kayseri escort ankara escort izmir escort antalya escort bursa escort istanbul escort

Etiketlenen üyelerin listesi

Sayfa 2 Toplam 3 Sayfadan BirinciBirinci 123 SonuncuSonuncu
Toplam 24 adet sonuctan sayfa basi 11 ile 20 arasi kadar sonuc gösteriliyor
  1. #11
    aRZuU - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Forum Üyesi
    Üyelik tarihi
    04.Şubat.2014
    Mesajlar
    10,882
    Mentioned
    42 Post(s)
    Tagged
    34 Thread(s)
    İÇ OĞUZ’A DIŞ OĞUZ ASİ OLUP BEYREK’İN ÖLDÜRÜLDÜĞÜNÜN HİKAYESİ DESTANININ ÖZETİ (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)

    Kazan 3 yılda bir İç ve Dış Oğuz beylerini toplar, helalini alır, nesi var nesi yoksa yağmalatırdı. Yine Kazan’ın evini yağmalattığı bir zaman Dış Oğuz beyleri gelmez, İç Oğuz beyleri yağma eder. Bunun üzerine Dış Oğuz beyleri Kazan’a düşman olur. Kılbaş adında bir bey Dış Oğuz beylerinden Aruz’un evine gider ve Dış Oğuz beylerinin Kazan Han’a kin beslediğini öğrenir.

    Kıbaş gittikten sonra Dış Oğuz beyleri yemin eder, Beyrek’in bu yemine katılmasını yoksa öldürüleceğini söylerler. Beyrek, kabul etmez,ancak Dış Oğuz beyleri de Beyrek’e kıyamaz. Aruz Bey, Beyrek’in sağ uyluğunu keser. Beyrek öleceğini anlayınca Kazan Han’a kanını yerde bırakmamasını vasiyet eder.

    Kazan Bey bunun üzerine İç Oğuz beylerini toplayarak Aruz’un evini yağmalar, kendisini öldürür. Kazan, Dış Oğuz beylerini affeder…

    İÇ OĞUZ’A DIŞ OĞUZ ASİ OLUP BEYREK’İN ÖLDÜRÜLDÜĞÜNÜN HİKAYESİ, DESTANI (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)

    Üç Ok Boz Ok toplanıp buluşunca bir zaman,
    Yağmalatır evini beylerin beyi Kazan.
    Hatunuyla birlikte yağma olmadan önce,
    Çıkarlardı dışarı yağmacılar gelince.
    Sonra yağma yapılır sevinirdi yağmacı,
    Gün geldi yağmalattı bulunmadı Dış Oğuz;
    Aruz, Emen ve beyler işitip duydu acı:
    ‘Bugüne kadar birlik yağmalardık,’ dediler,
    Gelmediler Kazan’a düşmanlık eylediler.

    Gün oldu sordu Kazan yanındaki Kılbaş’a:
    ‘Her zaman gelen beyler gelmez sohbete aşa.
    Neden gelmez Dış Oğuz sebebi nedir sence? ’
    ‘İç Dış Oğuz birlikte yağma yapardı önce,
    Bilmez misin Han Kazan elbet bozuldu töre;
    Son yağmayı yapanlar İç Oğuz’du sadece. ’
    ‘Düşmanlık mı beslerler bizlere,’dedi, Kazan,
    ‘Dost mu yoksa düşman mı öğreneyim o zaman. ’

    ‘Sen bilirsin var,’ dedi
    ‘Bin atına sür,’ dedi,
    ‘Dayım Aruz’u görüp
    Nedir derdi sor,’ dedi.

    Kılbaş birkaç adamla atlanıp çıktı yola,
    Önce varıp Aruz’a vereyim dedi mola.
    Altın gölgeliğinde oturmuştu Bey Aruz,
    Sohbetteydi o sıra oğullarıyla yalnız.
    Kılbaş verip selamı ‘‘Var, dayım gelsin,’’ dedi,
    ‘‘Başım dara düşmüştür haber et bilsin,’’dedi.
    ‘‘Üzerimde düşman var develerim bağırdı,
    Soy atlarım kişnedi gelin, kızım dardadır;
    Var dayıma haber et,’’ dedi ‘Kazan çağırdı. ’
    Diye, anlattı Kılbaş Aruz’da cevap verdi:
    ‘Üç Ok Boz Ok toplanıp yağmayı bir ederdi;
    Suçumuz ne ola ki yağmada bulunmadık,
    Son yapılan yağmadan payımızı almadık.
    Ne zaman ki Kazan’ın başına bir iş gelsin,
    Anadursun Aruz’u düşmanız belli bilsin. ’
    Kıl baş o an söyledi Hânım neler söyledi:

    ‘Aruz, Aruz bre densiz Aruz
    Kalkıp Kazan Han yerinden doğruluverdi
    Ala Dağda çadırını otağını dikti
    Üç yüz altmış altı alp erenler yanına toplandı
    Yemek içmek arasında Beyler seni andı
    Üstümüze düşman falan gelmedi
    Ben senin dostluğunu düşmanlığını denemeğe geldim
    Kazana düşman imişsin bildim. ’

    Diyerek çekip gitti Aruz’u bastı keder,
    Dış Oğuz beylerine acele saldı haber:

    ‘Alp Rüstem ile Bey Emen
    Dönebilmez Dülek Evren,
    Ve geri kalan tüm beyler
    Atlanıp gelsinler hemen. ’

    Dış Oğuz beyleri toplanıp geldi,
    Gök yüzüne ala otağ yükseldi.
    Koyundan koç attan aygır kesilip,
    Yiyip içip bütün beyler eğlendi.

    Aruz dedi bu ara: ‘Beyler çağırdım sizi,
    Bilir misiniz neden Kazan denermiş bizi.
    Kılbaş’ı göndererek: ‘‘Dış Oğuz beyi nerde,
    Dayım çabuk yetişsin bilsin ki başım darda. ’’
    Diye, haber salarak selamı geldi bana,’
    Emen sordu Aruz’a: ‘Ne cevap verdin ona? ’

    ‘Dedim Kılbaş biz düşmanız Kazan’a,’
    Emen dedi: ‘Hoş demişsin sen ona. ’
    Destekledi beyler Aruz Koca’yı,
    ‘Bize dost mu olur düşmansa sana. ’

    Aruz Kur’an getirdi bütün beyler el bastı,
    ‘Bizim de düşmanımız,’ diyerek ant içtiler;
    Aruz’a uyaraktan dostu düşman seçtiler.
    Aruz tutup beylere yenice kaftan verdi:
    ‘Beyrek güveyimizdir amma bağlı Kazan’a,
    Diyelim Kazan ile aramızı hoş kılsın.
    Gelince bize uysun yoksa kıyarız cana,
    Beyrek’i kaldıralım Han’ın gücü kırılsın.

    Haber uçtu Beyrek’e aracı olsun diye,
    Atlanıp çıktı yola kırk yiğit uydu beye.
    Dış Oğuz beylerini gelerek esenledi,
    Aruz biraz telaşlı Beyrek’e şöyle dedi:
    ‘Biliyor musun Beyrek niye çağırdık seni,’
    ‘Sen çağırdın biz geldik neden istedin beni? ’
    ‘Biz, şu oturan beyler başkaldırıp ant içtik,
    Sen de haberdar ol ki Kazan’ı düşman seçtik.
    Sen de el bas Kuran’a ve sen de ant iç,’ dedi,
    Beyrek de ant içerek, ‘Ben düşman olmam,’ dedi.
    Söyledi ki burada Hânım neler söyledi:

    ‘Ben Kazan’ın ekmeğini çok yemişim
    Bilmez isem gözüme dursun
    Kara koç soylu atına çok binmişim
    Bilmez isem bana tabut olsun
    Güzel kaftanlarını çok giymişim
    Bilmez isem kefenim olsun
    Alaca büyük otağına çok girmişim
    Bilmez isem bana zindan olsun
    Ben Kazan’dan dönmem iyi bil. ’

    Aruz ani öfkeyle kavrayıp tuttu birden,
    Sözleştikleri gibi Beyrek’in sakalını.
    Kıyamadı ya beyler ses gelmedi bir erden,
    Beyrek anlamış oldu Aruz’un dar aklını.
    Niyetine söyledi Hânım neler söyledi:

    ‘Aruz bana bu işi edeceğini bilseydim
    Kara koç soylu atıma binerdim
    Sırtı pek demir zırhımı giyerdim
    Kara çelik öz kılıcımı belime bağlardım
    Alın başa sağlam tulgamı geçirirdim
    Kargı dalı altmış tutam mızrağımı elime alırdım
    Ala gözlü beyleri yanıma katardım
    Sersem ben bu işi duysam sana böyle gelir miydim
    Aldatarak er tutmak karı işidir
    Karından mı öğrendin sen bu işi budala. ’

    Aruz: ‘Ant iç dese de
    Beyrek geçmez Kazan’dan,
    Dilinip yüz parçaya
    Olacak olsa candan.

    Aruz’un öfkesine
    Yine aldırmaz beyler,
    Kıyamazlar Beyrek’e
    Kılıç kaldırmaz beyler.

    Aruz vurdu kılıcı
    Kara kana bulandı,
    Uylukta derin yara
    O an başı bulandı.

    Beyler hemen davranıp
    Beyrek’i bindirdiler,
    Yanına adam katıp
    Yurduna gönderdiler.

    Beyrek döndü otağa
    Dere tepe geçerek,
    Beye haber gönderdi
    Yiğitlerden seçerek:

    ‘Yiğitlerim yerinizden halkın
    Ak boz atımın kuyruğunu kesin
    Arku Beli Ala Dağdan geceleyin aşın
    Akıntılı güzel suyu delip geçin
    Kazan’ın divanına koşup varın,
    Ak çıkarıp kara giyin
    Sen sağ ol Beyrek öldü diyin. ’

    ‘Dönek Aruz dayından adam geldi.
    Beyrek’i istemiş, o da varmış,
    Dış Oğuz beyleri hep toplanmış,
    Bilmedik, yeme içme arasında Kur’an getirdiler,
    Kazan’a biz baş kaldırdık ant içtik,
    Gel sen de ant iç dediler,
    İçmedi, ben Kazan’dan dönmem dedi,
    Dönek dayın hiddetlendi, Beyrek’i kılıçladı,
    Kara kana bulandı darda kaldı,
    Yarın kıyamet gününde benim elim Kazan Han’ın yakasında olsun
    Kanımı Aruz’a koyarsa dedi, deyin. ’

    Evi geldi aklına
    Can damardan düşerken,
    Bir kez daha söyledi
    Son anları yaşarken:

    ‘Yiğitlerim Aruz oğlu Basat gelmeden
    Elim günüm yağmalanmadan
    Katar katar develerimi bağırtmadan
    Kara koç soylu atımı kişnetmeden
    Akça koyunlarım meleşmeden
    Akça yüzlü kızım gelinim ağlaşmadan
    Akça yüzlü güzelimi Aruz oğlu Basat gelip almadan
    Elimi günümü yağmalamadan
    Kazan bana yetişsin
    Benim kanımı Aruz’a koymasın
    Akça yüzlü yavuklumu oğluna alı versin
    Ahiret hakkını helâl etsin
    Beyrek, Pâdişahlar Pâdişahı hakka vasıl oldu
    Böyle bilsin. ’

    Acı haber ulaştı Beyrek’in babasına,
    Ak otağı önünde feryat koptu derinden.
    Kaza benzer gelin, kız ak çıkardı giydi kara,
    Kan ağladı anası oturup kederinden.

    Kara giyip sarınarak maviye,
    Ak boz atın kuyruğunu keserek,
    Elli yiğit vardırlar Kazan Bey’e,
    Kanatlanıp rüzgâr gibi eserek.

    El öpüp Kazan Bey’in
    Ağladılar Beyrek’e,
    Anlattılar olanı
    Beyrek Bey öldü diye:

    ‘Dönek dayın hile yağmış
    Çağırdılar biz de gittik,
    Dış Oğuz tüm baş kaldırmış’
    Dediler: ‘‘Biz yemin ettik. ’’

    ‘İstediler Beyrek’ten
    Sana asi olmayı,
    Kabul etmedi Beyrek
    Seçti sadık kalmayı’

    ‘Aruz çalıp kılıcı
    Sağ uyluğu düşürdü,
    Beyrek ölüm anında
    Size haber aşırdı. ’

    ‘‘Kanımı Aruz’da koymasın’’ dedi,
    Duyunca haberi ağladı Kazan.
    Oradaki beyler figan eyledi,
    Kazan yasa girdi açmadı divan.

    Yedinci gün onunda beyler toplanıp geldi,
    Kara Göne ve Kılbaş Kazan’ı esenleyip
    Dediler ki: ‘Bu yiğit seni yüzünden öldü;
    Haklayalım düşmanı vasiyeti dinleyip. ’

    Kazan uygundur deyip hazırlıklar görüldü,
    Davullar dövülerek tunç borular çalındı.
    Gece gündüz demeyip dörtnala at sürüldü,
    Aştılar dere tepe ırak yakın kılındı.

    Bu arada Aruz’la Dış Oğuz haber aldı,
    Çokça asker toplanıp onlar da boru çaldı.
    Kazan’ı karşılayan yön verdi savaşçıya,
    Üç Ok ile Boz Oklar geldi karşı karşıya.

    Ünü sanı bilinen beyler kana susamış,
    Aruz der: ‘Hasmım Kazan’ Emen der: ‘Ters Uzamış. ’
    Ene Koca’nın oğlu (bilgi yelpazesi. net) Okçu’yu Rüstem seçti,
    Dış Oğuz İç Oğuz’a korkusuz savaş açtı.

    Aruz indi meydana seslendi Kazan Bey’e:
    ‘Bre bunak hasmımsın vuruşalım gel,’ diye.
    Kazan gönderi alıp varıp girdi meydana,
    Dedi ki: ‘Alçaklığı göstereyim ben sana. ’

    Aruz sürdü atını kılıç çaldı tutmadı,
    Zerre kadar kesmedi iğne kadar batmadı.
    Sıra geldi Kazan’a altmış tutam gönderi,
    Ta sırtından çıkarttı oldu meydan göl yeri.
    Dedi Kara Göne’ye: ‘Kes de ayrılsın başı. ’
    Kara Göne Aruz’un başını vurup kesti,
    Dış Oğuz attan indi rüzgâr tersine esti.
    Ayağına kapandı bütün beyler Kazan’ın,
    Kıymetini bildiler bedende duran canın.
    Onlar af dilediler affetti Beyler Beyi,
    Yağmalanıp Aruz’un talan oldu her şeyi.
    Kazan yeşil çimene otağını kurdurdu,
    Dolup taştı dört yanı beyler çadır durdurdu.
    Dedem korkut gelerek neşeli hava çaldı,
    Gazilerin başına neler geldi söyledi:

    ‘Hani dediğim bey erenler
    Dünya benim diyenler
    Ecel aldı yer gizledi
    Ölümlü dünya kime kaldı
    Gelimli gidimli dünya
    Son ucu ölümlü dünya’

    ‘Ne yaparsan yap,
    Uzun yaşın ucu ölüm, sonu ayrılık. ’

    Dua edeyim Hânım:

    ‘Ölüm vakti geldiğinde arı imandan ayırmasın.
    Ak sakallı babanın yeri cennet olsun.
    Ak pürçekli ananın yeri cennet olsun.
    Mevlâm seni alçaklara el açtırmasın.
    Ak alnında beş kelime dua kıldık, kabul olsun.
    Âmin âmin diyenler Tanrı’nın yüzünü görsün.
    Derlesin toplasın günahınızı Muhammed Mustafa “ya bağışlasın Hânım hey! …’
    oLmadı bir çay koy.. Ben bir ömüR..demLenirim

    qözLerinde..!

  2. #12
    aRZuU - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Forum Üyesi
    Üyelik tarihi
    04.Şubat.2014
    Mesajlar
    10,882
    Mentioned
    42 Post(s)
    Tagged
    34 Thread(s)
    İĞDİR BOYU HİKAYESİ, DESTANI (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)

    (Türkiye Türkçesi ile tercümesi…)

    Bir oldu, bir olmadı…
    Kadim zamanlarda, adına Salur denilen bir koç yiğit vardı. O günlerin birinde, tek başına ava çıktı, av avladı, at koşturdu. Sonunda gece olunca kaldı.
    Ezan-seher vaktinde, Salur’un atı ürktü, huysuzlandı. Salur, bu hikmetten sonra dört yana baktı, yanında birisinin oturduğunu gördü de,’’kimsin sen?’’diye sordu.
    O:
    _’’Ben periyim. . ’’Deyip yüzünün perdesini açtı.
    Salur, bunu gördü ve periye aşık oldu. Ardından vardı da;
    _’’Ben, sana aşık oldum. . ’’Dedi.
    Peri Kızı:
    _’’Ben senin dengin değilim. . ’’Dedi.
    Salur Kazan:
    _’’Ben seni alayım. ’’ Deyip çok yalvardı.
    Peri Kızı:
    _’’Sen beni eş edip alır olsan, benim üç şartım var. ’’Dedi.
    Salur:
    _’’Şartını söyle !. ’’Dedi.
    Peri kızının Şartları şöyle idi:
    _’’Suya düşsem, bakma. Saçımı tarasam bakma. Yürüsem arkamdan bakma…’’
    Salur Kazan da buna razı oldu ve ‘’olur deyip ‘’kabul etti.
    Salur Kazan ile peri kızı, çölde birlik oldular. Av avlayıp gezindiler.
    Günlerin birinde. Salur’un aklına peri kızının şartları düştü.
    _’’Ben ne için söz verdim. ’’Dedi ve orta yere uzanı verdi. .
    Ezan-seher vaktinde peri kızı karşıya geçti, başını koluna alıp taradı. Bu sırada Salur uykudan uyandı. Bunu gördü, ancak sesini çıkarmadı.
    Sonra gün doğdu, gün orta yere geldi, sıcak oldu. Salur da yalandan yattı da uyuyup durdu.
    Peri kızı, bu defa kuyudan su çıkardı, yıkanmaya başladı. Salur bunu da gizlice görüp, perinin birçok emciğinin olduğunu fark etti. Başını kaldırdı ama sesini çıkarmadı. Peri kızı yürüyende, bu kez de bir ayağının ters olduğunu gördü.
    Bunca gördüklerinden sonra, Salur bunları içine sindirmeyerek, peri kızından sordu.
    Peri kızı ahdını bozan Salur Kazan’a kızdı, öfkelendi;
    _’’Ne için sözünde durmadın?. . ’’Dedi.
    Salur Kazan:
    _’’Sen nasıl insansın?... ’’ deyince,peri kızı yeniden güzel bir kız oluverdi?
    Bunun üzerine Salur Kazan’da:
    _’’Ben, hata ettim. . ’’Deyip yalvardı yakardı.
    Peri kızı da:
    _’’Sen namert! Ben senden gebe kaldım. ’’Deyip, güvercin şekline büründü ve uçup gitti.
    Bundan sonra Salur Kazan yine avlandı. Ama yalnızdı. O yere gitti geldi.
    Günlerin birinde Salur Kazan yine ava çıktı. O yere vardı. Oturdu kaygılandı. Sevdiği peri kızını hayaline düşürdü.
    O sırada, bir kumru yere düştü de koltuğunun altındaki bebeği, O’na uzattı. Ve
    _’’Bu senin oğlun. . ’’Deyip yine uçup gitti.
    Salur Kazan, oğlunu aldı obasına geldi. Adamlar bunu gördüler, kul mu getirdin ?’’ dediler.
    Salur Kazan da,’’Bu İğdir, benim oğlumdur’’ dedi.
    Sonra toy edildi. Bu toya, Korkut Ata da geldi. Saz çaldı. Name ayıttı. Söz söyledi.
    Salur Kazan’ın bu oğlunun adını ‘’İĞDİR’’ taktılar. Ve oğlanın adı İğdir oldu.
    Bu oğlanın neslinden Çovdurların İğdir tiğresi türedi. İğdir’in çocukları çok da güzel oldular. Çünkü onların aslında peri katışığı vardır…
    oLmadı bir çay koy.. Ben bir ömüR..demLenirim

    qözLerinde..!

  3. #13
    aRZuU - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Forum Üyesi
    Üyelik tarihi
    04.Şubat.2014
    Mesajlar
    10,882
    Mentioned
    42 Post(s)
    Tagged
    34 Thread(s)
    KAM BÜRE BEG OĞLU BAMSİ BEYREK HİKAYESİ, DESTANI (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)

    Oğuz beyleri toplanmış yiyip içip eğleniyorlardı. Aralarında bir tek Bay Büre Bey üzgündü. Sebebini soranlara 'benim de bir oğlum olsa böyle otursak ne güzel olurdu' dedi. Beyler de dua ettiler, o zamanda onların duası dua bedduası da beddua olurdu. Bay Bican Bey'de kendisine bir kızı olması için dua etmelerini istedi.

    Onlar da dua ettiler ve Bican Bey'de dedi ki 'şahitsiniz Allah bana biz kız , Büre Bey'e de oğlan verirse onlar beşik kertmesi olacak'. O oğul büyüdü, Büre Bey oğluna hediyeler alınmasını istedi. Bir kervan gönderdi hediye alsınlar diye. Ama kervanı yolda kafirler durdurdu.

    Kafirler tam malları yağmalarken bir yiğit yetişti ve kafileyi kurtardı. Kafiledekiler de ne istersen al buradan dediler. Yiğit kılıçları ve aygırı almak istedi. Bunun üzerine bozuldular. Sebebini sorunca Büre Bey'in oğluna aldık dediler. Yiğit de düşündü: 'Bunları burada almaktansa babamın hediyesi olarak evde alırım' dedi ve ayrıldı. Eve gitti. Kervan varınca bu yiğidi gördüler ve tanıdılar. Onun kervanı kurtaran kişi olduğunu söylediler. Bunun üzerine Bay Büre Bey çok sevindi.

    Dede Korkut'u çağırdılar, oğlana Bamsı Beyrek adını verdi. Gel zaman git zaman Bamsı Beyrek ile Bay Bican'ın kızı Banuçiçek karşılaştı. Birbirlerinin beşik kertmesi olduklarını babalarından duymuşlardı ve şimdi de tanışmış oldular. Oğlan kızı tanıyınca üç öptü bir dişledi ve ayrıldılar. Oğlan eve gelip kızı istediğini söyledi. Ancak kızın kardeşi Deli Karçar'dı ve kızı isteyenleri öldürüyordu. Kızı istemeye Dede Korkut'u gönderdiler. Dede Korkut zorlukla da olsa kızı istedi.

    Düğünden önce bir gün Bamsı Beyrek uyuyordu. Casuslar bunu kafirlere söyledi ve kafirler gelip onu esir aldı. Yalancı oğlu Yalancuk'un da zaten Banuçiçek'te gözü vardı. Beyrek öldü deyip kanlı bir gömlek gösterdi ve herkes Beyrek öldü zannetti. Bamsı Beyrek bir yolunu bulup esir alındığı kaleden kaçtı. Yolda ozan kılığına girdi ve herkesle irtibat kurdu - gerçek kimliğini belli etmeden - . Daha sonra da kim olduğunu gösterdi ve Yalancuk'la evlenmek üzere olan Banuçiçek'i de tekrar alıp nişanladı. Dedem Korkut geldi, dualar etti.

    KAM BÜRE BEG OĞLU BAMSİ BEYREK HİKAYESİNİN, DESTANININ ÖZETİ (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)

    Bayındır Han’ın Oğuzları topladığı sohbete tüm beylerin oğullarıyla gelmesi üzerine, Büre Bey üzülür. Oğuz beyleri, Büre Bey için bir oğul, Bican Bey’e de doğacak oğlana vermesi için bir kız dilerler. Doğan oğlan büyüdükten sonra kendisine hediye getiren bezirgânları kafirlerden kurtarır ve “Bamsi Beyrek” adını alır.

    Banı Çiçekle evleneceği gece kafirler düğünü basarak Bamsi’yi esir alır. Banı Çiçek’in abisi Deli Karçar’a Yalancı oğlu Yaltacık’ın kanlı bir gömlek getirip “Bamsi öldü. ” demesiyle Banı Çiçek Yaltacık’a verilir. Düğün gecesi esir bulunduğu kaleden,tekürün kızının yardımıyla kaçan Bamsi, yaşadığını Bani Çiçek’e bildirir. Sonra düğün yapılır.
    oLmadı bir çay koy.. Ben bir ömüR..demLenirim

    qözLerinde..!

  4. #14
    aRZuU - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Forum Üyesi
    Üyelik tarihi
    04.Şubat.2014
    Mesajlar
    10,882
    Mentioned
    42 Post(s)
    Tagged
    34 Thread(s)
    KAM BÜRE BEG OĞLU BAMSİ BEYREK HİKAYESİNİN, DESTANININ ÖZETİ (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)

    Bayındır Han’ın Oğuzları topladığı sohbete tüm beylerin oğullarıyla gelmesi üzerine, Büre Bey üzülür. Oğuz beyleri, Büre Bey için bir oğul, Bican Bey’e de doğacak oğlana vermesi için bir kız dilerler. Doğan oğlan büyüdükten sonra kendisine hediye getiren bezirgânları kafirlerden kurtarır ve “Bamsi Beyrek” adını alır.

    Banı Çiçekle evleneceği gece kafirler düğünü basarak Bamsi’yi esir alır. Banı Çiçek’in abisi Deli Karçar’a Yalancı oğlu Yaltacık’ın kanlı bir gömlek getirip “Bamsi öldü. ” demesiyle Banı Çiçek Yaltacık’a verilir. Düğün gecesi esir bulunduğu kaleden,tekürün kızının yardımıyla kaçan Bamsi, yaşadığını Bani Çiçek’e bildirir. Sonra düğün yapılır.

    KAM BÜRE BEG OĞLU BAMSİ BEYREK HİKAYESİ, DESTANI (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)

    Oğuz beyleri toplanmış yiyip içip eğleniyorlardı. Aralarında bir tek Bay Büre Bey üzgündü. Sebebini soranlara 'benim de bir oğlum olsa böyle otursak ne güzel olurdu' dedi. Beyler de dua ettiler, o zamanda onların duası dua bedduası da beddua olurdu. Bay Bican Bey'de kendisine bir kızı olması için dua etmelerini istedi.

    Onlar da dua ettiler ve Bican Bey'de dedi ki 'şahitsiniz Allah bana biz kız , Büre Bey'e de oğlan verirse onlar beşik kertmesi olacak'. O oğul büyüdü, Büre Bey oğluna hediyeler alınmasını istedi. Bir kervan gönderdi hediye alsınlar diye. Ama kervanı yolda kafirler durdurdu.

    Kafirler tam malları yağmalarken bir yiğit yetişti ve kafileyi kurtardı. Kafiledekiler de ne istersen al buradan dediler. Yiğit kılıçları ve aygırı almak istedi. Bunun üzerine bozuldular. Sebebini sorunca Büre Bey'in oğluna aldık dediler. Yiğit de düşündü: 'Bunları burada almaktansa babamın hediyesi olarak evde alırım' dedi ve ayrıldı. Eve gitti. Kervan varınca bu yiğidi gördüler ve tanıdılar. Onun kervanı kurtaran kişi olduğunu söylediler. Bunun üzerine Bay Büre Bey çok sevindi.

    Dede Korkut'u çağırdılar, oğlana Bamsı Beyrek adını verdi. Gel zaman git zaman Bamsı Beyrek ile Bay Bican'ın kızı Banuçiçek karşılaştı. Birbirlerinin beşik kertmesi olduklarını babalarından duymuşlardı ve şimdi de tanışmış oldular. Oğlan kızı tanıyınca üç öptü bir dişledi ve ayrıldılar. Oğlan eve gelip kızı istediğini söyledi. Ancak kızın kardeşi Deli Karçar'dı ve kızı isteyenleri öldürüyordu. Kızı istemeye Dede Korkut'u gönderdiler. Dede Korkut zorlukla da olsa kızı istedi.

    Düğünden önce bir gün Bamsı Beyrek uyuyordu. Casuslar bunu kafirlere söyledi ve kafirler gelip onu esir aldı. Yalancı oğlu Yalancuk'un da zaten Banuçiçek'te gözü vardı. Beyrek öldü deyip kanlı bir gömlek gösterdi ve herkes Beyrek öldü zannetti. Bamsı Beyrek bir yolunu bulup esir alındığı kaleden kaçtı. Yolda ozan kılığına girdi ve herkesle irtibat kurdu - gerçek kimliğini belli etmeden - . Daha sonra da kim olduğunu gösterdi ve Yalancuk'la evlenmek üzere olan Banuçiçek'i de tekrar alıp nişanladı. Dedem Korkut geldi, dualar etti.
    oLmadı bir çay koy.. Ben bir ömüR..demLenirim

    qözLerinde..!

  5. #15
    aRZuU - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Forum Üyesi
    Üyelik tarihi
    04.Şubat.2014
    Mesajlar
    10,882
    Mentioned
    42 Post(s)
    Tagged
    34 Thread(s)
    KANLI KOCA OĞLU KAN TURALI HİKAYESİ, DESTANI (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)

    Oğuz’un zamanında Kanlı Koca denilen;
    Gürbüz bir kişi vardı, er yiğittir övülen.
    Onun da yetişkince oğulcuğu vardı ki;
    Adı, Kan Turalı’dır, size destan edilen.

    Kanglı Koca beylerle bir gün sohbet ederken:
    ‘Ya erenler yoldaşlar babam öldü ben kaldım,
    Töremiz böyle söyler yer ve yurdunu aldım.
    Gün gelip öleceğim oğlum yalnız kalacak,
    Neyim var neyim yoksa Kan Turalı alacak.
    Gözlerim görür iken bundan iyisi yoktur,
    Onu evlendireyim bir babaya bu haktır. ’
    Deyince, Kan Turalı: ‘Madem böyle düşündün,
    Layık kız nasıl olur? Söyle bana can baba. ’
    ‘Nasıl hatun istersin düşün taşın de bana. ’
    Diye, sordu babası aldı hazır cevabı:
    ‘Ben yerimden kalkmadan o yerinden kalkmalı,
    Ben atıma binmeden o atlayıp binmeli,
    Ben kâfire varmadan o başın getirmeli. ’
    ‘Sen kız istemezmişsin bir bahadır istersin,
    O yorulup didinsin sen hazırdan yiyesin. ’

    ‘Cicili bicili bir Türkmen kızı,
    Alırsan neylerim çekilmez nazı.
    Söylesem sözü yok dillesem dili,
    Biter malım mülküm yığamaz azı. ’

    ‘Oğul kız görmek senden mal rızık vermek benden. ’
    Deyince, Kan Turalı kalktı hemen yerinden;
    Atlandı kırk yiğitle mola verip durmadı,
    İç Oğuzu tüm gezdi uygun bir kız görmedi.
    Çekilip döndü eve karşılar Kanglı Koca:
    ‘Oğul bir kız buldun mu? ’ Diye o an sorunca,
    Kan Turalı çok üzgün: ‘Yıkılsın Oğuz eli;
    Yarar kız bulamadım yoktur can baba,’ Dedi.
    ‘Hey oğul kız dileyip varan böyle varmaz ki,
    Sabah gidip öğleye dolanıp da gelmez ki.
    Sen ocağa sahip ol ben gideyim yerine,
    Mevlâ güç katar olsun dizlerimin ferine. ’

    Çok yaşlı kocalarla at tepti Kanglı Koca,
    Dolandı iç Oğuz’u bulamadı varınca.
    Dış Oğuz’a aştılar sanki soyu kesildi,
    Umudu tükenmişti ki Tırabzon’a geldi.

    Tırabzon tekfurunun meğer bir kızı vardı,
    Güzellerin güzeli görenleri yakardı.
    Yay germede hünerli attığı ok düşmezdi,
    Odaklanıp uçarak hedefi şaşırmazdı.

    Kaftanlığı üç deri üç azgın canavardan,
    Kızı almak uğruna nice er oldu candan.
    Üç canavardan biri kükremiş aslan idi,
    Biri kara boğaydı biri de erkek deve.
    Bu üçünü öldüren kızı alacak idi.
    Burçlardaki otuz baş ne aslan gördü ne deve,
    Boğanın boynuzunda Tekfur’un kızı için,
    Güreşte yenilerek hep kanlı geçti seçim.
    Kanglı Koca burçlarda sallanan başa baktı,
    Ejderhaları gördü titredi tüm etleri,
    Ayağına toplandı başındaki bitleri:
    ‘Oğluma anlatayım varsa hüneri gelsin,
    Ya da evdeki kızı almaya razı olsun. ’

    Diyerek döndü yurda,
    El öptü Kan Turalı.
    ‘Buldun mu’ diye sordu,
    ‘Buldum kaşı karalı.

    Amma gerek zorlu hüner,’
    ‘Altın akçe neler ister? ’
    ‘Hüner dedik oğul hüner,
    Var yiğit kâfire göster. ’

    ‘Soyluca atıma eyer vurayım,
    Kanlı kâfir ellerine varayım.
    Hüner buysa düşman başı kırayım,
    Göstereyim hünerimi ey baba. ’

    ‘Hüner dedikleri oğul odur ki;
    O kız için üç canavar beslerler,
    Kim ki canavarları basıp öldürür,
    O yiğide tutup kızı verirler.
    Eğer yenilirse dövüşen kişi,
    Kesip kafasını burca asarlar. ’

    Deyince babası Kan Turalı’ya,
    Dedi: ‘Bu sözünü dememeliydin;
    Başımın kakıncı yüzüme tokunç,
    Olmasın bey baba ey kadın ana,
    Çıkıyorum yola siz esen kalın. ’

    ‘Gördün mü oğlana ben neler dedim,
    Korkunç haberleri duyunca belki,
    Gitmeyeceğini düşünmüş idim. ’
    Diyerek, söyledi neler söyledi:

    ‘Oğul senin varacağın yerin
    Dolamaç dolamaç yolları olur
    Atlı batıp çıkamaz onun balçığı olur
    Alaca yılan sökemez onun ormanı olur
    Gök ile boy ölçüşen onun kalesi olur
    Göz kamaştırıp gönül alan onun güzeli olur
    Hay demeden baş getiren cellâdı olur
    Sırtında kalkan oynar yayası olur
    Yaman yerlere yeltendin geri dön
    Ak sakallı babanı ihtiyarcık olmuş ananı ağlatma. ’

    Kan Turalı kızdı bu kez
    Yiğit olan yiğit ürkmez
    Söyledi babasına
    Öfkesini belli etmez:

    ‘Ne söylersin ne dersin canım baba
    Bu kadar işten korkan yiğit mi olur
    Alp ere korku vermek ayıp olur
    Dolamaç dolamaç yollarını
    Mevlâm kor ise geceleyin at sürüp geçeyim
    Atlı batıp çıkamaz onun balçığına kumlar döşeyeyim
    Ala yılan sökemez ormanını
    Çakmak çakıp ateşe vereyim
    Gök ile boy ölçüşen kalelerini
    Mevlam kor ise yapayım yıkayım
    Göz kamaştıran gönül alan güzelinin boynun öpeyim
    Sırtında kalkan oynar yayasının
    Mevlâm kor ise başını keseyim
    Ya varayım ya varmayayım
    Ya geleyim ya gelmeyeyim
    Ya kara buğranın göğsü altında kalayım
    Ya boğanın boynuzuna ilişeyim
    Ya kükremiş aslanın pençesinde didileyim
    Ya varayım ya varmayayım
    Ya geleyim ya gelmeyeyim
    Yine görünceye kadar bey baba hatun ona esen kalın. ’

    Gördüler ki namusuna can adar,
    ‘Uğur ola oğul yol açık olsun.
    Bekleriz yolunu gelene kadar,
    Göster hünerini can sende kalsın. ’

    Kırk yiğitle birlik koyuldu yola,
    Yedi gün yedi gece at sürdüler.
    Kâfir sınırına yakın varınca,
    Çayırın üstüne çadır diktiler.

    Kan Turalı gürzünü göğe atıp tutarken,
    Yiğitlere söyledi, Hânım neler söyledi:

    ‘Hey kırk eşim kırk arkadaşım
    Yüğrük olsa yarışsam
    Güçlü olsa güreşsem
    Hak Teâlâ’ yardım eylese
    Üç canavarı öldürsem
    Güzeller sultanı sarılar giyen Selcen Hatun’u alsam
    Babamın anamın evine dönsem
    Hey kırk eşim kırk arkadaşım
    Kırkınıza kurban olsun benim başım. ’

    Tekfur’a bir haber vardı bir yiğit gelmiş Oğuz’dan,
    Adı, Kan Turalı imiş hem cilasun hem yağızdan.
    Geliş nedenini sorduk kızını ister dediler,
    Karşılandı yiğit beyler fazlaca saygı gördüler.
    Akça çadırlar dikildi alaca halı serildi,
    Akça koyunlar kesilip alca şaraptan verildi.
    Sonra huzura vardılar Tekfur zevke kapılmıştı,
    Yedi kat meydan süzüldü ortaya köşk yapılmıştı.
    Sarı giyimli Selcen kız yukarıdan seyrederdi,
    Gizli zırh giyinmiş kâfir beyleri takip ederdi.
    O sırada sordu Tekfur: ‘Yiğit nerden geliyorsun? ’
    Kan Turalı kalktı yerden yürüdü kasılaraktan,
    Sıvadı ak bilekleri ak alnını açaraktan:

    ‘Karşı yatan kara dağını aşmağa gelmişim
    Akıntılı suyunu geçmeğe gelmişim
    Dar eteğine geniş koltuğuna sığınmağa gelmişim
    Tanrı buyruğu ile Peygamber kavli ile
    Kızını almağa gelmişim. ’

    Deyince, Bey Kan Turalı,
    ‘Anadan doğmaca soyun;
    Yarışmanın ilk kuralı. ’
    Dedi Tekfur, başlar oyun.

    Soyunup beline bir keten sardı,
    Yiğitçe davranıp meydana vardı.
    Hem yakışıklıydı hem de bilgili,
    Yüzü örtülüydü tutup çıkardı.

    Ne bir töre idi ne bir gelenek,
    Kara Çöğür ile oğlu Kırk Kınuk,
    Kan Turalı’yla boz aygırlı Beyrek,
    Oğuzda örtülü dört yiğit vardı.

    Görünce yüzünü Tekfur’un kızı,
    Yanıp tutuşur da yapar mı nazı.
    ‘Babamın gönlüne doğsa düşüncem,
    İnsafa gelerek çok görse azı.

    Görmedim ömrümde bu nasıl er’se,
    Benim gördüğümü babam da görse,
    Başlık kesip beni yiğide verse,
    Yoksa yazık olur,’ dedi ‘yiğide’.

    Zincirli kara boğa getirildi meydana,
    Bir boynuz darbesiyle yoğurdu mermer taşı.
    ‘Yıkılsın Oğuz eli. ’ Diyerek sevinenler,
    ‘Şimdi atar yiğidi. ’ Dedi kâfirin başı.

    Ağlaşmaya başladı işitince yiğitler,
    Kan Turalı dedi ki: ‘Kolca kopuzu alın,
    Bırakın ağlaşmayı övün beni yiğitler. ’
    Kan Turalı övüldü Hânım nasıl övüldü:

    ‘Sultanım Kan Turalı
    Kalkarak yerinden doğrulmadın mı
    Yelesi kara soylu atına binmedin mi
    Arku Beli Ala Dağı
    Avlayarak kuşlayarak aşmadın mı
    Babanın ak otağının eşiğinde
    Hizmetçiler inek sağar görmedin mi
    Boğa boğa dedikleri
    Kara inek buzağısı değil midir
    Alp yiğitler hasmından kaygılanır mı hiç?
    Sarılar giymiş Selcen Hatun köşkten bakar
    Kime baksa aşkından ateşe yakar
    Kan Turalı sarılar giyen kız aşkına bir hû! ’

    Kan Turalı seslendi: ‘Bırakın geldin boğa,’
    Saldılar ki boğayı benzer dumanlı dağa.
    Burnu buhar kazanı mızrak boynuz saldırdı;
    Salâvat getirerek öyle bir yumruk vurdu,
    Alnından yumruk alan boğa öylece durdu,
    Sonra kıçı üstüne çöktü olduğu yere.
    Kan Turalı bu sıra yumruğunu başına,
    Dayayıp sürüp gitti ta meydanın dışına.

    Zamana güreştiler
    Ne Kan Turalı yener,
    Ne soluğu buharlı
    Azgınca boğa döner.

    Kara azgın boğanın ağzına köpük doldu,
    Kan Turalı bu sıra yenecek yolu buldu.
    Boğanın önündeyken birden bire çekildi,
    Boşta kalınca boğa boynuz üstü dikildi.
    Kuyruğundan üç kere kaldırıp yere çaldı,
    Parçalandı her biri boğa kemiksiz kaldı.
    Basıp boğazlayarak tutup yüzdü deriyi;
    Getirerek Tekfur’un önüne atıverdi:
    ‘Yarın sabah kızını bana veresin,’ dedi.

    Tekfur: ‘Kızımı verin şehirden sürün gitsin,
    Deyince, kardeş oğlu: ‘Canavarların şahı’
    Dedi: ‘aslandır ama, hünerini göstersin,
    Aslanı da yenerse kızı alıp da gitsin. ’

    Çıkardılar aslanı kükredi şimşek indi,
    Ne kadar at var ise meydanda korkup sindi.
    ‘Boğadan kurtuldu ya aslan ile ne yapar,’
    Ağlaşırken yiğitler sanki kıyamet kopar.
    Kan Turalı gördü ki yiğitleri ağlaşır:
    ‘Bre alca kopuzu alarak övün beni,
    Sarı giyen kız için aslandan döneyim mi? ’

    Deyince, kırk yoldaşı
    Burada söylediler,
    Görelim bir ey Hânım
    Bak neler söylediler:

    ‘Sultanım Kan Turalı
    Akça sazlar içinde sarı deriler görüp taylar basan
    Göğüs yarıp kanını alan
    Kara polat öz kılıçtan dönmeyen
    Ak kirişli sert yaydan korkmayan
    Ak tüylü delici oktan çekinmeyen
    Canavarlar sultanı kükremiş aslan kıran
    Ala köpek yavrusuna kendisini dalatır mı
    Alp yiğitler savaş günü hasmından kaygılanır mı
    Sarı giymiş Selcen Hatun köşkten bakar
    Kime baksa aşkından ateşe yakar
    Sarı giymiş kız aşkına bir hû! ’

    ‘Bre kâfir bırakın gelsin aslan’ dedi ya,
    Kara Polat öz kılıç yok ki ikiye biçsin.
    ‘Tanrım medet,’ diyerek sığındı Yaradan’a,
    Bu güreşte yenilen tatlı canından geçsin.

    Saldırınca dev aslan gözetip pençesini,
    Dolayıp sunuverdi bir çoban keçesini.
    Muhammed’e salâvat getirip gözeterek,
    Yumruğunu alnına bir hamleyle atarak,
    Saydırıldı parçalar aslanın çenesinden,
    Tutup yüzdü belini kanlanmış yelesinden.
    Sonra koca aslanı kaldırıp çaldı yere,
    Tekfur’un huzuruna vardı ikinci kere:

    ‘Kızı bana ver’ dedi
    Tekfur: ‘Varın getirin,
    Yiğidi gönlüm sevdi
    Kızımı buna verin.

    İster dursun ister gitsin’
    Deyince, karındaş oğlu:

    ‘Canavarların başı
    Kara erkek devedir,
    Oyununu oynasın
    Yenerse hak güveydir. ’

    Tanrı’dan oldu izin
    ‘Devam’dedi durdu mu,
    Kan Turalı’ya döndü
    Kara Tekfur yardımı:

    ‘Bu devenin ağzını
    Bağlayın yedi yerden,’
    Emri çıktı Tekfur’un:
    ‘Sonra meydana sürün. ’

    Şahittir kara yerler
    Kesin emri aldılar,
    Oyun etti kâfirler
    Bağlamadan saldılar.

    Kan Turalı fırlayıp girdi koltuk altına,
    Önceki iki güreş yormuştu epey onu;
    Yiğit sarhoşmuş gibi çıkarken kayıp düştü.
    Altı cellât yetişip ensesine yapıştı,
    Tuttular yalın kılıç yoldaşları tutuştu;
    Söyledi yiğitleri Hânım neler söyledi:

    ‘Kalkarak Kan Turalı yerinden doğruluverdin
    Yelesi kara soylu atına sıçrayıp bindin
    Ala gözlü yiğitlerini yanına aldın
    Arku Beli Ala Dağı geceleyin aştın
    Akıntılı güzel suyunu geceleyin geçtin
    Kanlı kâfir eline geceleyin girdin
    Kara boğa geldiğinde unufak ettin
    Kükremiş aslan geldiğinde belini büktün
    Kara buğra geldiğinde niye düştün?
    Kara kara dağlardan haber aşar
    Kanlı kanlı sulardan haber geçer
    Kudretli Oğuz eline haber varır
    Kanglı Koca oğlu Kan Turalı netmiş derler
    Kara boğa geldiğinde kaldırıp yere vurmuş
    Kükremiş aslan geldiğinde belini bükmüş
    Kara buğra geldiğinde niye düşmüş derler
    Büyük küçük kalmaz söz eder
    Yaşlı kadın erkek kalmaz kötü söyler
    Ak sakallı baban dertli olur
    Kocamış anan kan yaş döker
    Hânım kalkıp yerinden doğrulmazsan
    Altı cellât ensende yalın kılıç tutar
    Sonunda güzel basını keser
    Aşağıdan (bilgi yelpazesi. net) yukarı bakmaz mısın
    Sarı giyen Selcen Hatun işaret eder görmez misin
    Seni, deve burnundan yıkılır olur, dediler bilmez misin
    Sarı giyen Selcen Hatun köşkten bakar
    Kime baksa aşkından ateşe yakar
    Sarı giymiş kız aşkına bir hû! ’

    Kan Turalı doğruldu: ‘Bre ben bu devenin,
    Yapışırsam burnuna hakkı olur güvenin.
    Haber varır Oğuza dolanır dilden dile,
    Derler ki kız kurtardı söyler gider sevenim.

    Bre kolca kopuzu çalarak övün beni;
    Sığınmışım Tanrı’ya rüzgâr olup eserim,
    Döner miyim buğradan tutup başın keserim. ’

    Yiğit Kan Turalı’yı
    Övmek için söyledi,
    Görelim yoldaşları
    Hânım neler söyledi:
    ‘Yüksek kayaların başında yuva tutan
    Kadir ulu Tanrı’ya yakın uçan
    Mancınığı ağır taştan gıcırdayıp vuran
    Arı gölün ördeğini şakıyıp alan
    Koca üveyik dipte yürürken çekip yüzen
    Karıncığı aç olsa kalkıp uçan
    Cümle kuşun sultanı kartal kuşu
    Kanadıyla saksağana kendisini güldürür mü
    Alp yiğitler savaş günü hasmından kaygılanır mı
    Sarı giyen Selcen Hatun köşkten bakar
    Kime baksa aşkından ateşe yakar
    Kan Turalı sarılı kız aşkına bir hû! ’
    Adı güzel Muhammed’e
    Bir salâvat getirerek,
    Sevindirdi yiğitleri
    Hemen işi bitirerek.

    Öyle bir vuruş vurdu
    Bir tekmede bağırttı,
    Yığılıp kaldı deve
    İkincide dağıttı.

    Basıp kesti deveyi
    İki kayışlık soydu,
    Varıp Tekfur’a doğru
    Tutup önüne koydu:

    ‘Okluğuna bağ yapsın söyle akıncı başı,
    Koparsa lazım olur üzenginin kayışı. ’
    Deyince, kara Tekfur: ‘Vallahi bu yiğidi,
    Göz gördü can kaynadı gönlümüz sevdi,’ dedi.

    Kırk yerde kırk otağı diktirdi erlerine,
    Kırk gerdek odasını açtırdı yerlerine.
    Kan Turalı’yla kızı koydu gerdek evine.
    Ozan geldi coşturdu neşeli havalar çaldı;
    Kabardı koca yürek Oğuz’un yiğidinde,
    Kılıcını çıkardı çalarak kertti yeri:

    ‘Yer gibi kertileyim toprak gibi savrulayım,
    Kılıcıma doğranayım okuma saplanayım,
    Oğlum doğmasın doğarsa on güne varmasın,
    Bey babamın kadın anamın yüzünü görmeden,
    Bu gerdeğe girersem. ’ Dedi.

    Evini çözüp attı
    Devesini bağırttı,
    Koç atını kişnetti
    Zaman bilmedi göçtü.

    Yedi gün yedi gece durmadan gem çektirdi,
    Oğuz sınır boyuna gelip çadır diktirdi:

    ‘Hey kırk eşim kırk yoldaşım
    Kurban olsun size başım

    Tanrım yol verdi vardım canavardan can aldım,
    Sarılar giyen Selcen Hatun’u aldım geldim.
    Varın haber eyleyin can babam karşı gelsin,
    Tanrı güldürdü beni onun da yüzü gülsün. ’

    Kan Turalı gördü ki kondukları bu yerde,
    Çayır çimen soğuk su sanki derman her derde.
    Kuğu sülün turnalar uçuşur perde perde,
    Pek sevdiler bu yeri yiyip içip daldılar.

    Oğuz’un başına ne kaza gelse,
    Bilinir o zaman uykudan gelir.
    Kâfir civarında uykuya dalsa,
    Ya esir tutulur veyahut ölür.

    Yiğit kan turalı uykuya vardı,
    Hatunu Selcen’i vesvese sardı:
    ‘Âşıklarım çoktur ansızın basar
    Tutar yiğidimi kılıçlar, keser’

    Diye düşünerek, zırhı giydirdi,
    Er Kan Turalı’nın kara koç ata.
    Kendi de giyinip aldı mızrağı,
    Çıkıp yüksek yere gözler uzağı.

    Bu arada Tekfur sözünden geçti,
    Altı yüz kâfiri atlayıp seçti.
    Kara elbiseli seçilen atlı,
    Oğuz’un peşinden kuş olup uçtu.

    Kız nöbet beklerken geleni gördü,
    Ayırt eder oldu çakalı kurdu.
    Varıp yiğidinin başına durdu,
    Söyledi görelim neler söyledi:
    ‘Uyan artık kara başını kaldır yiğit
    Ala çekik güzel gözünü aç yiğit
    Kollarından ak ellerin bağlanmadan
    Ak alnın kara yere tepilmeden
    Ansızın güzel başın kesilmeden
    Alca kanın yer yüzüne dökülmeden
    Hasım yetişti düşman erişti
    Ne yatıyorsun kalk yiğit
    Yüksek kayalar oynamadan yer oyuldu
    Yaşlı beyler ölmeden el boşaldı
    Kaynaşarak uğraşarak dağdan indi
    Tertiplenip üzerine düşman geldi
    Yatacak yer mi buldun yurt mu buldun
    Noldu sana. ’
    Uyandı Kan Turalı: Ne söylüyorsun? ’ Dedi,
    ‘Yiğidim üzerine azgın düşmanlar geldi.
    Aşk ile bağlanarak seni sevdi bu yürek,
    Uyandırmak görevim hünerse senden gerek. ’

    Kan Turalı doğrularak arı sudan abdest aldı,
    Ak alnını koydu yere iki rekât namaz kıldı.
    Adı güzel Muhammed’e salâvatla dua etti,
    At tepti kâfire karşı Selcen Hatun varıp yetti.

    Er Kan Turalı durdu:
    ‘Nereye,’ diye sordu.
    ‘Savaşıp dövüşelim,
    Karşında koca ordu.

    Vuruşalım düşmanla
    Ölenimiz ölsün bey,
    Diktiğimiz otağa
    Kalanımız dönsün bey. ’

    Diyerek, sürdü atı,
    Karıştı doğu batı.
    Yeri göğü eledi,
    Hasmını tepeledi.

    Kalan düşman eğildi,
    Sandı hasım yenildi.
    Kılıcı kan içinde,
    Dönüp otağa geldi.

    Ve Kan Turalı’nın anasıyla babası,
    Tam da o sırada çıkageldi otağa.
    Gördüler ki gelenin kılıç kabzası kanlı,
    Yalnız bir hatun kişi oğulları görünmez;
    Haberini sordular Hânım nasıl sordular:
    ‘Anam kişi kızım kişi
    Tan atarken yerinden kalkı verdin
    Oğlu tutturdun mu
    Ansızın güzel başını kestirdin mi
    Kadın ana bey baba diye bağırttın mı
    Sen geliyorsun oğulcuğum görünmüyor bağrım yanıyor
    Ağız dilden birkaç kelime haber bana
    Kara başım kurban olsun gelin sana. ’
    Kız bildi ki gelenler kaynana kayın ata,
    ‘Nerede toz karışır nereye kuzgun akar;
    Orada arayalım’ mahmuz vurdu boz ata,
    Çıkıp yüksek tepeye aşağı doğru bakar.

    Gördü ki bir derede toz toplanır dağılır,
    Tepiklerken atını kan yürekten sağılır.
    Kan Turalı’nın atı oklanmış yerde yatar,
    Yiğidi yaralanmış durmadan kanı akar.
    Gözünde kan perdesi hem silip hem vuruyor,
    Yalın kılıç her darbe üç kâfiri kırıyor.

    Kaza şahin girmiş gibi at tepti kâfire girdi,
    Önüne geleni kırdı kaçanı uzağa sürdü.

    Kan Turalı gördü ki düşmanı kırar biri,
    Tanımadı Selcen’i ağlar yaralı yeri.
    Hasmına saldırana kızarak şöyle dedi,
    Görelim bir bakalım Hânım neler söyledi:
    ‘Kalkıp yerinden doğrulan yiğit ne yiğitsin
    Yelesi kara soylu atına binen yiğit ne yiğitsin
    Ha demeden başlar kesen
    Aklına esip benim düşmanıma giren yiğit ne yiğitsin
    İzinsiz düşmana girmek bizim elde ayıp olur
    Bre yürü
    Doğan kuş olarak uçayım mı
    Sakalınla boğazından tutayım mı
    Ha demeden senin başını ben keseyim mi
    Alca kanını yer yüzüne dökeyim mi
    Kara başını terkiye asayım mı
    Bre belâsı gelmiş yiğit ne yiğitsin
    Çekilip dön. ’
    Selcen Hatun söyledi,
    Hânım neler söyledi:

    ‘Hey yiğidim bey yiğidim
    Develer yavrusundan döner mi olur
    Kara koçta soy atlar
    Taycığını teper mi olur
    Ağıllarda akça koyun
    Kuzucuğun teper mi olur
    Alp yiğitler bey yiğitler
    Sevdiğine kıyar mı olur
    Yiğidim bey yiğidim
    Bu düşmanın bir ucu bana bir ucu sana. ’

    Kan Turalı bildi ki düşmanı basıp kıran,
    Sevdiği Selcen Hatun o da girdi bir yandan.
    Kaçan kovalanmadı can verdi karşı duran,
    Bindi atın terkine ne götürdü bu şan’dan.
    Giderken Kan Turalı aklına böyle geldi,
    Sonra Selcen Hatun’a aklındakini dedi:
    ‘Kalkıp ey Selcen Hatun doğrulduğunda
    Yelesi kara soylu atına bindiğinde
    Babamın ak otağının eşiğine indiğinde
    Oğuz’un ala gözlü kızı gelini destan anlattığında
    Herkes sözünü söylediğinde
    Sen orada durasın övünesin
    Kan Turalı perişan oldu
    At arkasına aldım çıktım diyesin
    Gözüm döndü gönlüm gitti
    Öldürürüm seni. ’
    Selcen Hatun durumun ne olduğunu bildi,
    Yiğidine söyledi Hânım neler söyledi:

    ‘Bey yiğit
    Övünürse erkek övünsün aslandır
    Övünmelik kadınlara yaraşmaz
    Övünmekle kadın erkek olmaz
    Alaca yorgan içinde seninle sarmaşmadım
    Tatlı damak tutarak emişmedim
    Al duvağımın altından söyleşmedim
    Tez sevdin tez usandın dönek oğlu dönek
    Yaradan Allah bilir ben sana
    Dostum, aşığım kıyma bana. ’

    Kan Turalı: ‘Yine de öldürmem gerek,’ dedi,
    Yiğidinin sözüne kız öfkeleniverdi:
    ‘Bre sersem budala ben yapıştım alt kulpa,
    Sen sözümü anlamaz yapışırsın üst kulpa.
    Bre densizin oğlu okla mı kılıçla mı;
    Gel beri konuşalım ölüme vuruşalım. ’

    Atını tepikleyip çıktı bir sergen yere,
    Okluğunda doksan ok döküldü birden yere.
    İki oku ayırdı temrenini çıkardı,
    Temrenli ok atmaya kıyamadı yiğide.
    Birini yedek tutup birini yaya taktı,
    ‘At okunu,’ diyerek sıra verdi yiğide.
    ‘Önce sen at okunu kızların yolu evvel,’
    Kız öyle bir ok attı görmemiş yedi düvel.
    Aklı başından gitti varıp Selcen Hatunu;
    Sarıp ince belinden sevip gönül eyledi,
    Kan Turalı söyledi Hânım neler söyledi:

    ‘Işıl ışıl ışıldayan ince giyenim
    Yere basmayıp yürüyen selvi boylum
    Kar üzerine kan damlamış gibi kızıl yanaklım
    Çift badem sığmayan dar ağızlım
    Ressamların çizdiği kara kaşlım
    Kurumsu kırk tutam kara saçlım
    Aslan soyu sultan kızı
    Öldürmeğe ben seni kıyar mıydım
    Kendi canıma kıyarım ben sana kıymam
    Ben seni deniyordum. ’

    Aşk gerdeğe girmez mi
    Selcen Hatun söyledi,
    Dost yiğidi bilmez mi
    Hânım neler söyledi:

    ‘Kalkıp da yerimden doğrulurdum
    Yelesi kara soylu atıma binerdim
    Babamın ak otağından çıkardım
    Arku Beli Ala Dağı avlardım
    Ala geyik yabani geyik kovalardım
    Çekince bir ok ile vururdum
    Temrensiz ok ile yiğit seni deniyordum
    Öldürmeğe yiğidim ben seni kıyar mıydım. ’

    Irağından yakınında geçtiler,
    Tatlı damak vererek emiştiler.
    Ak boz atlarını tepikleyerek,
    Babasının yanına eriştiler.

    Babası oğlunu gördü sevindi,
    Yol gözler ananın sancısı dindi.
    Kanglı Koca o an şükür eyledi,
    Oğlu ve gelinle Oğuz’a indi.

    Yeşil çimen üstüne ala çadır diktirdi,
    Boz aygır kara buğra akça koçlar kestirdi.
    Düğün dernek kurdurup beyleri ağırladı,
    Altınlı gölgeliğe oğlunu uğurladı.

    Kan Turalı varıp gerdeğe girdi,
    Selcen Hatun ile murada erdi.

    Dedem Korkut geldi neşeli havalar çaldı,
    Destan söyledi, deyiş dedi.
    Gazi erenlerin başına ne geldiğini söyledi:
    ‘Şimdi hani dediğim bey erenler
    Dünya benim diyenler
    Ecel aldı yer gizledi
    Ölümlü dünya kime kaldı
    Gelimli gidimli dünya
    Son ucu ölümlü dünya. ’
    Dua edelim Hânım:

    ‘Ecel geldiğinde arı imandan ayırmasın.
    Mevla’m alçaklara el açtırmasın.
    Allah’ın verdiği umudun kesilmesin.
    Ak alnında beş kelime dua kıldık, kabul olsun.
    Âmin diyenler Tanrı’nın yüzünü görsün.
    Derlesin toplasın günahınızı adı güzel Muhammed Mustafa’ya bağışlasın Hânım hey! ... ’

    KANLI KOCA OĞLU KAN TURALI HİKAYESİ DESTANININ ÖZETİ (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)

    Kanlı Koca adında bir Oğuz eri kahraman oğlu Kan Turalı’ya onu evlendirmek istediğini söyler. Ancak oğlan, aradığı kadar kahraman, gözü pek bir kız bulamaz. Babası arar ve Trabzon tekürünün kızının tam oğlunun istediği gibi bir kız olduğuna kanaat getirir.

    Bir aslanı, bir boğayı ve bir deveyi öldürmek şartıyla verilecek olan kızı, Kan Turalı bu şartları gerçekleştirerek alır. Evlendikleri gece kafirlerin saldırısına uğrar ve savaşırlar. Savaş devam ederken Selcen Hatun eşini arar, bulamaz. Bulduğu yerde de yardım eder. Selcen Hatun’un düşmanı yendiği için övüneceğini düşünen Kan Turalı, Selcen’i öldürmeye karar verir.

    Ok çekerler; ancak Selcen, okunun başındaki demiri çıkartmıştır. Selcen’i böylece deneyen Kan Turalı ve Selcen, yurtlarına dönerler.
    oLmadı bir çay koy.. Ben bir ömüR..demLenirim

    qözLerinde..!

  6. #16
    aRZuU - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Forum Üyesi
    Üyelik tarihi
    04.Şubat.2014
    Mesajlar
    10,882
    Mentioned
    42 Post(s)
    Tagged
    34 Thread(s)
    KANLI KOCA OĞLU KAN TURALI HİKAYESİ DESTANININ ÖZETİ (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)

    Kanlı Koca adında bir Oğuz eri kahraman oğlu Kan Turalı’ya onu evlendirmek istediğini söyler. Ancak oğlan, aradığı kadar kahraman, gözü pek bir kız bulamaz. Babası arar ve Trabzon tekürünün kızının tam oğlunun istediği gibi bir kız olduğuna kanaat getirir.

    Bir aslanı, bir boğayı ve bir deveyi öldürmek şartıyla verilecek olan kızı, Kan Turalı bu şartları gerçekleştirerek alır. Evlendikleri gece kafirlerin saldırısına uğrar ve savaşırlar. Savaş devam ederken Selcen Hatun eşini arar, bulamaz. Bulduğu yerde de yardım eder. Selcen Hatun’un düşmanı yendiği için övüneceğini düşünen Kan Turalı, Selcen’i öldürmeye karar verir.

    Ok çekerler; ancak Selcen, okunun başındaki demiri çıkartmıştır. Selcen’i böylece deneyen Kan Turalı ve Selcen, yurtlarına dönerler.

    KANLI KOCA OĞLU KAN TURALI HİKAYESİ, DESTANI (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)

    Oğuz’un zamanında Kanlı Koca denilen;
    Gürbüz bir kişi vardı, er yiğittir övülen.
    Onun da yetişkince oğulcuğu vardı ki;
    Adı, Kan Turalı’dır, size destan edilen.

    Kanglı Koca beylerle bir gün sohbet ederken:
    ‘Ya erenler yoldaşlar babam öldü ben kaldım,
    Töremiz böyle söyler yer ve yurdunu aldım.
    Gün gelip öleceğim oğlum yalnız kalacak,
    Neyim var neyim yoksa Kan Turalı alacak.
    Gözlerim görür iken bundan iyisi yoktur,
    Onu evlendireyim bir babaya bu haktır. ’
    Deyince, Kan Turalı: ‘Madem böyle düşündün,
    Layık kız nasıl olur? Söyle bana can baba. ’
    ‘Nasıl hatun istersin düşün taşın de bana. ’
    Diye, sordu babası aldı hazır cevabı:
    ‘Ben yerimden kalkmadan o yerinden kalkmalı,
    Ben atıma binmeden o atlayıp binmeli,
    Ben kâfire varmadan o başın getirmeli. ’
    ‘Sen kız istemezmişsin bir bahadır istersin,
    O yorulup didinsin sen hazırdan yiyesin. ’

    ‘Cicili bicili bir Türkmen kızı,
    Alırsan neylerim çekilmez nazı.
    Söylesem sözü yok dillesem dili,
    Biter malım mülküm yığamaz azı. ’

    ‘Oğul kız görmek senden mal rızık vermek benden. ’
    Deyince, Kan Turalı kalktı hemen yerinden;
    Atlandı kırk yiğitle mola verip durmadı,
    İç Oğuzu tüm gezdi uygun bir kız görmedi.
    Çekilip döndü eve karşılar Kanglı Koca:
    ‘Oğul bir kız buldun mu? ’ Diye o an sorunca,
    Kan Turalı çok üzgün: ‘Yıkılsın Oğuz eli;
    Yarar kız bulamadım yoktur can baba,’ Dedi.
    ‘Hey oğul kız dileyip varan böyle varmaz ki,
    Sabah gidip öğleye dolanıp da gelmez ki.
    Sen ocağa sahip ol ben gideyim yerine,
    Mevlâ güç katar olsun dizlerimin ferine. ’

    Çok yaşlı kocalarla at tepti Kanglı Koca,
    Dolandı iç Oğuz’u bulamadı varınca.
    Dış Oğuz’a aştılar sanki soyu kesildi,
    Umudu tükenmişti ki Tırabzon’a geldi.

    Tırabzon tekfurunun meğer bir kızı vardı,
    Güzellerin güzeli görenleri yakardı.
    Yay germede hünerli attığı ok düşmezdi,
    Odaklanıp uçarak hedefi şaşırmazdı.

    Kaftanlığı üç deri üç azgın canavardan,
    Kızı almak uğruna nice er oldu candan.
    Üç canavardan biri kükremiş aslan idi,
    Biri kara boğaydı biri de erkek deve.
    Bu üçünü öldüren kızı alacak idi.
    Burçlardaki otuz baş ne aslan gördü ne deve,
    Boğanın boynuzunda Tekfur’un kızı için,
    Güreşte yenilerek hep kanlı geçti seçim.
    Kanglı Koca burçlarda sallanan başa baktı,
    Ejderhaları gördü titredi tüm etleri,
    Ayağına toplandı başındaki bitleri:
    ‘Oğluma anlatayım varsa hüneri gelsin,
    Ya da evdeki kızı almaya razı olsun. ’

    Diyerek döndü yurda,
    El öptü Kan Turalı.
    ‘Buldun mu’ diye sordu,
    ‘Buldum kaşı karalı.

    Amma gerek zorlu hüner,’
    ‘Altın akçe neler ister? ’
    ‘Hüner dedik oğul hüner,
    Var yiğit kâfire göster. ’

    ‘Soyluca atıma eyer vurayım,
    Kanlı kâfir ellerine varayım.
    Hüner buysa düşman başı kırayım,
    Göstereyim hünerimi ey baba. ’

    ‘Hüner dedikleri oğul odur ki;
    O kız için üç canavar beslerler,
    Kim ki canavarları basıp öldürür,
    O yiğide tutup kızı verirler.
    Eğer yenilirse dövüşen kişi,
    Kesip kafasını burca asarlar. ’

    Deyince babası Kan Turalı’ya,
    Dedi: ‘Bu sözünü dememeliydin;
    Başımın kakıncı yüzüme tokunç,
    Olmasın bey baba ey kadın ana,
    Çıkıyorum yola siz esen kalın. ’

    ‘Gördün mü oğlana ben neler dedim,
    Korkunç haberleri duyunca belki,
    Gitmeyeceğini düşünmüş idim. ’
    Diyerek, söyledi neler söyledi:

    ‘Oğul senin varacağın yerin
    Dolamaç dolamaç yolları olur
    Atlı batıp çıkamaz onun balçığı olur
    Alaca yılan sökemez onun ormanı olur
    Gök ile boy ölçüşen onun kalesi olur
    Göz kamaştırıp gönül alan onun güzeli olur
    Hay demeden baş getiren cellâdı olur
    Sırtında kalkan oynar yayası olur
    Yaman yerlere yeltendin geri dön
    Ak sakallı babanı ihtiyarcık olmuş ananı ağlatma. ’

    Kan Turalı kızdı bu kez
    Yiğit olan yiğit ürkmez
    Söyledi babasına
    Öfkesini belli etmez:

    ‘Ne söylersin ne dersin canım baba
    Bu kadar işten korkan yiğit mi olur
    Alp ere korku vermek ayıp olur
    Dolamaç dolamaç yollarını
    Mevlâm kor ise geceleyin at sürüp geçeyim
    Atlı batıp çıkamaz onun balçığına kumlar döşeyeyim
    Ala yılan sökemez ormanını
    Çakmak çakıp ateşe vereyim
    Gök ile boy ölçüşen kalelerini
    Mevlam kor ise yapayım yıkayım
    Göz kamaştıran gönül alan güzelinin boynun öpeyim
    Sırtında kalkan oynar yayasının
    Mevlâm kor ise başını keseyim
    Ya varayım ya varmayayım
    Ya geleyim ya gelmeyeyim
    Ya kara buğranın göğsü altında kalayım
    Ya boğanın boynuzuna ilişeyim
    Ya kükremiş aslanın pençesinde didileyim
    Ya varayım ya varmayayım
    Ya geleyim ya gelmeyeyim
    Yine görünceye kadar bey baba hatun ona esen kalın. ’

    Gördüler ki namusuna can adar,
    ‘Uğur ola oğul yol açık olsun.
    Bekleriz yolunu gelene kadar,
    Göster hünerini can sende kalsın. ’

    Kırk yiğitle birlik koyuldu yola,
    Yedi gün yedi gece at sürdüler.
    Kâfir sınırına yakın varınca,
    Çayırın üstüne çadır diktiler.

    Kan Turalı gürzünü göğe atıp tutarken,
    Yiğitlere söyledi, Hânım neler söyledi:

    ‘Hey kırk eşim kırk arkadaşım
    Yüğrük olsa yarışsam
    Güçlü olsa güreşsem
    Hak Teâlâ’ yardım eylese
    Üç canavarı öldürsem
    Güzeller sultanı sarılar giyen Selcen Hatun’u alsam
    Babamın anamın evine dönsem
    Hey kırk eşim kırk arkadaşım
    Kırkınıza kurban olsun benim başım. ’

    Tekfur’a bir haber vardı bir yiğit gelmiş Oğuz’dan,
    Adı, Kan Turalı imiş hem cilasun hem yağızdan.
    Geliş nedenini sorduk kızını ister dediler,
    Karşılandı yiğit beyler fazlaca saygı gördüler.
    Akça çadırlar dikildi alaca halı serildi,
    Akça koyunlar kesilip alca şaraptan verildi.
    Sonra huzura vardılar Tekfur zevke kapılmıştı,
    Yedi kat meydan süzüldü ortaya köşk yapılmıştı.
    Sarı giyimli Selcen kız yukarıdan seyrederdi,
    Gizli zırh giyinmiş kâfir beyleri takip ederdi.
    O sırada sordu Tekfur: ‘Yiğit nerden geliyorsun? ’
    Kan Turalı kalktı yerden yürüdü kasılaraktan,
    Sıvadı ak bilekleri ak alnını açaraktan:

    ‘Karşı yatan kara dağını aşmağa gelmişim
    Akıntılı suyunu geçmeğe gelmişim
    Dar eteğine geniş koltuğuna sığınmağa gelmişim
    Tanrı buyruğu ile Peygamber kavli ile
    Kızını almağa gelmişim. ’

    Deyince, Bey Kan Turalı,
    ‘Anadan doğmaca soyun;
    Yarışmanın ilk kuralı. ’
    Dedi Tekfur, başlar oyun.

    Soyunup beline bir keten sardı,
    Yiğitçe davranıp meydana vardı.
    Hem yakışıklıydı hem de bilgili,
    Yüzü örtülüydü tutup çıkardı.

    Ne bir töre idi ne bir gelenek,
    Kara Çöğür ile oğlu Kırk Kınuk,
    Kan Turalı’yla boz aygırlı Beyrek,
    Oğuzda örtülü dört yiğit vardı.

    Görünce yüzünü Tekfur’un kızı,
    Yanıp tutuşur da yapar mı nazı.
    ‘Babamın gönlüne doğsa düşüncem,
    İnsafa gelerek çok görse azı.

    Görmedim ömrümde bu nasıl er’se,
    Benim gördüğümü babam da görse,
    Başlık kesip beni yiğide verse,
    Yoksa yazık olur,’ dedi ‘yiğide’.

    Zincirli kara boğa getirildi meydana,
    Bir boynuz darbesiyle yoğurdu mermer taşı.
    ‘Yıkılsın Oğuz eli. ’ Diyerek sevinenler,
    ‘Şimdi atar yiğidi. ’ Dedi kâfirin başı.

    Ağlaşmaya başladı işitince yiğitler,
    Kan Turalı dedi ki: ‘Kolca kopuzu alın,
    Bırakın ağlaşmayı övün beni yiğitler. ’
    Kan Turalı övüldü Hânım nasıl övüldü:

    ‘Sultanım Kan Turalı
    Kalkarak yerinden doğrulmadın mı
    Yelesi kara soylu atına binmedin mi
    Arku Beli Ala Dağı
    Avlayarak kuşlayarak aşmadın mı
    Babanın ak otağının eşiğinde
    Hizmetçiler inek sağar görmedin mi
    Boğa boğa dedikleri
    Kara inek buzağısı değil midir
    Alp yiğitler hasmından kaygılanır mı hiç?
    Sarılar giymiş Selcen Hatun köşkten bakar
    Kime baksa aşkından ateşe yakar
    Kan Turalı sarılar giyen kız aşkına bir hû! ’

    Kan Turalı seslendi: ‘Bırakın geldin boğa,’
    Saldılar ki boğayı benzer dumanlı dağa.
    Burnu buhar kazanı mızrak boynuz saldırdı;
    Salâvat getirerek öyle bir yumruk vurdu,
    Alnından yumruk alan boğa öylece durdu,
    Sonra kıçı üstüne çöktü olduğu yere.
    Kan Turalı bu sıra yumruğunu başına,
    Dayayıp sürüp gitti ta meydanın dışına.

    Zamana güreştiler
    Ne Kan Turalı yener,
    Ne soluğu buharlı
    Azgınca boğa döner.

    Kara azgın boğanın ağzına köpük doldu,
    Kan Turalı bu sıra yenecek yolu buldu.
    Boğanın önündeyken birden bire çekildi,
    Boşta kalınca boğa boynuz üstü dikildi.
    Kuyruğundan üç kere kaldırıp yere çaldı,
    Parçalandı her biri boğa kemiksiz kaldı.
    Basıp boğazlayarak tutup yüzdü deriyi;
    Getirerek Tekfur’un önüne atıverdi:
    ‘Yarın sabah kızını bana veresin,’ dedi.

    Tekfur: ‘Kızımı verin şehirden sürün gitsin,
    Deyince, kardeş oğlu: ‘Canavarların şahı’
    Dedi: ‘aslandır ama, hünerini göstersin,
    Aslanı da yenerse kızı alıp da gitsin. ’

    Çıkardılar aslanı kükredi şimşek indi,
    Ne kadar at var ise meydanda korkup sindi.
    ‘Boğadan kurtuldu ya aslan ile ne yapar,’
    Ağlaşırken yiğitler sanki kıyamet kopar.
    Kan Turalı gördü ki yiğitleri ağlaşır:
    ‘Bre alca kopuzu alarak övün beni,
    Sarı giyen kız için aslandan döneyim mi? ’

    Deyince, kırk yoldaşı
    Burada söylediler,
    Görelim bir ey Hânım
    Bak neler söylediler:

    ‘Sultanım Kan Turalı
    Akça sazlar içinde sarı deriler görüp taylar basan
    Göğüs yarıp kanını alan
    Kara polat öz kılıçtan dönmeyen
    Ak kirişli sert yaydan korkmayan
    Ak tüylü delici oktan çekinmeyen
    Canavarlar sultanı kükremiş aslan kıran
    Ala köpek yavrusuna kendisini dalatır mı
    Alp yiğitler savaş günü hasmından kaygılanır mı
    Sarı giymiş Selcen Hatun köşkten bakar
    Kime baksa aşkından ateşe yakar
    Sarı giymiş kız aşkına bir hû! ’

    ‘Bre kâfir bırakın gelsin aslan’ dedi ya,
    Kara Polat öz kılıç yok ki ikiye biçsin.
    ‘Tanrım medet,’ diyerek sığındı Yaradan’a,
    Bu güreşte yenilen tatlı canından geçsin.

    Saldırınca dev aslan gözetip pençesini,
    Dolayıp sunuverdi bir çoban keçesini.
    Muhammed’e salâvat getirip gözeterek,
    Yumruğunu alnına bir hamleyle atarak,
    Saydırıldı parçalar aslanın çenesinden,
    Tutup yüzdü belini kanlanmış yelesinden.
    Sonra koca aslanı kaldırıp çaldı yere,
    Tekfur’un huzuruna vardı ikinci kere:

    ‘Kızı bana ver’ dedi
    Tekfur: ‘Varın getirin,
    Yiğidi gönlüm sevdi
    Kızımı buna verin.

    İster dursun ister gitsin’
    Deyince, karındaş oğlu:

    ‘Canavarların başı
    Kara erkek devedir,
    Oyununu oynasın
    Yenerse hak güveydir. ’

    Tanrı’dan oldu izin
    ‘Devam’dedi durdu mu,
    Kan Turalı’ya döndü
    Kara Tekfur yardımı:

    ‘Bu devenin ağzını
    Bağlayın yedi yerden,’
    Emri çıktı Tekfur’un:
    ‘Sonra meydana sürün. ’

    Şahittir kara yerler
    Kesin emri aldılar,
    Oyun etti kâfirler
    Bağlamadan saldılar.

    Kan Turalı fırlayıp girdi koltuk altına,
    Önceki iki güreş yormuştu epey onu;
    Yiğit sarhoşmuş gibi çıkarken kayıp düştü.
    Altı cellât yetişip ensesine yapıştı,
    Tuttular yalın kılıç yoldaşları tutuştu;
    Söyledi yiğitleri Hânım neler söyledi:

    ‘Kalkarak Kan Turalı yerinden doğruluverdin
    Yelesi kara soylu atına sıçrayıp bindin
    Ala gözlü yiğitlerini yanına aldın
    Arku Beli Ala Dağı geceleyin aştın
    Akıntılı güzel suyunu geceleyin geçtin
    Kanlı kâfir eline geceleyin girdin
    Kara boğa geldiğinde unufak ettin
    Kükremiş aslan geldiğinde belini büktün
    Kara buğra geldiğinde niye düştün?
    Kara kara dağlardan haber aşar
    Kanlı kanlı sulardan haber geçer
    Kudretli Oğuz eline haber varır
    Kanglı Koca oğlu Kan Turalı netmiş derler
    Kara boğa geldiğinde kaldırıp yere vurmuş
    Kükremiş aslan geldiğinde belini bükmüş
    Kara buğra geldiğinde niye düşmüş derler
    Büyük küçük kalmaz söz eder
    Yaşlı kadın erkek kalmaz kötü söyler
    Ak sakallı baban dertli olur
    Kocamış anan kan yaş döker
    Hânım kalkıp yerinden doğrulmazsan
    Altı cellât ensende yalın kılıç tutar
    Sonunda güzel basını keser
    Aşağıdan (bilgi yelpazesi. net) yukarı bakmaz mısın
    Sarı giyen Selcen Hatun işaret eder görmez misin
    Seni, deve burnundan yıkılır olur, dediler bilmez misin
    Sarı giyen Selcen Hatun köşkten bakar
    Kime baksa aşkından ateşe yakar
    Sarı giymiş kız aşkına bir hû! ’

    Kan Turalı doğruldu: ‘Bre ben bu devenin,
    Yapışırsam burnuna hakkı olur güvenin.
    Haber varır Oğuza dolanır dilden dile,
    Derler ki kız kurtardı söyler gider sevenim.

    Bre kolca kopuzu çalarak övün beni;
    Sığınmışım Tanrı’ya rüzgâr olup eserim,
    Döner miyim buğradan tutup başın keserim. ’

    Yiğit Kan Turalı’yı
    Övmek için söyledi,
    Görelim yoldaşları
    Hânım neler söyledi:
    ‘Yüksek kayaların başında yuva tutan
    Kadir ulu Tanrı’ya yakın uçan
    Mancınığı ağır taştan gıcırdayıp vuran
    Arı gölün ördeğini şakıyıp alan
    Koca üveyik dipte yürürken çekip yüzen
    Karıncığı aç olsa kalkıp uçan
    Cümle kuşun sultanı kartal kuşu
    Kanadıyla saksağana kendisini güldürür mü
    Alp yiğitler savaş günü hasmından kaygılanır mı
    Sarı giyen Selcen Hatun köşkten bakar
    Kime baksa aşkından ateşe yakar
    Kan Turalı sarılı kız aşkına bir hû! ’
    Adı güzel Muhammed’e
    Bir salâvat getirerek,
    Sevindirdi yiğitleri
    Hemen işi bitirerek.

    Öyle bir vuruş vurdu
    Bir tekmede bağırttı,
    Yığılıp kaldı deve
    İkincide dağıttı.

    Basıp kesti deveyi
    İki kayışlık soydu,
    Varıp Tekfur’a doğru
    Tutup önüne koydu:

    ‘Okluğuna bağ yapsın söyle akıncı başı,
    Koparsa lazım olur üzenginin kayışı. ’
    Deyince, kara Tekfur: ‘Vallahi bu yiğidi,
    Göz gördü can kaynadı gönlümüz sevdi,’ dedi.

    Kırk yerde kırk otağı diktirdi erlerine,
    Kırk gerdek odasını açtırdı yerlerine.
    Kan Turalı’yla kızı koydu gerdek evine.
    Ozan geldi coşturdu neşeli havalar çaldı;
    Kabardı koca yürek Oğuz’un yiğidinde,
    Kılıcını çıkardı çalarak kertti yeri:

    ‘Yer gibi kertileyim toprak gibi savrulayım,
    Kılıcıma doğranayım okuma saplanayım,
    Oğlum doğmasın doğarsa on güne varmasın,
    Bey babamın kadın anamın yüzünü görmeden,
    Bu gerdeğe girersem. ’ Dedi.

    Evini çözüp attı
    Devesini bağırttı,
    Koç atını kişnetti
    Zaman bilmedi göçtü.

    Yedi gün yedi gece durmadan gem çektirdi,
    Oğuz sınır boyuna gelip çadır diktirdi:

    ‘Hey kırk eşim kırk yoldaşım
    Kurban olsun size başım

    Tanrım yol verdi vardım canavardan can aldım,
    Sarılar giyen Selcen Hatun’u aldım geldim.
    Varın haber eyleyin can babam karşı gelsin,
    Tanrı güldürdü beni onun da yüzü gülsün. ’

    Kan Turalı gördü ki kondukları bu yerde,
    Çayır çimen soğuk su sanki derman her derde.
    Kuğu sülün turnalar uçuşur perde perde,
    Pek sevdiler bu yeri yiyip içip daldılar.

    Oğuz’un başına ne kaza gelse,
    Bilinir o zaman uykudan gelir.
    Kâfir civarında uykuya dalsa,
    Ya esir tutulur veyahut ölür.

    Yiğit kan turalı uykuya vardı,
    Hatunu Selcen’i vesvese sardı:
    ‘Âşıklarım çoktur ansızın basar
    Tutar yiğidimi kılıçlar, keser’

    Diye düşünerek, zırhı giydirdi,
    Er Kan Turalı’nın kara koç ata.
    Kendi de giyinip aldı mızrağı,
    Çıkıp yüksek yere gözler uzağı.

    Bu arada Tekfur sözünden geçti,
    Altı yüz kâfiri atlayıp seçti.
    Kara elbiseli seçilen atlı,
    Oğuz’un peşinden kuş olup uçtu.

    Kız nöbet beklerken geleni gördü,
    Ayırt eder oldu çakalı kurdu.
    Varıp yiğidinin başına durdu,
    Söyledi görelim neler söyledi:
    ‘Uyan artık kara başını kaldır yiğit
    Ala çekik güzel gözünü aç yiğit
    Kollarından ak ellerin bağlanmadan
    Ak alnın kara yere tepilmeden
    Ansızın güzel başın kesilmeden
    Alca kanın yer yüzüne dökülmeden
    Hasım yetişti düşman erişti
    Ne yatıyorsun kalk yiğit
    Yüksek kayalar oynamadan yer oyuldu
    Yaşlı beyler ölmeden el boşaldı
    Kaynaşarak uğraşarak dağdan indi
    Tertiplenip üzerine düşman geldi
    Yatacak yer mi buldun yurt mu buldun
    Noldu sana. ’
    Uyandı Kan Turalı: Ne söylüyorsun? ’ Dedi,
    ‘Yiğidim üzerine azgın düşmanlar geldi.
    Aşk ile bağlanarak seni sevdi bu yürek,
    Uyandırmak görevim hünerse senden gerek. ’

    Kan Turalı doğrularak arı sudan abdest aldı,
    Ak alnını koydu yere iki rekât namaz kıldı.
    Adı güzel Muhammed’e salâvatla dua etti,
    At tepti kâfire karşı Selcen Hatun varıp yetti.

    Er Kan Turalı durdu:
    ‘Nereye,’ diye sordu.
    ‘Savaşıp dövüşelim,
    Karşında koca ordu.

    Vuruşalım düşmanla
    Ölenimiz ölsün bey,
    Diktiğimiz otağa
    Kalanımız dönsün bey. ’

    Diyerek, sürdü atı,
    Karıştı doğu batı.
    Yeri göğü eledi,
    Hasmını tepeledi.

    Kalan düşman eğildi,
    Sandı hasım yenildi.
    Kılıcı kan içinde,
    Dönüp otağa geldi.

    Ve Kan Turalı’nın anasıyla babası,
    Tam da o sırada çıkageldi otağa.
    Gördüler ki gelenin kılıç kabzası kanlı,
    Yalnız bir hatun kişi oğulları görünmez;
    Haberini sordular Hânım nasıl sordular:
    ‘Anam kişi kızım kişi
    Tan atarken yerinden kalkı verdin
    Oğlu tutturdun mu
    Ansızın güzel başını kestirdin mi
    Kadın ana bey baba diye bağırttın mı
    Sen geliyorsun oğulcuğum görünmüyor bağrım yanıyor
    Ağız dilden birkaç kelime haber bana
    Kara başım kurban olsun gelin sana. ’
    Kız bildi ki gelenler kaynana kayın ata,
    ‘Nerede toz karışır nereye kuzgun akar;
    Orada arayalım’ mahmuz vurdu boz ata,
    Çıkıp yüksek tepeye aşağı doğru bakar.

    Gördü ki bir derede toz toplanır dağılır,
    Tepiklerken atını kan yürekten sağılır.
    Kan Turalı’nın atı oklanmış yerde yatar,
    Yiğidi yaralanmış durmadan kanı akar.
    Gözünde kan perdesi hem silip hem vuruyor,
    Yalın kılıç her darbe üç kâfiri kırıyor.

    Kaza şahin girmiş gibi at tepti kâfire girdi,
    Önüne geleni kırdı kaçanı uzağa sürdü.

    Kan Turalı gördü ki düşmanı kırar biri,
    Tanımadı Selcen’i ağlar yaralı yeri.
    Hasmına saldırana kızarak şöyle dedi,
    Görelim bir bakalım Hânım neler söyledi:
    ‘Kalkıp yerinden doğrulan yiğit ne yiğitsin
    Yelesi kara soylu atına binen yiğit ne yiğitsin
    Ha demeden başlar kesen
    Aklına esip benim düşmanıma giren yiğit ne yiğitsin
    İzinsiz düşmana girmek bizim elde ayıp olur
    Bre yürü
    Doğan kuş olarak uçayım mı
    Sakalınla boğazından tutayım mı
    Ha demeden senin başını ben keseyim mi
    Alca kanını yer yüzüne dökeyim mi
    Kara başını terkiye asayım mı
    Bre belâsı gelmiş yiğit ne yiğitsin
    Çekilip dön. ’
    Selcen Hatun söyledi,
    Hânım neler söyledi:

    ‘Hey yiğidim bey yiğidim
    Develer yavrusundan döner mi olur
    Kara koçta soy atlar
    Taycığını teper mi olur
    Ağıllarda akça koyun
    Kuzucuğun teper mi olur
    Alp yiğitler bey yiğitler
    Sevdiğine kıyar mı olur
    Yiğidim bey yiğidim
    Bu düşmanın bir ucu bana bir ucu sana. ’

    Kan Turalı bildi ki düşmanı basıp kıran,
    Sevdiği Selcen Hatun o da girdi bir yandan.
    Kaçan kovalanmadı can verdi karşı duran,
    Bindi atın terkine ne götürdü bu şan’dan.
    Giderken Kan Turalı aklına böyle geldi,
    Sonra Selcen Hatun’a aklındakini dedi:
    ‘Kalkıp ey Selcen Hatun doğrulduğunda
    Yelesi kara soylu atına bindiğinde
    Babamın ak otağının eşiğine indiğinde
    Oğuz’un ala gözlü kızı gelini destan anlattığında
    Herkes sözünü söylediğinde
    Sen orada durasın övünesin
    Kan Turalı perişan oldu
    At arkasına aldım çıktım diyesin
    Gözüm döndü gönlüm gitti
    Öldürürüm seni. ’
    Selcen Hatun durumun ne olduğunu bildi,
    Yiğidine söyledi Hânım neler söyledi:

    ‘Bey yiğit
    Övünürse erkek övünsün aslandır
    Övünmelik kadınlara yaraşmaz
    Övünmekle kadın erkek olmaz
    Alaca yorgan içinde seninle sarmaşmadım
    Tatlı damak tutarak emişmedim
    Al duvağımın altından söyleşmedim
    Tez sevdin tez usandın dönek oğlu dönek
    Yaradan Allah bilir ben sana
    Dostum, aşığım kıyma bana. ’

    Kan Turalı: ‘Yine de öldürmem gerek,’ dedi,
    Yiğidinin sözüne kız öfkeleniverdi:
    ‘Bre sersem budala ben yapıştım alt kulpa,
    Sen sözümü anlamaz yapışırsın üst kulpa.
    Bre densizin oğlu okla mı kılıçla mı;
    Gel beri konuşalım ölüme vuruşalım. ’

    Atını tepikleyip çıktı bir sergen yere,
    Okluğunda doksan ok döküldü birden yere.
    İki oku ayırdı temrenini çıkardı,
    Temrenli ok atmaya kıyamadı yiğide.
    Birini yedek tutup birini yaya taktı,
    ‘At okunu,’ diyerek sıra verdi yiğide.
    ‘Önce sen at okunu kızların yolu evvel,’
    Kız öyle bir ok attı görmemiş yedi düvel.
    Aklı başından gitti varıp Selcen Hatunu;
    Sarıp ince belinden sevip gönül eyledi,
    Kan Turalı söyledi Hânım neler söyledi:

    ‘Işıl ışıl ışıldayan ince giyenim
    Yere basmayıp yürüyen selvi boylum
    Kar üzerine kan damlamış gibi kızıl yanaklım
    Çift badem sığmayan dar ağızlım
    Ressamların çizdiği kara kaşlım
    Kurumsu kırk tutam kara saçlım
    Aslan soyu sultan kızı
    Öldürmeğe ben seni kıyar mıydım
    Kendi canıma kıyarım ben sana kıymam
    Ben seni deniyordum. ’

    Aşk gerdeğe girmez mi
    Selcen Hatun söyledi,
    Dost yiğidi bilmez mi
    Hânım neler söyledi:

    ‘Kalkıp da yerimden doğrulurdum
    Yelesi kara soylu atıma binerdim
    Babamın ak otağından çıkardım
    Arku Beli Ala Dağı avlardım
    Ala geyik yabani geyik kovalardım
    Çekince bir ok ile vururdum
    Temrensiz ok ile yiğit seni deniyordum
    Öldürmeğe yiğidim ben seni kıyar mıydım. ’

    Irağından yakınında geçtiler,
    Tatlı damak vererek emiştiler.
    Ak boz atlarını tepikleyerek,
    Babasının yanına eriştiler.

    Babası oğlunu gördü sevindi,
    Yol gözler ananın sancısı dindi.
    Kanglı Koca o an şükür eyledi,
    Oğlu ve gelinle Oğuz’a indi.

    Yeşil çimen üstüne ala çadır diktirdi,
    Boz aygır kara buğra akça koçlar kestirdi.
    Düğün dernek kurdurup beyleri ağırladı,
    Altınlı gölgeliğe oğlunu uğurladı.

    Kan Turalı varıp gerdeğe girdi,
    Selcen Hatun ile murada erdi.

    Dedem Korkut geldi neşeli havalar çaldı,
    Destan söyledi, deyiş dedi.
    Gazi erenlerin başına ne geldiğini söyledi:
    ‘Şimdi hani dediğim bey erenler
    Dünya benim diyenler
    Ecel aldı yer gizledi
    Ölümlü dünya kime kaldı
    Gelimli gidimli dünya
    Son ucu ölümlü dünya. ’
    Dua edelim Hânım:

    ‘Ecel geldiğinde arı imandan ayırmasın.
    Mevla’m alçaklara el açtırmasın.
    Allah’ın verdiği umudun kesilmesin.
    Ak alnında beş kelime dua kıldık, kabul olsun.
    Âmin diyenler Tanrı’nın yüzünü görsün.
    Derlesin toplasın günahınızı adı güzel Muhammed Mustafa’ya bağışlasın Hânım hey! ... ’
    oLmadı bir çay koy.. Ben bir ömüR..demLenirim

    qözLerinde..!

  7. #17
    aRZuU - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Forum Üyesi
    Üyelik tarihi
    04.Şubat.2014
    Mesajlar
    10,882
    Mentioned
    42 Post(s)
    Tagged
    34 Thread(s)
    KAZAN BEYİN OĞLU URUZ BEYİN TUTSAK OLMASI HİKAYESİ, DESTANI (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)

    Bir gün Ulaş oğlu Kazan Bey yerinden kalkmıştı. Kara yerin üzerine otağlarını diktirmişti. Bin yerde ipek halıcığı döşenmişti. Alaca gölgeliği gök yüzüne yükselmişti. Altın kadehler, sürahiler dizilmişti. Dokuz kara gözlü, örme saçlı, elleri bileğinden kınalı, parmakları süslü, boyunları birer karış kâfir kızları al şarabı altın kadeh ile kudretli Oğuz beylerine gezdiriyorlardı.

    Her birinden Ulaş oğlu Salur Kazan içmişti. Elbise, kaftan, çadır otağ bağışlıyordu, katar katar develer bağışlıyordu. Oğlu Uruz karşısında yaya dayanıp duruyordu. Sağ yanında kardeşi Kara Göne oturmuştu. Sol yanında dayısı Aruz oturmuştu.

    Kazan sağına baktı kah kah güldü. Soluna baktı çok sevindi. Karşısına baktı oğlancığını, Uruz’u gördü, elini eline çaldı ağladı. Oğlu Uruz’a bu iş hoş gelmedi. İleri geldi, diz çöktü, babasına çağırıp söyler, görelim hanım ne söyler:

    Der:

    Ünümü anla benim sözümü dinle ağam Kazan
    Sağına baktın kah kah güldün
    Soluna baktın çok sevindin
    Karşına baktın beni gördün ağladın
    Sebep nedir söyle bana
    Kara başım kurban olsun babam sana

    dedi.

    Söylemez olursan
    Kalkarak yerimden ban doğrulurum
    Kara gözlü yiğitlerimi beraberime ben alırım
    Kan Akbaza iline ben giderim
    Altın haça elimi ben basarım
    Papaz cübbesi giyen keşişin elini ben öperim
    Kara gözlü kâfir kızını ben alırım
    Daha senin yüzüne ben gelmem
    Ağladığına sebep ne söyle bana
    Kara başım kurban olsun ağam sana
    dedi. Kazan Bey kızardı, oğlanın yüzüne baktı, çağırıp söyler, görelim hanım ne söyler:

    Beri gel tayım oğul
    Sağıma doğru baktığımda kardeşim Kara Göneyi gördüm
    Baş kesmiştir kan dökmüştür ganimet almıştır ad kazanmıştır
    Soluma doğru baktığımda dayım Aruzu gördüm
    Baş kesmiştir kan dökmüştür ganimet almıştır ad kazanmıştır
    Karşıma doğru baktığımda seni gördüm
    On altı yaşına geldin
    Bir gün ola düşeyim öleyim sen kalasın
    Yay çekmedin ok atmadın baş kesmedin kan dökmedin
    Kanlı Oğuz içinde ganimet almadın

    yarınki gün zaman dönüp ben ölüp sen kalınca tacımı tahtımı sana vermezler diye sonumu andım ağladım oğul. ” dedi. Uruz burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

    Der:

    A bey baba
    Deve kadar büyümüşsün yavrusu kadar aklın yok
    Tepe kadar büyümüşsün darı kadar beynin yok

    Hüneri oğul babadan mı görür öğrenir, yoksa babalar oğuldan mı öğrenir, ne zaman sen beni alıp kâfir hudut boyuna çıkardın, kılıç çalıp baş kestin, ben senden ne gördüm ne öğreneyim. ”dedi. Kazan Bey elini eline çaldı kah kah güldü, der: “A beyler Uruz güzel söyledi, şeker yedi, beyler, siz yiyiniz içiniz, sohbetinizi dağıtmayınız, ben bu oğlanı alayım ava gideyim, yedi günlük azık ile çıkayım, ok attığım yerleri, kılıç çalıp baş kestiğim yerleri göstereyim, kâfir hudut boyuna, Cızığlara, Gökçe Dağa alıp çıkalım, sonra oğlana lâzım olur a beyler. ” dedi.

    Yağız al atını çektirdi, sıçradı bindi. Üç yüz süslü, işlemeli giyimli yiğit söyledi, beraberine aldı. Kırk elâ gözlü yiğidini Uruz beraberine aldı. Kazan oğlunu alıp kara dağlar üzerine ava çıktı. Av avladı, kuş kuşladı, yabani geyik yıktı. Yeşil düzlüğe, güzel çimene çadır dikti. Birkaç gün beyler ile yedi içti.

    Meğer Başı Açık Tatyan Kalesi’nden, Ak Saka Kalesi’nden kâfirin casusu var idi. Bunları görüp teküre geldi, der: “Hay ne oturuyorsun, köpeğini havlatmayan, kedini miyavlatmayan alplar başı Kazan oğlancığı ile sarhoş olup yatıyorlar. ” dedi. On altı bin kara elbiseli kâfir ata bindi, Kazan’ın üzerine dört nala yetişti.

    Baktılar gördüler altı bölük toz indi. Kimi der: “Geyik tozudur. ”, kimi der: “Düşman tozudur. ”. Kazan der: “Geyik olsa bir veya iki bölük olurdu, bu gelen bilmiş olun düşmandır. ” dedi.

    Toz yarıldı, güneş gibi ışıldadı, deniz gibi çalkandı, orman gibi karardı, on altı bin ip üzengili, keçe börklü, azgın dinli, kızgın dilli kâfir çıka geldi. Kazan yağız al atını çektirdi, sıçrayıp bindi. Oğlu Uruz gemini çektirdi, büyük cins atını oynattı, karşı geldi, der:

    Beri gel ağam Kazan
    Deniz gibi kararıp gelen nedir
    Ateş gibi ışıldayıp yıldız gibi parlayıp gelen nedir
    Ağız dilden beş kelime haber bana
    Kara başım kurban olsun babam sana

    dedi. Kazan der:

    Beri gel arslanım oğul
    Kara deniz gibi çalkalanıp gelen
    Kâfirin askeridir
    Güneş gibi ışıldayıp gelen
    Kâfirin başında miğferidir
    Yıldız gibi parlayıp gelen
    Kâfirin mızrağıdır
    Azgın dinli düşman kâfirdir oğul

    dedi. Oğlan der: “Düşman diye neye derler?” Kazan der: “Oğul onun için düşman derler ki biz onlara yetişsek öldürürüz, onlar bize yetişse öldürür. ” dedi. Uruz der: “Baba içinde bey yiğitleri öldürseler kan sorarlar mı, davalarlar mı?”

    Kazan der: “Oğul bin Kâfir öldürsen kimse senden kan dâvalamaz, amma azgın dinli kâfirdir, güzel yerde rast geldi, fakat bana sen kötü yerde ayak bağı oldun oğul. ” dedi. Uruz burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

    Uruz der:

    Beri gel ağam Kazan
    Kalkıp da yerimden
    Büyük cins atımı saklardım bugün için
    Günü geldi
    Akmeydanda koşturayım senin için
    Alaca ejder sivrisi mızrağımı saklardım bugün için
    Günü geldi
    Kaba karın geniş göğüste oynatayım senin için
    Kara çelik öz kılıcımı saklardım bugün için
    Günü geldi
    Pis dinli kâfir başını kestireyim senin için
    Yapısı pek demir elbisemi saklardım bugün için
    Günü geldi
    Yen yakalar diktireyim senin için
    Başımdan sağlam miğferler saklardım bugün için
    Günü geldi
    Kaba topuz altında deldireyim senin için
    Kırk yiğidimi saklardım bugün için
    Günü geldi
    Kâfirin başını kestireyim senin için
    Aslan adımı saklardım bugün için
    Günü geldi
    Yaka tutup kâfir ile uğraşayım senin için
    Ağız dilden birkaç kelime haber bana
    Kara başım kurban olsun ağam sana

    dedi. Kazan burada söylemiş, görelin hanım ne söylemiş:

    Kazan der:

    Oğul oğul ay oğul
    Benim ünümü anla sözümü dinle
    O kâfirin üçünü alıp birini aşırmaz okçusu olur
    Hay demeden başlar kesen cellâdı olur
    İnsan etini yahni kılan aşçısı olur
    Sen varacak kâfir değil
    Kalkarak yerimden ben doğrulayım
    Yağız al atın beline ben bineyim
    Gelen kâfir benimdir ben varayım
    Kara çelik öz kılıcımı çalayım
    Azgın dinli kâfirdir başlarını keseyim
    Döne döne savaşayım döne döne çekişeyim
    Kılıç çalıp baş kestiğimi gör de öğren
    Kara başına düşünce lâzım olur

    dedi. Uruz burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

    Der:

    A bey baba işitiyorum
    Amma Arafatta erkek kuzu kurban için
    Baba oğul kazanır ad için
    Oğul da kılıç kuşanır baba ***reti için
    Benin de başım kurban olsun senin için

    dedi. Kazan burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

    Kazan der:

    Oğul oğul ay oğul
    Düşmana girip baş kesmedin
    Adam öldürüp kan dökmedin
    Elâ gözlü kırk yiğidi beraberine al
    Göğsü güzel koca dağlar başına çık
    Benim savaştığımı benim dövüştüğümü
    Benim çekiştiğimi benim kılıçlaştığımı
    Gör de öğren ve hem bizim için pusuya yat oğul

    dedi. Uruz babasının sözünü kırmadı, çekilip geri döndü. Yerden yüce dağlar başına arkadaşlarını alıp çıktı. O zamanda oğul baba sözünü iki eylemezdi, iki eylese o oğlanı kabul eylemezlerdi. Uruz geniş yakadan mızrağını sapladı durdu.

    Kazan Bey gördü ki kâfir çok yaklaştı. Atından indi, arı sudan abdest aldı, ak alnını yere koydu, iki rekât namaz kıldı. Adı güzel Muhammed’i yâda getirdi, kara dinli kâfire göz karattı, haykırdı, at sürdü karşı vardı, kılıç vurdu. Gümbür gümbür davullar dövüldü, burması altın tunç borular çalındı. O gün kahraman bey yiğitler döne döne savaştı. O gün kara çelik öz kılıçlar çalındı. O gün kargı dili kayın oklar atıldı, alaca ejder sivri mızraklar batırıldı. O gün namertler kalleşler sapa yer gözetti. O gün baka baka Kazan oğlu Uruz aşka geldi, der:

    Beri gelin kırk arkadaşım
    Size kurban olsun benim başım

    Görüyor musunuz babam Kazan baş kesti, kan döktü, oğlan çocuk yalnız yemek yemeğe gelmez dedi. Babam bu kâfirleri esirgemiş gibi. Beni seven yiğitlerim ne duruyorsunuz, kâfirin bir ucuna at tepelim. ” dedi.

    Kara koç atını oynattı Uruz, kâfirin sağına at tepti. Sağlı sollu kâfiri bir güzel dağıttı. Sanki dar yolda dolu düştü veya kara kazın içine şahin girdi. Kâfirin kanadını bastı dağıttı. Azgın dinli kâfir bunaldı. Oka girdi kovalanan kimse.

    Oğlanın büyük cins atını kovaladılar. At yıkıldı. Kâfirler Uruz’un üzerine üşüştü. Uruz’un kırk yiğidi attan indi, alaca kalkan bağını kısarak düğümlediler, kılıç sıyırdılar, Uruz’un üzerine çok savaştılar. Kalabalık korkutur, derin olsa batırır. Yayanın ümidi olmaz. Sağını solunu Uruz’un çevirdiler. Kırk yiğidini şehit ettiler. Oğlanın üzerine düştüler tuttular. Pazusundan ak ellerini bağladılar. Yüzü üzerine atarak sürüklediler. Ak etinden kan çıkıncaya kadar dövdüler. Baba diye ağlattılar, ana diye bağırttılar. Eli bağlı boynu bağlı, yüzü üzerine atıp yürüyü verdiler.

    Uruz esir oldu. Kazan’ın haberi yok. Öyle sandı ki düşman yenildi. Atın gemini çevirdi geri döndü. Geldi, oğlunu bıraktığı yerde bulamadı. “A beyler oğlan nereye gitmiş olabilir?” dedi. Beyler der: “Oğlan kuş yürekli (korkak) olur, kaçıp anasına gitmiştir. ” dediler. Kazan karardı, döndü der: “Beyler Tanrı bize hayırsız oğul vermiş, varayım onu anasının yanından alayım, kılıç ile paralayayım, altı bölük edeyim altı yolun ayırımında bırakayım, bir daha kimse yaban yerde arkadaş koyup kaçmasın. ” dedi. Ve yağız al atını ökçeledi yola girdi.

    Evine geldi. Han kızı boyu uzun Burla Hatun Kazan’ın geldiğini işitti, attan aygır, deveden erkek deve, koyundan koç kestirdi. “Oğlancığımın ilk avıdır, kanlı Oğuz beylerini davet edeyim. ” dedi. Han kızı gördü ki Kazan geliyor, toparlanıp yerinden kalktı. Samur cübbesini üzerine aldı. Kazan’a karşı geldi. Göz kapağını kaldırdı Kazan’ın yüzüne doğru baktı, sağ ile soluna göz gezdirdi, oğlancığını, Uruz’u görmedi. Kara bağrı sarsıldı, bütün yüreği oynadı, kara süzme gözleri kan yaş doldu. Kazan’a söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

    Der:

    Beri gel Salur beyi Salur güzelliği
    Başımın bahtı evimin tahtı
    Han babamın güveyisi
    Kadın anamın sevgisi
    Babamın anamın verdiği
    Göz açıp da gördüğüm
    Gönül verip sevdiğim
    Bey yiğidim Kazan
    Kalkarak yerinden doğruldun
    Oğlun ile yelesi kara cins atına sıçrayıp bindin
    Göğsü güzel koca dağlar önüne ava çıktın
    Boynu uzun büyük geyiğini tutup yıktın
    Semiz etini yüklettin geri döndün
    İki vardır bir gelirsin yavrum hani
    Karanlık gecede bulduğum oğlum hani
    Bir beyim görünmez bağrım yanar
    Asılan kayalardan Kazan oğlan uçurdun mu
    Talı Sazın aslanına yedirdin mi
    Yoksa kara dinli kâfire uğrattın mı
    Ak ellerini kollarından bağlattın mı
    Kâfirin önünce yürüttün mü
    Dili damağı kuruyup dört yanına baktırdın mı

    Kara gözden acı yaşını döktürdün mü
    Kadın ana bey baba diye bağırttın mı

    dedi. Gene söylemiş:

    Der:

    Oğul oğul ay oğul
    Mürüvvetim oğul
    Karşı yatan kara dağımın yükseği oğul
    Karanlıklı gözlerimin aydını oğul
    Sam yelleri esmeden Kazan kulağım çınlıyor
    Sarımsak otunu yemeden Kazan içim yanıyor
    Sarı yılan sokmadan akça tenim kalkıp şişiyor
    Kurumuşça göğsümde sütüm oynuyor
    Yalnızca oğlum görünmüyor bağrım yanıyor
    Yalnız oğul haberini Kazan söyle bana
    Söylemez olursan yana yakıla beddua ederim Kazan sana

    dedi. Anası bir deyiş daha söyledi, der:

    Kargı mızrak oynatanlar vardı
    Altın mızrak oynatana yârap noldu
    Kara koç ata binenler vardı geldi
    Büyük cins atlı bir oğula yârap noldu
    Hizmetkâr geldi nâip geldi
    Yalnız bir oğula yârap noldu
    Yalnız oğul haberini Kazan söyle bana
    Söylemez olursan yana yana beddua ederim a Kazan sana

    dedi. Bir daha söylemiş:

    Your ads will be inserted here by

    Easy AdSense.

    Please go to the plugin admin page to paste your ad code.

    Kuru kuru çaylara su akıttım
    Kara elbiseli dervişlere adak verdim
    Yanıma doğru baktığımda komşuma iyi baktım
    Umanına bekleyenine yemek yedirdim
    Aç görsem doyurdum çıplak görsem donattım
    Dilek ile bir oğlu zorla buldum
    Yalnız oğul haberini a Kazan söyle bana
    Söylemez olursan yana yakıla beddua ederim Kazan sana

    dedi. Bir daha söylemiş:

    Karşı yatan kara dağdan
    Bir oğul uçurdunsa söyle bana
    Kazma ile yıktırayım
    Taşkın akan koşan sudan
    Bir oğul uçurdunsa söyle bana
    Damarlarını tıkatayım
    Azgın dinli kâfirlere
    Bir oğul tutturdunsa söyle bana
    Han babamın yanına ben varayım
    Ağır asker bol hazine alayım
    Paralanıp cins atımdan inmeyince
    Yenim ile alaca kanımı silmeyince
    Kol but olup yer yüzüne düşmeyince
    Yalnız oğul haberini almayınca
    Kâfir yollarından dönmeyeyim

    dedi.

    Yoksa a Kazan ayağımdan çizmeyi atayım mı
    Kara tırnak ak yüzüme çalayım mı
    Güz elması gibi al yanaklarımı yırtayım mı
    Çemberime alca kanımı dökeyim mi
    Ağır feryat senin yurduna salayım mı
    Oğul oğul diyerek bağırayım mı
    Develerden kızıl deve buradan geçti
    Yavruları buradan bağırıp beraber geçti
    Deve yavrucuğumu aldırmışım bağırayım mı
    Kara koç atlardan cins at buradan geçti
    Taycığı kişneyip beraber geçti
    Taycığımı aldırmışım kişneyeyim mi
    Ağıllardan akça koyun buradan geçti
    Kuzucağı meleşip beraber geçti
    Kuzucağımı aldırmışım meleyeyim mi
    Oğul oğul diye bağırayım mı

    dedi. Bir daha söylemiş:

    Kalkıp yerimden doğrulayım diyordum
    Yelesi kara cins atıma bineyim diyordum
    Elâ gözlü gelin alayım diyordum
    Kara yerde ak otağlar dikeyim diyordum
    Yürüyüp oğlu ulu gelin odasına geçireyim diyordum
    Murat ile maksuda erdireyim diyordum
    Murada erdirmedin beni
    Kara başımın bedduası tutsun Kazan seni
    Bir beyim görünmüyor bağrım yanıyor
    Neyledin söyle bana
    Söylemez olursan yana yakıla beddua ederim Kazan sana

    dedi.

    Anası oğlanın böyle diyince Kazan’ın aklı başından gitti, kara bağrı sarsıldı, bütün yüreği oynadı, karanlıklı gözleri (bilgi yelpazesi. net) kan yaş doldu. Der: “Güzelim, oğul gelse senden mi sorardım, korkma kaygılanma, avdadır, avda kalan oğul için kaygılanma, yedi gün ban Kazan’a mühlet ver, yerde ise oğlu çıkarayım, gökte ise indireyim, bulursam buldum, bulmaz isem Tanrı verdi Tanrı aldı neyleyeyim, gelip kara feryadı seninle beraber eyleyeyim. ” dedi.

    Han kızı der: “Kazan oğlanın avda olduğunu şundan bileyim ki yorgun atınla, körelmiş mızrağınla ardına düşesin. ” dedi.

    Kazan geri döndü, geldiği yolu takip edip koşturdu, geceyi gündüze kattı. Anası duymadan el altından buyurdu: “Doksan tümen genç Oğuz ardımca gelsin, oğlan esirdir beyler bilsin. ” dedi.

    O yere geldi ki düşman yenilmişti. Gördü oğlunun elâ gözlü kırk yiğidi öldürülmüş, büyük cins atı oğlanın oklanmış yatıyor. Ceset arasında oğlancığının cesedini bulmadı, altınlıca kamçısını buldu. İyice bildi ki oğlu kâfire esirdir.

    Ağladı.

    Kara dağımın yükseği oğul
    Kanlı suyumun taşkını oğul
    İhtiyarlık vaktinde aldırdığım yalnız oğul

    dedi. Bağırdı: Kâfirin izini izledi.

    Kanlı Kara Derbent’te kâfir de konmuştu. Oğlana kara çoban keçesi giydirmişlerdi, kapı eşiği üzerinde çaprazlama bırakmışlardı. Giren basıyor, çıkan basıyordu. “Eski düşman tatar oğlu elimize girmişken ceza ile öldürelim” diyerek kapı eşiği üzerinde çaprazlama koymuşlardı.

    Bu sırada Han Kazan yetişti. Yağız al atını oynattı. Kâfir, Kazan’ın geldiğini gördü, ürktü. Kimi atına biniyor, kimi zırh giyiyor. Oğlan başını kaldırdı, der: “Bre kâfir ne haldir?” Kâfir der: “Baban geldi, tutalım diyoruz. ” Oğlan der:

    Aman bre kâfir aman
    Tanrının birliğine yoktur güman (şüphe)

    Kâfirler oğlana aman verdiler, elini çözdüler, gözünü açtılar. Babasına oğlan karşı geldi. Söyler, görelim hanım ne söylemiş:

    Uruz der:

    Beri gel a bey baba
    Nerden bildin benim esir olduğumu
    Ak ellerimin ardına bağlandığını
    Kıl sicimin ak boynuma takıldığını
    Kara gözlü yiğitlerimin öldürüldüğünü
    Sen gelmeden baba, kâfirler konuştular
    Yağız al atlı Kazan’ı tutun
    Pazusunda ak ellerini bağlayın
    Birdenbire güzel başını kesin
    Alca kanını yer yüzüne dökün
    Oğlu ile ikisini bir yerde öldürün
    Ocağını söndürün diye söyleştiler
    Hanım baba korkarım
    Koştururken yağız al atını kaydırasın
    Savaştığın vakit kendini tutturasın
    Birdenbire güzel başını kestiresin
    Ak bürçekli anam oğul derken
    Başımın bahtı Kazan diye ağlatasın
    Çekilerek baba geri dön
    Altın otağına sürüp var
    İhtiyarcık olmuş anama ümit ol
    Kara gözlü kız kardeşimi ağlatma
    İhtiyarcık olmuş anamı sızlatma
    Oğul için baba ölmek ayıp olur
    Yaradan hakkı için baba
    Geriye dön eve var
    İhtiyarcık anam karşı gelse
    Beni sana sorsa
    Baba doğru haber ver
    Gördüm senin oğlun esir de
    Pazusundan ak elleri bağlı de
    Kara kıldan sicim boynuna takılı de
    Kara domuz damında yatıyor de
    Kıl çoban keçesi boyuncuğunu sürtüyor de
    Ağır ayak bağı topukçuğunu vuruyor de
    Yanmış arpa ekmeği acı soğan övünü de
    Benim anam benim için kaygılanmasın
    Bir ay baksın
    Bir ayda varmazsam iki ay baksın
    İki ayda varmazsam üç ay baksın
    Üç ayda varmazsam öldüğümü o vakit bilsin
    Aygır atımı boğazlayıp aşımı versin
    El kızı helâllime izin versin
    Bana sakladığı gelin odasına başkası girsin
    Anam benim için mavi giyip kara sarınsın
    Kudretli Oğuz ilinde yasımı tutsun
    Benim başım senin yoluna kurban olsun
    Geri dön baba

    dedi. Oğlan bir daha söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

    Karşı yatan kara dağlar esen olsa el yaylar
    Kanlı kanlı sular esen olsa coşup taşar
    Kara koç atlar esen olsa tay doğurur
    Develerde kızıl deve esen olsa yavru verir
    Ağıllarda akça koyun esen olsa kuzu verir
    Bey erenler esen olsa oğul doğar
    Sen esen ol anam esen olsun
    Benden daha iyi Kadir size oğul versin
    Ak sütünü anam bana helâl eylesin
    Savaşma çekilip dön baba geri

    dedi. Han Kazan burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

    Der:

    Oğul oğul ay oğul
    Karşı yatan kara dağımın yükseği oğul
    Güçlü belimin kuvveti canım oğul
    Karanlıklı gözlerimin aydını oğul
    Şafak vakti yerimden kalktığım senin için
    Yağız al atımı yormuşum senin için
    Ak giyimime kir eklendi senin için
    Benim başım kurban olsun canım oğul senin için
    Sen gideli ağlamam gökte iken yere indi
    Gümbür gümbür davullar dövülmedi
    Ağır ulu divanım toplanmadı
    Seni bilen bey oğulları ak çıkardı kara giydi
    İhtiyarcık anan kan yaş döktü
    Ak sakallı baban dertli oldu
    Dönerek oğul buradan eve varsam
    Akça yüzlü anan karşı gelip oğul dese
    Ak elleri ardına bağlı diyeyim mi
    Ak boynunda kıl urgan takılı diyeyim mi
    Benim namusum nereye varır oğul
    Kıl çoban keçesi boyuncuğunu sürtüyor diyeyim mi
    Ağır ayak bağı topukçuğunu vuruyor diyeyim
    Arpa ekmeği acı soğan övüncüğü diyeyim mi

    Kazan gene der:

    Karşı yatan kara dağlar ihtiyarlasa
    Otu bitmez el yaylamaz
    Akıntılı güzel sular ihtiyarlasa coşup taşmaz
    Develer ihtiyarlasa yavru vermez
    Kara koç atlar ihtiyarlasa tay vermez
    Er yiğitler ihtiyarlasa oğlu doğmaz
    Baban yaşlı anan yaşlı
    Senden daha iyi Kadir bize oğul vermez
    Verse dahi senin yerini tutamaz
    Asumanlı gökte kara bulut olup
    Kâfirin üzerine gürleyeyim
    Ak yıldırım olup şakıyayım
    Kâfiri kamış gibi ateş olup yandırayım
    Dokuzunu bir yerine saydırayım
    Vuruşmayla dövüşmeyle alemi doldurayım
    Yaradan Allah’tan medet

    dedi. Yağız al atından indi. Akıp giden arı sudan abdest aldı. Ak alnını yere kodu, namaz kıldı. Ağladı, Kadir Tanrı’dan dilek diledi, yüzünü yere sürdü.

    Muhammed’e salâvat getirdi, deve gibi bağırdı, arslan gibi kükredi, nara atıp haykırdı, yapayalnız kâfire at tepti, kılıç vurdu. Döne döne bir zaman güzel savaş eyledi. “Kâfiri bastırayım. ” dedi, bastıramadı. Bir saatte kâfire üç kere at tepti. Birden göz kapağına kılıç dokundu. Kara kanı şırıldadı gözüne indi. Kendisini sarp yerlere attı. Görelim şimdi Yaradan neyledi?

    Meğer hanım uzun Burla Hatun oğlancığını andı, kararı kalmadı. Kırk ince belli kız çocuğu ile kara aygırını çektirdi, sıçrayıp bindi, kara kılıcını kuşandı. “Başımın tacı Kazan gelmedi. ” diye izini izledi gitti.

    Gele gele Kazan’a yakın geldi. Kazan helâllisini tanımadı. Han kızının üzerine geldi, der:

    Kara aygırın gemini bana çek yiğit
    Dikkat edip yüzüme bak yiğit
    Altındaki kara aygırı bana ver yiğit
    Elindeki sivri mızrağını
    Yanındaki mavi çeliğini bana ver yiğit
    Bu günümde ümit ol bana
    Kale ülke vereyim sana

    dedi. Hatun der:

    Karşıma geçip yiğit benim ne bağırıyorsun
    Geçmiş benim günümü ne hatırlatıyorsun
    Kalkarak yerinden doğrulan Kazan
    Kara gözlü atın beGölgeli koca ağacımı kesen Kazan
    line binen Kazan
    Hücum edip kara dağımı yıkan Kazan
    Bıçak alıp kanatlarımı kıran Kazan
    Yalnızca oğlum Uruz’a kıyan Kazan
    At üstünde beklemeyip koşturan Kazan
    Senin belin ölmüş
    Üzengiyi toplamayan dizin ölmüş
    Han kızı helâllini tanımayan gözün ölmüş
    Bunalmışsın sana nolmuş
    Çal kılıcını yetiştim Kazan

    dedi. Bu sırada Oğuz yiğitleri bir bir yetişti. Görelim hanım kimler yetişti:

    Kara Dere ağzında Kadir veren, kara boğa derisinden beşiğinin örtüsü olan, hiddeti tutunca kara taşı kül eyleyen, kara bıyığını yedi yerde ensesinde düğümleyen, Kazan’ın kardeşi Kara Göne dört nala yetişti. “Çal kılıcını kardeş Kazan, yetiştim” dedi.

    Onun ardınca görelim kimler yetişti: Demir Kapı Derbendi’ndeki demir kapıyı kapıp alan, altmış tutam alaca mızrağının ucunda er böğürten, Kazan gibi pehlivanı bir savaşta üç kerre atından yıkan, Kıyan Selçük oğlu Deli Dundar dört nala yetişti. “Çal kılıcını ağam Kazan, yetiştim” dedi.

    Onun ardınca görelim hanım kimler yetişti: Varıp destursuzca Bayıdır Han’ın düşmanını bastıran, altmış bin kâfire kan kusturan, Gaflet Koca oğlu Şîr Şemseddin dört nala yetişti. “Çal kılıcını ağam Kazan, yetiştim” dedi.

    Onun ardınca görelim kimler yetişti: Parasarın Bayburt Hisarı’ndan fırlayıp uçan, apalaca gelin odasına karşı gelen, Kudretli Oğuz imrenileni, Kazan Bey’in inançlısı ( aslı inak, maiyetteki en inanılan kimse, bir maiyet ünvanı), boz aygırlı Beyrek dört nala yetişti. “Çal kılıcını ağam Kazan, yetiştim” dedi.

    Onun ardınca hanım görelim kimler yetişti: Dönüp baksa çalımlı, kartal hünerli, süslü eklem kuşaklı, kulağı altın küpeli, kudretli Oğuz beylerini bir bir attan yıkan, Kazılık Koca oğlu Bey Yigenek dört nala yetişti. “Çal kılıcını ağam Kazan, yetiştim” dedi.

    Onun ardınca görelim kimler yetişti: Yirmi dört boyunu okşayan Deli Dundar yetişti. Onun ardınca bin kavim başları Düger yetişti. Onun ardınca bin Bügdüz başları Emen yetişti. Onun ardınca ihtiyar başları Aruz yetişti. Saymakla Oğuz beyleri tükense olmaz, Kazan’ın beyleri hep yetişti, başına toplandı.

    Arı sudan abdest aldılar, iki rekât namaz kıldılar. Adı güzel Muhammed’e salâvat getirdiler. Teklifsizce kâfire at sürdüler, kılıç vurdular. O gün ciğerinde olan er yiğitler belirdi. O gün nâmertler sapa yer gözetti. Bir kıyamet savaş oldu, meydan dolu baş oldu. Kıyametin bir günü oldu. Bey hizmetkârdan, hizmetkâr beyden ayrıldı. Dış Oğuz beyleri ile Dundar sağa at tepti. Kahraman yiğitleri ile Kara Budak sola at tepti. Kazan kendisi merkeze at tepti. Tekür ile Şökli Melik’e havale oldu, böğürterek attan yere yıktı, alca kanını yer yüzüne döktü. Sağ tarafta Kara Tüken Melik’e Dundar karşı geldi, kılıçladı yere yıktı. Sol tarafta Buğacık Melik’e Kara Budak karşı geldi, mızraklayıp yere yıktı, kıpırdatmadan başını kesti. Boyu uzun Burla Hatun kara tuğunu kâfirin kılıçladı yere düşürdü. Tekür yenildi. Kâfir kaçtı. Derelerde kâfire kırgın girdi. On beş bin kâfir, kimisi öldürüldü, kimisi tutuldu.

    Kazan oğlunun üzerine geldi. İndi, elini çözdü. Kucaklaşıp baba ile oğul görüştü. Üç yüz yiğit Oğuz’dan şehit oldu. Kazan oğlancığını kurtardı, geri döndü. Gaza mübarek oldu. Oğuz beyleri ganimet aldı.

    Akça Kale Sürmeli’ye gelip Kazan kırk otağ diktirdi. Yedi gün yedi gece yeme içme oldu. Kırk evli kul ile kırk cariyeyi oğlunun başına çevirdi, âzât eyledi. Kahraman yiğitlere kale ülke verdi, cübbe çuha verdi. Dedem Korkut gelerek neşeli havalar çaldı, bu Oğuzname’yi düzdü koştu, böyle dedi.

    Şimdi hani dediğim bey erenler
    Dünya benim diyenler
    Ecel aldı yer gizledi
    Fâni dünya kime kaldı
    Gelimli gidimli dünya
    Ahir son ucu ölümlü dünya

    Dua edeyim hanım: Karlı kara dağların yıkılmasın. Gölgeli kaba ağacın kesilmesin. Taşkın akan güzel suyun kurumasın. Kanatlarının ucu kırılmasın. Kadir seni nâmerde muhtaç etmesin. Koşarken ak boz atın sendelemesin. Vuruşunca kara çelik öz kılıcın çentilmesin. Allah’ın verdiği ümidin kesilmesin. Âhir sonu arı imandan ayırmasın. Ak alnında beş kelime dua kıldık, kabul olsun. Derlesin toplasın günahınızı adı güzel Muhammed’e bağışlasın hanım hey!…

    KAZAN BEYİN OĞLU URUZ BEYİN TUTSAK OLMASI HİKAYESİ DESTANININ ÖZETİ (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)

    Kazan Bey, oğlunun henüz bir kan akıtıp, baş kesip isim sahibi olamayışına üzüldüğünü bildirir. Oğlu da babasından nasıl savaş edildiğini, kan döküldüğünü kendisine öğretmesini ister. Kazan Han bunun üzerine oğlunu ava çıkarır, bu sırada düşman gelir ve Kazan Han savaşmaya başlar.

    Oğluna sadece izlemesini söylemesine rağmen oğlan babasına fark ettirmeden savaşır. Babası, oğlunu bulamaz;evde de göremeyince düşmanla savaşılan yere gelir. Oğlunun kılıcını görünce onun esir düştüğünü anlar.

    Düşmanla tek başına savaşa giden Kazan Bey, yenilir. Bunun üzerine Hatun kırk kızla ve diğer Oğuz beyleriyle kafirleri yener. Oğuzlar yurtlarına dönerler.
    oLmadı bir çay koy.. Ben bir ömüR..demLenirim

    qözLerinde..!

  8. #18
    aRZuU - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Forum Üyesi
    Üyelik tarihi
    04.Şubat.2014
    Mesajlar
    10,882
    Mentioned
    42 Post(s)
    Tagged
    34 Thread(s)
    KAZAN BEYİN OĞLU URUZ BEYİN TUTSAK OLMASI HİKAYESİ DESTANININ ÖZETİ (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)

    Kazan Bey, oğlunun henüz bir kan akıtıp, baş kesip isim sahibi olamayışına üzüldüğünü bildirir. Oğlu da babasından nasıl savaş edildiğini, kan döküldüğünü kendisine öğretmesini ister. Kazan Han bunun üzerine oğlunu ava çıkarır, bu sırada düşman gelir ve Kazan Han savaşmaya başlar.

    Oğluna sadece izlemesini söylemesine rağmen oğlan babasına fark ettirmeden savaşır. Babası, oğlunu bulamaz;evde de göremeyince düşmanla savaşılan yere gelir. Oğlunun kılıcını görünce onun esir düştüğünü anlar.

    Düşmanla tek başına savaşa giden Kazan Bey, yenilir. Bunun üzerine Hatun kırk kızla ve diğer Oğuz beyleriyle kafirleri yener. Oğuzlar yurtlarına dönerler.

    KAZAN BEYİN OĞLU URUZ BEYİN TUTSAK OLMASI HİKAYESİ, DESTANI (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)

    Bir gün Ulaş oğlu Kazan Bey yerinden kalkmıştı. Kara yerin üzerine otağlarını diktirmişti. Bin yerde ipek halıcığı döşenmişti. Alaca gölgeliği gök yüzüne yükselmişti. Altın kadehler, sürahiler dizilmişti. Dokuz kara gözlü, örme saçlı, elleri bileğinden kınalı, parmakları süslü, boyunları birer karış kâfir kızları al şarabı altın kadeh ile kudretli Oğuz beylerine gezdiriyorlardı.

    Her birinden Ulaş oğlu Salur Kazan içmişti. Elbise, kaftan, çadır otağ bağışlıyordu, katar katar develer bağışlıyordu. Oğlu Uruz karşısında yaya dayanıp duruyordu. Sağ yanında kardeşi Kara Göne oturmuştu. Sol yanında dayısı Aruz oturmuştu.

    Kazan sağına baktı kah kah güldü. Soluna baktı çok sevindi. Karşısına baktı oğlancığını, Uruz’u gördü, elini eline çaldı ağladı. Oğlu Uruz’a bu iş hoş gelmedi. İleri geldi, diz çöktü, babasına çağırıp söyler, görelim hanım ne söyler:

    Der:

    Ünümü anla benim sözümü dinle ağam Kazan
    Sağına baktın kah kah güldün
    Soluna baktın çok sevindin
    Karşına baktın beni gördün ağladın
    Sebep nedir söyle bana
    Kara başım kurban olsun babam sana

    dedi.

    Söylemez olursan
    Kalkarak yerimden ban doğrulurum
    Kara gözlü yiğitlerimi beraberime ben alırım
    Kan Akbaza iline ben giderim
    Altın haça elimi ben basarım
    Papaz cübbesi giyen keşişin elini ben öperim
    Kara gözlü kâfir kızını ben alırım
    Daha senin yüzüne ben gelmem
    Ağladığına sebep ne söyle bana
    Kara başım kurban olsun ağam sana
    dedi. Kazan Bey kızardı, oğlanın yüzüne baktı, çağırıp söyler, görelim hanım ne söyler:

    Beri gel tayım oğul
    Sağıma doğru baktığımda kardeşim Kara Göneyi gördüm
    Baş kesmiştir kan dökmüştür ganimet almıştır ad kazanmıştır
    Soluma doğru baktığımda dayım Aruzu gördüm
    Baş kesmiştir kan dökmüştür ganimet almıştır ad kazanmıştır
    Karşıma doğru baktığımda seni gördüm
    On altı yaşına geldin
    Bir gün ola düşeyim öleyim sen kalasın
    Yay çekmedin ok atmadın baş kesmedin kan dökmedin
    Kanlı Oğuz içinde ganimet almadın

    yarınki gün zaman dönüp ben ölüp sen kalınca tacımı tahtımı sana vermezler diye sonumu andım ağladım oğul. ” dedi. Uruz burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

    Der:

    A bey baba
    Deve kadar büyümüşsün yavrusu kadar aklın yok
    Tepe kadar büyümüşsün darı kadar beynin yok

    Hüneri oğul babadan mı görür öğrenir, yoksa babalar oğuldan mı öğrenir, ne zaman sen beni alıp kâfir hudut boyuna çıkardın, kılıç çalıp baş kestin, ben senden ne gördüm ne öğreneyim. ”dedi. Kazan Bey elini eline çaldı kah kah güldü, der: “A beyler Uruz güzel söyledi, şeker yedi, beyler, siz yiyiniz içiniz, sohbetinizi dağıtmayınız, ben bu oğlanı alayım ava gideyim, yedi günlük azık ile çıkayım, ok attığım yerleri, kılıç çalıp baş kestiğim yerleri göstereyim, kâfir hudut boyuna, Cızığlara, Gökçe Dağa alıp çıkalım, sonra oğlana lâzım olur a beyler. ” dedi.

    Yağız al atını çektirdi, sıçradı bindi. Üç yüz süslü, işlemeli giyimli yiğit söyledi, beraberine aldı. Kırk elâ gözlü yiğidini Uruz beraberine aldı. Kazan oğlunu alıp kara dağlar üzerine ava çıktı. Av avladı, kuş kuşladı, yabani geyik yıktı. Yeşil düzlüğe, güzel çimene çadır dikti. Birkaç gün beyler ile yedi içti.

    Meğer Başı Açık Tatyan Kalesi’nden, Ak Saka Kalesi’nden kâfirin casusu var idi. Bunları görüp teküre geldi, der: “Hay ne oturuyorsun, köpeğini havlatmayan, kedini miyavlatmayan alplar başı Kazan oğlancığı ile sarhoş olup yatıyorlar. ” dedi. On altı bin kara elbiseli kâfir ata bindi, Kazan’ın üzerine dört nala yetişti.

    Baktılar gördüler altı bölük toz indi. Kimi der: “Geyik tozudur. ”, kimi der: “Düşman tozudur. ”. Kazan der: “Geyik olsa bir veya iki bölük olurdu, bu gelen bilmiş olun düşmandır. ” dedi.

    Toz yarıldı, güneş gibi ışıldadı, deniz gibi çalkandı, orman gibi karardı, on altı bin ip üzengili, keçe börklü, azgın dinli, kızgın dilli kâfir çıka geldi. Kazan yağız al atını çektirdi, sıçrayıp bindi. Oğlu Uruz gemini çektirdi, büyük cins atını oynattı, karşı geldi, der:

    Beri gel ağam Kazan
    Deniz gibi kararıp gelen nedir
    Ateş gibi ışıldayıp yıldız gibi parlayıp gelen nedir
    Ağız dilden beş kelime haber bana
    Kara başım kurban olsun babam sana

    dedi. Kazan der:

    Beri gel arslanım oğul
    Kara deniz gibi çalkalanıp gelen
    Kâfirin askeridir
    Güneş gibi ışıldayıp gelen
    Kâfirin başında miğferidir
    Yıldız gibi parlayıp gelen
    Kâfirin mızrağıdır
    Azgın dinli düşman kâfirdir oğul

    dedi. Oğlan der: “Düşman diye neye derler?” Kazan der: “Oğul onun için düşman derler ki biz onlara yetişsek öldürürüz, onlar bize yetişse öldürür. ” dedi. Uruz der: “Baba içinde bey yiğitleri öldürseler kan sorarlar mı, davalarlar mı?”

    Kazan der: “Oğul bin Kâfir öldürsen kimse senden kan dâvalamaz, amma azgın dinli kâfirdir, güzel yerde rast geldi, fakat bana sen kötü yerde ayak bağı oldun oğul. ” dedi. Uruz burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

    Uruz der:

    Beri gel ağam Kazan
    Kalkıp da yerimden
    Büyük cins atımı saklardım bugün için
    Günü geldi
    Akmeydanda koşturayım senin için
    Alaca ejder sivrisi mızrağımı saklardım bugün için
    Günü geldi
    Kaba karın geniş göğüste oynatayım senin için
    Kara çelik öz kılıcımı saklardım bugün için
    Günü geldi
    Pis dinli kâfir başını kestireyim senin için
    Yapısı pek demir elbisemi saklardım bugün için
    Günü geldi
    Yen yakalar diktireyim senin için
    Başımdan sağlam miğferler saklardım bugün için
    Günü geldi
    Kaba topuz altında deldireyim senin için
    Kırk yiğidimi saklardım bugün için
    Günü geldi
    Kâfirin başını kestireyim senin için
    Aslan adımı saklardım bugün için
    Günü geldi
    Yaka tutup kâfir ile uğraşayım senin için
    Ağız dilden birkaç kelime haber bana
    Kara başım kurban olsun ağam sana

    dedi. Kazan burada söylemiş, görelin hanım ne söylemiş:

    Kazan der:

    Oğul oğul ay oğul
    Benim ünümü anla sözümü dinle
    O kâfirin üçünü alıp birini aşırmaz okçusu olur
    Hay demeden başlar kesen cellâdı olur
    İnsan etini yahni kılan aşçısı olur
    Sen varacak kâfir değil
    Kalkarak yerimden ben doğrulayım
    Yağız al atın beline ben bineyim
    Gelen kâfir benimdir ben varayım
    Kara çelik öz kılıcımı çalayım
    Azgın dinli kâfirdir başlarını keseyim
    Döne döne savaşayım döne döne çekişeyim
    Kılıç çalıp baş kestiğimi gör de öğren
    Kara başına düşünce lâzım olur

    dedi. Uruz burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

    Der:

    A bey baba işitiyorum
    Amma Arafatta erkek kuzu kurban için
    Baba oğul kazanır ad için
    Oğul da kılıç kuşanır baba ***reti için
    Benin de başım kurban olsun senin için

    dedi. Kazan burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

    Kazan der:

    Oğul oğul ay oğul
    Düşmana girip baş kesmedin
    Adam öldürüp kan dökmedin
    Elâ gözlü kırk yiğidi beraberine al
    Göğsü güzel koca dağlar başına çık
    Benim savaştığımı benim dövüştüğümü
    Benim çekiştiğimi benim kılıçlaştığımı
    Gör de öğren ve hem bizim için pusuya yat oğul

    dedi. Uruz babasının sözünü kırmadı, çekilip geri döndü. Yerden yüce dağlar başına arkadaşlarını alıp çıktı. O zamanda oğul baba sözünü iki eylemezdi, iki eylese o oğlanı kabul eylemezlerdi. Uruz geniş yakadan mızrağını sapladı durdu.

    Kazan Bey gördü ki kâfir çok yaklaştı. Atından indi, arı sudan abdest aldı, ak alnını yere koydu, iki rekât namaz kıldı. Adı güzel Muhammed’i yâda getirdi, kara dinli kâfire göz karattı, haykırdı, at sürdü karşı vardı, kılıç vurdu. Gümbür gümbür davullar dövüldü, burması altın tunç borular çalındı. O gün kahraman bey yiğitler döne döne savaştı. O gün kara çelik öz kılıçlar çalındı. O gün kargı dili kayın oklar atıldı, alaca ejder sivri mızraklar batırıldı. O gün namertler kalleşler sapa yer gözetti. O gün baka baka Kazan oğlu Uruz aşka geldi, der:

    Beri gelin kırk arkadaşım
    Size kurban olsun benim başım

    Görüyor musunuz babam Kazan baş kesti, kan döktü, oğlan çocuk yalnız yemek yemeğe gelmez dedi. Babam bu kâfirleri esirgemiş gibi. Beni seven yiğitlerim ne duruyorsunuz, kâfirin bir ucuna at tepelim. ” dedi.

    Kara koç atını oynattı Uruz, kâfirin sağına at tepti. Sağlı sollu kâfiri bir güzel dağıttı. Sanki dar yolda dolu düştü veya kara kazın içine şahin girdi. Kâfirin kanadını bastı dağıttı. Azgın dinli kâfir bunaldı. Oka girdi kovalanan kimse.

    Oğlanın büyük cins atını kovaladılar. At yıkıldı. Kâfirler Uruz’un üzerine üşüştü. Uruz’un kırk yiğidi attan indi, alaca kalkan bağını kısarak düğümlediler, kılıç sıyırdılar, Uruz’un üzerine çok savaştılar. Kalabalık korkutur, derin olsa batırır. Yayanın ümidi olmaz. Sağını solunu Uruz’un çevirdiler. Kırk yiğidini şehit ettiler. Oğlanın üzerine düştüler tuttular. Pazusundan ak ellerini bağladılar. Yüzü üzerine atarak sürüklediler. Ak etinden kan çıkıncaya kadar dövdüler. Baba diye ağlattılar, ana diye bağırttılar. Eli bağlı boynu bağlı, yüzü üzerine atıp yürüyü verdiler.

    Uruz esir oldu. Kazan’ın haberi yok. Öyle sandı ki düşman yenildi. Atın gemini çevirdi geri döndü. Geldi, oğlunu bıraktığı yerde bulamadı. “A beyler oğlan nereye gitmiş olabilir?” dedi. Beyler der: “Oğlan kuş yürekli (korkak) olur, kaçıp anasına gitmiştir. ” dediler. Kazan karardı, döndü der: “Beyler Tanrı bize hayırsız oğul vermiş, varayım onu anasının yanından alayım, kılıç ile paralayayım, altı bölük edeyim altı yolun ayırımında bırakayım, bir daha kimse yaban yerde arkadaş koyup kaçmasın. ” dedi. Ve yağız al atını ökçeledi yola girdi.

    Evine geldi. Han kızı boyu uzun Burla Hatun Kazan’ın geldiğini işitti, attan aygır, deveden erkek deve, koyundan koç kestirdi. “Oğlancığımın ilk avıdır, kanlı Oğuz beylerini davet edeyim. ” dedi. Han kızı gördü ki Kazan geliyor, toparlanıp yerinden kalktı. Samur cübbesini üzerine aldı. Kazan’a karşı geldi. Göz kapağını kaldırdı Kazan’ın yüzüne doğru baktı, sağ ile soluna göz gezdirdi, oğlancığını, Uruz’u görmedi. Kara bağrı sarsıldı, bütün yüreği oynadı, kara süzme gözleri kan yaş doldu. Kazan’a söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

    Der:

    Beri gel Salur beyi Salur güzelliği
    Başımın bahtı evimin tahtı
    Han babamın güveyisi
    Kadın anamın sevgisi
    Babamın anamın verdiği
    Göz açıp da gördüğüm
    Gönül verip sevdiğim
    Bey yiğidim Kazan
    Kalkarak yerinden doğruldun
    Oğlun ile yelesi kara cins atına sıçrayıp bindin
    Göğsü güzel koca dağlar önüne ava çıktın
    Boynu uzun büyük geyiğini tutup yıktın
    Semiz etini yüklettin geri döndün
    İki vardır bir gelirsin yavrum hani
    Karanlık gecede bulduğum oğlum hani
    Bir beyim görünmez bağrım yanar
    Asılan kayalardan Kazan oğlan uçurdun mu
    Talı Sazın aslanına yedirdin mi
    Yoksa kara dinli kâfire uğrattın mı
    Ak ellerini kollarından bağlattın mı
    Kâfirin önünce yürüttün mü
    Dili damağı kuruyup dört yanına baktırdın mı

    Kara gözden acı yaşını döktürdün mü
    Kadın ana bey baba diye bağırttın mı

    dedi. Gene söylemiş:

    Der:

    Oğul oğul ay oğul
    Mürüvvetim oğul
    Karşı yatan kara dağımın yükseği oğul
    Karanlıklı gözlerimin aydını oğul
    Sam yelleri esmeden Kazan kulağım çınlıyor
    Sarımsak otunu yemeden Kazan içim yanıyor
    Sarı yılan sokmadan akça tenim kalkıp şişiyor
    Kurumuşça göğsümde sütüm oynuyor
    Yalnızca oğlum görünmüyor bağrım yanıyor
    Yalnız oğul haberini Kazan söyle bana
    Söylemez olursan yana yakıla beddua ederim Kazan sana

    dedi. Anası bir deyiş daha söyledi, der:

    Kargı mızrak oynatanlar vardı
    Altın mızrak oynatana yârap noldu
    Kara koç ata binenler vardı geldi
    Büyük cins atlı bir oğula yârap noldu
    Hizmetkâr geldi nâip geldi
    Yalnız bir oğula yârap noldu
    Yalnız oğul haberini Kazan söyle bana
    Söylemez olursan yana yana beddua ederim a Kazan sana

    dedi. Bir daha söylemiş:

    Your ads will be inserted here by

    Easy AdSense.

    Please go to the plugin admin page to paste your ad code.

    Kuru kuru çaylara su akıttım
    Kara elbiseli dervişlere adak verdim
    Yanıma doğru baktığımda komşuma iyi baktım
    Umanına bekleyenine yemek yedirdim
    Aç görsem doyurdum çıplak görsem donattım
    Dilek ile bir oğlu zorla buldum
    Yalnız oğul haberini a Kazan söyle bana
    Söylemez olursan yana yakıla beddua ederim Kazan sana

    dedi. Bir daha söylemiş:

    Karşı yatan kara dağdan
    Bir oğul uçurdunsa söyle bana
    Kazma ile yıktırayım
    Taşkın akan koşan sudan
    Bir oğul uçurdunsa söyle bana
    Damarlarını tıkatayım
    Azgın dinli kâfirlere
    Bir oğul tutturdunsa söyle bana
    Han babamın yanına ben varayım
    Ağır asker bol hazine alayım
    Paralanıp cins atımdan inmeyince
    Yenim ile alaca kanımı silmeyince
    Kol but olup yer yüzüne düşmeyince
    Yalnız oğul haberini almayınca
    Kâfir yollarından dönmeyeyim

    dedi.

    Yoksa a Kazan ayağımdan çizmeyi atayım mı
    Kara tırnak ak yüzüme çalayım mı
    Güz elması gibi al yanaklarımı yırtayım mı
    Çemberime alca kanımı dökeyim mi
    Ağır feryat senin yurduna salayım mı
    Oğul oğul diyerek bağırayım mı
    Develerden kızıl deve buradan geçti
    Yavruları buradan bağırıp beraber geçti
    Deve yavrucuğumu aldırmışım bağırayım mı
    Kara koç atlardan cins at buradan geçti
    Taycığı kişneyip beraber geçti
    Taycığımı aldırmışım kişneyeyim mi
    Ağıllardan akça koyun buradan geçti
    Kuzucağı meleşip beraber geçti
    Kuzucağımı aldırmışım meleyeyim mi
    Oğul oğul diye bağırayım mı

    dedi. Bir daha söylemiş:

    Kalkıp yerimden doğrulayım diyordum
    Yelesi kara cins atıma bineyim diyordum
    Elâ gözlü gelin alayım diyordum
    Kara yerde ak otağlar dikeyim diyordum
    Yürüyüp oğlu ulu gelin odasına geçireyim diyordum
    Murat ile maksuda erdireyim diyordum
    Murada erdirmedin beni
    Kara başımın bedduası tutsun Kazan seni
    Bir beyim görünmüyor bağrım yanıyor
    Neyledin söyle bana
    Söylemez olursan yana yakıla beddua ederim Kazan sana

    dedi.

    Anası oğlanın böyle diyince Kazan’ın aklı başından gitti, kara bağrı sarsıldı, bütün yüreği oynadı, karanlıklı gözleri (bilgi yelpazesi. net) kan yaş doldu. Der: “Güzelim, oğul gelse senden mi sorardım, korkma kaygılanma, avdadır, avda kalan oğul için kaygılanma, yedi gün ban Kazan’a mühlet ver, yerde ise oğlu çıkarayım, gökte ise indireyim, bulursam buldum, bulmaz isem Tanrı verdi Tanrı aldı neyleyeyim, gelip kara feryadı seninle beraber eyleyeyim. ” dedi.

    Han kızı der: “Kazan oğlanın avda olduğunu şundan bileyim ki yorgun atınla, körelmiş mızrağınla ardına düşesin. ” dedi.

    Kazan geri döndü, geldiği yolu takip edip koşturdu, geceyi gündüze kattı. Anası duymadan el altından buyurdu: “Doksan tümen genç Oğuz ardımca gelsin, oğlan esirdir beyler bilsin. ” dedi.

    O yere geldi ki düşman yenilmişti. Gördü oğlunun elâ gözlü kırk yiğidi öldürülmüş, büyük cins atı oğlanın oklanmış yatıyor. Ceset arasında oğlancığının cesedini bulmadı, altınlıca kamçısını buldu. İyice bildi ki oğlu kâfire esirdir.

    Ağladı.

    Kara dağımın yükseği oğul
    Kanlı suyumun taşkını oğul
    İhtiyarlık vaktinde aldırdığım yalnız oğul

    dedi. Bağırdı: Kâfirin izini izledi.

    Kanlı Kara Derbent’te kâfir de konmuştu. Oğlana kara çoban keçesi giydirmişlerdi, kapı eşiği üzerinde çaprazlama bırakmışlardı. Giren basıyor, çıkan basıyordu. “Eski düşman tatar oğlu elimize girmişken ceza ile öldürelim” diyerek kapı eşiği üzerinde çaprazlama koymuşlardı.

    Bu sırada Han Kazan yetişti. Yağız al atını oynattı. Kâfir, Kazan’ın geldiğini gördü, ürktü. Kimi atına biniyor, kimi zırh giyiyor. Oğlan başını kaldırdı, der: “Bre kâfir ne haldir?” Kâfir der: “Baban geldi, tutalım diyoruz. ” Oğlan der:

    Aman bre kâfir aman
    Tanrının birliğine yoktur güman (şüphe)

    Kâfirler oğlana aman verdiler, elini çözdüler, gözünü açtılar. Babasına oğlan karşı geldi. Söyler, görelim hanım ne söylemiş:

    Uruz der:

    Beri gel a bey baba
    Nerden bildin benim esir olduğumu
    Ak ellerimin ardına bağlandığını
    Kıl sicimin ak boynuma takıldığını
    Kara gözlü yiğitlerimin öldürüldüğünü
    Sen gelmeden baba, kâfirler konuştular
    Yağız al atlı Kazan’ı tutun
    Pazusunda ak ellerini bağlayın
    Birdenbire güzel başını kesin
    Alca kanını yer yüzüne dökün
    Oğlu ile ikisini bir yerde öldürün
    Ocağını söndürün diye söyleştiler
    Hanım baba korkarım
    Koştururken yağız al atını kaydırasın
    Savaştığın vakit kendini tutturasın
    Birdenbire güzel başını kestiresin
    Ak bürçekli anam oğul derken
    Başımın bahtı Kazan diye ağlatasın
    Çekilerek baba geri dön
    Altın otağına sürüp var
    İhtiyarcık olmuş anama ümit ol
    Kara gözlü kız kardeşimi ağlatma
    İhtiyarcık olmuş anamı sızlatma
    Oğul için baba ölmek ayıp olur
    Yaradan hakkı için baba
    Geriye dön eve var
    İhtiyarcık anam karşı gelse
    Beni sana sorsa
    Baba doğru haber ver
    Gördüm senin oğlun esir de
    Pazusundan ak elleri bağlı de
    Kara kıldan sicim boynuna takılı de
    Kara domuz damında yatıyor de
    Kıl çoban keçesi boyuncuğunu sürtüyor de
    Ağır ayak bağı topukçuğunu vuruyor de
    Yanmış arpa ekmeği acı soğan övünü de
    Benim anam benim için kaygılanmasın
    Bir ay baksın
    Bir ayda varmazsam iki ay baksın
    İki ayda varmazsam üç ay baksın
    Üç ayda varmazsam öldüğümü o vakit bilsin
    Aygır atımı boğazlayıp aşımı versin
    El kızı helâllime izin versin
    Bana sakladığı gelin odasına başkası girsin
    Anam benim için mavi giyip kara sarınsın
    Kudretli Oğuz ilinde yasımı tutsun
    Benim başım senin yoluna kurban olsun
    Geri dön baba

    dedi. Oğlan bir daha söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

    Karşı yatan kara dağlar esen olsa el yaylar
    Kanlı kanlı sular esen olsa coşup taşar
    Kara koç atlar esen olsa tay doğurur
    Develerde kızıl deve esen olsa yavru verir
    Ağıllarda akça koyun esen olsa kuzu verir
    Bey erenler esen olsa oğul doğar
    Sen esen ol anam esen olsun
    Benden daha iyi Kadir size oğul versin
    Ak sütünü anam bana helâl eylesin
    Savaşma çekilip dön baba geri

    dedi. Han Kazan burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

    Der:

    Oğul oğul ay oğul
    Karşı yatan kara dağımın yükseği oğul
    Güçlü belimin kuvveti canım oğul
    Karanlıklı gözlerimin aydını oğul
    Şafak vakti yerimden kalktığım senin için
    Yağız al atımı yormuşum senin için
    Ak giyimime kir eklendi senin için
    Benim başım kurban olsun canım oğul senin için
    Sen gideli ağlamam gökte iken yere indi
    Gümbür gümbür davullar dövülmedi
    Ağır ulu divanım toplanmadı
    Seni bilen bey oğulları ak çıkardı kara giydi
    İhtiyarcık anan kan yaş döktü
    Ak sakallı baban dertli oldu
    Dönerek oğul buradan eve varsam
    Akça yüzlü anan karşı gelip oğul dese
    Ak elleri ardına bağlı diyeyim mi
    Ak boynunda kıl urgan takılı diyeyim mi
    Benim namusum nereye varır oğul
    Kıl çoban keçesi boyuncuğunu sürtüyor diyeyim mi
    Ağır ayak bağı topukçuğunu vuruyor diyeyim
    Arpa ekmeği acı soğan övüncüğü diyeyim mi

    Kazan gene der:

    Karşı yatan kara dağlar ihtiyarlasa
    Otu bitmez el yaylamaz
    Akıntılı güzel sular ihtiyarlasa coşup taşmaz
    Develer ihtiyarlasa yavru vermez
    Kara koç atlar ihtiyarlasa tay vermez
    Er yiğitler ihtiyarlasa oğlu doğmaz
    Baban yaşlı anan yaşlı
    Senden daha iyi Kadir bize oğul vermez
    Verse dahi senin yerini tutamaz
    Asumanlı gökte kara bulut olup
    Kâfirin üzerine gürleyeyim
    Ak yıldırım olup şakıyayım
    Kâfiri kamış gibi ateş olup yandırayım
    Dokuzunu bir yerine saydırayım
    Vuruşmayla dövüşmeyle alemi doldurayım
    Yaradan Allah’tan medet

    dedi. Yağız al atından indi. Akıp giden arı sudan abdest aldı. Ak alnını yere kodu, namaz kıldı. Ağladı, Kadir Tanrı’dan dilek diledi, yüzünü yere sürdü.

    Muhammed’e salâvat getirdi, deve gibi bağırdı, arslan gibi kükredi, nara atıp haykırdı, yapayalnız kâfire at tepti, kılıç vurdu. Döne döne bir zaman güzel savaş eyledi. “Kâfiri bastırayım. ” dedi, bastıramadı. Bir saatte kâfire üç kere at tepti. Birden göz kapağına kılıç dokundu. Kara kanı şırıldadı gözüne indi. Kendisini sarp yerlere attı. Görelim şimdi Yaradan neyledi?

    Meğer hanım uzun Burla Hatun oğlancığını andı, kararı kalmadı. Kırk ince belli kız çocuğu ile kara aygırını çektirdi, sıçrayıp bindi, kara kılıcını kuşandı. “Başımın tacı Kazan gelmedi. ” diye izini izledi gitti.

    Gele gele Kazan’a yakın geldi. Kazan helâllisini tanımadı. Han kızının üzerine geldi, der:

    Kara aygırın gemini bana çek yiğit
    Dikkat edip yüzüme bak yiğit
    Altındaki kara aygırı bana ver yiğit
    Elindeki sivri mızrağını
    Yanındaki mavi çeliğini bana ver yiğit
    Bu günümde ümit ol bana
    Kale ülke vereyim sana

    dedi. Hatun der:

    Karşıma geçip yiğit benim ne bağırıyorsun
    Geçmiş benim günümü ne hatırlatıyorsun
    Kalkarak yerinden doğrulan Kazan
    Kara gözlü atın beGölgeli koca ağacımı kesen Kazan
    line binen Kazan
    Hücum edip kara dağımı yıkan Kazan
    Bıçak alıp kanatlarımı kıran Kazan
    Yalnızca oğlum Uruz’a kıyan Kazan
    At üstünde beklemeyip koşturan Kazan
    Senin belin ölmüş
    Üzengiyi toplamayan dizin ölmüş
    Han kızı helâllini tanımayan gözün ölmüş
    Bunalmışsın sana nolmuş
    Çal kılıcını yetiştim Kazan

    dedi. Bu sırada Oğuz yiğitleri bir bir yetişti. Görelim hanım kimler yetişti:

    Kara Dere ağzında Kadir veren, kara boğa derisinden beşiğinin örtüsü olan, hiddeti tutunca kara taşı kül eyleyen, kara bıyığını yedi yerde ensesinde düğümleyen, Kazan’ın kardeşi Kara Göne dört nala yetişti. “Çal kılıcını kardeş Kazan, yetiştim” dedi.

    Onun ardınca görelim kimler yetişti: Demir Kapı Derbendi’ndeki demir kapıyı kapıp alan, altmış tutam alaca mızrağının ucunda er böğürten, Kazan gibi pehlivanı bir savaşta üç kerre atından yıkan, Kıyan Selçük oğlu Deli Dundar dört nala yetişti. “Çal kılıcını ağam Kazan, yetiştim” dedi.

    Onun ardınca görelim hanım kimler yetişti: Varıp destursuzca Bayıdır Han’ın düşmanını bastıran, altmış bin kâfire kan kusturan, Gaflet Koca oğlu Şîr Şemseddin dört nala yetişti. “Çal kılıcını ağam Kazan, yetiştim” dedi.

    Onun ardınca görelim kimler yetişti: Parasarın Bayburt Hisarı’ndan fırlayıp uçan, apalaca gelin odasına karşı gelen, Kudretli Oğuz imrenileni, Kazan Bey’in inançlısı ( aslı inak, maiyetteki en inanılan kimse, bir maiyet ünvanı), boz aygırlı Beyrek dört nala yetişti. “Çal kılıcını ağam Kazan, yetiştim” dedi.

    Onun ardınca hanım görelim kimler yetişti: Dönüp baksa çalımlı, kartal hünerli, süslü eklem kuşaklı, kulağı altın küpeli, kudretli Oğuz beylerini bir bir attan yıkan, Kazılık Koca oğlu Bey Yigenek dört nala yetişti. “Çal kılıcını ağam Kazan, yetiştim” dedi.

    Onun ardınca görelim kimler yetişti: Yirmi dört boyunu okşayan Deli Dundar yetişti. Onun ardınca bin kavim başları Düger yetişti. Onun ardınca bin Bügdüz başları Emen yetişti. Onun ardınca ihtiyar başları Aruz yetişti. Saymakla Oğuz beyleri tükense olmaz, Kazan’ın beyleri hep yetişti, başına toplandı.

    Arı sudan abdest aldılar, iki rekât namaz kıldılar. Adı güzel Muhammed’e salâvat getirdiler. Teklifsizce kâfire at sürdüler, kılıç vurdular. O gün ciğerinde olan er yiğitler belirdi. O gün nâmertler sapa yer gözetti. Bir kıyamet savaş oldu, meydan dolu baş oldu. Kıyametin bir günü oldu. Bey hizmetkârdan, hizmetkâr beyden ayrıldı. Dış Oğuz beyleri ile Dundar sağa at tepti. Kahraman yiğitleri ile Kara Budak sola at tepti. Kazan kendisi merkeze at tepti. Tekür ile Şökli Melik’e havale oldu, böğürterek attan yere yıktı, alca kanını yer yüzüne döktü. Sağ tarafta Kara Tüken Melik’e Dundar karşı geldi, kılıçladı yere yıktı. Sol tarafta Buğacık Melik’e Kara Budak karşı geldi, mızraklayıp yere yıktı, kıpırdatmadan başını kesti. Boyu uzun Burla Hatun kara tuğunu kâfirin kılıçladı yere düşürdü. Tekür yenildi. Kâfir kaçtı. Derelerde kâfire kırgın girdi. On beş bin kâfir, kimisi öldürüldü, kimisi tutuldu.

    Kazan oğlunun üzerine geldi. İndi, elini çözdü. Kucaklaşıp baba ile oğul görüştü. Üç yüz yiğit Oğuz’dan şehit oldu. Kazan oğlancığını kurtardı, geri döndü. Gaza mübarek oldu. Oğuz beyleri ganimet aldı.

    Akça Kale Sürmeli’ye gelip Kazan kırk otağ diktirdi. Yedi gün yedi gece yeme içme oldu. Kırk evli kul ile kırk cariyeyi oğlunun başına çevirdi, âzât eyledi. Kahraman yiğitlere kale ülke verdi, cübbe çuha verdi. Dedem Korkut gelerek neşeli havalar çaldı, bu Oğuzname’yi düzdü koştu, böyle dedi.

    Şimdi hani dediğim bey erenler
    Dünya benim diyenler
    Ecel aldı yer gizledi
    Fâni dünya kime kaldı
    Gelimli gidimli dünya
    Ahir son ucu ölümlü dünya

    Dua edeyim hanım: Karlı kara dağların yıkılmasın. Gölgeli kaba ağacın kesilmesin. Taşkın akan güzel suyun kurumasın. Kanatlarının ucu kırılmasın. Kadir seni nâmerde muhtaç etmesin. Koşarken ak boz atın sendelemesin. Vuruşunca kara çelik öz kılıcın çentilmesin. Allah’ın verdiği ümidin kesilmesin. Âhir sonu arı imandan ayırmasın. Ak alnında beş kelime dua kıldık, kabul olsun. Derlesin toplasın günahınızı adı güzel Muhammed’e bağışlasın hanım hey!…
    oLmadı bir çay koy.. Ben bir ömüR..demLenirim

    qözLerinde..!

  9. #19
    aRZuU - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Forum Üyesi
    Üyelik tarihi
    04.Şubat.2014
    Mesajlar
    10,882
    Mentioned
    42 Post(s)
    Tagged
    34 Thread(s)
    KAZICIK KOCA OĞLU YİĞENEK HİKAYESİ, DESTANI (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)

    Bayındır’ın divanında
    İçilmiş bir toplantıda,
    Al şarabın keskininden,
    Kazılık geçmiş kendinden.
    Yerinden kalkıp doğrulmuş,
    Sonra da şöyle konuşmuş:
    — Deli gönlüm akın ister,
    Han’ım izin ver de gönder...

    Han demiş ki:— Kazılık sen,
    Var git nereyi istersen.

    Kazılık hazırlık yapmış,
    Yanına adam toplamış.
    Dağlar aşıp, tepe geçmiş,
    Düzmürt Kalesi’ne gelmiş.
    Hep birlikte alp yiğitler,
    Tez kaleyi çevirmişler.
    Düzmürt’ün Tekür’ü varmış,
    Altmış batman gürz taşırmış.
    Çok da yaman ok atarmış.
    Boyu da altmış arşınmış.
    Bir ismi de Direk Tekür,
    Hiç bilmezmiş zikir, şükür.
    Kuşatılınca metrisi,
    Meydana çıkmış kendisi.
    Nara atarak seslenmiş,
    Oğuzlar’dan er dilemiş.
    Kazılık yel gibi esmiş,
    Varıp Tekür’e yetişmiş.
    Tutkal gibi yapışmış,
    Boynuna bir kılıç çalmış.
    Zerre kadar kesememiş,
    Kılıç ona işlememiş!
    Gelince sıra Tekür’e,
    Eğilip gürzüne yere,
    Boyu kadar kaldırarak,
    Kazılığa savurarak,
    Onu toprağa yatırmış,
    Kollarını da bağlamış.
    Kazılık’ı böyle gören,
    Hep kaçmışlar alp ve eren.
    Kazılık Koca, düşmanda
    Esir yatarken zindanda,
    Kaynı “Emen” altı kere,
    Kaleye gelmiş sefere.
    Fakat eli hep boş dönmüş,
    Artık umutları sönmüş...
    Aradan geçen zamanda,
    Kazılık Bey’in Oğuz’da
    Nur topu bir oğlu doğmuş,
    On beş yaşını doldurmuş.
    Oğlan büyümüş, serpilmiş.
    Babasından habersizmiş,
    Meğer kimse söylememiş.
    Öldüğünü zannedermiş.
    Güne Oğlu Budak ile
    Vuruşmuşlar tokat sille,
    Söz sayarak sataşmışlar.
    İyice kavga yapmışlar.

    Budak demiş ki: — Bak oğlan,
    Haberin var mı babandan?
    Düzmürt’ün Kalesi’ndedir,
    On altı yıldır esirdir.
    Madem ki er diliyorsun
    Neden ona gitmiyorsun?
    Boşa lâf söyleme bana,
    Git babanı kurtarsana!

    Yigenek bunu işitmiş,
    Ağlayarak Han’a gitmiş.
    Onu överek yüceltmiş,
    Bayındır’a şöyle demiş:
    — Sapa yerde ak otağlı,
    Tavla tavla yağız atlı.
    Zavallının ümidisin,
    Türkistan’ın direğisin.
    Amut Suyu’nun aslanı,
    Ey Karacuk’un Kaplanı,
    Darda kalanın arkası,
    Nerde Yigenek babası?
    Kimse bana söylememiş,
    Babam Düzmürt’te esirmiş!
    Devletli Han bana medet,
    Askerinden ver, yardım et...

    Buyurmuş ki Bayındır Han:
    Askerler yirmi dört boydan,
    Haber salın da gelsinler,
    Düzmürt’e cenge gitsinler.
    Bekleyiniz bu geceyi,
    Demirkapı Sancak Beyi,
    Selçuk Oğlu Deli Dündar,
    Yiğit alsın üç yüz kadar.
    Binlerce hasım deviren,
    Eylik Oğlu Dülek Evren,
    Toğsun Oğlu Rüstem gelsin.
    Deli Evren’e söylensin.
    Yağrıncı Oğlu İlalmış,
    Sarı Soğan nerde kalmış?

    Sayılmakla tükenir mi
    Sayıları bilinir mi?
    Yirmi dört Oğuz boyundan,
    Alplar çağrılmış sınırdan.
    Beyler hazırlık yapmışlar,
    Akşam olunca yatmışlar.
    Meğer o gece Yigenek,
    Tuhaf bir rüya görerek,
    Sıçrayıp ayağa kalkmış.
    Gördüğü düşü anlatmış:
    — Karabaşım, elâ gözüm
    Uykudayken bir düş gördüm.
    Ak-boz atlar koşuyordu,
    Yiğitler ok atıyordu.
    Alp erenler oradaydı,
    Dede Korkut yanımdaydı.
    Aksakallı o dededen,
    Öğüt alarak bilgeden,
    Ala karlı dağlar aştım,
    Kara Deniz’e ulaştım.
    Gemi yapıp girdim suya.
    Geçince karşı kıyıya,
    Alnı-başı parıldayan
    Bir er gördüm dimdik duran.
    Kargı dilli mızrağımı,
    Oklarımı, sadağımı...
    Alarak yanına vardım,
    Ve o eri karşıladım.
    Mızrak ile vuracaktım,
    Göz ucuyla şöyle baktım.
    Dönüp ere selâm verdim,
    Oğuzlar’dan kimsin? dedim.
    Başını kaldırıp baktı,
    Gelip beni kucakladı.
    Meğer dayım Emen imiş!
    Buralara neden gelmiş?
    Oğul Yigenek neylersin,
    Böyle nereye gidersin?

    Ben de dedim: — Dayı Emen,
    Neden gizlediniz benden?
    Daha yeni öğrendim de,
    Babam esirmiş Düzmür’de...
    Gidip kaleyi yıkayım,
    Babamı da kurtarayım.
    Dayım o an söyledi ki:
    “Delilik yeğen seninki!
    Yiğitlerim kurt gibiydi,
    Vurgunum yele benzerdi.
    Yedi er kurardı yayım,
    Som altındandı oklarım.
    Ben yedi kere saldırdım,
    Ne yazık ki alamadım!
    Sen benden daha mı ersin?
    Kendine yazık edersin... ”

    Dedim: — Dayım sen giderken,
    Elâ gözlü yiğitlerden,
    Yanına kimse almadın.
    Beylerini çağırmadın.
    Beş akçeli süvariler,
    Sana ne fayda verirler!
    Yahni güzel yemeklerden,
    Hızlı güzel alp erenden.
    Daim geldiğinde devlet,
    Güzel olur dursa elbet.
    Akıl güzel unutmasa,
    Er de hasmından kaçmasa...

    Yigenek, arkadaşlarına
    Düşü söylerken onlara,
    Oradaymış Emen Bey de,
    Bunu işitmiş kendi de...
    Doğru Düzmürt’e gitmişler,
    Etrafını çevirmişler.
    Kâfirler bunu görmüşler,
    Tekür’e haber vermişler.
    O melun dışarı çıkmış,
    Er dileyip karşılamış.
    Selçuk Oğlu Deli Dündar,
    Tekür’ün bacağı kadar!
    Altmış kulaç mızrağını,
    Sadağını, oklarını...
    Alarak Tekür’e varmış.
    Tekür onu yakalamış.
    Mızrağını elden almış,
    Altmış batman gürzü çalmış!
    Dündar çok perişan olmuş,
    Geniş dünyası dar olmuş...
    Dönebilmez Dülek Evren,
    Dörtnala gelmiş geriden.
    Altı kanatlı çomağı,
    Çalmış yukardan aşağı.
    Tekür onu yakalamış,
    Çomağı elinden almış.
    Ona da gürz ile vurmuş,
    At ile yere savurmuş!

    Yirmi dört sancak beyinin,
    Kâr etmemiş hiç birinin
    Kılıçları, mızrakları,
    Yenmek mümkün mü azmanı!
    Yigenek taze yiğitcik,
    Meydana çıkmış gencecik!
    Yaradan’a duâ etmiş,
    El açıp şöyle söylemiş:
    — Yücelerden yücesin sen,
    Kimse bilmez nicesin sen.
    Sen bir anadan doğmadın,
    Sen bir babadan olmadın.
    Kimsenin rızkın yemedin,
    Kimseye güçlük etmedin.
    Sen her yerde birsin, teksin
    Sen Dâim’sin, sen Bakî’sin.
    Sen Adem’e taç giydirdin,
    Şeytana da lânet ettin.
    Kovdun onu Cennet’inden,
    Mahrum ettin rahmetinden.
    Göğe bir ok attı Nemrut,
    Kendini ne sandı o put! . .
    Okuna bir balık verdin,
    Yüceliğini gösterdin.
    Ululuğuna haddin yok,
    Cismin ve de ceddin yok.
    Vurduğunu ulutmazsın,
    Bastığını belirtmezsin.
    Sen Râfî’sin şan verirsin,
    Hâfîd’sin zelil edersin...
    Kızınca kahreden Kahhar,
    Yardım eyle bana Cebbar.
    İnanmışım tekliğine,
    Sığınmışım birliğine.
    Kâfire at tepiyorum,
    Senden medet diliyorum...

    At sürmüş böyle diyerek,
    Uçmuş yel gibi eserek.
    Tutkal gibi yapışarak,
    Teküre kılıç çalarak,
    Giyimini parçalamış,
    Altıparmak yara açmış.
    Fışkırınca kara kanı,
    Terketmiş Tekür meydanı
    Koşarak kaleye girmiş,
    Yigenek ona yetişmiş.
    Kılıç vurup arkasından,
    Başını kesmiş boynundan.
    Atını döndürüp gelmiş,
    Askerleri çok sevinmiş.

    Kazılık çıkmış zindandan,
    Haberi yokmuş oğlundan.
    Askerlere demiş: — Erler!
    Bana söyleyin yiğitler,
    Kâfiri öldüren kimdir,
    O alp eren hanginizdir?
    Ben esir olduğum yılda,
    Koyup gelmiştim Oğuz’da;
    Koyunlarım, develerim,
    Gebe kalmıştı helâllim.
    Kız mı doğmuş, erkek midir?
    Bilen var mı ne hâldedir?
    Neler oldu haber verin,
    Yaradan aşkına deyin...

    Yigenek burda söylemiş,
    Görelim Han’ım ne demiş:
    — Develer erkek doğurdu,
    Kuzuların hep koç oldu.
    Elâ gözlü helâllinden,
    Bir aslan doğdu ki görsen!
    Oğlun, Yigenek adında,
    Baba duruyor karşında...

    Hasretliler buluşmuşlar,
    Kurtlar gibi uluşmuşlar.
    Sarılarak ağlaşmışlar,
    Allah’a şükür kılmışlar.
    Sonra kaleye gitmişler,
    Her şeyi yağma etmişler.
    Kiliseleri yıkarak,
    Yerine cami yaparak,
    Allah’ın adına hutbe,
    Okutmuşlar mescitlerde,
    Kızların güzellerinden,
    Kumaşların temizinden
    İşlenmiş elbiselerden,
    Kaftanlar ve cüppelerden,
    Bayındır Han’a hisseler,
    Çeşit çeşit hediyeler...
    Alıp Oğuz’a gelmişler.
    Bir şölen düzenlemişler.
    Korkut Dedemiz gelince,
    Deyiş söylemiş dilince:
    — Bu Oğuzname de Han’ım,
    Yigenek’in dir sultanım.
    Dağlarınız yıkılmasın,
    Sularınız kurumasın.
    Aksakallı atanızın,
    Akbürçekli ananızın,
    Mekânları cennet olsun,
    Mezalarına nur dolsun.
    “Gardaşlardan ve oğuldan,
    Ahir vaktinde imandan,”
    Ayırmasın bizi Settar,
    Amin deyiniz Oğuzlar! . .
    “Âmin âmin diyenler,
    Hak yüzünü görsünler. ”
    Günahlarımız derlensin,
    Bağışlanarak silinsin.
    Ol Muhammed Mustafa’nın (s. a. s. )
    Güzel hatırına O’nun”
    Rahim bizi bağışlasın,
    Esirgesin ve saklasın.
    oLmadı bir çay koy.. Ben bir ömüR..demLenirim

    qözLerinde..!

  10. #20
    aRZuU - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Forum Üyesi
    Üyelik tarihi
    04.Şubat.2014
    Mesajlar
    10,882
    Mentioned
    42 Post(s)
    Tagged
    34 Thread(s)
    KAZICIK KOCA OĞLU YİĞENEK HİKAYESİ DESTANININ ÖZETİ (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)

    Bayındır Han’ın İç Oğuz beylerini sohbete çağırdığı bir gün, aralarından Kazılık Koca denilen bir bey Bayındır Han’dan akın ister. İzin alınır, Kazılık Koca yararlı ihtiyarlarla birlikte Karadeniz kenarındaki bir kaleye gider.

    Kalenin Tekürü Kazılık Koca’yı aklar ve esir alır. 16 yıl esir kalan Kazılık Koca’nın 16 yaşına gelmiş olan oğlu Bayındır Han’a giderek babasını kurtarmaya gideceğini söyler. Yanına 24 sancak beyini de alır.

    Yola çıkmadan gördüğü rüyada Dede Korkut’tan öğütler alan Yiğenek, Allah’a sığınıp dualar ederek tekürü yener. Babasını kurtarır.
    oLmadı bir çay koy.. Ben bir ömüR..demLenirim

    qözLerinde..!

Sayfa 2 Toplam 3 Sayfadan BirinciBirinci 123 SonuncuSonuncu

Konu Bilgileri

Bu Konuya Gözatan Kullanıcılar

Şu anda 10 kullanıcı bu konuyu görüntülüyor. (0 kayıtlı ve 10 misafir)

Benzer Konular

  1. Deli Dumrul (Dede Korkut)
    Konu Sahibi Mete Forum Yazarlar ve Şairler
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 31.Ağustos.2016, 04:14
  2. Bamsı Beyrek (Dede Korkut)
    Konu Sahibi Mete Forum Yazarlar ve Şairler
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 31.Ağustos.2016, 04:10
  3. Söylentilerden Gerçeğe Dede Korkut (1)
    Konu Sahibi Escobar Forum Edebiyat Makaleleri
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 22.Nisan.2015, 23:40
  4. Kaynak olarak dede korkut
    Konu Sahibi BOZKURT21 Forum Efsaneler ve Destanlar
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 12.Nisan.2015, 09:45
  5. Dede Korkut
    Konu Sahibi BOZKURT21 Forum Efsaneler ve Destanlar
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 27.Mart.2015, 19:52

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •  
gaziantep escort bayan gaziantep escort sesli sohbet seks hikaye onwin venüsbet giriş tipobet365 sahabet karabük escort ordu escort kars escort kocaeli escort izmit escort edirne escort ısparta escort karabük escort manisa escort adana escort
ankara escort ankara escort ankara escort bayan escort ankara çankaya escort kızılay escort kızılay escort ankara eskort ankara escort çankaya escort ankara otele gelen escort kayseri escort istanbul escort avrupa yakası escort çapa escort şirinevler escort avcılar escort beylikdüzü escort