kayseri escort ankara escort izmir escort antalya escort bursa escort istanbul escort

Etiketlenen üyelerin listesi

Sayfa 8 Toplam 19 Sayfadan BirinciBirinci 123456789101112131415161718 ... SonuncuSonuncu
Toplam 187 adet sonuctan sayfa basi 71 ile 80 arasi kadar sonuc gösteriliyor
  1. #71
    aRZuU - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Forum Üyesi
    Üyelik tarihi
    04.Şubat.2014
    Mesajlar
    10,882
    Mentioned
    42 Post(s)
    Tagged
    34 Thread(s)
    HALİT ERTUĞRUL’UN HAYATI, ESERLERİ / KİTAPLARI, EDEBİ KİŞİLİĞİ (YAZARLARIN VE ŞAİRLERİN HAYATI)

    Eğitimci-yazar Halit Ertuğrul, Adıyaman’ın Besni ilçesinin Şambayat Nahiyesinde dünyaya geldi. İlkokulu doğduğu yerde, Ortaokul ve Öğretmen okulunu da Kırşehir’de okudu.

    Daha sonra Niğde Eğitim Enstitüsü ve Gazi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü, Eğitim Yönetimi ve Denetimi Anabilim Dalı’ndan mezun oldu.

    Cumhuriyet Üniversitesi, Kamu Yönetimi, Yönetim Bilimleri Bölümü’nde YÜKSEK LİSANS; Sakarya Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü’nde de DOKTORA çalışmalarını tamamladı.

    Yurdun çeşitli yerlerinde ilkokul öğretmenliği, okul müdürlüğü, Millî Eğitim Şube Müdürlüğü ve Millî Eğitim Müdürlüğü görevlerinde bulundu.

    Millî Eğitim Bakanlığı merkez teşkilâtına geçerek, Kurul Uzmanı ve Bakan Danışmanı olarak çalıştı.

    Akademik çalışmalarını tamamlayan Halit Ertuğrul, çeşitli üniversitelerde yöneticilik ve öğretim üyeliği yaptı.

    Ayrıca yurtiçi ve yurtdışında çeşitli bilimsel ve kültürel faaliyetlere katıldı. Meslek hayatı boyunca, eğitim ve kültür alanında elliye yakın kitapları ve çok sayıda da makale ve yazıları yayınlandı.

    Kitapları çok sayıda ödül aldı ve çeşitli dillere çevrildi.

    Ayrıca, kitaplarının bazıları da, Milli Eğitim Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından tavsiye edildi.

    Yayınlanan kitaplarından Kendini Arayan Adam, Düzceli Mehmet, Aysel, Selim ve Hande, Canan gibi bir çok eserleri baskı rekorları kırdı. Bundan dolayı da YILIN YAZARI seçildi.

    Eğitimci – yazar Halit Ertuğrul, kitaplarının çok yoğun bir şekilde ilgi görmesi nedeniyle, hergün okuyucularından onlarca mektup, telefon, e-mail ve mesaj almaktadır.

    Bugüne kadar yaptığı çalışmalardan dolayı, çok sayıda TAKDİRNAME alan yazarımız, ayrıca YILIN ÖĞRETMENİ de seçildi.

    Eğitimci – yazar Halit Ertuğrul evli ve iki çocuk babasıdır.
    oLmadı bir çay koy.. Ben bir ömüR..demLenirim

    qözLerinde..!

  2. #72
    aRZuU - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Forum Üyesi
    Üyelik tarihi
    04.Şubat.2014
    Mesajlar
    10,882
    Mentioned
    42 Post(s)
    Tagged
    34 Thread(s)
    HALİT FAHRİ OZANSOY’UN HAYATI, ESERLERİ / KİTAPLARI, EDEBİ KİŞİLİĞİ (YAZARLARIN VE ŞAİRLERİN HAYATI)

    (1891-1971)

    A-Hayatı:

    Halit Fahri Ozansoy 1891 yılında İstanbul’da doğmuştur. Babası Dr. Mehmed Fahri Paşa, annesi Zehra Hanımdır. Halit Fahri henüz sekiz yaşında iken annesi ölmüştür.

    Vefa Mahalle Mektebi’ne iki ay devam etmekle okul hayatına başlayan H. Fahri, Şemsü’l Mekatip, Rehber-i Tahsil ve Sultanahmed’deki Hususi Tefeyyüz Mektebi’nde ilk öğrenimini tamamlar. Daha sonra Bakırköy Rüşdiyesi’ni bitirip, Galatasaray Lisesi’ne girer ancak bir sene kadar burada dersleri takip edemez.

    1907’de Filibe’ye amcasının yanına gider. Bir yıl sonra İstanbul’a Galatasaray’a döner. 1914 yılında Darülfünun’un Fransız Dili ve Edebiyatı şubesine devam eder. Aynı sıralarda Darülbedayi’nin tiyatro kolunda öğretmen yardımcılığı yapar. Yine o yıl Müdafaa-i Milliye Cemiyeti’ne bağlı olarak kurulan Milli Türk Cemiyeti’nin kurucu ve yöneticileri arasındadır.

    1916’da Darülfünun’da edebiyat imtihanını kazanarak Muğla Lisesi’nde edebiyat ve felsefe öğretmenliğine başlamış, bir yıl sonra Konya Lisesi’ne gönderilmiştir. 1918 yılında Vefa Lisesi’ne tayin edilen H. Fahri öğretmenlik mesleğini kırk yıl dört ay devam ettirmiştir. 1956 yılında yaş haddinden emekli olmuştur.

    Siyasi alanda umduğunu bulamayan H. Fahri 23 Şubat 1971’de ****en yaşında iken ölümüne kadar edebiyatçı olarak kalır. Yazarın kabri İstanbul’da Zincirlikuyu Aile Mezarlığı’ndadır.

    B-Sanat Anlayışı:

    Halit Fahri’nin sanat ve dolayısıyla edebiyat hakkındaki fikir ve hükümlerini içinde bulunduğu devrin psikolojisine ayak uydurarak sıkça değiştirdiği görülür. Bu yüzden bir müddet önce doğru ve güzel bulduğu bir fikri, bir zaman sonra reddetmesi, hatta yanlış ve çirkin bulması H. Fahri’nin edebi kişiliğinin değişkenliği ile açıklanabilir.

    1912-1917yılları arası, H. Fahri’nin şiirlerini ilk defa Rübab’da neşrettiği, Rüya’yı ve Baykuş’u kitaplaştırdığı devredir. Bu devrinin eserlerinde bariz bir Fecr-i Ati etkisi vardır. Buna sebep bir yerde Rübab’da Ahmet Haşim ve Celal Sahir gibi Fecr-i Ati şairler ile aynı sayfaları paylaşmak ise, bir yerde de H. Fahri’nin psikolojik durumudur. Bu dönemde yazdığı Tiraje isimli şiirinde Fecr-i Ati’nin tipik kelime ve motifleri, renk merakı rahatlıkla görülebilir.

    1917-1918, H. Fahri’nin hece veznine geçiş ve Cenk Duyguları’nı neşrettiği yıllardır. Şairin vezin değiştirmesine sebep olarak Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp gibi Türkçülerin tesir ve teşvikleri gösterilebilir;ama, daha derinlerde, en büyük eserlerini vermiş bir vezinle artık yeni ve yeni ve büyük şiirler söylenemeyeceği inancı, harp psikolojisi içinde halka halkın “parmak hesabı” ile seslenmek gerektiği düşüncesi yatmaktadır.

    1919 yılında Halit Fahri’yi yeniden aruza dönmüş görürüz. Bunun sebeplerinden biri; şairin iyi tanımadığı ve başarılı olamadığı bir vezinde inadın lüzumsuzluğuna inanması, önemli olanın şekil değil muhteva olduğunu ve bu muhtevayı en iyi ifade edebilecek veznin kullanılması gerektiğini fark etmeye başlamasıdır.

    Şair 1919 yılının sonları ile 1920 yılının başlarında tekrar hece veznine döner. Bu devre H. Fahri’nin gözlerini kendi dünyasına çevirdiği bir devredir. Bu dönemde şiirlerinde tabiatla iç içe aşıklar, karşılıksız aşklar, ölüm korkusu gibi konuları işler.

    H. Fahri’nin heceye kesin dönüşünden hiçbir zaman bahsedilemez; ama Cumhuriyet’in ilanından sonra yazdığı aruzlu şiirlerin azlığı bu konuda ölçü olabilir.

    1930-1940 yılları arası, H. Fahri’nin ve temsil ettiği belli bir edebi kadronun varlığını kabul ettirme mücadelesi ile geçer. H. Fahri “hececiler” denen şairlerin arasına sokulur. Halbuki şair hiçbir zaman kesin bir vezin tercihinde bulunmamıştır.

    H. Fahri, hayatı boyunca kabuğunu kırmaya çalışan fakat bunu başaramamış şairlerin tipik örneğidir. Baykuş, karanlık, mahzen, ay gibi motifler; şuh kadın, hırçın aşık, korkak şair gibi figürler; yalancı aşk, yalnızlık, ölüm düşüncesi, aile fertleri konulu olaylar Ozansoy’un daimi şiir unsurları olmuştur. Kendisini ve şiir temalarını böyle birkaç başlık ile sınırlandıran H. Fahri doğal olarak bir yerden sonra kendini tekrar etmekten öteye geçememiştir.

    Halit Fahri ikinci dereceden bir şair olduğunun farkındadır; ama bunu kendi hatalarına değil, anlaşılamamasına bağlar.

    H. Fahri tiyatroya da hep şair gözüyle bakmıştır. Onda dramatizenin yolu nazımdan geçer. Kaleme aldığı bir iki roman dikkat çekmemiş, üç kısa hikaye tecrübesi kendisini de tatmin etmemiştir. H. Fahri’nin asıl başarısı Fransızcadan yaptığı Alphonse de Lamartine’nin roman tercümeleridir. Ayrıca hatıratlarının da başarılı olduğu söylenebilir.

    Ozansoy, tiyatro yazmış, roman ve hatırat yazmış yazı sanatının hemen her dalında görünmüştür. Buna rağmen her zaman şair kalmıştır.

    Halit Fahri Ozansoy Eserleri

    Şiir:
    Rüya (1912)
    Cenk Duyguları (1917)
    Efsaneler (1919)
    Zakkum (1920)
    Bulutlara Yakın (1920)
    Gülistanlar ve Harabeler (1922)
    Paravan (1929)
    Balkonda Saatler (1931)
    Sulara Dalan Gözler (1936)
    Hep Onun İçin (1962)
    Sonsuz Gecelerin Ötesinde (1964)

    Roman:
    Sulara Giden Köprü (1939)
    Aşıklar Yolunun Yolcuları (1939)

    Oyun:
    Baykuş (1916)
    İlk Şair (1923)
    Sönen Kandiller (1928)
    10 Yılın Destanı (1933)
    Nedim (1936)
    Hayalet (1936)
    Bir Dolaptır Dönüyor (1958)
    İki Yanda (1970)
    (Baykuş ve Şair oyunları aruzla yazılmıştır.)

    Anı:
    Edebiyatçılar Geçiyor (1939, Edebiyatçılar Çevremde adıyla genişletilmiş baskı, 1970)
    Darülbedayi Devrinin Eski Günleri (1964)
    Eski İstanbul Ramazanları (1968)
    oLmadı bir çay koy.. Ben bir ömüR..demLenirim

    qözLerinde..!

  3. #73
    aRZuU - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Forum Üyesi
    Üyelik tarihi
    04.Şubat.2014
    Mesajlar
    10,882
    Mentioned
    42 Post(s)
    Tagged
    34 Thread(s)
    HALİT FAHRİ OZANSOY’UN HAYATI, KİTAPLARI, SANATI, ESERLERİ, EDEBİ KİŞİLİĞİ (2) (YAZARLARIN VE ŞAİRLERİN HAYATLARI, KİTAPLARI)

    1891 yılında İstanbul'da doğdu, 23 Şubat 1971 tarihinde İstanbul'da öldü. Mekteb-i Sultanî (Galatasaray Lisesi)'yi bitirdi. Sınavla edebiyat öğretmeni oldu. İki yıl kadar Muğla ve Konya'da çalıştıktan sonra emekli oluncaya kadar İstanbul'da edebiyat öğretmenliği yaptı.

    Roman:
    Sulara Giden Köprü (1939)
    Aşıklar Yolunun Yolcuları (1939)

    Oyun:
    Baykuş (1916)
    İlk Şair (1923)
    Sönen Kandiller (1928)
    10 Yılın Destanı (1933)
    Nedim (1936)
    Hayalet (1936)
    Bir Dolaptır Dönüyor (1958)
    İki Yanda (1970)
    (Baykuş ve Şair oyunları aruzla yazılmıştır.)

    Anı:
    Edebiyatçılar Geçiyor (1939, Edebiyatçılar Çevremde adıyla genişletilmiş baskı, 1970)
    Darülbedayi Devrinin Eski Günleri (1964)
    Eski İstanbul Ramazanları (1968)
    oLmadı bir çay koy.. Ben bir ömüR..demLenirim

    qözLerinde..!

  4. #74
    aRZuU - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Forum Üyesi
    Üyelik tarihi
    04.Şubat.2014
    Mesajlar
    10,882
    Mentioned
    42 Post(s)
    Tagged
    34 Thread(s)
    HALİT ZİYA UŞAKLIGİL’İN HAYATI, ESERLERİ / KİTAPLARI, EDEBİ KİŞİLİĞİ (YAZARLARIN VE ŞAİRLERİN HAYATI)

    (1867–1945)

    İstanbul'da doğdu, 22 Mart 1945'te aynı kentte öldü. Mahalle mektebinden sonra Fatih Rüştiyesi'ne gitti. Tüccar olan babasının işlerinin bozulması üzerine, 1879'da İzmir'e yerleştiler. Halit Ziya orada bir süre rüştiyeye, sonra da Fransızca öğrenmesi için rahipler okuluna gönderildi. Fransızca'dan ilk çevirilerini bu yıllarda yaptı. Tevfik Nevzat ile 1884'te Nevruz dergisini, 1886'da da Hizmet gazetesini çıkarttı. İlk romanlarını bu gazetede yayımladı. Okulu bitirdikten sonra bir yandan İzmir Rüştiyesi'nde Fransızca öğretmenliği yaparken, bir yandan da Osmanlı Bankası'nda memur olarak çalıştı. 1893'te Reji İdaresi'nde başkâtiplik göreviyle İstanbul'a geldi. Hüseyin Siret, Mehmet Rauf, Rıza Tevfik, Hüseyin Cahit, Ahmet Rasim gibi yazarlarla dostluk kurdu ve 1896'da Edebiyat-ı Cedide topluluğuna katılarak Servet-i Fünun dergisinde kendine geniş ün sağlayan romanlarını yayımladı. 1901-1908 arasında yazarlığı bıraktıysa da II. Meşrutiyet döneminde yeniden başladı, ancak 1923'e değin yazdıklarını yayımlamadı. Bu arada, Darülfünun'da estetik ve batı edebiyatı dersleri verdi. V. Mehmed'in tahta geçmesi üzerine onun mabeyn başkâtipliğine atandı, dört yıl bu görevde kaldı. Daha sonra Reji İdaresi'nde yönetim kurulu başkanı oldu. Son yıllarını Yeşilköy'deki evinde anılarını yazarak geçirdi.

    Uşaklıgil'in İzmir'deyken yazdığı Nemide, Bir Ölünün Defteri, Ferdi ve Şürekâsı gibi ilk yapıtları, karşılıksız sevgiyi konu alan, acıklı, duygusal kısa romanlardır. İstanbul'a geldikten sonra Sevet-i Fünun dergisinde yayımladığı Mai ve Siyah ile acemilik dönemini geride bıraktığı izlenir. Daha önceki yapıtlarında ön planda gelen acıklı aşk serüveni, burada ikinci plana atılmıştır. Şairler, gazeteciler, yayınevi sahipleri ve yazarlar arasında geçen olayları ele aldığı bu romanda, hem o dönemin Babıâli dünyasını, hem de bu dünyanın gerçekleri karşısında yaşamda yenik düşen Ahmet Cemil'in hayalci kişiliğinde bütün bir Edebiyat-ı Cedide kuşağının bakış açısını yansıtmıştır. 1898-1900 arasında yazdığı Aşk-ı Memnu ilk büyük Türk romanı kabul edilir. Sağlam bir yapısı ve tekniği olan yapıtta zengin bir adamla evlenen genç ve güzel bir kadının yaşlıca kocasına sadık kalmak kararına karşın, elinde olmayarak yasak bir aşka sürüklenişi, olayın psikolojik nedenleri üstünde de durularak, gerçekçi bir biçimde anlatılmıştır.

    Uşaklıgil Edebiyat-ı Cedide'nin sanat anlayışı doğrultusunda yeni bir dil yaratmaya çaba göstermiştir. Osmanlıca'da bile kullanılmayan Farsça ve Arapça sözcükler bularak, Türkçe'de olmayan kurallarla tamlamalar yaparak konuşulan dilden çok ayrı, süslü ve yapay bir sanat dili oluşturmuştur. Ama Aşk-ı Memnu'yu yazdıktan sonra dil konusundaki görüşleri değişmiş, Edebiyat-ı Cedide'nin yarattığı dili aşırı süslü, ağdalı ve yapay bulduğu için Kırık Hayatlar'ı yalın bir dille yazmaya karar vermiştir. Daha sonraki yıllarda romanlarının yeni baskıları yapılırken de bunların dilini bir ölçüde yalınlaştırmak gereğini duymuştur. Son romanı Kırık Hayatlar, 1901'de Servet-i Fünun'da tefrika edilirken, sansürün karışması yüzünden yarıda kalmış, ancak 1923'te yeniden yayımlanmıştır. Uşaklıgil romana yazdığı önsözde, Kırık Hayatlar'ın daha önceki romanları gibi "hülya" ve "süs"e dayanmadığını, tam tersine yalnızca yaşamı ve gerçekleri yansıttığını belirtmiştir.

    Uşaklıgil pek çok öykü de yazmış ve Batı türü öykü anlayışının Türkiye'de yayılmasında rol oynamıştır. Öykülerinin konusunu ve kişilerini daha çok halkın fakir kesiminden almış, bu insanların acılarını dile getirmeye çalışmıştır.

    Romanlarında Uşaklıgil'in ilgi alanı dardır. Kişilerini ve onların sorunlarını işlerken sınırlı bir yaşantı çerçevesinin dışına çıkmaz. Duyarlı genç kadın ve erkeklerin aşkta uğradıkları hayal kırıklığı başlıca teması olmuştur. Ancak aşk konusunda görüşünün romantiklikten gerçekliğe doğru bir değişim geçirdiği gözlemlenir. İlk romanlarında daha platonik ve romantik olan aşk ilişkileri, son iki romanında yasak aşkla noktalanan cinsel bir tutkuya dönüşür.

    Yaşantı alanının darlığına karşın, Uşaklıgil Türk romanının öncüsü sayılmıştır. Çünkü ondan önce, romanı bir sanat yapıtı kabul ederek onun kadar ciddiye alan, bir sanatçı titizliğiyle romanın yapısına ve tekniğine gereken önemi veren başka bir Türk yazarı olmamıştır.

    Eserleri:

    Roman: Nemide, 1889; Bir Ölünün Defteri, 1889; Ferdi ve Şürekâsı, 1894; Mai ve Siyah, 1897; Aşk-ı Memnu, 1900; Kırık Hayatlar, 1923.

    Öykü: Bir Muhtıranın Son Yaprakları, 1888; Bir İzdivacın Tarih-i Muaşakası, 1888; Heyhat, 1894; Solgun Demet, 1901; Sepette Bulunmuş, 1920; Bir Hikâye-i Sevda, 1922; Hepsinden Acı, 1934; Onu Beklerken, 1935; Aşka Dair, 1936; İhtiyar Dost. 1939; Kadın Pençesinde, 1939; İzmir Hikâyeleri, (ö.s.), 1950.

    Oyun: Kabus, 1918. Anı: Kırk Yıl, 1936; Sara ve Ötesi, 1942; Bir Acı Hikâye, 1942.

    Şiir: Mensur Şiirler, 1889. Deneme: Sanata Dair, 3 cilt, 1938-1955.
    oLmadı bir çay koy.. Ben bir ömüR..demLenirim

    qözLerinde..!

  5. #75
    aRZuU - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Forum Üyesi
    Üyelik tarihi
    04.Şubat.2014
    Mesajlar
    10,882
    Mentioned
    42 Post(s)
    Tagged
    34 Thread(s)
    HAMDULLAH SUPHİ TANRIÖVER’İN HAYATI, ESERLERİ / KİTAPLARI, EDEBİ KİŞİLİĞİ (YAZARLARIN VE ŞAİRLERİN HAYATI)

    Daha çok mütareke döneminde ve Cumhuriyetin ilk yıllarında yaptığı coşkulu konuşmalarıyla tanınan siyaset adamı şair ve yazar. 1885 yılında İstanbul'da doğdu. Tanzimat döneminin tanınmış bilim ve devlet adamlarından Apdülladif Suphi Paşanın oğluydu. Mekteb-i Sultani (Galatasaray Lisesi) bitirdikten sonra ilkokul öğretmeni olarak çalıştı. Ayasofya Rüştiyesinde Hitabet ve Fransızca, Darülfünün-ı Osmani'de (İstanbul Üniversitesi) Türk İslam Sanatı dersleri okuttu. 1920'de ilk Türkiye Büyük Millet Meclisine Antalya Milletvekili olarak girdi. Aynı yıl ilk İcra Vekilleri Heyetinde Maarif Vekilliğine getirildi.


    1923'de TBMM'ye İstanbul milletvekili olarak katıldı. 1925'de ikinci kez Maarif Vekilliği görevinde bulundu. 1927'de yeniden İstanbul Milletvekili seçildi. 1935'de Bükreş Büyükelçiliğine atandı. 1943'de İçel ve 1946'da İstanbul Milletvekili seçildi. 1950'de Demokrat Parti listesinden bağımsız Manisa Milletvekili 1954'de DP'den İstanbul Milletvekili oldu. 1957 'de Hürriyet Partisi adayı olarak katıldığı seçimi kaybetti ve siyasetten çekildi. Tanrıöverin "Namık Kemal" adlı ilk şiiri, Pariste yayınlanan Şura-yı Ümmet gazetesinde çıkmıştı (1902).

    1909'da Fecri Ati Topluluğuna katılan Tanrıöver 1911'de bu topluluktan ayrılarak, genç kalemler dergisi çevresinde gelişen Milli Edebiyat akımına bağlandı. 1912'de Milliyetçilik hareketinin İstanbul'daki merkezi olan Türk ocağına girdi ve ertesi yıl bu kurumun başkanlığına getirildi. Türk Ocağı genel başkanı olarak Türkçülük ve Milliyetçilik yolunda çalışmalar yürüttü. Etkili konuşmalarıyla güçlü bir hatip olarak tanındı. İstanbul'da işgalci güçlere karşı düzenlenen açık hava toplantılarında daha sonra T.B.M.M kürsüsünde ve Kurtuluş Savaşı sırasında halkı aydınlatmak için gönderildiği Konya, Antalya gibi yerlerde hitabetin etkli örnekleri olan konuşmalar yaptı. Konuşmalarından seçmeleri, "Dağ yolu" (1928- 1931, 2 cilt), yazılarını da "Günebakan" (1929) adlı kitaplarda topladı. 11 Haziran 1966'da öldü.
    oLmadı bir çay koy.. Ben bir ömüR..demLenirim

    qözLerinde..!

  6. #76
    aRZuU - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Forum Üyesi
    Üyelik tarihi
    04.Şubat.2014
    Mesajlar
    10,882
    Mentioned
    42 Post(s)
    Tagged
    34 Thread(s)
    HÜSEYİN NİHAL ATSIZ’IN HAYATI, ESERLERİ / KİTAPLARI, EDEBİ KİŞİLİĞİ (YAZARLARIN VE ŞAİRLERİN HAYATI)

    İtalyan faşizmine sempati duyulduğu, Alman nazizmine methiyeler yazıldığı, Rus komünizmine kur yapıldığı bir dönemde ortaya koyduğu Türkçü mücadele ile bir kahramanlık destanı yaratan Hüseyin Nihal ATSIZ, mahkemeler, tabutluklar, zindanlar, sürgünler ve mahrumiyetlerin süslediği abidevî hayatıyla yakın çağın Türkçülük tarihinde bir Ulu Türk Bilgesi olarak yarınki Türk nesillerinin sonsuza uzanan yollarını aydınlatacaktır. Her nesil O'nda; heyecanının, coşkunluğunun, düşüncesinin terennümünü bulacak ve Türk'ün meselelerine Türk gözüyle bakışın metodunu öğrenecektir. Türk Milleti, O'nun Türklüğe adanan yetmiş yıllık hayatında, kahramanlık ile feragatin yüce ve ölümsüz tablosunu seyredecektir...
    Şuna eminiz ki, Türklüğün ölümsüz efsanesi ATSIZ ATA, şimdi Tanrı Dağı'nda, Türk Atalarının kutlu tinlerinin toplandığı Tanrıkut otağında, çok sevdiği Kür Şad ile beraber Türk Elleri'ni izleyerek bütün Türklerin Bozkurt başlı sancak altında birleşeceği günü bekliyor...

    Hüseyin Nihâl Atsız, 12 Ocak 1905'te İstanbul Kadıköy'de doğdu.

    Atsız Beğ'in babası Gümüşhane'nin Torul kazasının Midi köyünün Çiftçioğulları ailesinden Deniz Güverte Binbaşısı Mehmet Nail Bey, annesi Trabzon'un Kadıoğulları ailesinden Deniz Yarbayı Osman Fevzi Bey'in kızı Fatma Zehra Hanım'dır. Atsız Beğ'in ailesi, Gümüşhane'nin Torul kazasının Midi köyünde Çiftçioğulları adı ile bilinmektedir. Çiftçioğulları, Midi Köyünde 18. asrın sonlarına doğru yakınındaki Edire köyünden göçmüşlerdir.

    Çiftçioğulları ailesinin tesbit edilen ceddi 19. asrın başlarında yaşadığı tahmin edilen Ahmed Ağa'dır. Ahmet Ağa'nın İsmail, Süleyman, Hüseyin ve Şakir adlı dört oğlu olmuştur. İsmail Ağa'nın çocukları Midi'den, Yozgat'ın Akdağ Madeni kazasının Dayılı köyüne göçmüşlerdir. Şakir Ağa'nın evladı olup olmadığı bilinmemektedir.

    Ahmet Ağa'nın üçüncü çocuğu olan Hüseyin Ağa (1832 - 1894 ) ise 1850-1852 şıralarında Deniz eri olarak Istanbul'a gelmiş, okumayı ve yazmayı asker ocağında öğrenmiş, askerliğinin nihayetinde de teskere bırakarak Osmanlı Donanması (Donanma-yı Hümayün) 'da kalmış ve makina önyüzbaşlığına (çarkçı ( -Makine) Kolağalığı)'na terfi etmiştir.

    Hüseyin Ağa'nın eşi Emine Hayriye Hanım'dır. İki çocukları olmuştur. Nevber Hanım ile Mehmet Nail Bey (1877- 1944). Mehmet Nail Bey de Osmanlı Donanması'na girmiş ve Deniz Kuvvetlerinde Deniz Güverte Binbaşılığı'ndan emekli olmuştur.

    Mehmet Nail Bey'in ilk eşi 1903 yılında Yüzbaşı iken evlendiği Fatma Zehra Hanım (1884 - 1930)'dır. Fatma Zehra Hanım, Deniz Yarbayı (Bahriye Kaymakamı) Osman Fevzi Bey ile Tevfika Hanım'ın kızıdır. Osman Fevzi Bey, Trabzonlu ölüp ailesi Kadıoğulları namı ile marüfdür.

    Mehmet Nail Bey'in ilk eşinden üç çocuğu olmuştur. 12 Ocak 1905'de Hüseyin Nihal (Atsız), 1 Mayıs 1910'da Ahmet Nejdet (Sançar) ve Aralık 1912'de Fatma Nezihe (Çiftçioğlu).

    1930 yılında ilk eşinin damar sertliğinden vefatı üzerine Mehmed Nail Bey, 1931 yılında yeniden evlenmiştir. İkinci eşinin adı da Fatma Zehra'dır. İkinci eşinden 1932 yılında Necla (Çiftçioğlu) adlı bir kızı olan Mehmed Nail Bey ikinci eşiyle geçinememiş ve iki yıl sonra ayrılmıştır.

    Türkçülük fikrinin ilk kıvılcımları Atsız'ın gönlünde, o daha 7-8 yaşında iken tutuşmaya başladı. Babasının görevli bulunduğu Süveyş sokaklarında İtalyan çocuklarıyla yaptığı kavgalar, Fransız İlkokulu'nda Rum çocuklarının kendisine karşı düşmanca tutumları, O'nun çocuk gönlünde büyük akisler bıraktı. Türk Milleti'ne mensup olmanın idrakine daha o yaşlarda vardı.

    Atsız, yükseköğrenim çağına gelip Askeri Tıbbiye'ye kaydolunca, komünizm ve azınlık milliyetçiliği peşinde koşan Türk düşmanı kişilerle karşılaştı. Türklük şuuru olgun bir seviyeye ulaşan Atsız, Türk devletinin birlik ve bütünlüğüne yönelen bu zararlı akımlarla fikrî ve fiili mücadeleye başladı. Ziya Gökalp’ın cenaze töreninin yapıldığı günün gecesi Türkçülük fikrine düşman öğrencilerle kavga ettiği ve daha sonrasında ise aralarında bir takım problemler geçen Arap asıllı Bağdatlı Mesut Süreyya Efendi adlı bir mülazım (teğmen)'ın kasti bir şekilde ve gereksiz bir yerde istediği selâmı vermediği için, 4 Mart 1925 tarihinde 3. sınıf talebesiyken Askeri Tıbbiye'den çıkarılmıştır.

    Bu olaydan sonra üç ay kadar Kabataş Lisesi'nde yardımcı öğretmenlik yapan Atsız, daha sonraları Deniz Yolları'nın Mahmut Şevket Paşa adlı vapurunda kâtip muavini olarak çalışmış ve bu vapurla İstanbul-Mersin arasında bir kaç sefer yapmıştır.

    1926 yılında İstanbul Dârülfünûnu'nun Edebiyat Fakültesi'nin "Edebiyat Bölümü"ne ve İstanbul Dârülfünûnu'nun yatılı kısmı olan Yüksek Muallim Mektebi'ne kaydolan Atsız, bir hafta sonra askere çağırılmış, tecil isteği kabul edilmeyen Atsız askerliğini 9 ay olarak 28 Ekim 1926-28 Temmuz 1927 tarihleri arasında İstanbul'da Taşkışla'da 5. piyade alayında er olarak yapmıştır.

    Ahmet Naci adlı arkadaşı ile birlikte hazırladığı Anadolu'da Türklere Ait Yer İsimleri adlı makalenin Türkiyat Mecmuası'nın ikinci cildinde yayınlanması ile hocası olan M. Fuad Köprülü'nün dikkatini çeken Atsız, 1930 yılında Edirneli Nazmî'nin divanı üzerinde mezuniyet çalışması yapmıştır (Divân-ı Türkî-i Basit, Gramer ve Lügati, 1930, 111 s. Türkiyat Enstitüsü Mezuniyet Tezi, no 82). Aynı yıl Edebiyat Fakültesi'nden mezun olmuştur.

    Atsız'ın sınıf arkadaşları arasında Tahsin Banguoğlu, Ziya Karamuk, Orhan Şâik Gökyay, Pertev Nâilî Boratav, Nihat Sâmi Banarlı gibi isimleri sayabiliriz.

    Mezuniyetinden sonra Edebiyat Fakültesi Dekanı olan hocası Prof. Dr. M. Fuad Köprülü, Maarif Vekâleti’nde Atsız için girişimde bulunarak, Yüksek Öğretmen Okulu'nu öğrenci olarak bitirdiği için, liselerde yapması gereken 8 yıllık mecburi hizmetini affettirmiş ve 25 Ocak 1931’de Atsız'ı kendisine asistan olarak almıştır.

    Atsız, yine 1931 yılında Dârülfünûnun felsefe bölümünden mezun olan ilk eşi Mehpare Hanım ile evlenmiş, ancak 1935 yılında ayrılmıştır.

    Atsız, 15 Mayıs 1931'den 25 Eylül 1932 tarihine kadar Atsız Mecmua (17 sayı)'yı çıkarmaya başladı. M. Fuad Köprülü, Zeki V. Togan, Abdülkadir İnan gibi edebiyat ve tarih bilginlerinin de içinde bulunduğu bir kadro ile yayın hayatına atılan bu "Türkçü ve Köycü" dergi, devrinde ilim, fikir ve sanat alanında çok tesir yaratan Türkçü bir çığır açmış, âdetâ Cumhuriyet devri Türkçülüğünün öncüsü olmuştur.

    Atsız, kendini tanıtmaya başlayan ilk yazılarını (H. Nihâl) imzası ile, hikâyelerini de (Y.D.) imzasıyla, bu dergide yayınlamaya başlamıştır.

    1932 Temmuzunda Ankara'da toplanan Birinci Türk Tarih Kongresi esnasında, Prof. Dr. Zeki Velidi Togan'a Dr. Reşid Galip’in yaptığı haksız hücum üzerine Atsız, içerisinde ikinci eşi Bedriye (Atsız) ile Pertev Nâilî Boratav'ın da bulunduğu 8 arkadaşı ile, Dr. Reşid Galib'e "Zeki Velîdî'nin talebesi olmakla iftihar ederiz" diyen bir protesto telgrafı çekmiş ve bu telgraf üzerine de mimlenmiştir.

    19 Eylül 1932'de Dr. Reşid Galib, Maarif Vekili olmuştu. Kısa bir süre sonra da Prof. M. Fuad Köprülü'nün dekanlıktan ayrılması üzerine Edebiyat Fakültesi Dekanlığı'na vekâleten bakan Ali Muzaffer Bey asâleten tâyin edilmiştir. Atsız'ı üniversiteden uzaklaştırmak için fırsat arayan Reşid Galib, Atsız Mecmua'nın 17. sayısındaki "Dârülfünûn'un kara, daha doğru bir tabirle, yüz kızartacak listesi" adlı makalesi ile bu fırsatı yakalamış ve Edebiyat Fakültesi Dekanı, 13 Mart 1933 tarihinde Atsız'ın üniversite asistanlığına son vermiştir.

    Üniversiteden çıkarılmasından birkaç gün sonra Atsız, Edebiyat Fakültesi'nin Dekanı'nı Tokatlıyan'daki bir çayda yakalayıp yüzlerce kişinin önünde tokatlamıştır. Atsız'a bu hadise için hiç bir şekilde tepki gösterilmemiştir.

    Üniversite asistanlığından çıkarılan Atsız, Malatya Ortaokulu'na Türkçe öğretmeni olarak tayin edilmiştir, Malatya'da kısa bir müddet (8 Nisan 1933-31 Temmuz 1933) Türkçe öğretmenliği yapan Atsız, Edirne Lisesi edebiyat öğretmenliğine tayin edilmiştir. Atsız'ın Edirne'deki edebiyat öğretmenliği de 3-4 ay kadar kısa bir müddet devam etmiştir. (11 Eylül 1933-28 Aralık 1933).

    Atsız, Edirne'de iken Atsız Mecmua'nın devamı mahiyetindeki "Aylık Türkçü Dergi" olan Orhun (5 Kasım 1933-16 Temmuz 1934, sayı 1-9)'u yayımlamıştır. Orhun (bilgi yelpazesi.net) dergisinde, Türk Tarih Kurumu tarafından çıkarılan ve liselerde ders kitabı olarak okutulan dört ciltlik tarih kitaplarının yanlışlarını ağır bir şekilde eleştirdiği için 28 Aralık 1933’te bakanlık emrine alınmıştır. 9. sayısında da Orhun, Bakanlar Kurulu kararı ile kapatılmıştır.

    Dokuz ay bakanlık emrinde kalan Atsız, 9 Eylül 1934 tarihinde Kasımpaşa'daki Deniz Gedikli Hazırlama Okulu'na Türkçe öğretmeni olarak tayin olunmuştur.

    Şubat 1936 tarihinde ikinci eşi olan Bedriye Hanım ile evlenen Atsız'ın bu evlilikten 4 Kasım 1939 tarihinde Yağmur ve 14 Temmuz 1946 tarihinde de Buğra adlı iki oğlu olmuştur. Atsız Bey, ikinci eşi Bedriye Atsız'dan da Mart 1975 tarihinde ayrılmıştır.

    Atsız, Kasımpaşa'daki Deniz Gedikli Hazırlama Okulu'nda Türkçe öğretmeni olarak 4 yıl kadar çalışmış ve 1 Temmuz 1938 tarihinde bu görevinden ihraç edilmiştir.

    Bunun üzerine Özel Yüce-Ülkü Lisesi'ne geçen Atsız, burada 1937 yılından 1939 yılının Haziranının sonuna kadar edebiyat öğretmenliği yapmıştır. Atsız, 19 Mayıs 1939 ile 7 Nisan 1944 tarihleri arasında yine özel bir lise olan Boğaziçi Lisesi'nde edebiyat öğretmenliğinde bulunmuştur.

    Atsız, Boğaziçi Lisesi'nin Türkçe öğretmeni iken Orhun Dergisini (1 Ekim 1943-1 Nisan 1944, sayı:10 ile 16 arası, 7 sayı) yeniden yayınlamaya başlamıştır.

    II. Dünya Savaşı sıralarında yerli komünistler faaliyetlerini olağanüstü artırdıkları halde, resmî makamlar bu aşırı hareketlere karşı tedbir almak yerine, seyirci kalmaktaydılar. Atsız, ilgilileri ikaz için Orhun.'un Mart 1944'te yayınlanan 15. sayısında, devrin Başbakanı Şükrü Saraçoğlu'na hitaben bir açık mektup yayınlamıştır.

    Atsız, bu açık mektupta, Marksistlerin artan faaliyetlerini belirtmekte idi. Aynı zamanda, Orhun dergisi kapatılmadığı takdirde bir sonraki sayısında bu aşırı faaliyetlerin belgeleri ile birlikte örneklerini vereceğini bildiriyordu.

    Atsız, Orhun'un kapatılmaması üzerine, Nisan 1944'te yayımlanan 16. sayıda, Giritli Ahmed Cevad Emre, Pertev Nâilî Boratav, Sabahattin Ali ve Sadrettin Celâl Antel'in Marksist faaliyetlerini açıklayarak devrin Millî Eğitim Bakanı olan Hasan Ali Yücel'i istifaya çağırmıştır. Bu ikinci açık mektup, yurt içinde büyük bir millî galeyana sebep olmuş, başta İstanbul ve Ankara olmak üzere bir çok şehirde, komünizm aleyhinde gösteriler yapılmaya başlanmıştır.

    Bu arada Atsız'a yurdun her köşesinden mektup ve telgrafların gelmesi Ankara'daki yetkilileri tedirgin etmekte idi. Millî Eğitim camiasındaki komünistler sebebi ile kendi partisinin mensupları tarafından dahi sorguya çekilmeye başlanan Hasan Ali Yücel, ilk iş olarak 7 Nisan 1944 tarihinde Atsız'ın Boğaziçi Lisesi'ndeki edebiyat öğretmenliğine son vermiştir.

    Orhun dergisi ise Bakanlar Kurulu kararı ile yeniden kapatılmış, bu arada Sabahattin Ali de kışkırtılarak Atsız aleyhine hakaret davası açmaya zorlanmıştır. Aleyhine dava açılan Atsız, trenle Ankara'ya gitmiş ve Türkçü gençler tarafından istasyonda karşılanarak bir otelde misafir edilmiştir.

    Hakaret davasının 26 Nisan 1944 günü yapılan ilk oturumu olaylı geçmiştir. Bunun üzerine 3 Mayıs 1944 tarihinde yapılan ikinci oturuma üniversite öğrencisi alınmamış, bu yüzden de devrin Halk Partisi iktidarını şaşırtan büyük öğrenci gösterileri olmuş ve yüzlerce kişi tutuklanmıştır.

    "Sabahattin Ali - Nihâl Atsız davası" olmaktan çok "Komünizme karşı Türkçülük davası" halini alan bu davanın 9 Mayıs 1944 günü yapılan karar oturumunda, Sabahattin Ali'ye "vatan haini" dediği için 6 aya mahkûm edilen Atsız'ın cezası hâkim tarafından "milli tahrik" gerekçesi ile 4 aya indirilmiş ve 4 aylık bu ceza da ertelenmiştir.

    Atsız, cezasının ertelenmesine rağmen 9 Mayıs 1944 tarihinde mahkemenin kapısından çıkarken tevkif edilmiştir.

    19 Mayıs 1944 törenlerinde Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Atsız ve arkadaşlarını ağır şekilde itham eden nutkunu söylemiş ve bu nutuk üzerine de Atsız ve 34 arkadaşı İstanbul 1 Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi'nde yargılanmaya başlamıştır. Aralarında üniversite profesörü, öğretmen, subay, doktor ve üniversite öğrencileri bulunan sanıklar, sorguya çekme adı altında çeşitli işkencelere maruz bırakıldıktan sonra, 7 Eylül 1944 günü yargılanmaya başlanmıştır. "Irkçılık-Turancılık davası'' adı verilen ve haftada 3 gün olmak üzere 65 oturum devam eden mahkeme, 29 Mart 1945 tarihinde sonuçlanmış ve Atsız 6,5 yıl hapse mahkûm olmuştur.

    Atsız, bu kararı temyiz etmiş ve Askerî Yargıtay, 1 Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi'nin kararı esastan bozmuştur. Böylece Atsız, bir buçuk yıl kadar tutuklu kaldıktan sonra, 23 Ekim 1945 tarihinde tahliye edilmiştir.

    5 Ağustos 1946 tarihinde 2 Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi'nde tutuksuz olarak başlayan Atsız ve arkadaşlarının davası (bu dava Prof. Kenan Öner-Hasan Ali Yücel davası adı ile tanınmıştır), 31 Mart 1947 tarihinde sonuçlanmış ve 29 oturum devam eden mahkemede bütün sanıkların beraatına karar verilmiştir.

    Nisan 1947'den Temmuz 1949'a kadar kendisine iş verilmeyen Atsız, Ekim 1945-Temmuz 1949 tarihleri arasında geçinmek için kitaplarından bazılarını satmak zorunda kalmıştır. Bir müddet Türkiye Yayınevi'nde çalışan Atsız, Türk-Rus savaşlarının özeti olan "Türkiye Asla Boyun Eğmeyecektir" adlı kitabını da Sururi Ermete adlı şahsın adı ile yayınlamak zorunda kalmıştır.

    Atsız'ın sınıf arkadaşlarından Prof. Dr. Tahsin Banguoğlu Millî Eğitim Bakanı olunca, Atsız'ı 25 Temmuz 1949'da Süleymaniye Kütüphanesi’ne "uzman" olarak tayin etmiştir.

    Bir müddet bu vazifede çalışan Atsız, Demokrat Parti'nin iktidara gelmesinden sonra 21 Eylül 1950’de Haydarpaşa Lisesi Edebiyat Öğretmenliği'ne tayin olmuştur.

    4 Mayıs 1952 tarihinde Ankara Atatürk Lisesi'nde vermiş olduğu "Türkiye'nin Kurtuluşu" konulu bir konferans üzerine Cumhuriyet Gazetesi, Atsız'ın aleyhine yalan yayın yapmıştır. Hakkında bakanlık tarafından soruşturma açılan Atsız'ın konuşmasının bilimsel olduğu tespit edilmiştir. Fakat Atsız 13 Mayıs 1952 tarihinde Haydarpaşa Lisesi'ndeki edebiyat öğretmenliği görevinden "muvakkat" kaydı ile alınarak yine Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki görevine tayin edilmiştir.

    31 Mayıs 1952 tarihinden itibaren emekliliğini istediği 1 Nisan 1969 tarihine kadar Süleymaniye Kütüphanesi’nde çalışan Atsız'ın en uzun süreli memuriyeti bu kütüphanedeki memuriyet olmuştur.

    Atsız, 1950-1952 yıllarında yayımlanan haftalık Orkun dergisinin başyazarlığını yaptı. 1962’de kurulan Türkçüler Derneği’nin genel başkanlığını üstlendi. 1964’ten vefatına kadar Ötüken dergisini yayımladı.

    Devrin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, Gaziantep'e giderken bir işçinin kendisine "idareciler Araplara toprak veriyorlar, biz Türklere vermiyorlar" sözlerine karşılık, "Türk topraklarında yaşayan herkes Türk’tür." demişti.

    Atsız bunun üzerine, Ötüken'in Nisan 1967'de yayınlanan 40, sayısından itibaren "Konuşmalar, 1" (Sayı 40), "Konuşmalar, II" (Sayı 41), "Konuşmalar, III" (Sayı 43), "Bağımsız Kürt Devleti Propagandası" (Sayı 43), "Doğu mitinglerinde perde arkası" (Sayı 47) ve "Satılmışlar-Moskof uşakları" (Sayı 48) adlarıyla yayınladığı seri makalelerinde, bölücü Marksistlerin Doğu bölgelerimizde yaptıkları gizli çalışmaları açıklamıştı. Bu makaleler hakkında savcılıkça soruşturma açılmıştır. Savcılığın yaptığı ilk soruşturmada Atsız'a hiç bir suçlamada bulunulamamıştır.

    Ancak bu yazılar üzerine, Ankara'daki bölücü kuruluşlar tarafından Atsız aleyhine hazırlanmış ayrılıkçılığı ilan eden bildiriler sokaklarda dağıtılmış ve aynı günlerde Adalet Partisi'nin bir Diyarbakır Senatörü, senato kürsüsünden Atsız aleyhine ağır bir konuşma yapmıştır.

    Bu sistemli girişimler sonucunda, Hasan Dinçer'in Adalet Bakanı olduğu dönemde, bakanlık tahkikat açmış ve Atsız mahkemeye verilmiştir. Davanın devam ettiği 6 yıl içerisinde 12 Mart muhtırası verilmiş ve arkasından sıkıyönetim ilân edilmiştir. Sıkıyönetim mahkemelerinde Türk milletinin ve vatanının birliğine ve bölünmezliğine karşı çıkan yıkıcılar, bölücüler, komünistler ve anarşistler muhakeme edilirken, sivil mahkemelerde ise aynı hususlara daha 4-5 yıl önce dikkati çeken Atsız muhakeme edilmiştir.

    Uzun duruşmalardan sonra mahkeme, Ötüken'in sahibi Atsız'ı ve sorumlusu Mustafa Kayabek'i 15'er ay hapse mahkûm etmiştir. Mahkeme başkanının karara katılmadığı ve 2-1'lik ekseriyetle verilen bu karar, temyiz edilince Yargıtay tarafından bozulmuştur. Fakat aynı mahkeme 2-1'lik kararda ısrar edince, Yargıtay kararı onaylamıştır. Atsız ve Mustafa Kayabek "Tashih-i karar" isteğinde bulunmuşlar ancak bu istekleri mahkemece kabul edilmemiştir. Böylece mahkûmiyet kararı kesinleşmiştir.

    Kronik enfarktüs, yüksek tansiyon ve ağır romatizmadan rahatsız olduğu için Haydarpaşa Numune Hastanesine yazan Atsız'a, Haydarpaşa Numune Hastanesi tarafından "Cezaevine konulamayacağı" kaydı bulunan rapor verilmiştir. Ancak 4 aylık bir rapor Adlî Tıp tarafından kabul edilmemiş ve "reviri olan cezaevinde kalabilir" şeklinde değiştirilmiştir.

    Bunun üzerine infaz savcılığı 14 Kasım 1973 Çarşamba günü sabahı Atsız'ı evinden aldırarak Toptaşı Cezaevi'ne sevk etmiştir. 40 kişilik adi (bilgi yelpazesi.net) suçlular koğuşuna konulan Atsız, bir müddet sonra reviri olan Sağmalcılar Cezaevi'ne nakledilmiştir.

    Atsız, kesinleşen 1,5 yıllık cezasını çekmek için hapse girince, Atsız'ın yazılarından, fikirlerinden ve eserlerinden feyiz alan milliyetçi bilim adamları, üniversite mensupları, gençlik kuruluşları, kültür dernekleri vasıtası ile Türk milleti, Cumhurbaşkanına başvurup Atsız'ın affını istemiştir.

    Atsız, suç işlemediğini belirterek bizzat af talep etmediği halde, Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk, yüreğinde vatan ve millet sevgisi taşıyan her kesimden milyonlarca Türk'ün yoğun isteği karşısında kendi yetkisini kullanarak Atsız'ın cezasını affetmiştir.
    oLmadı bir çay koy.. Ben bir ömüR..demLenirim

    qözLerinde..!

  7. #77
    aRZuU - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Forum Üyesi
    Üyelik tarihi
    04.Şubat.2014
    Mesajlar
    10,882
    Mentioned
    42 Post(s)
    Tagged
    34 Thread(s)
    HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR’IN HAYATI, ESERLERİ / KİTAPLARI, EDEBİ KİŞİLİĞİ (YAZARLARIN VE ŞAİRLERİN HAYATI)

    19 Ağustos 1864’te İstanbul’da doğdu. 8 Mart 1944’te Heybeliada’da yaşamını yitirdi. Heybeliada’daki Abbas Paşa Mezarlığı’na defnedildi. Roman ve öykü yazarı. Eserlerinde 19 ve 20'nci Yüzyıl başındaki İstanbul yaşamını gerçekçi bir biçimde yansıttı. Hünkar yaveri Mehmet Sait Paşa’nın oğlu. 3 yaşında iken annesinin ölümü üzerine Girit’te bulunan babasının yanına gönderildi. İlkokula burada başladı. Babası tekrar evlenince 6 yaşında İstanbul’a anneannesinin Aksaray'daki Konağı'na döndü. Yakubağa Mektebi, Mahmudiye Rüşdiyesi ve İdadide öğrenim gördü. 1878’de Mekteb-i Mülkiye’ye girdi. 1880'de hastalık nedeniyle ikinci sınıfta iken okulu bıraktı


    Kısa bir süre Adliye Nezareti Ceza Kalemi’nde memur, Ticaret Mahkemesi’nde Azâ Mülazımı olarak çalıştı. 1887’de Ahmed Mithad Efendi'nin Tercüman-ı Hakikat gazetesinde yazmaya başladı. Batı uygarlığının yaşantısını taklit ederken gülünç duruma düşen insanları anlattığı ilk romanı "Şık" aynı yıl bu gazetede tefrika şeklinde yayınlandı. Paul Bourget, Paul de Kock, Alfred de Musset gibi Fransız yazarlardan çeviriler yaptı. 1894'te İkdam gazetesine geçti. Kendisine büyük ün sağlayan ilk eseri "Mürebbiye" ile "Metres", "Tesadüf" ve "Nimetşinas" bu gazetede tefrik edildi. Sansürün "Alafranga" (1911'de "Şıpsevdi" adıyla basıldı) romanını yasaklaması üzerine yazarlığı bıraktı. 1908'e kadar suskun kaldı.

    İkinci Meşrutiyet döneminde Ahmet Rasim ile birlikte 37 sayı süren "Boşboğaz ile Güllâbi" adlı mizah dergisini çıkardı. Sabah ve Vakit gazetelerinde çalıştı. 1912'de Heybeliada'ya taşındı. Kütahya milletvekili olduğu 1936-1943 dışında tüm yaşamını Heybeliada'da geçirdi. 1924'te Son Posta gazetesinde tefrik edilen "Ben Deli miyim" romanı ahlaka aykırı bulunarak yargılandı, beraat etti. Anneannesinin yalısında dadılar arasında geçirdiği çocukluk ve gençlik yılları, İstanbul yaşamı ve insanlarını tüm detaylarıyla öğrenmesini sağladı. Ev kadınlarının çeşitli konulardaki düşüncelerini öğrendi.

    Batılı yazarların yanısıra Türk halk edebiyatından da yararlandı. Romanı ahlakın aynası olarak gördü. Geniş bir okur kitlesine ulaşabilmek için yalın bir dil kullandı. Çok okunan bir yazar olmasını da bu yalınlığına bağladı. Eserlerinde toplumsal ve ekonomik eşitsizlikleri, kadın-erkek ilişkilerini, din sorunlarını konu aldı. Zeki ve kurnazların, saf ve cahilleri kandırarak işlerini yürüttükleri çarpık bir düzenden kurtulmak için akılcı düşüncenin gelişmesi gerektiğini savundu. Dar sokakları, ahşap evleri, konakları, yalıları ve çarşılarıyla hep İstanbul'u işledi.

    Romanlarında döneminin İstanbul'un her kesiminden, sınıfıntan insana yer verdi. Külhanbeyler, züppeler, fahişeler, hanımefendiler, mahalle kadınları, paşalar, memurlar, beslemeler, imamlar, esnaf. Çevre betimlemeleri üzerinde durmaktansa karakterlerini güçlendirmeyi tercih etti. Bu karakterleri yerel şivelerle konuşturmakta ustalaştı. Emile Zola'nın deneysel roman yöntemini benimsedi ve uyguladı. Ömrünün son otuz yılını Heybeliada’daki köşkünde yazarak geçirdi. En çok ürün veren, en çok okunan ve sevilen yazarlardan biri oldu.


    Eserleri

    Roman:
    Şık (1889)
    İffet (1896)
    Mutallâka (1898
    Mürebbiye (1899)
    Bir Muadele-i Sevda (1899)
    Metres (1900)
    Tesadüf (1900)
    Şıpsevdi (1911)
    Nimetşinas (1911)
    Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç (1912)
    Gulyabani (1913)
    Cadı (1912)
    Sevda Peşinde (1912)
    Hayattan Sayfalar (1919)
    Hakka Sığındık (1919)
    Toraman (1919)
    Son Arzu (1922)
    Tebessüm-i Elem (1923)
    Cehennemlik (1924)
    Efsuncu Baba (1924)
    Meyhanede Hanımlar (1924)
    Ben Deli miyim (1925)
    Tutuşmuş Gönüller (1926)
    Billur Kalp (1926)
    Evlere Şenlik, Kaynanam Nasıl Kudurdu (1927)
    Mezarından Kalkan Şehit (1928)
    Kokotlar Mektebi (1928)
    Şeytan İşi (1933)
    Utanmaz Adam (1934)
    Eşkıya İninde (1935)
    Kesik Baş (1942)
    Gönül Bir Yeldeğirmenidir Sevda Öğütür (1943)
    Ölüm Bir Kurtuluş mudur (1954)
    Dirilen İskelet (1946)
    Dünyanın Mihveri Para mı Kadın mı (1949)
    Deli Filozof (1964)
    Kaderin Cilvesi (1964)
    İnsanlar Maymun muydu (1968)
    Can Pazarı (1968)
    Ölüler Yaşıyor mu (1973)
    Namuslu Kokotlar (1973)

    Öykü:
    Kadınlar Vaizi (1920)
    Namusla Açlık Meselesi (1933)
    Katil Bûse (1933)
    İki Hödüğün Seyahati (1934)
    Tünelden İlk Çıkış (1934)
    Gönül Ticareti (1939)
    Melek Sanmıştım Şeytanı (1943)
    Eti Senin Kemiği Benim (1963)

    Oyun:
    Hazan Bülbülü (1916)
    Kadın Erkekleşince (1933)
    Tokuşan Kafalar (1973)
    İki Damla Yaş (1973)
    Gülbahar Hanım

    Tartışma:
    Cadı Çarpıyor (1913)
    Şekavet-i Edebiye Tartışmaları (1913)
    Sanat ve Edebiyat (Ölümünden sonra H. A. Önelçin derledi, 1972)
    oLmadı bir çay koy.. Ben bir ömüR..demLenirim

    qözLerinde..!

  8. #78
    aRZuU - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Forum Üyesi
    Üyelik tarihi
    04.Şubat.2014
    Mesajlar
    10,882
    Mentioned
    42 Post(s)
    Tagged
    34 Thread(s)
    HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR’IN HAYATI, KİTAPLARI, SANATI, ESERLERİ, EDEBİ KİŞİLİĞİ (2) (YAZARLARIN VE ŞAİRLERİN HAYATLARI, KİTAPLARI)

    1864 yılında İstanbul’da doğdu. Babası Said Paşa adında bir subaydı. Annesini üç yaşında kaybetti. Çocukluğu teyzesinin yanında geçti. Mülkiye mektebinde okudu. Kısa bir zaman memurluk yaptı. 1908’den sonra gazetecilik ve romanlarıyla geçindi.


    Eserleri

    Roman:
    Şık, İffet, Mutallaka, Mürebbiye, Muadele- i Sevda, Metres, Tesadüf, Şıpsevdi, Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç, Gulyabani, Cadı, Sevda Peşinde, Hakka Sığındık, Son Arzu, Ben Deli miyim, Eşkıya İninde, Deli Filozof, Kaderin Cilvesi önemli romanlarındandır.

    Öykü:
    Kadınlar Vaizi, Namusla Açlık Meselesi, Katil Buse, İki Hödüğün Seyahati, Tünelden İlk Çıkış, Gönül Ticareti, Melek Sanmıştım Şeytanı

    Oyun:
    Hazan Bülbülü, Kadın Erkekleşince, Tokuşan Kafalar, İki Damla Yaş, Gülbahar Hanım

    Tartışma:
    Cadı Çarpışıyor, Şekavet- i Edebiye Tartışmaları, Sanat ve Edebiyat
    oLmadı bir çay koy.. Ben bir ömüR..demLenirim

    qözLerinde..!

  9. #79
    aRZuU - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Forum Üyesi
    Üyelik tarihi
    04.Şubat.2014
    Mesajlar
    10,882
    Mentioned
    42 Post(s)
    Tagged
    34 Thread(s)
    İBRAHİM MÜTEFERRİKA’NIN HAYATI, ESERLERİ / KİTAPLARI, EDEBİ KİŞİLİĞİ (YAZARLARIN VE ŞAİRLERİN HAYATI)

    İbrahim Müteferrika (D. 1674 - Ö. 1745) ilk Türk matbaasının Macar kökenli kurucusu, yayımcı, Osmanlı devlet adamı ve aydınıdır.

    Bugünkü Romanya'da Erdel'in Kaloşvar şehrinde doğmuştur. 1670 ile 1674 arasında bir tarihte doğduğu kabul edilir. 1692 yılında İkinci Viyana Kuşatması'ndan sonraki savaşlarda Osmanlılara esir düştü. Müslüman olmadan önceki hayatı hakkında çok az bilgi vardır. Osmanlı hizmetine girdikten sonra ordunun çeşitli birimlerinde görev almıştır. Müslüman oldu ve Türkçe öğrendi. Osmanlı devletinin kanun ve yöntemlerini kısa sürede kavrayarak hızla yükseldi ve mütefferika oldu. İslâm'ın inançlarını açıklayan "Risale-i İslâmiye" adlı küçük bir kitap yazdı. 1715 yılında III. Ahmet'in bir mektubunu Viyana'ya Prens Eugene'e götürdü.


    İbrahim Müteferrika'ya asıl şöhretini kazandıran matbaacılığıdır. Matbaasında bastığı ilk kitap 1729 yılının başlarında basılan Vankulu lugatı'dır. Bu matbaada basılan kitapların tarih, coğrafya, dil ve askerlik ile ilgili olduğu dikkat çekmektedir. İbrahim Müteferrika, bastığı kitapların çoğuna ilaveler ve açıklamalar yapmış, bazılarına ise notlar ve haritalar ekleyerek zenginleştirmiştir.

    İstanbul'da bir basımevi kurmak isteyen Sait Efendi ile tanıştıktan sonra bu işi gerçekleştirmek için çalışmalara başladı. Sadrazam Damat İbrahim Paşa onların düşüncelerini destekledi. Önce Şeyhülislâm Abdullah Efendi'den dinle ilgili olmayan eserlerin basılabileceği yönünde bir fetva alındı. Makina ve Latin alfabesi kalıpları yurtdışından getirtildi. (Arap alfabesi kalıplarının kaynağı ise açık değildir ve Müteferrika tarafından yapıldığına dair bulgular vardır.) Yalova'da bir kağıt fabrikası (Kağıthane-i Yalakabad) kuruldu. İbrahim Müteferrika 1727 yılında ilk matbaayı açmayı başardı. İlk olarak "Vankulu Lûgatı" adında Arapça-Türkçe bir sözlük bastı. Ardından tarih ve coğrafya ilgili on altı eser daha yayımladı. 1743'te bir atama emrini götürmek için Dağıstan'a gitti. Bu yolculuğun ardından 1745 yılında öldü.

    Eserleri

    Risâle-i İslamiyye
    Vesiletü't-Tıbâa
    Usûlü'l-Hikem fî Nizâmi'l-Ümem

    Tercüme Eserleri
    Füyüzat ı Mıknatissiye 1731. Çev: İbrahim Müteferrika.

    Hakkında Hazırlanmış Eserler
    Müteferrika ve Osmanlı Matbaası, Franz Babinger. Çev: Nedret Kuran Burçoğlu. Tarih Vakfı Yurt Yayınları, Mart 2004. ISBN 9799753331790

    İbrahim Müteferrika ve Türk Matbaacılığı, Hüseyin Gazi Topdemir. Kültür Bakanlığı yayınları. 2002. ISBN 9751728630
    oLmadı bir çay koy.. Ben bir ömüR..demLenirim

    qözLerinde..!

  10. #80
    aRZuU - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Forum Üyesi
    Üyelik tarihi
    04.Şubat.2014
    Mesajlar
    10,882
    Mentioned
    42 Post(s)
    Tagged
    34 Thread(s)
    İLHAN BERK’İN HAYATI, ESERLERİ / KİTAPLARI, EDEBİ KİŞİLİĞİ (YAZARLARIN VE ŞAİRLERİN HAYATI)

    1918'de Manisa’da doğdu. İlk ve orta okulu doğduğu kentte tamamladı. Balıkesir Necatibey İlköğretmen Okulu’nu ve Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Fransızca Bölümü’nü bitirdi. Zonguldak, Samsun ve Kırşehir'deki liselerde Fransızca öğretmenliği yaptı. Ankara’da Ziraat Bankası Yayın Bürosu’nda çevirmen olarak çalıştı. 1969'da emekliye ayrıldı. Kendini şiir ve yazılarına verdi. Manisa Halkevi Dergisi’nde yayınlanan ilk şiirleriyle bu şiirlerden oluşan "Güneşi Yakanların Selamı"nda (1935) görülen Nâzım Hikmet etkisi sonraki şiirlerinde kayboldu. "İstanbul", "Günaydın Yeryüzü", "Türkiye Şarkısı" kitaplarındaki şiirlerinde geleceğe dönük toplumsal özlemleri dile getirdi.

    1950'lerin ortalarında beliren genç şairleri etkiledi, onların bazı özelliklerinde de etkilendi. İkinci Yeni akımına katıldı. "Köroğlu", "Galile Denizi", "Çivi Yazısı", "Mısırkalyoniğne" kitaplarında bu dönemin şiirleri yer alır. Bu dönemde şiirde anlam yaratmak için anlamsızlıklara yöneldi. Yalnızca anlamsızlığı savunduğu gerekçesiyle eleştirildi. Ardından şiirde konuyu tümüyle yoketme deneyine girişti. "Aşıkane"de nesneleri aşırı biçimde vurguladı. Ama bu vurgu giderek kendi benliğine yöneldi. "Şenlikname"de şiiri iyice düzyazıya yöneldi. Doğu şiirinin klasik kalıplarını denedi, beyit ve türkü biçimlerinden yararlandı. Araştırmacı kişiliği, özgün duyarlılıkları ve buluşlarıyla 20. Yüzyıl Türk şiirinin en önemli isimleri arasında.


    Eserleri:

    Şiir:
    Güneşi Yakanların Selamı (1935)
    İstanbul (1947)
    Günaydın Yeryüzü (1952)
    Türkiye Şarkısı (1953)
    Köroğlu (1955)
    Galile Denizi (1958)
    Çivi Yazısı (1960)
    Otağ (1961)
    Mısırkalyoniğne (1962)
    Âşıkane (1968)
    Taşbaskısı (1975)
    Şenlikname (1976)
    Atlas (1976)
    Kül (1978)
    İstanbul Kitabı (1980)
    Kitaplar Kitabı (1981)
    Deniz Eskisi-Şiirin Gizli Tarihi (1982)
    Delta ve Çocuk (1984)
    Galata (1985)
    Güzel Irmak (1988)
    Pera (1990)
    Dün Dağlarda Dolaştım Evde Yoktum (1993)
    Avluya Düşen Gölge (1996)
    Şeyler Kitabı Ev (1997)
    Çok Yaşasın Sayılar (1998)

    Düzyazı:
    Şifalı Otlar Kitabı (1982)
    Bir Uzun Adam (1982)
    El Yazılarına Vuruyor Güneş (1983)
    İnferno (1994)
    Kanatlı At (1994)
    Logos (1996)
    Poetika (1997)

    Ödülleri
    1979 Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü Kül ile
    1980 Behçet Necatigil Şiir Ödülü İstanbul Kitabı ile
    1983 Yeditepe Şiir Armağanı Deniz Eskisi ile
    1988 Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü Güzel Irmak’la (Ferid Edgü ile paylaştı)
    oLmadı bir çay koy.. Ben bir ömüR..demLenirim

    qözLerinde..!

Sayfa 8 Toplam 19 Sayfadan BirinciBirinci 123456789101112131415161718 ... SonuncuSonuncu

Konu Bilgileri

Bu Konuya Gözatan Kullanıcılar

Şu anda 2 kullanıcı bu konuyu görüntülüyor. (0 kayıtlı ve 2 misafir)

Benzer Konular

  1. David Hume' nin Hayatı ve Eserleri
    Konu Sahibi Nartaneside Forum Filozoflar
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 02.Ocak.2018, 13:21
  2. Öklid Kimdir? Hayatı ve Eserleri
    Konu Sahibi KaMoreNa Forum Bilim Adamları
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 10.Ekim.2017, 11:05
  3. Sabetay Sevi Kimdir? Hayatı ve Eserleri
    Konu Sahibi BOZKURT21 Forum Yerli Sanatçılar
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 10.Temmuz.2017, 17:41
  4. Abdurrahim Karakoç Kimdir? Hayatı ve Eserleri
    Konu Sahibi BOZKURT21 Forum Yerli Sanatçılar
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 10.Temmuz.2017, 17:38
  5. Muammer Kaddafi Kimdir? Hayatı ve Eserleri
    Konu Sahibi BOZKURT21 Forum Yerli Sanatçılar
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 10.Temmuz.2017, 17:33

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •  
gaziantep escort bayan gaziantep escort sesli sohbet seks hikaye onwin venüsbet giriş tipobet365 sahabet karabük escort ordu escort kars escort kocaeli escort izmit escort edirne escort ısparta escort karabük escort manisa escort adana escort
ankara escort ankara escort ankara escort bayan escort ankara çankaya escort kızılay escort kızılay escort ankara eskort ankara escort çankaya escort ankara otele gelen escort kayseri escort istanbul escort avrupa yakası escort çapa escort şirinevler escort avcılar escort beylikdüzü escort