ancak karısı döndürür ve ava çıkmasını söyler.

    Av sırasında sağ uyluğunu kıran Begil, bunu bir süre saklar. Açıklaması üzerine Tekür bunu duyar ve Oğuz üstüne yürür. Begil oğlu Emren direnir. Allah ona kırk er gücü verir, böylece kafirler yenilir.
    oLmadı bir çay koy.. Ben bir ömüR..demLenirim

    qözLerinde..!

  5. #5
    aRZuU - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Forum Üyesi
    Üyelik tarihi
    04.Şubat.2014
    Mesajlar
    10,882
    Mentioned
    42 Post(s)
    Tagged
    34 Thread(s)
    BEGİL OĞLU EMRENİN HİKAYESİ DESTANININ ÖZETİ (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)

    Bayındır Han, Gürcistan’dan haraç olarak bir kılıç, bir çomak, bir at geldiğini görünce kızar. Bunları yiğitlere, boylara veremeyeceğini söyler. Dede Korkut, bu üç haracın da bir yiğide verilmesi yönünde akıl verir.

    Begil Yiğit, bunları kabul eder. Haraçları alan Begil Yiğit, Gürcistan sınırına yerleşir. Oğuz’a geldiğinde Kazan Bey’in Begil Yiğide avda hünerli olduğunu; ancak bu hünerin ata bağlı olduğunu söylemesi üzerine darılır. Oğuzlara başkaldırışından onu ancak karısı döndürür ve ava çıkmasını söyler.

    Av sırasında sağ uyluğunu kıran Begil, bunu bir süre saklar. Açıklaması üzerine Tekür bunu duyar ve Oğuz üstüne yürür. Begil oğlu Emren direnir. Allah ona kırk er gücü verir, böylece kafirler yenilir.

    BEGİL OĞLU EMRENİN HİKAYESİ, DESTANI (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)

    Kam Gan oğlu Bayındır Han
    Doğrularak durdu bir gün,
    Kara yerin üzerine
    Ak otağı kurdu bir gün.

    Ala sayvan gök yüzüne yükseldi,
    Bin bir köşe ipek halı kaplandı.
    Hanlarından haber alan tez elden,
    İç dış bütün Oğuz beyi toplandı.

    Geldi haraç aldı Oğuz
    Dokuz Tümen Gürcistan’ın,
    Bir at bir kılıç bir topuz
    Kaçırdı keyfini Hân’ın.

    Dedem Korkut gelerek çaldı neşeli hava:
    ‘Neden üzülüyorsun Hânım neden acaba? ’
    ‘Nasıl üzülmeyeyim altın akçe gelirdi,
    Yiğide beye verirdik hatırları hoş olurdu. ’

    ‘Bunu kime verelim hoş tutalım hatırı’
    ‘Üçünü bir yiğide verelim alıp gitsin,
    Oğuz ili sınırında yeni karakol tutsun. ’
    ‘Kime verelim’ dedi haraçlara dokunup;
    Bir gönüllü çıkmadı rüzgâr gibi akarak,
    Begil derler bir yiğit vardı ona bakarak:
    ‘Ne dersin Begil,’ dedi. Begil kalktı yer öptü,
    Dedem Korkut kalkarak himmet kılıcı tuttu.
    Er Begil’in beline dua ile bağladı,
    Topuzu omza koydu yayı koluna taktı.
    Boz aygırı çektirdi Begil sıçrayıp bindi;
    Hısım akrabasını bir bir ayırdı bitti,
    Sonra evini çözüp Oğuz’dan göçüp gitti.

    Berde ile Gence’ye varıp yurtluğu tattı,
    Dokuz Tümen Gürcistan ağzını vatan tuttu.
    Karakolluk eyleyip gelen kâfir başını;
    ‘Oğuz’a armağandır,’ diye kesip gönderdi,
    Yılda bir kez olarak Bayındır Han’a vardı.

    Bir gün bayındır Han’dan adam geldi Begil’e,
    Han’dan Begil’e emir: ‘Kalkıp gelsin acele. ’
    Begil gelip el öptü türlü hediye sundu,
    Güzel at, güzel kaftan bolca harçlığa kondu.

    Begil’in şerefine av şöleni olacak,
    Bayındır Han emriyle av üç günü bulacak.
    Derken hazırlık günü kimi atını övdü,
    Kimisi kılıcını, kimi okunu övdü.
    Ne kendini övdü ne de atını Kazan,
    Amma övdü Begil’i duysa kıskanır bir han:

    ‘Üç yüz altmış altı er ava çıksa,
    O an önünden kanlı geyik aksa;
    Begil ne yay kurar ne de ok atar,
    Yayı her avının boynunu tutar.

    Arığın kulağı kesip bellenir,
    Semiz boğazlanıp şölen dillenir.
    Kulağı delinmiş yakalanan av,
    Begil’in diyerek ona yollanır.

    Han sordu beylere: ‘Kimindir hüner? ’
    ‘Hânım Begil’indir. ’ Dediler hüner.
    ‘At işlemez ise övünmez bir er,
    Biliriz ki beyler atındır hüner. ’
    Begil’in hoşuna gitmedi bu söz,
    Han’dan hediyeler döküldü yere.
    Kırılan onuru kaynadı göz göz,
    Döndü yiğitlerle geldiği yere.

    Okşamadı çocukları dönünce,
    Gülmedi hatuna attan inince.
    Ak yüzlü hatunu o an söyledi,
    Bir görelim Hânım neler söyledi:

    ‘Altın tahtımın sahibi Beyim yiğit
    Göz açtığım gün gördüğüm
    Gönül verim sevdiğim
    Kalkıp yerinden doğrulu verdin
    Ala gözlü yiğitlerini yanına aldın
    Arku Beli Ala Dağdan geceleyin aştın
    Akıntılı güzel sudan geceleyin geçtin
    Ak alınlı Bayındır Han’ın divanına geceleyin vardın
    Ala gözlü beyler ile yedin içtin
    Eşin dostun birbirine mi düştü
    Garip başın kavgada kaldı mı
    Hani Hânım altında güzel atın nerede
    Üstünde altın tulga yok, sırmalı kaftanın nerde
    Ala gözlü oğullarını okşamazsın
    Akça yüzlü güzelinle söyleşmezsin
    Nedir halin? ’

    Hangi toz kurtulur eserse yelden,
    Aşıp aşıp geçer geçitten belden,
    Begil cevap verdi hatuna dilden,
    Söyledi ey Hânım neler söyledi:

    ‘Kalkıp yerimden doğruluverdim
    Yelesi kara soylu atıma sıçrayıp bindim
    Arku Beli Ala Dağdan geceleyin aştım
    Akıntılı güzel suyu delip geceleyin geçtim
    Ak alınlı Bayındır’ın divanına dörtnala vardım
    Ala gözlü beyler ile yedim içtim
    Eşimi dostumu iyi gördüm
    Hânımızın sevgisi bizden dönmüş gördüm
    Eli günü bırakıp Dokuz Tümen Gürcistan’a gidelim
    Oğuz’a isyan ettim belli bilin. ’

    ‘Üzülme yiğidim ey yiğit kişi,
    Han olan’ Tanrı’nın gölgesi olur.
    Hân’a isyankârın rast gelmez işi,
    Kanlı kara dağın duldası olur.

    Çapraz yatan ala dağa ava git,
    Av avla kuş kuşla gönlün açılsın.
    Sen gideli dağlar avlanmamıştır,
    Avcı olan yiğit böyle seçilsin. ’

    ‘Aklın sözün iyi,’ dedi hatuna,
    Alıp yiğitleri bindi atına.
    Şahlandı al aygır göğün katına,
    Avlanıp gezerken bir geyik gördü.

    Geyik yaralıydı vardı peşinden,
    Yoktu kurtuluşu yay kirişinden.
    Düşüverdi geyik yüksekçe yerden,
    Ayırdı Begil’i onca eşinden.

    Geyikle beraber uçtu kuş gibi,
    Değdi uyluğuna zemin taş gibi.
    Sızlandı: ‘Oğlum yok kardeş yok,’ diye,
    Süzülen gözünden kanlı yaş gibi.

    Okluğundan gezi tutup alarak,
    Atın eyerinden kayış yolarak,
    Sardı ayağını kaftan altından,
    Kırık uyluğuna çare olarak.

    Binip tek başına kara koçuna,
    Perişanca geldi yurdun ucuna.
    Karşıladı Emren yiğit Begil’i,
    ‘Sahibim,’ der gibi tahtı tacına.

    Oğul baktı Begil’in hali perişan,
    Sorup yoldaşlarını söyledi o an.
    Görelim bir ey Hânım neler söyledi:

    ‘Kalkıp yerinden doğruluverdin
    Yelesi kara soylu atına sıçrayıp bindin
    Çapraz yatan ala dağlar eteğine ava vardın
    Kara giyen kâfirlere rastladın mı
    Ala gözlü yiğitlerini kırdırdın mı
    Ağız dilden bir kaç kelime haber bana
    Kara başım kurban olsun babam sana. ’

    Begil olanları o an gizledi,
    Söyledi oğluna neler söyledi:

    ‘Oğul oğul ay oğul
    Kalkıp yerimden doğruluverdim
    Kara dağlar önüne ava çıktım
    Kara giyen kâfirlere rastlamadım
    Ala gözlü yiğitlerimi kırdırmadım
    Sağdır esendir yiğitlerim oğul kaygılanma
    Üç gündür keyfim yok oğul
    At üzerinden beni tut döşeğime çıkar. ’

    Emren babasına omuz vererek,
    Yatırdı döşeğe uygun görerek,
    Üzerine kaftanını sererek,
    Dinlenmesi için çekti kapıyı.

    Beş gün oldu Begil çıkmaz divana,
    Saklar kırığını demez hatuna.
    Bir gece inleyip ah ettiğinde,
    Dedi pürçeklisi vay yana yana:

    ‘Kalabalık düşman gelse dönmezdin,
    Tüm yıldızlar söner sense sönmezdin,
    Ala ok saplansa hiç inlemezdin,
    İnsan sevdiğine demez mi sırrı? ’

    Begil der: ‘Güzelim düşünce attan,
    Kırıldı ayağım güçsüz eyledi. ’
    Hatun uşağına, o kapıcıya,
    Kapıcı da varıp ele söyledi.

    Otuz iki dişten çıksa da darda,
    Daha bir gizlilik kalır mı sırda.
    ‘Begil’in ayağı kırılmış,’ diye,
    Yayıldı haberi bütün bir yurda.

    Çakal bile olsa seviyor pusu,
    Meğerki kâfirin vardı casusu.
    Varıp Tekfur’una haber eyledi:
    ‘Begil’in ayağı kırılmış,’ dedi.

    Tekfur emir verdi: ‘Kalkıp varınız,
    Begil’in yurdunu basıp sarınız.
    Tutup yatağından kesip başını,
    Oğuz milletini vurup kırınız. ’

    Begil’in orada adamı vardı,
    Acele haberi saldı Begil’e:
    ‘Bakın başınızın çaresi neyse’
    Yurdunu korumak kaldı Begil’e.

    Begil bey yukarı baktı: ‘Gök ırak yer katı,’ dedi,
    Çağırdı oğulcuğunu Hânım bak neler söyledi:

    ‘Oğul oğul ay oğul
    Karanlıklı gözlerimin aydını oğul
    Güçlü belimin kuvveti oğul
    Gör sonunda neler oldu
    Neler koptu benim başıma
    Kalkıp oğul yerimden doğruluverdim
    Boynu kırılsın al aygıra sıçrayıp bindim
    Av avlayıp kuş kuşlayıp gezer iken
    Bunaldı sürçtü beni yere çaldı
    Sağ oyluğum kırıldı
    Benim kara başıma neler geldi
    Kara kara dağlardan haber aşmış
    Kanlı kanlı sulardan haber geçmiş
    Demir Kapı Derbendinden haber varmış
    Alaca atlı Şökli Melik kötü pusu kurmuş
    Pususundan kara dağlara duman düşmüş
    Yattığı yerde Bey Begil’i tutun demiş
    Kollarını ak ellerini bağlayın demiş
    Kan alaca yurdunu yağmalayın demiş
    Akça yüzlü kızını gelinini esir edin demiş
    Kalkıp oğul yerinden doğruluver
    Yelesi kara soylu atına sıçrayıp bin
    Çapraz yatan Ala Dağı geceleyin aş
    Ak alınlı Bayındır Han’ın divanına geceleyin var
    Ağız dilden Bayındır’a selam ver
    Beylerbeyi olan Kazan’ın elini öp
    Ak sakallı babam darda de
    Elbette ve elbette Kazan Bey bana yetişsin dedi, de
    Gelmez isen memleket bozulup örene döner
    Kızım gelinim esir gitti böyle bil. ’

    Yaradan, aslanı aslan eyledi,
    Oğul babasına neler söyledi:

    ‘Baba ne söylüyorsun ne diyorsun
    Bağrım ile yüreğimi ne dağlıyorsun
    Kalkıp yerimden doğrulmam, yok!
    Yelesi kara soylu atıma binmem, yok!
    Arku Beli Ala Dağı avlayarak aşmam, yok!
    Ak alınlı Bayındır’ın divanına varmam, yok!
    Kazan kimdir benim onun elini öpmem, yok!
    Altındaki al aygırı bana ver
    Kan terletip koşturayım senin için
    Sırtı sağlam demir zırhını bana ver
    Yen yakalar diktireyim senin için
    Kara çelik öz kılıcını bana ver
    Sezdirmeden başlar keseyim senin için
    Kargı dalı mızrağını bana ver
    Göğsünden er mızraklıyayım senin için
    Ak tüylü delici okunu bana ver
    Erden ere geçireyim senin için
    Ala gözlü üç yüz yiğidini bana ver yoldaşlığa
    Muhammed Dini yoluna savaşayım senin için. ’

    ‘Ağzın için öleyim oğul Tanrı sana kuvvet versin,
    Bre getirin verin zırhımı giysin oğlum.
    Çekin al aygırımı göklere değsin oğlum,
    Memleketim ürkmeden sürüp meydana varsın. ’

    Delikanlı giyindi el öpüp gönül sardı,
    Üç yüz yiğidi alıp kanlı meydana vardı.
    Al aygır ne zamanki meydanlara çıkınca;
    Düşman kokusu alsa döverdi kara yeri,
    Tozu boğar gökleri yön tutardı ileri.
    Kâfir gördü varanı: ‘At Begil’in kaçarım,’
    ‘Bu gelen Begil midir hele bakın iyice;
    Dedi Tekfur askere ‘sizden önce uçarım. ’
    Gözcü: ‘At Begil’indir üstündeki o değil,
    Giyim kuşam Begil’in içindeki o değil;
    Bir kuş kadar çocuktur; ’ deyiverdi Tekfur’a.
    ‘Yüz asker seçilerek’, dedi: ‘Olun tek sıra;
    Korkutun bu çocuğu kuş yürekli tez uçar,
    Canı derdine düşüp meydanı koyup kaçar. ’
    Seçilerek yüz asker hemen üstüne geldi
    Kâfir söyledi Hânım bakın neler söyledi:

    ‘Oğlan oğlan ey oğlan
    Haramzade oğlan
    Altında al aygırı arık oğlan
    Kara polat öz kılıcı çentik oğlan
    Elindeki gönderi kırık oğlan
    Ak kirişli yayı kısa oğlan
    Okluğunda doksan oku seyrek oğlan
    Yanındaki yoldaşları çıplak oğlan
    Karanlık gözleri çipil oğlan
    Şökli Melik şana müthiş pusu kurdu
    Meydandaki şu oğlanı tutun
    Kollarını ak ellerini bağlayın
    Sezdirmeden güzel başını kesin
    Alca kanını yer yüzüne dökün dedi
    Ak sakallı baban var ise ağlatma
    Ak pürçekli anan var ise sızlatma
    Yalnız yiğit yiğit olmaz
    Yavşan dibi berk olmaz
    Belası gelmiş deli oğlu deli
    Çekilip dön buradan. ’

    Tanrı aslan yavrusunu yine aslan eyledi,
    Oğlan burada söyledi Hânım neler söyledi:

    ‘Abuk sabuk konuşma bre itim kâfir
    Altımda al aygırımı ne beğenmezsin
    Seni gördü oynar
    Üstümdeki demir giyimim omzumu kısar
    Kara polat öz kılıcım kınını doğrar
    Kargı dalı gönderimi ne beğenmezsin
    Göğsünü delip göğe fırlar
    Akça kirişli katı yayım inceden inlemekte
    Sadakta okum yatağını deler
    Yanımda yiğitlerim savaş diler
    Yiğide korku vermek ayıp olur
    Beri gel bre kâfir savaşalım. ’

    Kâfir: ‘Oğuz’un arsızı Türkmen’in delisi,’dedi,
    Tekfur: ‘Sorun bu oğlana Bey Begil’in nesi,’ dedi.
    Kâfir burada söyledi bakın bir neler söyledi:

    ‘Altındaki al aygırı biliriz Begil’indir Begil hani
    Kara polat öz kılıcın Begil’indir Begil hani
    Üstündeki demir giyimin Begil’indir Begil hani
    Yanındaki yiğitler Begil’indir Begil hani
    Eğer Begil (bilgi yelpazesi. net) burda imişse
    Geceye kadar cenk edeydik
    Akça kirişli katı yaylar çekişeydik
    Ak tüylü delici oklar atışaydık
    Sen Begil’in nesisin oğlan söyle bize? ’

    Begil’in oğlu burada söyledi,
    Görelim bir Hânım neler söyledi:

    ‘Bre kâfir bilmez misin?
    Ak alınlı Bayındır’ın Beylerbeyi Salur Kazan,
    Kardeşleri Kara Güne Dönebilmez Dülek Evren,
    Ve Düzen oğlu Alp Rüstem Boz Aygırlı Beyrek ile
    İçerlerken casus geldi haberiniz düştü dile.
    Eğlenceyi bozmadılar Bey Begil’in otağında,
    Bilmez misin bre kâfir kurt uyur mu yatağında. ’

    ‘Gücün nedir bre kâfir koparırsın yaygara,
    Beni Begil bindirdi altındaki aygıra.
    Kara çelik kılıcı elime kuvvet verdi,
    Kargı dalı mızrağı isteyip himmet verdi.
    Tam üç yüz yiğidini yanıma yoldaş etti,
    Bey Begil’in oğluyum hasmım beni kükretti.
    Beri gel bre korkak dövüşelim teke tek,’
    ‘Dayan bre deloğlan göstereyim kim ürkek. ’
    Altı dilimli gürzle atı sürdü oğlana,
    Oğlan tuttu kalkanı zorlu vurdu oğlana.

    Kalkan ufalandı ezildi tulga,
    Kırıldı mızraklar vay kırıştılar.
    Sıyırdı göz üstü birince dalga,
    Çekildi kılıçlar vay yarıştılar.
    Kapışıp çekişip yenemediler,
    Hasmını öldürüp dönemediler.

    Kâfir zorlu geldi oğlan sersemledi,
    Yalvarıp Tanrı’ya şöyle söyledi:

    ‘Yücelerden yücesin yüce Tanrı
    Kimse bilmez nicesin güzel Tanrı
    Sen âdeme taç giydirdin
    Bir suçtan ötürü dergâhından sürdün
    İbrahim’i tutturdun
    Hânım, deriye sardın
    Kaldırıp ateşe attırdın
    Ateşi yeşillik kıldın
    Birliğine sığındım
    Aziz Allah hocam bana medet. ’

    ‘Oğlan yenildin de yalvarıyorsun,
    Senin Tanrın varsa bizde put hane.
    Bir değil beş değil yardımcım hepsi,
    Saymakla tükenmez tam yetmiş tane. ’

    ‘Bre asi melun sen, yaptığına,
    Ben yoktan var eden Yaradan’ıma,
    Sen putlara sığın koru canını,
    Ben de âlemlerin Yaradan’ına. ’

    Deyince Begil’in oğlu Hak Teâlâ Cebrail’e,
    Buyurdu ki: ‘Var şu kuluma kırk yiğit kuvveti verdim. ’

    O an Begil’in oğlu kâfiri vurdu yere,
    Düdük gibi fışkıran kandan oluştu dere.
    Sıçrayıp şahin gibi sarıldı boğazına,
    Kâfirin aman sesi karıştı avazına.
    ‘Yiğit girdim dinine,’ deyip oldu Müslüman,
    Kâfirin askerleri dönüp kaçtılar hemen.

    Oğlan durmaz o ara babası Begil Bey’e,
    Bir müjdeci gönderdi hasmımı yendim diye.
    Ak sakallı babası karşı geldi oğluna,
    Kucaklayıp sarıldı oğulcuğun boynuna.

    Karşı yatan kara dağdan
    Oğluna yaylak ayırdı,
    Karaca koç yüğrük attan
    Beğendiği tavla verdi.

    Sayısız akça koyunu
    Ağıla şölenlik saldı,
    Ala gözlü can oğluna
    Al duvaklı gelin aldı.

    Ak alınlı Bayındır’a
    İyisinden pay çıkardı,
    Alıp oğlunu yanına
    Hanın divanına vardı.

    Begil oğlu Emren’e yer gösterdi yüce Han,
    Kazan oğlu Uruz’un sağ yanında yer aldı.
    Kaftan çuha giyindi töreyle sürdü divan,
    Dedem Korkut gelerek neşeli hava çaldı.

    Bir Oğuzname düzdü: ‘Emren’in olsun,’ dedi,
    Gazilerin başına gelenleri söyledi.

    Dua edeyim Hânım:
    ‘Yerli kara dağların yıkılmasın.
    Gölgeli kaba ağacın kesilmesin.
    Allah’ın verdiği umudun kesilmesin.
    Günahınızı adı güzel Muhammed’e bağışlasın Hânım hey! ... ’
    oLmadı bir çay koy.. Ben bir ömüR..demLenirim

    qözLerinde..!

  6. #6
    aRZuU - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Forum Üyesi
    Üyelik tarihi
    04.Şubat.2014
    Mesajlar
    10,882
    Mentioned
    42 Post(s)
    Tagged
    34 Thread(s)
    DİRSE HAN OĞLU BOĞAÇ HAN HİKAYESİ, DESTANI (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)

    Bir gün Kam Gan oğlu Han Bayındır yerinden kalkmıştı. Şami otağını yer yüzüne diktirmişti Alaca gölgeliği gök yüzüne yükselmişti. Bin yerde ipek halıcığı döşenmişti. Hanlar hanı Bayındır yılda bir kerre ziyafet verip Oğuz beylerini misafir ederdi. Gene ziyafet tertip edip attan aygır, deveden erkek deve, koyundan koç kestirmişti. Bir yere ak otağ, bir yere kızıl otağ, bir yere kara otağ kurdurmuştu. Kimin ki oğlu kızı yok, kara otağa kondurun, kara keçe altına döşeyin, kara koyun yahnisinden önüne getirin, yerse yesin, yemezse kalksın gitsin demiştir. Oğlu olanı ak otağa, kızı olanı kızıl otağa kondurun, oğlu kızı olmayana Allah Taala beddua etmiştir, biz de beddua ederiz, belli bilsin demiş idi.

    Oğuz beyleri bir bir gelip toplanmağa başladı. Meğer Dirse Han derlerdi bir beyin oğlu kızı yok idi. Söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

    Serin serin tan yelleri estiğinde
    Sakallı boza çalan çayır kuşu öttüğünde
    Sakalı uzun müezzin ezan okuduğunda
    Büyük cins atlar sahibini görüp homurdandığında
    Aklı karalı seçilen çağda
    Göğsü güzel koca dağlara gün vuranca

    Bey yiğitlerin kahramanların birbirine koyulduğu çağda sabahın ilk aydınlığında Dirse Han kalkarak yerinden doğrulup, kırk yiğidini beraberine alıp Bayındır Han'ın sohbetine geliyordu. Bayındır Han'ın yiğitleri Dirse Han'ı karşıladılar. Getirip kara otağa kondurdular. Kara keçe, altına döşediler. Kara koyun yahnisinden önüne getirdiler. Bayındır Han'dan buyruk böyledir hanım, dediler. Dirse Han der: Bayındır Han benim ne eksikliğimi gördü, kılıcımdan mı gördü. soframdan mı gördü, benden aşağı kimseleri ak otağa, kızıl otağa kondurdu, benim suçum ne oldu ki kara otağa kondurdu dedi. Dediler: Hanım, bugün Bayındır Han'dan buyruk şöyledir ki oğlu kızı olmayana Tanrı Taala beddua etmiştir, biz de beddua ederiz demiştir dediler. Dirse Han yerinden kalktı, der: Kalkarak yiğitlerim yerinizden doğrulun, bu garaip bana ya bendendir ya hatundandır dedi.

    Dirse Han evine geldi. Çağırıp hatununa söyler, görelim ne söyler:
    Deyiş Der:

    Beri gel başımın bahtı evimin tahtı
    Evden çıkıp yürüyünce servi boylum
    Topuğunda sarmaşınca kara saçlım
    Kurulu yaya benzer çatma kaşlım
    Çift badem sığmayan dar ağızlım
    Kavunum yemişim düvleğim
    Görüyor musun neler oldu

    Kalkarak Han Bayındır yerinden doğrulmuş, bir yere ak otağ, bir yere kızıl otağ, bir yere kara otağ diktirmiş, oğulluyu ak otağa, kızlıyı kızıl otağa, oğlu kızı olmayanı kara otağa kondurun, kara keçe altına döşeyin, kara koyun yahnisinden önüne getirin, yerse yesin, yemezse kalksın gitsin, onun ki oğlu kızı olmaya Tanrı Taala ona beddua etmiştir, biz de beddua ederiz demiş. Ben varınca gelerek karşıladılar kara otağa kondurdular, kara keçe altıma döşediler, kara koyun yahnisinden önüme getirdiler, oğlu kızı olmayana Tanrı Taala beddua etmiştir, biz de beddua ederiz, belli bil dediler: Senden midir, benden midir, Tanrı Taala bize bir topaç gibi oğul vermez nedendir, dedi, söyledi:

    Der:

    Han kızı yerimden kalkayım mı
    Yakan ile boğazından tutayım mı
    Kaba ökçemin altına atayım mı
    Kara çelik öz kılıcımı elime alayım mı
    Öz gövdenden başını keseyim mi
    Can tatlılığını sana bildireyim mi
    Alca kanını yer yüzüne dökeyim mi
    Han kızı sebebi nedir söyle bana
    Müthiş gazap ederim şimdi sana

    dedi.

    Dirse Han'ın hatunu söylemiş, görelim ne söylemiş. Der: Hey Dirse Han, bana gazap etme, incinip acı sözler söyleme, yerinden kalk, alaca çadırını yer yüzüne diktir, attan aygır, deveden erkek deve, koyundan koç keş, İç Oğuz'un Dış Oğuz'un beylerini basma topla, aç görsen doyur, çıklak görsen donat, borçluyu borcundan kurlar, tepe gibi et yığ, göl gibi kımız sağdır, büyük ziyafet ver, dilek dile, olur ki bir ağzı dualının hayır duası ile Tanrı bize bir topaç gibi çocuk verir, dedi.

    Dirse Han dişi ehlinin sözü ile büyük bir ziyafet verdi, dilek diledi. Attan aygır, deveden erkek deve, koyundan koç kestirdi. İç Oğuz, Dış Oğuz beylerini basma topladı. Aç görse doyurdu. Çıplak görse donattı. Borçluyu borcundan kurtardı. Tepe gibi et yığdı, göl gibi kımız sağdırdı. El kaldırdılar, dilek dilediler. Bir ağzı dualının hayır duası ile Allah Taala bir çocuk verdi. Hatunu hamile oldu. Bir nice müddetten sonra bir oğlan doğurdu. Oğlancığım dadılara verdi, baktırdı.

    At ayağı çabuk, ozan dili çevik olur. Her kemikli gelişir, kaburgalı büyür. Oğlan on beş yasma girdi. Oğlanın babası Bayındır Han'ın ordusuna karıştı.

    Meğer hanım. Bayındır Han'ın bir boğası var idi, bir de erkek devesi var idi. O boğa sert tasa boynuz vursa un gibi öğütürdü. Bir yazın bir güzün boğa ile erkek deveyi savaştırırlardı. Bayındır Han kudretli Oğuz beyleri île temaşa ederdi. seyreder eğlenirdi.

    Meğer sultanım, gene yazın boğayı saraydan çıkardılar. Üç kişi sağ yanından, üç kişi sol yanından demir zincir île boğayı tutmuşlardı. Gelip meydanın ortasında koyu verdiler. Meğer sultanım, Dirse Han'ın oğlancığı üç de kabile çocuğu meydanda aşık oynuyorlardı. Boğayı koyu verdiler; oğlancıklara koç dediler.

    O üç oğlan kaçtı. Dirse Han'ın oğlancığı kaçmadı. ok meydanın ortasında baktı durdu. Boğa da oğlana sürdü geldi. Diledi ki oğlanı helak kılsın. Oğlan yumruğu ile boğanın alnına kıyasıya tutup vurdu. Boğa geri geri gitti. Boğa oğlana sürdü tekrar geldi. Oğlan yine boğanın alnına yumruğu île sert vurdu. Oğlan bu sefer boğanın alnına yumruğunu dayadı, sürdü meydanın basma çıkardı. Boğa ile oğlan bir hamle çekiştiler. İki kürek kemiğinin üstüne boğanın köpük bağlandı. Ne oğlan yener, ne boğa yener. Oğlan fikreyledi, der: Bir dama direk vururlar, o dama destek olur, ben bunun alnına niye destek oluyorum duruyorum dedi. Oğlan boğanın alnından yumruğunu giderdi, yolundan sövüldü. Boğa ayak üstünde duramadı, düştü tepesinin üstüne yikıldı Oğlan bıçağına el attı. boğanın basını kesti. Oğuz beyleri gelip oğlanın basma toplandılar, aferin dediler. Dedem Korkut gelsin, bu oğlana ad koysun, beraberine alıp babasına varsın, babasından oğlana beylik
    istesin, taht alı versin dediler.

    Çağırdılar. Dedem Korkut gelir oldu. Oğlanı alıp babasına vardı. Dede Korkut oğlanın babasına söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

    Der:

    Hey Dirse Han beylik ver bu oğlana
    Taht ver erdemlidir
    Boynu uzun büyük cins at ver bu oğlana
    Biner olsun hünerlidir
    Ağıllardan on bin koyun ver bu oğlana
    Etlik olsun hünerlidir
    Develerden kızıl deve ver bu oğlana
    Yük taşıyıcı olsun hünerlidir
    Altın başlı otağ ver bu oğlana
    Gölge olsun erdemlidir
    Omuzu kuşlu cübbe elbise ver bu oğlana.
    Giyer olsun hünerlidir.

    Bayındır Han'ın ak meydanında bu oğlan cenk etmiştir, bir boğa öldürmüş senin oğlun, adı Boğaç olsun, adını ben verdim yaşını Allah versin dedi. Dirse Han oğlana beylik verdi, taht verdi. Oğlan tahta çıktı, babasının kırk yiğidini anmaz oldu. O kırk yiğit haset eylediler, birbirine söylediler : Gelin oğlanı babasına çekiştirelim. olur ki öldürür, gene bizim izzetimiz hürmetimiz onun babasının yanında hoş olur, ziyade olur dediler. Vardı bu kırk yiğidin yirmisi bir yana. yirmisi de bir yana oldu.

    Önce yirmisi vardı, Dirse Han'a şu haberi getirdi, der: Görüyor musun Dirse Han neler oldu, murada maksuda ermesin, senin oğlun kötü çıktı hayırsız çıktı, kırk yiğidini yanına aldı, kudretli Oğuz'un üstüne yürüyüş etti, nerede güzel ortaya çıktı ise çekip aldı, ak sakallı ihtiyarın ağzına sövdü, ak bürçekli kadının sütunu çekti, akan duru sulardan haber geçer, çapraz yatan Ala Dağ'dan haber aşar, hanlar hanı Bayındır'a haber varır, Dirse

    Han'ın oğlu böyle görülmemiş şey yapmış derler, gezdiğinden öldüğün daha iyi olur. Bayındır Han seni çağırır, sana müthiş gazap eyler, böyle oğul senin nene gerek, böyle oğul olmaktan olmamak daha iyidir, öldürsene dediler. Dirse Han varın getirin, öldüreyim, dedi.

    Böyle deyince hanım, o namertlerin yirmisi daha çıka geldi ve bir dedikodu onlar da getirdiler. Der: Kalkarak Dirse Han senin oğlun yerinden doğruldu, göğsü güzel koca dağa ava çıktı, sen var iken av avladı kuş kuşladı, anasının yanma alıp geldi, al şarabın keskininden aldı içti. anası ile sohbet eyledi, babasına kast eyledi, senin oğlun kötü çıktı hayırsız çıktı, çapraz yatan Ala Dağ'dan haber geçer, hanlar hanı Bayındır'a haber varır, Dirse Han'ın oğlu böyle görülmemişşey yapmış derler, seni çağırtırlar, Bayındır Han'ın katında sana gazap olur, böyle oğul nene gerek, öldürsene dediler. Dirse Han der: Varın getirin öldüreyim, böyle oğul bana gerekmez, dedi. Dirse Han'ın hizmetkarları der: Biz senin oğlunu nasıl getirelim, senin oğlun bizim sözümüzü dinlemez, bizim sözümüzle gelmez, kalkıp yerinden doğrul, yiğitlerini okşa beraberine al, oğluna uğra, yanına alıp ava çık, kuş uçurup av avlayıp oğlunu oklayıp öldürmeğe bak, eğer böyle öldürmezsen bir türlü daha öldüremezsin, belli bil dediler.

    Deyiş

    Serin serin tan yelleri estiğinde
    Sakallı boza çalan çayır kuşu öttüğünde
    Büyük cins atlar sahibim görüp homurdandığında
    Sakalı uzun müezzin ezan okuduğunda
    Aklı karalı seçilen çağda
    Kudretli Oğuzun gelininin kızının bezendiği çağda
    Göğsü güzel koca dağlara gün vurunca
    Bey yiğitlerin kahramanların birbirine koyulduğu çağda

    sabahın ilk aydınlığında Dirse Han yerinden kalktı. Oğlancığını yanına alıp kırk yiğidi beraberine aldı, ava çıktı.


    Av avladılar, kuş kuşladılar. O kırk namerdin bir kaçı oğlanın yanına geldi, der: Baban dedi geyikleri kovalasın getirsin benim önümde tepelesin, oğlumun at koşturuşunu, kılıç çalışını, ok atışını göreyim, sevineyim, kıvanayım, güveneyim dedi, dediler. Oğlandır ne bilsin, geyiği kovalıyordu, getiriyordu. babasının önünde vuruyordu. Babam at koşturuşuma baksın (bilgi yelpazesi. net) kıvansın, ok atışıma baksın güvensin, kılıç çalışıma baksın sevinsin diyordu. O kırk namertler derler: Dirse Han, görüyor musun oğlanı, kırda bayırda geyiği kovalıyor senin önüne getiriyor, geyiğe atarken ok ile seni vurup öldürecek, oğlun seni öldürmeden sen oğlunu öldürmeğe bak dediler.

    Oğlan geyiği kovalarken babasının önünden gelip gidiyordu. Dirse Han Korkut sinirli sert yayını eline aldı. Üzengiye kalkıp kuvvetle çekti, doğrultup attı, oğlanı iki küreğinin arasından vurup çaktı, yıktı. Ok isabet etti, alca kanı fışkırdı koynu doldu, büyük cins atının boynunu kucakladı yere düştü. Dirse Han istedi ki
    oğlancığının üstüne gürleyip düştü. O kırk namert bırakmadı. Atının dizginim döndürdü, yurduna gelir oldu.

    Dirse Han'ın hatunu oğlancığınım ilk avıdır diye attan aygır, deveden erkek deve, koyundan koç kestirdi. Oğuz beylerine ziyafet vereyim dedi. Toparlanıp yerinden kalktı, kırk ince kızı beraberine aldı, Dirse Han'a karşı vardı. Başını kaldırdı Dirse Han'ın yüzüne baktı. Sağ ile soluna göz gezdirdi, oğlancığını görmedi.

    Kara bağrı sarsıldı, bütün yüreği oynadı, kara süzme gözleri kan yaş doldu. Çağırıp Dirse Han'a söyler, görelim hanım ne söyler:

    Beri gel basımın bahtı evimin tahtı
    Han babamın güveyisi
    Kadın anamın sevgisi
    Babamın anamın verdiği
    Göz açıp da gördüğüm
    Gönül verip sevdiğim
    A Dirse Han
    Kalkarak yerinden doğruldun
    Yelesi kara cins atına sıçrayıp bindin
    Göğsü güzel koca dağa ava çıktın
    İki vardın bir geliyorsun yavrum hani
    Karanlık gecede bulduğun oğul hani
    Çıksın benim görür gözüm a Dirse Han yaman seğriyor
    Keşlisin oğlanın emdiği süt damarım yaman sızlıyor
    San yılan sokmadan akça temin kalkıp şişiyor
    Yalnızca oğul görünmüyor bağrım yanıyor
    Kuru kuru çaylara su saldım
    Kara elbiseli dervişlere adaklar verdim
    Aç görsem doyurdum çıplak görsem donattım
    Tepe gibi et yığdım göl gibi kımız sağdırdım
    Dilek ile bir oğul zorla buldum
    Yalnız oğul haberini a Dirse Han söyle bana
    Karşı yatan Ala Dağdan bir oğul uçurdunsa söyle bana
    Taşkın akan koşan sudan bir oğul akıttınsa söyle bana
    Aslan ile kaplana bir oğul yedirdinse söyle bana
    Kara giyimli azgın dinli kafirlere bir oğul aldırdınsa söyle
    bana
    Han babamın katına ben varayım
    Ağır hazine bol asker alayım
    Azgın dinli kafire ben varayım
    Paralanıp cins atımdan inmeyince
    Yenim ile alca kanımı silmeyince
    Kol but olup yer üstüne düşmeyince
    Yalnız oğul yollarından dönmeyeyim
    Yalnız oğul haberini a Dirse Han söyle bana
    Kara başım kurban olsun bugün sana

    dedi. feryat figan eyledi ağladı. Böyle deyince Dirse Han hatununa cevap vermedi, o kırk namert karşı geldi, der: Oğlun sağdır esendir, avdadır, bugün yarın nerde ise gelir, korkma kaygılanma, bey sarhoştur cevap veremez dediler.

    Dirse Han'ın hatunu çekildi geri döndü. Dayanamadı, kırk ince kızı beraberine aldı. büyük cins ata binip oğlancığım aramağa gitti. Kışta yazda karı buzu erimeyen Kazılı Dağına geldi çıktı. Alçaktan yüce yerlere koşturup çıktı. Baktı gördü bir derenin içine karga kuzgun iner çıkar, konar kalkar. Büyük cins atını ökçeledi, o tarata yürüdü.

    Meğer sultanım, oğlan orada yıkılmıştı. Karga kuzgun kan görüp oğlanın üstüne konmak isterdi. Oğlanın iki köpekceğîzi var idi. kar***ı kuzgunu kovalardı, kondurmazdı. Oğlan orada yıkılınca boz atlı Hızır oğlana hazır oldu. üç defa yarasını eli île sıvazladı, sana bu yaradan korkma oğlan ölüm yoktur, dağ çiçeği ananın sütü ile senin yarana merhemdir dedi, kayboldu.

    Oğlanın anası oğlanın üstüne koşturup çıka geldi. Baktı gördü oğlancığı alca kana bulanmış yatıyor. Çağırarak oğlancığına söyler, görelim hanım ne söyler:

    Der:

    Kara süzme gözlerim uyku bürümüş aç artık
    On iki kemikçiğin harap olmuş topla artık
    Tanrının verdiği tatlı canın seyranda imiş yakala artık
    Öz gövdende canın var ise oğul haber bana
    Kara başım kurban olsun oğul sana
    Akar senin suların Kazılık Dağı
    Akar iken akmaz olsun
    Biter senin otların Kazılık Dağı
    Biter iken bitmez olsun
    Koşar senin geyiklerin Kazılık Dağı
    Koşar iken koşmaz olsun taş keşlisin
    Ne bileyim oğul arslandan mı oldu
    Yoksa kaplandan mı oldu ne bileyim oğul
    Bu kazalar sana nereden geldi
    O gövdende canın var ise oğul haber bana
    Kara başım kurban olsun oğul sana
    Ağız diden bir kaç kelime haber bana

    dedi. Böyle diyince oğlanın kulağına ses geldi. Başını kaldırdı, ansızın gözünü açtı anasının yüzüne baktı. Söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

    Der:

    Beri gel ak sütunu emdiğim kadınım ana
    Ak bürçekli izzetli canım ana
    Akanlardan sularına beddua etme
    Kazılık Dağının günahı yoktur
    Bitenlerden otlarına. beddua etme
    Kazılık Dağının suçu yoktur
    Koşan geyiklerine beddua etme
    Kazlık Dağının günahı yoktur
    Arslan ile kaplanma beddua etme
    Kazılık Dağının suçu yoktur
    Beddua edersen babama et
    Bu suç bu günah babamdandır


    dedi. Oğlan yine der: Ana ağlama, bana bu yaradan ölüm yoktur korkma, boz atlı Hızır bana geldi, üç kerre yaramı sıvazladı, bu yaradan sana Ölüm yoktur, dağ çiçeği, ananın sütü sana merhemdir dedi. Böyle diyince kırk ince kız yayıldılar, dağ çiçeği topladılar. Oğlanın anası memesin! bir sıktı sütü gelmedi. iki sıktı sütü gelmedi, üçüncüde kendisini zorladı, iyice doldu, sıktı süt ile kan karışık geldi.

    Dağ çiçeği ile sütü oğlanın yaraşma sürdüler. Oğlanı ata bindirdiler, alarak yurduna gittiler. Oğlanı hekimlere emanet edip Dirse Han'dan sakladılar. At ayağı çabuk, ozan dili çevik olur. Hanım, oğlanın kırk günde yarası iyileşti, sapa sağlam oldu. Oğlan ata biner kılıç kuşanır oldu, av avlar kuş kuşlar oldu. Dirse Han'ın haberi yok, oğlancığını öldü biliyor.

    O kırk namertler bunu duydular, ne eyleyelim diye konuştular. Dirse Han eğer oğlancığını görürse, bırakmaz bizi hep öldürür dediler. Gelin Dirse Han'ı tutalım, ok ellerini ardınabağlayalım, kıl sicim ok boynuna takalım, alıp kafir ellerine yönelelim diyerek. Dirse Han'ı tuttular. Ak ellerini ardına bağladılar, kıl sicim boynuna taktılar, ok etinden kan çıkıncaya kadar dövdüler. Dirse Han yayan, bunlar atlı yürüdüler, alıp kanlı kafir ellerine yöneldiler. Dirse Han esir oldu gider. Dirse Han'ın esir olduğundan Oğuz beylerinin haberi yok.

    Meğer sultanım, Dirse Han'ın hatunu bunu duymuş. Oğlancığına karşı varıp söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

    Der:

    Görüyor musun ay oğul neler oldu
    Sarp kayalar oynamadı yer oyuldu

    yurtta düşman yok iken senin babanın üstüne düşman geldi, o kırk namertler babanın arkadaşları baban; tuttular, ak ellerini ardına bağladılar, kıl sicim ek boynuna taktılar, kendileri atlı babanı yayan yürüttüler, alıp kanlı kafir ellerine yöneldiler, hanım oğul kalkarak yerinden doğrul, kırk yiğidim beraberine al, babanı o kırk namertten kurtar. yürü oğul. baban sona kıydı ise sen babana kıyma, dedi. Oğlan anasının sözünü kırmadı.

    Boğaç Bey yerinden kalktı, kora çelik öz kılıcını beline kuşandı, ok kirişli sert yayını eline aldı, altın mızrağını koluna aldı, büyük cins atını tutturdu sıçrayıp bindi, kırk yiğidini beraberine aldı, babasının ardınca koşturup gitti.

    O namertler de bir yerde konmuşlardı, al şarabın keskininden içiyorlardı. Boğaç Han sürüp yetişti. O kırk namert de bunu gördüler. Dediler: Gelin varalım şu yiğidi tutup getirelim, ikisini bir arada kafire yetiştirelim dediler. Dirse Han der:

    Kırk yoldaşım aman
    Tanrının birliğine oktur güman

    benim elimi çözün, kolca kopuzumu elime verin, o yiğidi döndüreyim, ister beni öldürün ister diriltin, bırakı verin dedi. Elini çözdüler, kolca kopuzunu eline verdiler. Dirse Han oğlancığı olduğunu bilmedi, karşı geldi. Söyle, görelim hanım ne söyler :

    Der:

    Boynu uzun büyük cins atlar gider ise benim gider
    Senin de içinde bineğin var ise söyle bana
    Savaşmadan vuruşmadan alı vereyim dön geri
    Ağıllardan on bin koyun gider ise benim gider
    Senin de içinde etliğin var ise söyle bana
    Savaşmadan vuruşmadan alı vereyim dön geri
    Develerden kızıl deve gider ise benim gider
    Senin de içinde yük taşıyıcın var ise söyle bana
    Savaşmadan vuruşmadan alı vereyim dön geri
    Altın başlı otağlar gider ise benim gider
    Senin de içinde odan var ise yiğit söyle bana
    Savaşmadan vuruşmadan alı vereyim dön geri
    Ak yüzlü ela gözlü gelinler gider ise benim gider
    Senin de içinde nişanlın var ise yiğit söyle bana
    Savaşmadan vuruşmadan alı vereyim dön geri
    Ak sakallı ihtiyarlar gider ise benim gider
    Senin de içinde ak sakallı baban var ise yiğit söyle bana
    Savaşmadan vuruşmadan kurtarayım dön geri
    Benim için geldin ise oğlancığımı öldürmüşüm
    Yiğit sana günahı yok dön geri

    dedi. Oğlan burada babasına söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:.

    Boynu uzun büyük cins atlar senin gider
    Benim de içinde bineğim var
    Bırakmam12 yok kırk namerde
    Develerde kızıl deve senin gider
    Benim de içinde yük taşıyıcım var
    Bırakmam yok kırk namerde
    Ağıllarda on bin koyun senin gider
    Benim de içinde etliğim var
    Bırakmam yok kırk namerde
    Ak yüzlü ela gözlü gelin senin gider ise
    Benim de içinde nişanlım var
    Bırakmam yok kırk namerde
    Altın başlı otağlar senin gider ise
    Benim de içinde odam var
    Bırakmam yok kırk namerde
    Ak sakallı ihtiyarlar senin gider ise
    Benim de içinde bir aklı şaşmış şuuru yitmiş ihtiyar babam var
    Bırakmam yok kırk namerde

    dedi. Kırk yiğidine tülbent salladı, el eyledi. Kırk yiğit büyük cins atım oynattı, oğlanın etrafına toplandı. Oğlan kırk yiğidini beraberine aldı, at tepti, cenk ve savaş etti.

    Kiminin boynunu vurdu, kimini esir eyledi. Babasını kurtardı, çekildi geri döndü. Dirse Han burada oğlancığının sağ olduğunu bildi. Hanlar hanı Bayındır oğlana beylik verdi, taht verdi, dedem Korkut destan söyledi deyiş dedi, bu Oğuznameyi düzdü koştu, böyle dedi:

    Onlar da bu dünyaya geldi geçti
    Kervan gibi kondu göçtü
    Onları da ecel aldı yer gizledi
    Fani dünya yine kaldı
    Gelimli gidimli dünya
    Son ucu ölümlü dünya

    Kara ölüm geldiğinde geçit versin. Sağlıkla, akılla devletini Hak artırsın. O övdüğüm yüce Tanrı dost olarak medet eriştirsin.

    Dua edeyim hanım: Yerli kara dağların yıkılmasın. Gölgeli büyük ağacın kesilmesin Taşkın akan güzel suyun kurumasın. Kanatlanın uçları kırılmasın. Koşar iken ak boz atın sendelemesin. Vuruşunca kara çelik öz kılıcın çentilmesin. Dürtüşürken alaca mızrağın utanmasın. Ak bürçekli ananın yeri cennet olsun. Aksakallı babanın yeri cennet olsun. Hakkın yandırdığı çırağın yana dursun. Kadir Tanrı seni namerde muhtaç eylemesin hanım hey!...
    oLmadı bir çay koy.. Ben bir ömüR..demLenirim

    qözLerinde..!

  7. #7
    aRZuU - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Forum Üyesi
    Üyelik tarihi
    04.Şubat.2014
    Mesajlar
    10,882
    Mentioned
    42 Post(s)
    Tagged
    34 Thread(s)
    DİRSE HAN OĞLU BOĞAÇ HAN HİKAYESİNİN, DESTANININ ÖZETİ (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)

    Toy edilirken Karatağ’a oturtulan ve çocuğu olmayan Dirse Han’ın bir oğlu olur ve Bayındır Han’ın boğasını öldürdüğü için Dede Korkut tarafından “Boğaç Han” olarak adlandırılır,bey olur.

    Dirse Han’ın 40 yiğidi, oğlanı babasına kötüler. Babası avda oğlunu oklar. Annesinin sütü ve kırçiçeği oğlanın yarasına derman olur. Oğlan, kırk yiğit tarafından kaçırılan babasını kurtarır. Dirse Han oğluna taht verir.

    DİRSE HAN OĞLU BOĞAÇ HAN HİKAYESİ, DESTANI (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)

    Bir gün Kam Gan oğlu Han Bayındır yerinden kalkmıştı. Şami otağını yer yüzüne diktirmişti Alaca gölgeliği gök yüzüne yükselmişti. Bin yerde ipek halıcığı döşenmişti. Hanlar hanı Bayındır yılda bir kerre ziyafet verip Oğuz beylerini misafir ederdi. Gene ziyafet tertip edip attan aygır, deveden erkek deve, koyundan koç kestirmişti. Bir yere ak otağ, bir yere kızıl otağ, bir yere kara otağ kurdurmuştu. Kimin ki oğlu kızı yok, kara otağa kondurun, kara keçe altına döşeyin, kara koyun yahnisinden önüne getirin, yerse yesin, yemezse kalksın gitsin demiştir. Oğlu olanı ak otağa, kızı olanı kızıl otağa kondurun, oğlu kızı olmayana Allah Taala beddua etmiştir, biz de beddua ederiz, belli bilsin demiş idi.

    Oğuz beyleri bir bir gelip toplanmağa başladı. Meğer Dirse Han derlerdi bir beyin oğlu kızı yok idi. Söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

    Serin serin tan yelleri estiğinde
    Sakallı boza çalan çayır kuşu öttüğünde
    Sakalı uzun müezzin ezan okuduğunda
    Büyük cins atlar sahibini görüp homurdandığında
    Aklı karalı seçilen çağda
    Göğsü güzel koca dağlara gün vuranca

    Bey yiğitlerin kahramanların birbirine koyulduğu çağda sabahın ilk aydınlığında Dirse Han kalkarak yerinden doğrulup, kırk yiğidini beraberine alıp Bayındır Han'ın sohbetine geliyordu. Bayındır Han'ın yiğitleri Dirse Han'ı karşıladılar. Getirip kara otağa kondurdular. Kara keçe, altına döşediler. Kara koyun yahnisinden önüne getirdiler. Bayındır Han'dan buyruk böyledir hanım, dediler. Dirse Han der: Bayındır Han benim ne eksikliğimi gördü, kılıcımdan mı gördü. soframdan mı gördü, benden aşağı kimseleri ak otağa, kızıl otağa kondurdu, benim suçum ne oldu ki kara otağa kondurdu dedi. Dediler: Hanım, bugün Bayındır Han'dan buyruk şöyledir ki oğlu kızı olmayana Tanrı Taala beddua etmiştir, biz de beddua ederiz demiştir dediler. Dirse Han yerinden kalktı, der: Kalkarak yiğitlerim yerinizden doğrulun, bu garaip bana ya bendendir ya hatundandır dedi.

    Dirse Han evine geldi. Çağırıp hatununa söyler, görelim ne söyler:
    Deyiş Der:

    Beri gel başımın bahtı evimin tahtı
    Evden çıkıp yürüyünce servi boylum
    Topuğunda sarmaşınca kara saçlım
    Kurulu yaya benzer çatma kaşlım
    Çift badem sığmayan dar ağızlım
    Kavunum yemişim düvleğim
    Görüyor musun neler oldu

    Kalkarak Han Bayındır yerinden doğrulmuş, bir yere ak otağ, bir yere kızıl otağ, bir yere kara otağ diktirmiş, oğulluyu ak otağa, kızlıyı kızıl otağa, oğlu kızı olmayanı kara otağa kondurun, kara keçe altına döşeyin, kara koyun yahnisinden önüne getirin, yerse yesin, yemezse kalksın gitsin, onun ki oğlu kızı olmaya Tanrı Taala ona beddua etmiştir, biz de beddua ederiz demiş. Ben varınca gelerek karşıladılar kara otağa kondurdular, kara keçe altıma döşediler, kara koyun yahnisinden önüme getirdiler, oğlu kızı olmayana Tanrı Taala beddua etmiştir, biz de beddua ederiz, belli bil dediler: Senden midir, benden midir, Tanrı Taala bize bir topaç gibi oğul vermez nedendir, dedi, söyledi:

    Der:

    Han kızı yerimden kalkayım mı
    Yakan ile boğazından tutayım mı
    Kaba ökçemin altına atayım mı
    Kara çelik öz kılıcımı elime alayım mı
    Öz gövdenden başını keseyim mi
    Can tatlılığını sana bildireyim mi
    Alca kanını yer yüzüne dökeyim mi
    Han kızı sebebi nedir söyle bana
    Müthiş gazap ederim şimdi sana

    dedi.

    Dirse Han'ın hatunu söylemiş, görelim ne söylemiş. Der: Hey Dirse Han, bana gazap etme, incinip acı sözler söyleme, yerinden kalk, alaca çadırını yer yüzüne diktir, attan aygır, deveden erkek deve, koyundan koç keş, İç Oğuz'un Dış Oğuz'un beylerini basma topla, aç görsen doyur, çıklak görsen donat, borçluyu borcundan kurlar, tepe gibi et yığ, göl gibi kımız sağdır, büyük ziyafet ver, dilek dile, olur ki bir ağzı dualının hayır duası ile Tanrı bize bir topaç gibi çocuk verir, dedi.

    Dirse Han dişi ehlinin sözü ile büyük bir ziyafet verdi, dilek diledi. Attan aygır, deveden erkek deve, koyundan koç kestirdi. İç Oğuz, Dış Oğuz beylerini basma topladı. Aç görse doyurdu. Çıplak görse donattı. Borçluyu borcundan kurtardı. Tepe gibi et yığdı, göl gibi kımız sağdırdı. El kaldırdılar, dilek dilediler. Bir ağzı dualının hayır duası ile Allah Taala bir çocuk verdi. Hatunu hamile oldu. Bir nice müddetten sonra bir oğlan doğurdu. Oğlancığım dadılara verdi, baktırdı.

    At ayağı çabuk, ozan dili çevik olur. Her kemikli gelişir, kaburgalı büyür. Oğlan on beş yasma girdi. Oğlanın babası Bayındır Han'ın ordusuna karıştı.

    Meğer hanım. Bayındır Han'ın bir boğası var idi, bir de erkek devesi var idi. O boğa sert tasa boynuz vursa un gibi öğütürdü. Bir yazın bir güzün boğa ile erkek deveyi savaştırırlardı. Bayındır Han kudretli Oğuz beyleri île temaşa ederdi. seyreder eğlenirdi.

    Meğer sultanım, gene yazın boğayı saraydan çıkardılar. Üç kişi sağ yanından, üç kişi sol yanından demir zincir île boğayı tutmuşlardı. Gelip meydanın ortasında koyu verdiler. Meğer sultanım, Dirse Han'ın oğlancığı üç de kabile çocuğu meydanda aşık oynuyorlardı. Boğayı koyu verdiler; oğlancıklara koç dediler.

    O üç oğlan kaçtı. Dirse Han'ın oğlancığı kaçmadı. ok meydanın ortasında baktı durdu. Boğa da oğlana sürdü geldi. Diledi ki oğlanı helak kılsın. Oğlan yumruğu ile boğanın alnına kıyasıya tutup vurdu. Boğa geri geri gitti. Boğa oğlana sürdü tekrar geldi. Oğlan yine boğanın alnına yumruğu île sert vurdu. Oğlan bu sefer boğanın alnına yumruğunu dayadı, sürdü meydanın basma çıkardı. Boğa ile oğlan bir hamle çekiştiler. İki kürek kemiğinin üstüne boğanın köpük bağlandı. Ne oğlan yener, ne boğa yener. Oğlan fikreyledi, der: Bir dama direk vururlar, o dama destek olur, ben bunun alnına niye destek oluyorum duruyorum dedi. Oğlan boğanın alnından yumruğunu giderdi, yolundan sövüldü. Boğa ayak üstünde duramadı, düştü tepesinin üstüne yikıldı Oğlan bıçağına el attı. boğanın basını kesti. Oğuz beyleri gelip oğlanın basma toplandılar, aferin dediler. Dedem Korkut gelsin, bu oğlana ad koysun, beraberine alıp babasına varsın, babasından oğlana beylik
    istesin, taht alı versin dediler.

    Çağırdılar. Dedem Korkut gelir oldu. Oğlanı alıp babasına vardı. Dede Korkut oğlanın babasına söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

    Der:

    Hey Dirse Han beylik ver bu oğlana
    Taht ver erdemlidir
    Boynu uzun büyük cins at ver bu oğlana
    Biner olsun hünerlidir
    Ağıllardan on bin koyun ver bu oğlana
    Etlik olsun hünerlidir
    Develerden kızıl deve ver bu oğlana
    Yük taşıyıcı olsun hünerlidir
    Altın başlı otağ ver bu oğlana
    Gölge olsun erdemlidir
    Omuzu kuşlu cübbe elbise ver bu oğlana.
    Giyer olsun hünerlidir.

    Bayındır Han'ın ak meydanında bu oğlan cenk etmiştir, bir boğa öldürmüş senin oğlun, adı Boğaç olsun, adını ben verdim yaşını Allah versin dedi. Dirse Han oğlana beylik verdi, taht verdi. Oğlan tahta çıktı, babasının kırk yiğidini anmaz oldu. O kırk yiğit haset eylediler, birbirine söylediler : Gelin oğlanı babasına çekiştirelim. olur ki öldürür, gene bizim izzetimiz hürmetimiz onun babasının yanında hoş olur, ziyade olur dediler. Vardı bu kırk yiğidin yirmisi bir yana. yirmisi de bir yana oldu.

    Önce yirmisi vardı, Dirse Han'a şu haberi getirdi, der: Görüyor musun Dirse Han neler oldu, murada maksuda ermesin, senin oğlun kötü çıktı hayırsız çıktı, kırk yiğidini yanına aldı, kudretli Oğuz'un üstüne yürüyüş etti, nerede güzel ortaya çıktı ise çekip aldı, ak sakallı ihtiyarın ağzına sövdü, ak bürçekli kadının sütunu çekti, akan duru sulardan haber geçer, çapraz yatan Ala Dağ'dan haber aşar, hanlar hanı Bayındır'a haber varır, Dirse

    Han'ın oğlu böyle görülmemiş şey yapmış derler, gezdiğinden öldüğün daha iyi olur. Bayındır Han seni çağırır, sana müthiş gazap eyler, böyle oğul senin nene gerek, böyle oğul olmaktan olmamak daha iyidir, öldürsene dediler. Dirse Han varın getirin, öldüreyim, dedi.

    Böyle deyince hanım, o namertlerin yirmisi daha çıka geldi ve bir dedikodu onlar da getirdiler. Der: Kalkarak Dirse Han senin oğlun yerinden doğruldu, göğsü güzel koca dağa ava çıktı, sen var iken av avladı kuş kuşladı, anasının yanma alıp geldi, al şarabın keskininden aldı içti. anası ile sohbet eyledi, babasına kast eyledi, senin oğlun kötü çıktı hayırsız çıktı, çapraz yatan Ala Dağ'dan haber geçer, hanlar hanı Bayındır'a haber varır, Dirse Han'ın oğlu böyle görülmemişşey yapmış derler, seni çağırtırlar, Bayındır Han'ın katında sana gazap olur, böyle oğul nene gerek, öldürsene dediler. Dirse Han der: Varın getirin öldüreyim, böyle oğul bana gerekmez, dedi. Dirse Han'ın hizmetkarları der: Biz senin oğlunu nasıl getirelim, senin oğlun bizim sözümüzü dinlemez, bizim sözümüzle gelmez, kalkıp yerinden doğrul, yiğitlerini okşa beraberine al, oğluna uğra, yanına alıp ava çık, kuş uçurup av avlayıp oğlunu oklayıp öldürmeğe bak, eğer böyle öldürmezsen bir türlü daha öldüremezsin, belli bil dediler.

    Deyiş

    Serin serin tan yelleri estiğinde
    Sakallı boza çalan çayır kuşu öttüğünde
    Büyük cins atlar sahibim görüp homurdandığında
    Sakalı uzun müezzin ezan okuduğunda
    Aklı karalı seçilen çağda
    Kudretli Oğuzun gelininin kızının bezendiği çağda
    Göğsü güzel koca dağlara gün vurunca
    Bey yiğitlerin kahramanların birbirine koyulduğu çağda

    sabahın ilk aydınlığında Dirse Han yerinden kalktı. Oğlancığını yanına alıp kırk yiğidi beraberine aldı, ava çıktı.


    Av avladılar, kuş kuşladılar. O kırk namerdin bir kaçı oğlanın yanına geldi, der: Baban dedi geyikleri kovalasın getirsin benim önümde tepelesin, oğlumun at koşturuşunu, kılıç çalışını, ok atışını göreyim, sevineyim, kıvanayım, güveneyim dedi, dediler. Oğlandır ne bilsin, geyiği kovalıyordu, getiriyordu. babasının önünde vuruyordu. Babam at koşturuşuma baksın kıvansın, ok atışıma baksın güvensin, kılıç çalışıma baksın sevinsin diyordu. O kırk namertler derler: Dirse Han, görüyor musun oğlanı, kırda bayırda geyiği kovalıyor senin önüne getiriyor, geyiğe atarken ok ile seni vurup öldürecek, oğlun seni öldürmeden sen oğlunu öldürmeğe bak dediler.

    Oğlan geyiği kovalarken babasının önünden gelip gidiyordu. Dirse Han Korkut sinirli sert yayını eline aldı. Üzengiye kalkıp kuvvetle çekti, doğrultup attı, oğlanı iki küreğinin arasından vurup çaktı, yıktı. Ok isabet etti, alca kanı fışkırdı koynu doldu, büyük cins atının boynunu kucakladı yere düştü. Dirse Han istedi ki
    oğlancığının üstüne gürleyip düştü. O kırk namert bırakmadı. Atının dizginim döndürdü, yurduna gelir oldu.

    Dirse Han'ın hatunu oğlancığınım ilk avıdır diye attan aygır, deveden erkek deve, koyundan koç kestirdi. Oğuz beylerine ziyafet vereyim dedi. Toparlanıp yerinden kalktı, kırk ince kızı beraberine aldı, Dirse Han'a karşı vardı. Başını kaldırdı Dirse Han'ın yüzüne baktı. Sağ ile soluna göz gezdirdi, oğlancığını görmedi.

    Kara bağrı sarsıldı, bütün yüreği oynadı, kara süzme gözleri kan yaş doldu. Çağırıp Dirse Han'a söyler, görelim hanım ne söyler:

    Beri gel basımın bahtı evimin tahtı
    Han babamın güveyisi
    Kadın anamın sevgisi
    Babamın anamın verdiği
    Göz açıp da gördüğüm
    Gönül verip sevdiğim
    A Dirse Han
    Kalkarak yerinden doğruldun
    Yelesi kara cins atına sıçrayıp bindin
    Göğsü güzel koca dağa ava çıktın
    İki vardın bir geliyorsun yavrum hani
    Karanlık gecede bulduğun oğul hani
    Çıksın benim görür gözüm a Dirse Han yaman seğriyor
    Keşlisin oğlanın emdiği süt damarım yaman sızlıyor
    San yılan sokmadan akça temin kalkıp şişiyor
    Yalnızca oğul görünmüyor bağrım yanıyor
    Kuru kuru çaylara su saldım
    Kara elbiseli dervişlere adaklar verdim
    Aç görsem doyurdum çıplak görsem donattım
    Tepe gibi et yığdım göl gibi kımız sağdırdım
    Dilek ile bir oğul zorla buldum
    Yalnız oğul haberini a Dirse Han söyle bana
    Karşı yatan Ala Dağdan bir oğul uçurdunsa söyle bana
    Taşkın akan koşan sudan bir oğul akıttınsa söyle bana
    Aslan ile kaplana bir oğul yedirdinse söyle bana
    Kara giyimli azgın dinli kafirlere bir oğul aldırdınsa söyle
    bana
    Han babamın katına ben varayım
    Ağır hazine bol asker alayım
    Azgın dinli kafire ben varayım
    Paralanıp cins atımdan inmeyince
    Yenim ile alca kanımı silmeyince
    Kol but olup yer üstüne düşmeyince
    Yalnız oğul yollarından dönmeyeyim
    Yalnız oğul haberini a Dirse Han söyle bana
    Kara başım kurban olsun bugün sana

    dedi. feryat figan eyledi ağladı. Böyle deyince Dirse Han hatununa cevap vermedi, o kırk namert karşı geldi, der: Oğlun sağdır esendir, avdadır, bugün yarın nerde ise gelir, korkma kaygılanma, bey sarhoştur cevap veremez dediler.

    Dirse Han'ın hatunu çekildi geri döndü. Dayanamadı, kırk ince kızı beraberine aldı. büyük cins ata binip oğlancığım aramağa gitti. Kışta yazda karı buzu erimeyen Kazılı Dağına geldi çıktı. Alçaktan yüce yerlere koşturup çıktı. Baktı gördü bir derenin içine karga kuzgun iner çıkar, konar kalkar. Büyük cins atını ökçeledi, o tarata yürüdü.

    Meğer sultanım, oğlan orada yıkılmıştı. Karga kuzgun kan görüp oğlanın üstüne konmak isterdi. Oğlanın iki köpekceğîzi var idi. kar***ı kuzgunu kovalardı, kondurmazdı. Oğlan orada yıkılınca boz atlı Hızır oğlana hazır oldu. üç defa yarasını eli île sıvazladı, sana bu yaradan korkma oğlan ölüm yoktur, dağ çiçeği ananın sütü ile senin yarana merhemdir dedi, kayboldu.

    Oğlanın anası oğlanın üstüne koşturup çıka geldi. Baktı gördü oğlancığı alca kana bulanmış yatıyor. Çağırarak oğlancığına söyler, görelim hanım ne söyler:

    Der:

    Kara süzme gözlerim uyku bürümüş aç artık
    On iki kemikçiğin harap olmuş topla artık
    Tanrının verdiği tatlı canın seyranda imiş yakala artık
    Öz gövdende canın var ise oğul haber bana
    Kara başım kurban olsun oğul sana
    Akar senin suların Kazılık Dağı
    Akar iken akmaz olsun
    Biter senin otların Kazılık Dağı
    Biter iken bitmez olsun
    Koşar senin geyiklerin Kazılık Dağı
    Koşar iken koşmaz olsun taş keşlisin
    Ne bileyim oğul arslandan mı oldu
    Yoksa kaplandan mı oldu ne bileyim oğul
    Bu kazalar sana nereden geldi
    O gövdende canın var ise oğul haber bana
    Kara başım kurban olsun oğul sana
    Ağız diden bir kaç kelime haber bana

    dedi. Böyle diyince oğlanın kulağına ses geldi. Başını kaldırdı, ansızın gözünü açtı anasının yüzüne baktı. Söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

    Der:

    Beri gel ak sütunu emdiğim kadınım ana
    Ak bürçekli izzetli canım ana
    Akanlardan sularına beddua etme
    Kazılık Dağının günahı yoktur
    Bitenlerden otlarına. beddua etme
    Kazılık Dağının suçu yoktur
    Koşan geyiklerine beddua etme
    Kazlık Dağının günahı yoktur
    Arslan ile kaplanma beddua etme
    Kazılık Dağının suçu yoktur
    Beddua edersen babama et
    Bu suç bu günah babamdandır


    dedi. Oğlan yine der: Ana ağlama, bana bu yaradan ölüm yoktur korkma, boz atlı Hızır bana geldi, üç kerre yaramı sıvazladı, bu yaradan sana Ölüm yoktur, dağ çiçeği, ananın sütü sana merhemdir dedi. Böyle diyince kırk ince kız yayıldılar, dağ çiçeği topladılar. Oğlanın anası memesin! bir sıktı sütü gelmedi. iki sıktı sütü gelmedi, üçüncüde kendisini zorladı, iyice doldu, sıktı süt ile kan karışık geldi.

    Dağ çiçeği ile sütü oğlanın yaraşma sürdüler. Oğlanı ata bindirdiler, alarak yurduna gittiler. Oğlanı hekimlere emanet edip Dirse Han'dan sakladılar. At ayağı çabuk, ozan dili çevik olur. Hanım, oğlanın kırk günde yarası iyileşti, sapa sağlam oldu. Oğlan ata biner kılıç kuşanır oldu, av avlar kuş kuşlar oldu. Dirse Han'ın haberi yok, oğlancığını öldü biliyor.

    O kırk namertler bunu duydular, ne eyleyelim diye konuştular. Dirse Han eğer oğlancığını görürse, bırakmaz bizi hep öldürür dediler. Gelin Dirse Han'ı tutalım, ok ellerini ardınabağlayalım, kıl sicim ok boynuna takalım, alıp kafir ellerine yönelelim diyerek. Dirse Han'ı tuttular. Ak ellerini ardına bağladılar, kıl sicim boynuna taktılar, ok etinden kan çıkıncaya kadar dövdüler. Dirse Han yayan, bunlar atlı yürüdüler, alıp kanlı kafir ellerine yöneldiler. Dirse Han esir oldu gider. Dirse Han'ın esir olduğundan Oğuz beylerinin haberi yok.

    Meğer sultanım, Dirse Han'ın hatunu bunu duymuş. Oğlancığına karşı varıp söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

    Der:

    Görüyor musun ay oğul neler oldu
    Sarp kayalar oynamadı yer oyuldu

    yurtta düşman yok iken senin babanın üstüne düşman geldi, o kırk namertler babanın arkadaşları baban; tuttular, ak ellerini ardına bağladılar, kıl sicim ek boynuna taktılar, kendileri atlı babanı yayan yürüttüler, alıp kanlı kafir ellerine yöneldiler, hanım oğul kalkarak yerinden doğrul, kırk yiğidim beraberine al, babanı o kırk namertten kurtar. yürü oğul. baban sona kıydı ise sen babana kıyma, dedi. Oğlan anasının sözünü kırmadı.

    Boğaç Bey yerinden kalktı, kora çelik öz kılıcını beline kuşandı, ok kirişli sert yayını eline aldı, altın mızrağını koluna aldı, büyük cins atını tutturdu sıçrayıp bindi, kırk yiğidini beraberine aldı, babasının ardınca koşturup gitti.

    O namertler de bir yerde konmuşlardı, al şarabın keskininden içiyorlardı. Boğaç Han sürüp yetişti. O kırk namert de bunu gördüler. Dediler: Gelin varalım şu yiğidi tutup getirelim, ikisini bir arada kafire yetiştirelim dediler. Dirse Han der:

    Kırk yoldaşım aman
    Tanrının birliğine oktur güman

    benim elimi çözün, kolca kopuzumu elime verin, o yiğidi döndüreyim, ister beni öldürün ister diriltin, bırakı verin dedi. Elini çözdüler, kolca kopuzunu eline verdiler. Dirse Han oğlancığı olduğunu bilmedi, karşı geldi. Söyle, görelim hanım ne söyler :

    Der:

    Boynu uzun büyük cins atlar gider ise benim gider
    Senin de içinde bineğin var ise söyle bana
    Savaşmadan vuruşmadan alı vereyim dön geri
    Ağıllardan on bin koyun gider ise benim gider
    Senin de içinde etliğin var ise söyle bana
    Savaşmadan vuruşmadan alı vereyim dön geri
    Develerden kızıl deve gider ise benim gider
    Senin de içinde yük taşıyıcın var ise söyle bana
    Savaşmadan vuruşmadan alı vereyim dön geri
    Altın başlı otağlar gider ise benim gider
    Senin de içinde odan var ise yiğit söyle bana
    Savaşmadan vuruşmadan alı vereyim dön geri
    Ak yüzlü ela gözlü gelinler gider ise benim gider
    Senin de içinde nişanlın var ise yiğit söyle bana
    Savaşmadan vuruşmadan alı vereyim dön geri
    Ak sakallı ihtiyarlar gider ise benim gider
    Senin de içinde ak sakallı baban var ise yiğit söyle bana
    Savaşmadan vuruşmadan kurtarayım dön geri
    Benim için geldin ise oğlancığımı öldürmüşüm
    Yiğit sana günahı yok dön geri

    dedi. Oğlan burada babasına söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:.

    Boynu uzun büyük cins atlar senin gider
    Benim de içinde bineğim var
    Bırakmam12 yok kırk namerde
    Develerde kızıl deve senin gider
    Benim de içinde yük taşıyıcım var
    Bırakmam yok kırk namerde
    Ağıllarda on bin koyun senin gider
    Benim de içinde etliğim var
    Bırakmam yok kırk namerde
    Ak yüzlü ela gözlü gelin senin gider ise
    Benim de içinde nişanlım var
    Bırakmam yok kırk namerde
    Altın başlı otağlar senin gider ise
    Benim de içinde odam var
    Bırakmam yok kırk namerde
    Ak sakallı ihtiyarlar senin gider ise
    Benim de içinde bir aklı şaşmış şuuru yitmiş ihtiyar babam var
    Bırakmam yok kırk namerde

    dedi. Kırk yiğidine tülbent salladı, el eyledi. Kırk yiğit büyük cins atım oynattı, oğlanın etrafına toplandı. Oğlan kırk yiğidini beraberine aldı, at tepti, cenk ve savaş etti.

    Kiminin boynunu vurdu, kimini esir eyledi. Babasını kurtardı, çekildi geri döndü. Dirse Han burada oğlancığının sağ olduğunu bildi. Hanlar hanı Bayındır oğlana beylik verdi, taht verdi, dedem Korkut destan söyledi deyiş dedi, bu Oğuznameyi düzdü koştu, böyle dedi:

    Onlar da bu dünyaya geldi geçti
    Kervan gibi kondu göçtü
    Onları da ecel aldı yer gizledi
    Fani dünya yine kaldı
    Gelimli gidimli dünya
    Son ucu ölümlü dünya

    Kara ölüm geldiğinde geçit versin. Sağlıkla, akılla devletini Hak artırsın. O övdüğüm yüce Tanrı dost olarak medet eriştirsin.

    Dua edeyim hanım: Yerli kara dağların yıkılmasın. Gölgeli büyük ağacın kesilmesin Taşkın akan güzel suyun kurumasın. Kanatlanın uçları kırılmasın. Koşar iken ak boz atın sendelemesin. Vuruşunca kara çelik öz kılıcın çentilmesin. Dürtüşürken alaca mızrağın utanmasın. Ak bürçekli ananın yeri cennet olsun. Aksakallı babanın yeri cennet olsun. Hakkın yandırdığı çırağın yana dursun. Kadir Tanrı seni namerde muhtaç eylemesin hanım hey!...
    oLmadı bir çay koy.. Ben bir ömüR..demLenirim

    qözLerinde..!

  8. #8
    aRZuU - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Forum Üyesi
    Üyelik tarihi
    04.Şubat.2014
    Mesajlar
    10,882
    Mentioned
    42 Post(s)
    Tagged
    34 Thread(s)
    DUHA KOCA OĞLU DELİ DUMRUL HİKAYESİ, DESTANI (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)

    Meğer hanım, Oğuz’da Duha Koca oğlu Deli Dumrul derlerdi bir er var idi. Bir kuru çayın üzerine bir köprü yaptırmıştı. Geçeninden otuz üç akçe alırdı, geçmeyeninden döve döve kırk akçe alırdı. Bunu niçin böyle ederdi? Onun için ki benden deli, benden güçlü er var mıdır ki çıksın benimle savaşsın der iki, benim erliğim, bahadırlığım, kahramanlığım, yiğitliğim Ruma, Şama gitsin, ün salsın der idi.

    Meğer bir gün köprüsünün yanında bir bölük oba konmuştu. O obada bir iyi güzel yiğit hasta düşmüştü. Allah’ın emriyle o yiğit öldü. Kimi oğul diye, kimi kardeş diye ağladı. O yiğit üzerine dehşetli kara feryat koptu.

    Ansızın Deli Dumrul dört nala yetişti. Der: Bre kavatlar, ne ağlıyorsunuz, benim köprümün yanında bu gürültü nedir, niye feryat ediyorsunuz dedi. Dediler: Hanım, bir güzel yiğidimiz öldü, ona ağlıyoruz dediler.

    Deli Dumrul der: Bre yiğidinizi kim öldürdü? Dediler: Vallah bey yiğit, Allah Taala’dan buyruk oldu, al kanatlı Azrail o yiğidin canını aldı. Deli Dumrul der: Bre, Azrail dediğiniz ne kişidir ki adamın canını alıyor, ya kadir Allah, birliğin varlığın hakkı için Azrail’i benim gözüme göster, savaşayım, çekişeyim, mücadele edeyim, güzel yiğidin canını kurtarayım, bir daha güzel yiğidin canını almasın dedi. Çekildi döndü Deli Dumrul evine geldi.

    Hak Taslo’ya Dumrul’un sözü hoş gelmedi. Bak bak, bre deli kavat benim birliğimi tanımıyor, birliğime şükür kılmıyor, benim ulu dergahımda38 gezsin benlik eylesin dedi. Azrail’e buyruk eyledi kim ya Azrail, var ve o deli kavatın gözüne görün, benzini sarart, dedi, canını hırıldat al dedi.

    Deli Dumrul kırk yiğit ile yiyip içip otururken ansızın Azrail çıka geldi. Azrail’i ne çavuş gördü ne kapıcı. Deli Dumrul’un görür gözü görmez oldu, tutar elleri tutmaz oldu. Dünya alem Deli Dumrul’un gözüne karanlık oldu. Çağırıp Deli DumruJ söyler, görelim hanım ne söyler:

    Der:

    Bre ne heybetli ihtiyarım
    Kapıcılar seni görmedi
    Çavuşlar seni duymadı
    Benim görür gözlerim görmez oldu
    Tutar benim ellerim tutmaz oldu
    Titredi benim canım cuşa geldi
    Altın kadehim elimden vere düştü
    Ağzımın içi buz gibi
    Kemiklerim tuz gibi oldu
    Bre sakalcığı akça ihtiyar
    Gözceğizi fersiz ihtiyar
    Bre ne heybetli ihtiyarsın söyle bana
    Kazam belam dokunur bugün sana

    dedi. Böyle diyince Azrail’in hiddeti tuttu, der:

    Bre deli kavat
    Gözümün fersiz olduğunu ne beğenmiyorsun
    Gözü güzel kızların gelinlerin canım çok almışım
    Sakalımın ağardığını ne beğenmiyorsun
    Ak sakallı kara sakallı yiğitlerin canım çok almışım
    Sakalımın ağarmasının manası budur

    dedi. Bre deli kavaf övünüyordun: Al kanatlı Azrail benim elime geçse, öldüreydim, güzel yiğidin canını onun elinden kurtaraydım diyordun, şimdi bre deli geldim ki senin canını alayım, verir misin yoksa benimle cenk eder misin dedi.

    Deli Dumrul der: Bre, al kanatlı Azrail sen misin dedi. Evet benim dedi. Bu güzel yiğitlerin canını sen mi alıyorsun dedi. Evet, ben alıyorum dedi. Bre Azrail, ben seni geniş yerde istiyordum, dar yerde iyi elime girdin değil mi dedi. Ben seni öldüreyim, güzel yiğidin canını kurtarayım dedi.

    Kara kılıcını sıyırdı eline aldı. Azrail’e çalmağa hamle kıldı. Azrail bir güvercin oldu. pencereden uçtu gitti. İnsan oğlunun ejderhası Deli Dumrul elini eline çaldı, kah kah güldü. Der: Yiğitlerim Azrail’in gözünü öyle korkuttum ki geniş kapıyı bıraktı dar bacadan kaçtı, mademki benim elimden güvercin gibi kuş oldu uçtu, bre ben onu bırakır mıyım doğana aldırmayınca dedi.

    Kalktı atma bindi, doğanını eline aldı, ardına düştü. Bir iki güvercin öldürdü. Döndü, evine gelirken Azrail atının gözüne göründü. At ürktü. Deli Dumrul’u kaldırdı yere vurdu. Kara başı bunaldı, darda kaldı. Ak göğsünün üzerine Azrail basıp kondu. Demin mırıldanıyordu, şimdi hırıldanmağa başladı.

    Der:

    Bre Azrail aman
    Tanrının birliğine yoktur güman
    Ben seni böyle bilmezdim
    Hırsız gibi can aldığını duymazdım
    Tepesi büyük büyük bizim dağlarımız olur
    O dağlarımızda bağlarımız olur
    O bağların kara salkımlı üzümü olur
    O üzümü sıkarlar al şarabı olur
    O şaraptan içen sarhoş olur
    Şaraplıydım duymadım
    Ne söyledim bilmedim
    Beylikten usanmadım yiğitliğe doymadım
    Canımı alma Azrail medet

    dedi. Azrail der: Bre deli kavat bana ne yalvarıyorsun. Allah Taala’ya yalvar, benim de elimde ne var, ben de bir emir kuluyum dedi. Deli Dumrul der: Peki ya can veren can alan Allah Taala mıdır? Evet odur dedi. Döndü Azrail’e, peki ya sen ne eylemekli belasın, sen aradan çık, ben Allah Taala ile haberleşeyim dedi.

    Deli Dumrul burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

    Yücelerden yücesin
    Kimse bilmez nicesin
    Güzel Tanrı
    Nice cahiller seni gökte arar yerde ister
    Sen bizzat müminlerin gönlündesin
    Daim duran cebbar Tanrı
    Baki kalan settar Tanrı
    Benim canımı alacaksan sen al
    Azraile almağa bırakma


    dedi. Allah Taala’ya Deli Dumrul’un burada sözü hoş geldi. Azrail’e nida eyledi40 ki madem deli kavat benim birliğimi bildi, birliğime şükür kıldı, ya Azrail,Deli Dumrul can yerine can bulsun, onun canı azat olsun der. ÇokBilgi. Com

    Azrail der: Bre Deli Dumrul Allah Taala’ nın emri böyle oldu ki Deli Dumrul canı yerine can bulsun, onun canı azat olsun dedi.

    Deli Dumrul der: Ben nasıl can bulayım, yalnız, bir ihtiyar babam, bir ihtiyar anam var, gel gelelim. ikisinden biri belki canını verir, al, benim canımı bırak dedi.

    Deli Dumrul sürdü babasının yanına geldi.

    Babasının elini öpüp söylemiş, görelim hanım ne söylemiş :

    Ak sakallı aziz izzetli canım baba
    Biliyor musun neler oldu
    Küfür söz söyledim
    Hak Taalaya hoş gelmedi
    Gök üzerinde al kanatlı Azdaile emreyledi
    Uçup geldi
    Benim akça göğsümü bastırıp kondu
    Hırıldatıp tatlı canımı alır oldu
    Baba senden can dilerim verir misin
    Yoksa oğul Deli Dumrul diye ağlar mısın

    Babası der:

    Oğul oğul ay oğul
    Canımın parçası oğul
    Doğduğunda dokuz erkek deve kestiğim aslan oğul
    Penceresi altın otağımın kabzası oğul
    Kaza benzer kızımın gelinimin çiçeği oğul
    Karşı yatan kara dağım gerek ise
    Söyle gelsin Azrailin yaylası olsun
    Soğuk soğuk pınarlarım gerek ise
    Ona içme olsun
    Tavla tavla koç atlarım gerek ise
    Ona binek olsun
    Katar katar develerim gerek ise
    Ona yük taşıyıcı olsun
    Ağıllarda akça koyunum gerek ise
    Kara mutfak altında onun şöleni olsun
    Altın gümüş para gerek ise
    Ona harçlık olsun
    Dünya tatlı can aziz
    Canımı kıyamam belli bil
    Benden aziz benden sevgili anandır
    Oğul anana var

    dedi. Deli Dumrul babasından yüz bulmayıp sürdü anasına geldi. Der:

    Ana biliyor musun neler oldu
    Gök yüzünden al kanatlı Azrail uçup geldi
    Benim akça göğsümü bastırıp kondu
    Hırıldatıp canımı alır oldu
    Babamdan can diledim ana vermedi
    Senden can dilerim ana
    Canını bana verir misin
    Yoksa oğul Deli Dumrul diye ağlar mısın
    Acı tırnak ak yüzüne çalar mısın
    Kargı gibi kara saçını yolar mısın ana

    dedi. Anası burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş : Anası der:

    Oğul oğul ay oğul
    Dokuz ay dar karnımda taşıdığım oğul
    On ay diyince dünya yüzüne getirdiğim oğul1
    Dolma beşiklerle belediğim oğul
    Dolu dolu ak sütümü emzirdiğim oğul
    Akça burçlu hisarlarda tutulaydın oğul
    Pis dinli kafir elinde esir olaydın oğul
    Altın akçe gücüne dayanarak seni kurtaraydım oğul
    Yaman yere varmışsın varamam
    Dünya tatlı can aziz
    Cınımı kıyamam belli bil

    dedi, anası da canını vermedi. Böyle diyince Azrail geldi Deli Dumrul’un canını almağa. Deli Dumrul der:

    Bre Azrail aman
    Tanrının birliğine yoktur güman

    Azrail der: Bre deli kavat daha ne aman diliyorsun, ak sakallı babanın yanına vardın can vermedi, ak bürçekli ananın yanına vardın can vermedi, daha kim verecek dedi. Deli Dumrul der: Hasretlim vardır, buluşayım (bilgi yelpazesi. net) dedi. Azrail der: Bre deli hasretlin kimdir? Der: El kızı helallim var, ondan benim iki oğlancığım var, emanetim var, ısmarlayacağım onlara, ondan sonra benim canımı alasın dedi. Türk Destanları

    Sürdü helallisinin yanına geldi, der:

    Biliyor musun neler oldu
    Gök yüzünden al kanatlı Azrail uçup geldi.
    Benim beyaz göğsümü bastırıp kondu
    Benim tatlı canımı alır oldu
    Babama ver dedim can vermedi
    Anama vardım can vermedi
    Dünya şirin can tatlı dediler
    Şimdi
    Yüksek yüksek kara dağlarım sana yaylak olsun
    Soğuk soğuk sularım sana içme olsun
    Tavla tavla -koç -atlarım ‘sana binek olsun
    Penceresi altın otağım sana gölge olsun
    Katar katar develerim sana yük taşıyıcı olsun
    Ağıllarda beyaz koyunum sana şölen olsun
    Gözün kimi tutarsa
    Gönlün kimi severse
    Sen ona var
    iki oğlancığı öksüz koyma

    dedi. Kadın burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

    Der:

    Ne diyorsun ne söylüyorsun
    Göz açıp da gördüğüm
    Gönül verip sevdiğim
    Koç yiğidim şah yiğidim
    Tatlı damak verip öpüştüğüm
    Bir yastıkta baş koyup emiştiğim
    Karşı yatan kara dağları
    Senden sonra ben neylerim
    Yaylar olsam benim mezarım olsun
    Soğuk soğuk sularını
    içer olsam benim kanım olsun
    Altın akçeni harcar olsam benim kefenim olsun
    Tavla tavla koç atını
    Biner olsam benim tabutum olsun
    Senden sonra bir yiğidi
    Sevip varsam beraber yatsam
    Alaca yılan olup beni soksun
    Senin o namert anan baban
    Bir canda ne var ki sana kıyamamışlar
    Arşşahit olsun sekizinci kat gök şahit olsun
    Yer şahit olsun gök şahit olsun
    Kadir Tanrı şahit olsun
    Benim canım senin canına kurban olsun

    dedi, razı oldu.

    Azrail hatunun canını almağa geldi, insan oğlunun ejderhası eşine kıyamadı. Allah Taala’ya burada yalvarmış, görelim nasıl yalvarmış:

    Der:

    Yücelerden yücesin
    Kimse bilmez nicesin
    Güzel Tanrı
    Çok cahiller seni gökte arar yerde ister
    Sen bizzat müminlerin gönlündesin
    Daim duran cebbar Tanrı
    Ulu yollar üzerine
    İmaretler yapayım senin için
    Aç görsem donatayım senin için
    Alırsan ikimizin canını beraber al
    Bırakırsan ikimizin canını beraber bırak
    Keremi çok kadir Tanrı

    dedi. Hak Taala’ya Deli Dumrul’un sözü hoş geldi. Azrail’e emreyledi: Deli Dumrul’un babasının anasının canını al, o iki helalliye yüz kırk yıl ömür verdim dedi. Azrail de babasının anasının derhal canını aldı. Deli Dumrul yüz kırk yıl daha eşi ile ömür sürdü.

    Dedem Korkut gelip destan söyledi deyiş dedi. Bu destan Deli Dumrul’un olsun, benden sonra alp ozanlar söylesin, alnı açık cömert erenler dinlesin dedi.

    Dua edeyim hanım: Yerli kara dağların yıkılmasın. Gölgeli koca ağacın kesilmesin. Taşkın akan güzel suyun kurumasın. Kadir Tanrı seni namerde muhtaç etmesin. Ak alnında beş kelime dua kıldık, olsun kabul. Derlesin toplasın günahınızı adı güzel Muhammed’e bağışlasın hanım hey!

    DUHA KOCA OĞLU DELİ DUMRUL HİKAYESİ DESTANININ ÖZETİ (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)

    Duha Koca oğlu Deli Dumrul, bir kuru çayın üstüne köprü diker, geçenden de geçmeyenden de akçe alır. Bunun sebebini de erliğinin, yiğitliğinin yayılması olarak açıklar. Köprü üstünde birinin ölmesi üzerine Deli Dumrul, bu yiğidin canını alan Azrail’in gelip kendisiyle savaşmasını ister.

    Bu başkaldırı üzerine Allah, Azrail’i Deli Dumrul `un canını alması için yollar. Deli Dumrul, Azrail’i bir türlü yakalayamaz ve Allah’ın birliğine iman eder. Bir can getirmesi şartıyla canı bağışlanacak olur.

    Annesi de babası da can vermeyi kabul etmez. Artık öleceğine inanan Deli Dumrul, karısıyla helalleşmeye gider. Karısının kendisine canını vermesini istemesi üzerine Allah’a “Ya ikimizin canını de canını al ya ikimizi de yaşat. ” der. Allah ikisine de 140′ar yıl ömür verir. Annesi ve babasının da canını alır.
    oLmadı bir çay koy.. Ben bir ömüR..demLenirim

    qözLerinde..!

  9. #9
    aRZuU - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Forum Üyesi
    Üyelik tarihi
    04.Şubat.2014
    Mesajlar
    10,882
    Mentioned
    42 Post(s)
    Tagged
    34 Thread(s)
    DUHA KOCA OĞLU DELİ DUMRUL HİKAYESİ DESTANININ ÖZETİ (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)

    Duha Koca oğlu Deli Dumrul, bir kuru çayın üstüne köprü diker, geçenden de geçmeyenden de akçe alır. Bunun sebebini de erliğinin, yiğitliğinin yayılması olarak açıklar. Köprü üstünde birinin ölmesi üzerine Deli Dumrul, bu yiğidin canını alan Azrail’in gelip kendisiyle savaşmasını ister.

    Bu başkaldırı üzerine Allah, Azrail’i Deli Dumrul `un canını alması için yollar. Deli Dumrul, Azrail’i bir türlü yakalayamaz ve Allah’ın birliğine iman eder. Bir can getirmesi şartıyla canı bağışlanacak olur.

    Annesi de babası da can vermeyi kabul etmez. Artık öleceğine inanan Deli Dumrul, karısıyla helalleşmeye gider. Karısının kendisine canını vermesini istemesi üzerine Allah’a “Ya ikimizin canını de canını al ya ikimizi de yaşat. ” der. Allah ikisine de 140′ar yıl ömür verir. Annesi ve babasının da canını alır.

    DUHA KOCA OĞLU DELİ DUMRUL HİKAYESİ, DESTANI (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)

    Meğer hanım, Oğuz’da Duha Koca oğlu Deli Dumrul derlerdi bir er var idi. Bir kuru çayın üzerine bir köprü yaptırmıştı. Geçeninden otuz üç akçe alırdı, geçmeyeninden döve döve kırk akçe alırdı. Bunu niçin böyle ederdi? Onun için ki benden deli, benden güçlü er var mıdır ki çıksın benimle savaşsın der iki, benim erliğim, bahadırlığım, kahramanlığım, yiğitliğim Ruma, Şama gitsin, ün salsın der idi.

    Meğer bir gün köprüsünün yanında bir bölük oba konmuştu. O obada bir iyi güzel yiğit hasta düşmüştü. Allah’ın emriyle o yiğit öldü. Kimi oğul diye, kimi kardeş diye ağladı. O yiğit üzerine dehşetli kara feryat koptu.

    Ansızın Deli Dumrul dört nala yetişti. Der: Bre kavatlar, ne ağlıyorsunuz, benim köprümün yanında bu gürültü nedir, niye feryat ediyorsunuz dedi. Dediler: Hanım, bir güzel yiğidimiz öldü, ona ağlıyoruz dediler.

    Deli Dumrul der: Bre yiğidinizi kim öldürdü? Dediler: Vallah bey yiğit, Allah Taala’dan buyruk oldu, al kanatlı Azrail o yiğidin canını aldı. Deli Dumrul der: Bre, Azrail dediğiniz ne kişidir ki adamın canını alıyor, ya kadir Allah, birliğin varlığın hakkı için Azrail’i benim gözüme göster, savaşayım, çekişeyim, mücadele edeyim, güzel yiğidin canını kurtarayım, bir daha güzel yiğidin canını almasın dedi. Çekildi döndü Deli Dumrul evine geldi.

    Hak Taslo’ya Dumrul’un sözü hoş gelmedi. Bak bak, bre deli kavat benim birliğimi tanımıyor, birliğime şükür kılmıyor, benim ulu dergahımda38 gezsin benlik eylesin dedi. Azrail’e buyruk eyledi kim ya Azrail, var ve o deli kavatın gözüne görün, benzini sarart, dedi, canını hırıldat al dedi.

    Deli Dumrul kırk yiğit ile yiyip içip otururken ansızın Azrail çıka geldi. Azrail’i ne çavuş gördü ne kapıcı. Deli Dumrul’un görür gözü görmez oldu, tutar elleri tutmaz oldu. Dünya alem Deli Dumrul’un gözüne karanlık oldu. Çağırıp Deli DumruJ söyler, görelim hanım ne söyler:

    Der:

    Bre ne heybetli ihtiyarım
    Kapıcılar seni görmedi
    Çavuşlar seni duymadı
    Benim görür gözlerim görmez oldu
    Tutar benim ellerim tutmaz oldu
    Titredi benim canım cuşa geldi
    Altın kadehim elimden vere düştü
    Ağzımın içi buz gibi
    Kemiklerim tuz gibi oldu
    Bre sakalcığı akça ihtiyar
    Gözceğizi fersiz ihtiyar
    Bre ne heybetli ihtiyarsın söyle bana
    Kazam belam dokunur bugün sana

    dedi. Böyle diyince Azrail’in hiddeti tuttu, der:

    Bre deli kavat
    Gözümün fersiz olduğunu ne beğenmiyorsun
    Gözü güzel kızların gelinlerin canım çok almışım
    Sakalımın ağardığını ne beğenmiyorsun
    Ak sakallı kara sakallı yiğitlerin canım çok almışım
    Sakalımın ağarmasının manası budur

    dedi. Bre deli kavaf övünüyordun: Al kanatlı Azrail benim elime geçse, öldüreydim, güzel yiğidin canını onun elinden kurtaraydım diyordun, şimdi bre deli geldim ki senin canını alayım, verir misin yoksa benimle cenk eder misin dedi.

    Deli Dumrul der: Bre, al kanatlı Azrail sen misin dedi. Evet benim dedi. Bu güzel yiğitlerin canını sen mi alıyorsun dedi. Evet, ben alıyorum dedi. Bre Azrail, ben seni geniş yerde istiyordum, dar yerde iyi elime girdin değil mi dedi. Ben seni öldüreyim, güzel yiğidin canını kurtarayım dedi.

    Kara kılıcını sıyırdı eline aldı. Azrail’e çalmağa hamle kıldı. Azrail bir güvercin oldu. pencereden uçtu gitti. İnsan oğlunun ejderhası Deli Dumrul elini eline çaldı, kah kah güldü. Der: Yiğitlerim Azrail’in gözünü öyle korkuttum ki geniş kapıyı bıraktı dar bacadan kaçtı, mademki benim elimden güvercin gibi kuş oldu uçtu, bre ben onu bırakır mıyım doğana aldırmayınca dedi.

    Kalktı atma bindi, doğanını eline aldı, ardına düştü. Bir iki güvercin öldürdü. Döndü, evine gelirken Azrail atının gözüne göründü. At ürktü. Deli Dumrul’u kaldırdı yere vurdu. Kara başı bunaldı, darda kaldı. Ak göğsünün üzerine Azrail basıp kondu. Demin mırıldanıyordu, şimdi hırıldanmağa başladı.

    Der:

    Bre Azrail aman
    Tanrının birliğine yoktur güman
    Ben seni böyle bilmezdim
    Hırsız gibi can aldığını duymazdım
    Tepesi büyük büyük bizim dağlarımız olur
    O dağlarımızda bağlarımız olur
    O bağların kara salkımlı üzümü olur
    O üzümü sıkarlar al şarabı olur
    O şaraptan içen sarhoş olur
    Şaraplıydım duymadım
    Ne söyledim bilmedim
    Beylikten usanmadım yiğitliğe doymadım
    Canımı alma Azrail medet

    dedi. Azrail der: Bre deli kavat bana ne yalvarıyorsun. Allah Taala’ya yalvar, benim de elimde ne var, ben de bir emir kuluyum dedi. Deli Dumrul der: Peki ya can veren can alan Allah Taala mıdır? Evet odur dedi. Döndü Azrail’e, peki ya sen ne eylemekli belasın, sen aradan çık, ben Allah Taala ile haberleşeyim dedi.

    Deli Dumrul burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

    Yücelerden yücesin
    Kimse bilmez nicesin
    Güzel Tanrı
    Nice cahiller seni gökte arar yerde ister
    Sen bizzat müminlerin gönlündesin
    Daim duran cebbar Tanrı
    Baki kalan settar Tanrı
    Benim canımı alacaksan sen al
    Azraile almağa bırakma


    dedi. Allah Taala’ya Deli Dumrul’un burada sözü hoş geldi. Azrail’e nida eyledi40 ki madem deli kavat benim birliğimi bildi, birliğime şükür kıldı, ya Azrail,Deli Dumrul can yerine can bulsun, onun canı azat olsun der. ÇokBilgi. Com

    Azrail der: Bre Deli Dumrul Allah Taala’ nın emri böyle oldu ki Deli Dumrul canı yerine can bulsun, onun canı azat olsun dedi.

    Deli Dumrul der: Ben nasıl can bulayım, yalnız, bir ihtiyar babam, bir ihtiyar anam var, gel gelelim. ikisinden biri belki canını verir, al, benim canımı bırak dedi.

    Deli Dumrul sürdü babasının yanına geldi.

    Babasının elini öpüp söylemiş, görelim hanım ne söylemiş :

    Ak sakallı aziz izzetli canım baba
    Biliyor musun neler oldu
    Küfür söz söyledim
    Hak Taalaya hoş gelmedi
    Gök üzerinde al kanatlı Azdaile emreyledi
    Uçup geldi
    Benim akça göğsümü bastırıp kondu
    Hırıldatıp tatlı canımı alır oldu
    Baba senden can dilerim verir misin
    Yoksa oğul Deli Dumrul diye ağlar mısın

    Babası der:

    Oğul oğul ay oğul
    Canımın parçası oğul
    Doğduğunda dokuz erkek deve kestiğim aslan oğul
    Penceresi altın otağımın kabzası oğul
    Kaza benzer kızımın gelinimin çiçeği oğul
    Karşı yatan kara dağım gerek ise
    Söyle gelsin Azrailin yaylası olsun
    Soğuk soğuk pınarlarım gerek ise
    Ona içme olsun
    Tavla tavla koç atlarım gerek ise
    Ona binek olsun
    Katar katar develerim gerek ise
    Ona yük taşıyıcı olsun
    Ağıllarda akça koyunum gerek ise
    Kara mutfak altında onun şöleni olsun
    Altın gümüş para gerek ise
    Ona harçlık olsun
    Dünya tatlı can aziz
    Canımı kıyamam belli bil
    Benden aziz benden sevgili anandır
    Oğul anana var

    dedi. Deli Dumrul babasından yüz bulmayıp sürdü anasına geldi. Der:

    Ana biliyor musun neler oldu
    Gök yüzünden al kanatlı Azrail uçup geldi
    Benim akça göğsümü bastırıp kondu
    Hırıldatıp canımı alır oldu
    Babamdan can diledim ana vermedi
    Senden can dilerim ana
    Canını bana verir misin
    Yoksa oğul Deli Dumrul diye ağlar mısın
    Acı tırnak ak yüzüne çalar mısın
    Kargı gibi kara saçını yolar mısın ana

    dedi. Anası burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş : Anası der:

    Oğul oğul ay oğul
    Dokuz ay dar karnımda taşıdığım oğul
    On ay diyince dünya yüzüne getirdiğim oğul1
    Dolma beşiklerle belediğim oğul
    Dolu dolu ak sütümü emzirdiğim oğul
    Akça burçlu hisarlarda tutulaydın oğul
    Pis dinli kafir elinde esir olaydın oğul
    Altın akçe gücüne dayanarak seni kurtaraydım oğul
    Yaman yere varmışsın varamam
    Dünya tatlı can aziz
    Cınımı kıyamam belli bil

    dedi, anası da canını vermedi. Böyle diyince Azrail geldi Deli Dumrul’un canını almağa. Deli Dumrul der:

    Bre Azrail aman
    Tanrının birliğine yoktur güman

    Azrail der: Bre deli kavat daha ne aman diliyorsun, ak sakallı babanın yanına vardın can vermedi, ak bürçekli ananın yanına vardın can vermedi, daha kim verecek dedi. Deli Dumrul der: Hasretlim vardır, buluşayım (bilgi yelpazesi. net) dedi. Azrail der: Bre deli hasretlin kimdir? Der: El kızı helallim var, ondan benim iki oğlancığım var, emanetim var, ısmarlayacağım onlara, ondan sonra benim canımı alasın dedi. Türk Destanları

    Sürdü helallisinin yanına geldi, der:

    Biliyor musun neler oldu
    Gök yüzünden al kanatlı Azrail uçup geldi.
    Benim beyaz göğsümü bastırıp kondu
    Benim tatlı canımı alır oldu
    Babama ver dedim can vermedi
    Anama vardım can vermedi
    Dünya şirin can tatlı dediler
    Şimdi
    Yüksek yüksek kara dağlarım sana yaylak olsun
    Soğuk soğuk sularım sana içme olsun
    Tavla tavla -koç -atlarım ‘sana binek olsun
    Penceresi altın otağım sana gölge olsun
    Katar katar develerim sana yük taşıyıcı olsun
    Ağıllarda beyaz koyunum sana şölen olsun
    Gözün kimi tutarsa
    Gönlün kimi severse
    Sen ona var
    iki oğlancığı öksüz koyma

    dedi. Kadın burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

    Der:

    Ne diyorsun ne söylüyorsun
    Göz açıp da gördüğüm
    Gönül verip sevdiğim
    Koç yiğidim şah yiğidim
    Tatlı damak verip öpüştüğüm
    Bir yastıkta baş koyup emiştiğim
    Karşı yatan kara dağları
    Senden sonra ben neylerim
    Yaylar olsam benim mezarım olsun
    Soğuk soğuk sularını
    içer olsam benim kanım olsun
    Altın akçeni harcar olsam benim kefenim olsun
    Tavla tavla koç atını
    Biner olsam benim tabutum olsun
    Senden sonra bir yiğidi
    Sevip varsam beraber yatsam
    Alaca yılan olup beni soksun
    Senin o namert anan baban
    Bir canda ne var ki sana kıyamamışlar
    Arşşahit olsun sekizinci kat gök şahit olsun
    Yer şahit olsun gök şahit olsun
    Kadir Tanrı şahit olsun
    Benim canım senin canına kurban olsun

    dedi, razı oldu.

    Azrail hatunun canını almağa geldi, insan oğlunun ejderhası eşine kıyamadı. Allah Taala’ya burada yalvarmış, görelim nasıl yalvarmış:

    Der:

    Yücelerden yücesin
    Kimse bilmez nicesin
    Güzel Tanrı
    Çok cahiller seni gökte arar yerde ister
    Sen bizzat müminlerin gönlündesin
    Daim duran cebbar Tanrı
    Ulu yollar üzerine
    İmaretler yapayım senin için
    Aç görsem donatayım senin için
    Alırsan ikimizin canını beraber al
    Bırakırsan ikimizin canını beraber bırak
    Keremi çok kadir Tanrı

    dedi. Hak Taala’ya Deli Dumrul’un sözü hoş geldi. Azrail’e emreyledi: Deli Dumrul’un babasının anasının canını al, o iki helalliye yüz kırk yıl ömür verdim dedi. Azrail de babasının anasının derhal canını aldı. Deli Dumrul yüz kırk yıl daha eşi ile ömür sürdü.

    Dedem Korkut gelip destan söyledi deyiş dedi. Bu destan Deli Dumrul’un olsun, benden sonra alp ozanlar söylesin, alnı açık cömert erenler dinlesin dedi.

    Dua edeyim hanım: Yerli kara dağların yıkılmasın. Gölgeli koca ağacın kesilmesin. Taşkın akan güzel suyun kurumasın. Kadir Tanrı seni namerde muhtaç etmesin. Ak alnında beş kelime dua kıldık, olsun kabul. Derlesin toplasın günahınızı adı güzel Muhammed’e bağışlasın hanım hey!
    oLmadı bir çay koy.. Ben bir ömüR..demLenirim

    qözLerinde..!

  10. #10
    aRZuU - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Forum Üyesi
    Üyelik tarihi
    04.Şubat.2014
    Mesajlar
    10,882
    Mentioned
    42 Post(s)
    Tagged
    34 Thread(s)
    İÇ OĞUZ’A DIŞ OĞUZ ASİ OLUP BEYREK’İN ÖLDÜRÜLDÜĞÜNÜN HİKAYESİ, DESTANI (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)

    Üç Ok Boz Ok toplanıp buluşunca bir zaman,
    Yağmalatır evini beylerin beyi Kazan.
    Hatunuyla birlikte yağma olmadan önce,
    Çıkarlardı dışarı yağmacılar gelince.
    Sonra yağma yapılır sevinirdi yağmacı,
    Gün geldi yağmalattı bulunmadı Dış Oğuz;
    Aruz, Emen ve beyler işitip duydu acı:
    ‘Bugüne kadar birlik yağmalardık,’ dediler,
    Gelmediler Kazan’a düşmanlık eylediler.

    Gün oldu sordu Kazan yanındaki Kılbaş’a:
    ‘Her zaman gelen beyler gelmez sohbete aşa.
    Neden gelmez Dış Oğuz sebebi nedir sence? ’
    ‘İç Dış Oğuz birlikte yağma yapardı önce,
    Bilmez misin Han Kazan elbet bozuldu töre;
    Son yağmayı yapanlar İç Oğuz’du sadece. ’
    ‘Düşmanlık mı beslerler bizlere,’dedi, Kazan,
    ‘Dost mu yoksa düşman mı öğreneyim o zaman. ’

    ‘Sen bilirsin var,’ dedi
    ‘Bin atına sür,’ dedi,
    ‘Dayım Aruz’u görüp
    Nedir derdi sor,’ dedi.

    Kılbaş birkaç adamla atlanıp çıktı yola,
    Önce varıp Aruz’a vereyim dedi mola.
    Altın gölgeliğinde oturmuştu Bey Aruz,
    Sohbetteydi o sıra oğullarıyla yalnız.
    Kılbaş verip selamı ‘‘Var, dayım gelsin,’’ dedi,
    ‘‘Başım dara düşmüştür haber et bilsin,’’dedi.
    ‘‘Üzerimde düşman var develerim bağırdı,
    Soy atlarım kişnedi gelin, kızım dardadır;
    Var dayıma haber et,’’ dedi ‘Kazan çağırdı. ’
    Diye, anlattı Kılbaş Aruz’da cevap verdi:
    ‘Üç Ok Boz Ok toplanıp yağmayı bir ederdi;
    Suçumuz ne ola ki yağmada bulunmadık,
    Son yapılan yağmadan payımızı almadık.
    Ne zaman ki Kazan’ın başına bir iş gelsin,
    Anadursun Aruz’u düşmanız belli bilsin. ’
    Kıl baş o an söyledi Hânım neler söyledi:

    ‘Aruz, Aruz bre densiz Aruz
    Kalkıp Kazan Han yerinden doğruluverdi
    Ala Dağda çadırını otağını dikti
    Üç yüz altmış altı alp erenler yanına toplandı
    Yemek içmek arasında Beyler seni andı
    Üstümüze düşman falan gelmedi
    Ben senin dostluğunu düşmanlığını denemeğe geldim
    Kazana düşman imişsin bildim. ’

    Diyerek çekip gitti Aruz’u bastı keder,
    Dış Oğuz beylerine acele saldı haber:

    ‘Alp Rüstem ile Bey Emen
    Dönebilmez Dülek Evren,
    Ve geri kalan tüm beyler
    Atlanıp gelsinler hemen. ’

    Dış Oğuz beyleri toplanıp geldi,
    Gök yüzüne ala otağ yükseldi.
    Koyundan koç attan aygır kesilip,
    Yiyip içip bütün beyler eğlendi.

    Aruz dedi bu ara: ‘Beyler çağırdım sizi,
    Bilir misiniz neden Kazan denermiş bizi.
    Kılbaş’ı göndererek: ‘‘Dış Oğuz beyi nerde,
    Dayım çabuk yetişsin bilsin ki başım darda. ’’
    Diye, haber salarak selamı geldi bana,’
    Emen sordu Aruz’a: ‘Ne cevap verdin ona? ’

    ‘Dedim Kılbaş biz düşmanız Kazan’a,’
    Emen dedi: ‘Hoş demişsin sen ona. ’
    Destekledi beyler Aruz Koca’yı,
    ‘Bize dost mu olur düşmansa sana. ’

    Aruz Kur’an getirdi bütün beyler el bastı,
    ‘Bizim de düşmanımız,’ diyerek ant içtiler;
    Aruz’a uyaraktan dostu düşman seçtiler.
    Aruz tutup beylere yenice kaftan verdi:
    ‘Beyrek güveyimizdir amma bağlı Kazan’a,
    Diyelim Kazan ile aramızı hoş kılsın.
    Gelince bize uysun yoksa kıyarız cana,
    Beyrek’i kaldıralım Han’ın gücü kırılsın.

    Haber uçtu Beyrek’e aracı olsun diye,
    Atlanıp çıktı yola kırk yiğit uydu beye.
    Dış Oğuz beylerini gelerek esenledi,
    Aruz biraz telaşlı Beyrek’e şöyle dedi:
    ‘Biliyor musun Beyrek niye çağırdık seni,’
    ‘Sen çağırdın biz geldik neden istedin beni? ’
    ‘Biz, şu oturan beyler başkaldırıp ant içtik,
    Sen de haberdar ol ki Kazan’ı düşman seçtik.
    Sen de el bas Kuran’a ve sen de ant iç,’ dedi,
    Beyrek de ant içerek, ‘Ben düşman olmam,’ dedi.
    Söyledi ki burada Hânım neler söyledi:

    ‘Ben Kazan’ın ekmeğini çok yemişim
    Bilmez isem gözüme dursun
    Kara koç soylu atına çok binmişim
    Bilmez isem bana tabut olsun
    Güzel kaftanlarını çok giymişim
    Bilmez isem kefenim olsun
    Alaca büyük otağına çok girmişim
    Bilmez isem bana zindan olsun
    Ben Kazan’dan dönmem iyi bil. ’

    Aruz ani öfkeyle kavrayıp tuttu birden,
    Sözleştikleri gibi Beyrek’in sakalını.
    Kıyamadı ya beyler ses gelmedi bir erden,
    Beyrek anlamış oldu Aruz’un dar aklını.
    Niyetine söyledi Hânım neler söyledi:

    ‘Aruz bana bu işi edeceğini bilseydim
    Kara koç soylu atıma binerdim
    Sırtı pek demir zırhımı giyerdim
    Kara çelik öz kılıcımı belime bağlardım
    Alın başa sağlam tulgamı geçirirdim
    Kargı dalı altmış tutam mızrağımı elime alırdım
    Ala gözlü beyleri yanıma katardım
    Sersem ben bu işi duysam sana böyle gelir miydim
    Aldatarak er tutmak karı işidir
    Karından mı öğrendin sen bu işi budala. ’

    Aruz: ‘Ant iç dese de
    Beyrek geçmez Kazan’dan,
    Dilinip yüz parçaya
    Olacak olsa candan.

    Aruz’un öfkesine
    Yine aldırmaz beyler,
    Kıyamazlar Beyrek’e
    Kılıç kaldırmaz beyler.

    Aruz vurdu kılıcı
    Kara kana bulandı,
    Uylukta derin yara
    O an başı bulandı.

    Beyler hemen davranıp
    Beyrek’i bindirdiler,
    Yanına adam katıp
    Yurduna gönderdiler.

    Beyrek döndü otağa
    Dere tepe geçerek,
    Beye haber gönderdi
    Yiğitlerden seçerek:

    ‘Yiğitlerim yerinizden halkın
    Ak boz atımın kuyruğunu kesin
    Arku Beli Ala Dağdan geceleyin aşın
    Akıntılı güzel suyu delip geçin
    Kazan’ın divanına koşup varın,
    Ak çıkarıp kara giyin
    Sen sağ ol Beyrek öldü diyin. ’

    ‘Dönek Aruz dayından adam geldi.
    Beyrek’i istemiş, o da varmış,
    Dış Oğuz beyleri hep toplanmış,
    Bilmedik, yeme içme arasında Kur’an getirdiler,
    Kazan’a biz baş kaldırdık ant içtik,
    Gel sen de ant iç dediler,
    İçmedi, ben Kazan’dan dönmem dedi,
    Dönek dayın hiddetlendi, Beyrek’i kılıçladı,
    Kara kana bulandı darda kaldı,
    Yarın kıyamet gününde benim elim Kazan Han’ın yakasında olsun
    Kanımı Aruz’a koyarsa dedi, deyin. ’

    Evi geldi aklına
    Can damardan düşerken,
    Bir kez daha söyledi
    Son anları yaşarken:

    ‘Yiğitlerim Aruz oğlu Basat gelmeden
    Elim günüm yağmalanmadan
    Katar katar develerimi bağırtmadan
    Kara koç soylu atımı kişnetmeden
    Akça koyunlarım meleşmeden
    Akça yüzlü kızım gelinim ağlaşmadan
    Akça yüzlü güzelimi Aruz oğlu Basat gelip almadan
    Elimi günümü yağmalamadan
    Kazan bana yetişsin
    Benim kanımı Aruz’a koymasın
    Akça yüzlü yavuklumu oğluna alı versin
    Ahiret hakkını helâl etsin
    Beyrek, Pâdişahlar Pâdişahı hakka vasıl oldu
    Böyle bilsin. ’

    Acı haber ulaştı Beyrek’in babasına,
    Ak otağı önünde feryat koptu derinden.
    Kaza benzer gelin, kız ak çıkardı giydi kara,
    Kan ağladı anası oturup kederinden.

    Kara giyip sarınarak maviye,
    Ak boz atın kuyruğunu keserek,
    Elli yiğit vardırlar Kazan Bey’e,
    Kanatlanıp rüzgâr gibi eserek.

    El öpüp Kazan Bey’in
    Ağladılar Beyrek’e,
    Anlattılar olanı
    Beyrek Bey öldü diye:

    ‘Dönek dayın hile yağmış
    Çağırdılar biz de gittik,
    Dış Oğuz tüm baş kaldırmış’
    Dediler: ‘‘Biz yemin ettik. ’’

    ‘İstediler Beyrek’ten
    Sana asi olmayı,
    Kabul etmedi Beyrek
    Seçti sadık kalmayı’

    ‘Aruz çalıp kılıcı
    Sağ uyluğu düşürdü,
    Beyrek ölüm anında
    Size haber aşırdı. ’

    ‘‘Kanımı Aruz’da koymasın’’ dedi,
    Duyunca haberi ağladı Kazan.
    Oradaki beyler figan eyledi,
    Kazan yasa girdi açmadı divan.

    Yedinci gün onunda beyler toplanıp geldi,
    Kara Göne ve Kılbaş Kazan’ı esenleyip
    Dediler ki: ‘Bu yiğit seni yüzünden öldü;
    Haklayalım düşmanı vasiyeti dinleyip. ’

    Kazan uygundur deyip hazırlıklar görüldü,
    Davullar dövülerek tunç borular çalındı.
    Gece gündüz demeyip dörtnala at sürüldü,
    Aştılar dere tepe ırak yakın kılındı.

    Bu arada Aruz’la Dış Oğuz haber aldı,
    Çokça asker toplanıp onlar da boru çaldı.
    Kazan’ı karşılayan yön verdi savaşçıya,
    Üç Ok ile Boz Oklar geldi karşı karşıya.

    Ünü sanı bilinen beyler kana susamış,
    Aruz der: ‘Hasmım Kazan’ Emen der: ‘Ters Uzamış. ’
    Ene Koca’nın oğlu (bilgi yelpazesi. net) Okçu’yu Rüstem seçti,
    Dış Oğuz İç Oğuz’a korkusuz savaş açtı.

    Aruz indi meydana seslendi Kazan Bey’e:
    ‘Bre bunak hasmımsın vuruşalım gel,’ diye.
    Kazan gönderi alıp varıp girdi meydana,
    Dedi ki: ‘Alçaklığı göstereyim ben sana. ’

    Aruz sürdü atını kılıç çaldı tutmadı,
    Zerre kadar kesmedi iğne kadar batmadı.
    Sıra geldi Kazan’a altmış tutam gönderi,
    Ta sırtından çıkarttı oldu meydan göl yeri.
    Dedi Kara Göne’ye: ‘Kes de ayrılsın başı. ’
    Kara Göne Aruz’un başını vurup kesti,
    Dış Oğuz attan indi rüzgâr tersine esti.
    Ayağına kapandı bütün beyler Kazan’ın,
    Kıymetini bildiler bedende duran canın.
    Onlar af dilediler affetti Beyler Beyi,
    Yağmalanıp Aruz’un talan oldu her şeyi.
    Kazan yeşil çimene otağını kurdurdu,
    Dolup taştı dört yanı beyler çadır durdurdu.
    Dedem korkut gelerek neşeli hava çaldı,
    Gazilerin başına neler geldi söyledi:

    ‘Hani dediğim bey erenler
    Dünya benim diyenler
    Ecel aldı yer gizledi
    Ölümlü dünya kime kaldı
    Gelimli gidimli dünya
    Son ucu ölümlü dünya’

    ‘Ne yaparsan yap,
    Uzun yaşın ucu ölüm, sonu ayrılık. ’

    Dua edeyim Hânım:

    ‘Ölüm vakti geldiğinde arı imandan ayırmasın.
    Ak sakallı babanın yeri cennet olsun.
    Ak pürçekli ananın yeri cennet olsun.
    Mevlâm seni alçaklara el açtırmasın.
    Ak alnında beş kelime dua kıldık, kabul olsun.
    Âmin âmin diyenler Tanrı’nın yüzünü görsün.
    Derlesin toplasın günahınızı Muhammed Mustafa “ya bağışlasın Hânım hey! …’

    İÇ OĞUZ’A DIŞ OĞUZ ASİ OLUP BEYREK’İN ÖLDÜRÜLDÜĞÜNÜN HİKAYESİ DESTANININ ÖZETİ (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)

    Kazan 3 yılda bir İç ve Dış Oğuz beylerini toplar, helalini alır, nesi var nesi yoksa yağmalatırdı. Yine Kazan’ın evini yağmalattığı bir zaman Dış Oğuz beyleri gelmez, İç Oğuz beyleri yağma eder. Bunun üzerine Dış Oğuz beyleri Kazan’a düşman olur. Kılbaş adında bir bey Dış Oğuz beylerinden Aruz’un evine gider ve Dış Oğuz beylerinin Kazan Han’a kin beslediğini öğrenir.

    Kıbaş gittikten sonra Dış Oğuz beyleri yemin eder, Beyrek’in bu yemine katılmasını yoksa öldürüleceğini söylerler. Beyrek, kabul etmez,ancak Dış Oğuz beyleri de Beyrek’e kıyamaz. Aruz Bey, Beyrek’in sağ uyluğunu keser. Beyrek öleceğini anlayınca Kazan Han’a kanını yerde bırakmamasını vasiyet eder.

    Kazan Bey bunun üzerine İç Oğuz beylerini toplayarak Aruz’un evini yağmalar, kendisini öldürür. Kazan, Dış Oğuz beylerini affeder…
    oLmadı bir çay koy.. Ben bir ömüR..demLenirim

    qözLerinde..!

Sayfa 1 Toplam 3 Sayfadan 123 SonuncuSonuncu

Konu Bilgileri

Bu Konuya Gözatan Kullanıcılar

Şu anda 9 kullanıcı bu konuyu görüntülüyor. (0 kayıtlı ve 9 misafir)

Benzer Konular

  1. Deli Dumrul (Dede Korkut)
    Konu Sahibi Mete Forum Yazarlar ve Şairler
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 31.Ağustos.2016, 04:14
  2. Bamsı Beyrek (Dede Korkut)
    Konu Sahibi Mete Forum Yazarlar ve Şairler
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 31.Ağustos.2016, 04:10
  3. Söylentilerden Gerçeğe Dede Korkut (1)
    Konu Sahibi Escobar Forum Edebiyat Makaleleri
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 22.Nisan.2015, 23:40
  4. Kaynak olarak dede korkut
    Konu Sahibi BOZKURT21 Forum Efsaneler ve Destanlar
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 12.Nisan.2015, 09:45
  5. Dede Korkut
    Konu Sahibi BOZKURT21 Forum Efsaneler ve Destanlar
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 27.Mart.2015, 19:52

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •  
gaziantep escort bayan gaziantep escort sesli sohbet seks hikaye onwin venüsbet giriş tipobet365 sahabet karabük escort ordu escort kars escort kocaeli escort izmit escort edirne escort ısparta escort karabük escort manisa escort adana escort
ankara escort ankara escort ankara escort bayan escort ankara çankaya escort kızılay escort kızılay escort ankara eskort ankara escort çankaya escort ankara otele gelen escort kayseri escort istanbul escort avrupa yakası escort çapa escort şirinevler escort avcılar escort beylikdüzü escort