kayseri escort ankara escort izmir escort antalya escort bursa escort istanbul escort

Etiketlenen üyelerin listesi

Toplam 10 adet sonuctan sayfa basi 1 ile 10 arasi kadar sonuc gösteriliyor
  1. #1
    Misal - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Forum Üyesi
    Üyelik tarihi
    29.Mayıs.2017
    Mesajlar
    5,652
    Mentioned
    310 Post(s)
    Tagged
    25 Thread(s)

    Him Türkiye’de En Çok Görülen Hastalıklar Nelerdir?

    Türkiye’nin gen haritası ve hastanelerde başvuru sayısına göre insanımızda görülen en sık hastalıklar şöyle;
    1) Şeker: %32,8
    2) Tansiyon %31,8
    3) Kalp %26
    4) Kanser %15,9

    5) Nefes Darlığı %13
    6) Kolestrol %10,6
    7) Kireçlenme %10,6
    8) Bel fıtığı ve Siyatik %9,1
    9) Ülser Gastrit %7,6

  2. #2
    Misal - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Forum Üyesi
    Üyelik tarihi
    29.Mayıs.2017
    Mesajlar
    5,652
    Mentioned
    310 Post(s)
    Tagged
    25 Thread(s)
    Türkiye'de 6 milyon şeker hastası var

    son yıllarda obezite oranlarındaki artışın şeker hastası sayısındaki artışı da beraberinde getirdiği belirtilerek, ülkede 6 milyon civarında şeker hastası bulunduğunun tahmin edildiği bildirdi.

    Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Göksun Ayvaz, yarınki Dünya Diyabet Günü nedeniyle yaptığı açıklamada, 2000’li yılların başında açıklanan bir çalışmanın, ülkedeki 20 yaş ve üstündekilerin yüzde 7.2’sinde bilinen, aşikar şeker hastalığı bulunduğunu ortaya koyduğunu söyledi. Aynı çalışmanın bu yaş grubundakilerin yüzde 6.3’ünde ise gizli şeker olduğunu, bu kişilerin hastalığının 3-5 yıl içinde Tip-2 diyabete dönüşme riski bulunduğunu da gözler önüne serdiğini anlatan Ayvaz, buna göre o yıllarda bilinen ve gizli şekeri olanların sayısının toplam 5 milyon civarında olduğunu belirtti. Son yıllarda yapılan araştırmaların ise kadın ve erkeklerdeki obezite oranlarında ortalama yüzde 2-3’lük bir artış olduğunu gösterdiğini kaydeden Ayvaz, "Geçen 6-7 yıl içinde obezite oranlarında bu kadarlık bir artış olması, şeker hastalığı görülme sıklığındaki artışı da beraberinde getirdi. Çünkü obezite artıkça Tip-2 diyabet de artar. Bu durumda ülkemizde 6 milyon civarında diyabet hastası bulunduğu tahmin ediliyor" diye konuştu.

    Tip-1 ve Tip-2 Diyabet nedir?Bütün diyabetlilerin yüzde 5’inde Tip-1, geri kalanında ise Tip-2 diyabet görüldüğünü anlatan Ayvaz, Tip-1 diyabetin altında genetik geçişin yattığını bildirdi. Vücudun bağışıklık sisteminin normalde yabancı dokulara karşı savaş vermek üzere çalıştığını, ancak Tip-1 diyabette "yapım hatası" diye adlandırılabilecek bir durum nedeniyle vücudun kendi organı olan pankreası yabancı bir cisim gibi görerek bununla uğraşmaya başladığını anlatan Ayvaz, "Tip-1 diyabet, insülin hormonunun mutlak eksikliğine bağlı olarak meydana gelen şeker hastalığıdır" şeklinde konuştu.Bu tip diyabet daha çok küçük yaşlarda çıktığı için "çocukluk tipi diyabet" de denildiğini kaydeden Ayvaz, "Ailesinde Tip-1 diyabet olanlar risk grubunda oldukları için gerekli kontrolleri belirli aralıklarla yaptırmalıdırlar" dedi. Doku özelliği olmamakla birlikte genetik geçişin söz konusu olduğu Tip-2 diyabetin nedenlerinden birinin pankreasın işlevini tam olarak yerine getirememesi nedeniyle kalitesiz insülin salgılanması, diğer nedenin ise salgılanan insüline dokuların direnç göstermesi olduğunu belirten Ayvaz, şunları kaydetti: "Tip-2 diyabet de genetik nedenlerle ortaya çıkar. Anne veya babada bu tür bir hastalık varsa çocukta ortaya çıkma ihtimali de vardır. Anne-babası veya ailesindeki diğer bireylerde bu tip bir şeker hastalığı olanlar, hastalığa zemin oluşturacak şartlardan kaçınmalıdırlar. Bunlardan biri kilo kontrolüdür. Obezite, Tip-2 diyabete gidişin ilk basamağıdır. Önlem alınmayan obezite zamanla gizli şekere, gizli şeker ise şeker hastalığına dönüşür."

    Gizli şeker ve şeker hastalığının riskleri aynıGizli şeker ile şeker hastalığının taşıdıkları riskler açısından birbirinden farklı olmadığının altını çizen Ayvaz, "Gerekli önlemler hastalık daha gizli şeker aşamasındayken alınmalıdır" diye konuştu. Ayvaz, bu önlemlerden en önemlilerinin fazla kiloların verilmesi ve ideal kilonun korunması, bozuk olan insülin-şeker sistemini zorlayacak şekerli ya da şekere hızla dönüşen hamur işleri, pilav ve patates gibi gıdalardan kaçınılması, sigarının bırakılması, tansiyon değerleri ile kolesterol ve trigliserid denilen kan yağlarının normal seviyelerde tutulması olduğunu bildirdi.Bunların hem diyet hem de egzersiz ile bir arada yürütülmesinin önemine işaret eden Ayvaz, "Egzersizden kasıt, haftada en az 3 gün 30’ar dakika süreyle yapılan düzenli spordur" dedi.

    Çocuklar obeziteye dikkatAilesinde kiloya eğilim, obezite, şeker ya da kalp-damar hastalıkları bulunan çocukların risk grubunda olduğunun unutulmaması gerektiğini ifade eden Ayvaz, ergenlik öncesi ve sırasında fast-food tarzı beslenme, bol miktarda alınan şekerli gıdalar ve hareketsizlik nedeniyle çok kolay kilo artışı olabileceğine dikkati çekti. Ayvaz, "Bunlar o kadar aşırı boyutlara varıyor ki hem ergenliği geciktiriyor hem de obezitenin problem olduğu toplumlarda erişkin tipi şeker hastalığı erken yaşlarda ortaya çıkabiliyor. Ülkemizde ve Avrupa’da durum henüz o aşamada değil. Ama gerekli önlemler alınmazsa o yöne doğru bir gidiş var" uyarısında bulundu.

    Şeker hastalığının belirtileriAyvaz, şeker hastalığına dönüşmeden hemen önlem alınması gereken gizli şeker aşamasında aç kalınca ya da şekerli bir gıda tüketilmesinin üzerinden 2 saat geçtikten sonra vücuttaki şekerin aşırı düşmesine bağlı olarak terleme, halsizlik, uyku hali, kalp çarpıntısı, el titremesi görüldüğünü ve kilo artışı meydana geldiğini söyledi.Bunların hastalığın çok başında görülen belirtiler olduğunu vurgulayan Ayvaz, ilerleyen dönemlerde ise kan şekerinin yükselmeye başladığını ve gizli şekerin oturduğunu söyledi. Ayvaz, bu aşamada da uyku hali, fazla idrara çıkma, el ve ayaklarda uyuşma ve kaşıntı, kilo kaybı ve görmede bulanıklık ortaya çıktığını belirtti.

    TedaviGizli şeker döneminde diyet, egzersiz ve küçük dozda ilaçlarla şeker hastalığına dönüşümün engellenebileceğini kaydeden Ayvaz, şeker hastalığı döneminde ise ilaç tedavisiyle birlikte insüline geçilebileceğini bildirdi. İnsülin kullanımının tedavide belirli bir başarı sağlandıktan sonra terk edilebileceğini belirten Ayvaz, "Toplumda insüline başlandıktan sonra hayat boyu kullanılması gerektiği gibi yanlış bir kanı var. Oysa bu, belirli bir süre sonra kesilip sadece ağızdan ilaçla tedavi devam edebilir. Egzersiz, diyet, tansiyon ve lipit kontrolü de ihmal edilmemelidir" diye konuştu.

  3. #3
    Misal - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Forum Üyesi
    Üyelik tarihi
    29.Mayıs.2017
    Mesajlar
    5,652
    Mentioned
    310 Post(s)
    Tagged
    25 Thread(s)
    Yüksek Tansiyon (Hipertansiyon) Nedir? Tansiyon Hastaları Nelere Dikkat Etmelidir?

    Yüksek tansiyon dünya üzerinde insanların sağlığını tehdit etmektedir. Hipertansiyon insandaki yüksek kan basıncını ifade etmektedir. Genellikle bu kişiler tansiyon hastası olarak nitelendirilmektedir. Damarlardaki kan basıncının normal değerlerin üzerine çıkması sonucu tansiyon hastalığı meydana gelmektedir. Normal bir kişiye farklı zamanlarda yapılan tansiyon ölçümleri 140 – 90 mmHg’nin üzerindeyse tehlike çanları çalmaktadır. Halk dilinde büyük tansiyon olarak ifade edilen 140 kanın vücuda gönderilmesi sırasındaki basınçtır. 90 ise kanın vücuttan alınarak kalbe getirilmesi sırasındaki basınçtır. Bu hastalık tedavi yolları ile kontrol altında tutulabilmektedir. Bu tedavi yöntemleri uygulanmadığında ise birçok hastalık meydana gelmektedir. Hipertansiyon hastası tedavi görmez ise beyin kanaması, felç, böbrek yetmezliği ve kalp krizi geçirme riski artmaktadır.Yapılan araştırmalar sonucunda genç insanların yaklaşık 1/4 ü yüksek kan basıncına sahip tansiyon hastasıdır. Bu rakam yaş gruplarına , yaşanılan coğrafyaya , cinsiyete ve birçok unsura göre değişkenlik göstermektedir. Hipertansiyon hastası olan kişi sayısı yaş ilerledikçe artmaktadır. 70 yaş ve üzeri kişilerde yapılan araştırmalarda bu kişilerin %60 ının hipertansiyon hastası olduğu saptanmıştır. Değişen dünya şartlarıyla birlikte hipertansiyon hastalarının sayısının gün geçtikçe artış göstereceği tahmin edilmektedir.Tansiyon hastaları oranı yaşanılan bölgeye göre farklılık göstermektedir. Bu genel anlamda ekonomik gelişmişlikle de alakalıdır. Çünkü ekonomik olarak gelişmiş zengin ülkelerde yüksek kan basıncına sahip hasta sayısı bir hayli fazladır. Geri kalmış ülkelerde ise bu sayı düşüktür. Bu gösteriyor ki hipertansiyon hastalığına yaşam stili ve beslenme şekilleri etki etmektedir. Hindistan gibi ülkelerde yüksek kan basıncına sahip insan sayısı azdır. Ancak ABD de bu sayı bir hayli yüksektir.Türkiye’de Hipertansiyon Hastaları İncelendiğinde;
    Türkiye’de hipertansiyon hastalığını görülme oranı % 32′ dir. Bu oran çok yüksektir. Yani yaklaşık olarak her üç kişiden biri bu hastalığa yakalanmaktadır. Bu oran kişi sayısı olarak düşünüldüğünde Türkiye’de yaklaşık 18 milyon hipertansiyon hastası vardır.
    – Hipertansiyon hastalığı kadınlarda daha fazla görülmektedir. Ancak kadın- erkek oranları arasında fazla bir fark yoktur.– Hipertansiyon hastalarının %68 i aşırı kiloludur.– Hipertansiyon hastalarının % 28 inin böbrekleri az ya da çok hasar görmüştür.Hipertansiyon erken anlaşılırsa böbrekler için ayrı bir tedavi yöntemi izlenebilmektedir.Hipertansiyonun Başlıca Sebepleri
    – Genetik
    – Aşırı kalori alımı
    – Stres
    – Sigara
    – Fiziki durgunluk
    – Aşırı tuz alımı
    – Aşırı alkol tüketimi
    Günümüzde aşırı beslenme ve fiziki durgunluk sonucunda ortaya şişman insanlar çıkmıştır. Yapılan araştırmalarda şişmanlık ve hipertansiyon arasında bağlantı kurulmuştur. Hatta hipertansiyon hastalığının sebebi direk olarak şişmanlık olarak gösterilmeye başlamıştır. Hipertansiyona sahip hastalar incelendiğinde büyük bir bölümünün şişman olduğu görülmektedir. Hastalara uygulatılan diyetlerle birlikte kilo kaybı meydana gelmektedir. Meydana gelen kilo kaybı kan basıncının azalmasını sağlar.Şişmanlık ve Hipertansiyon İlişkisini açıklayacak olursak;
    Aşırı kilolu insanlarda yağ hücreleri yoğun olarak bulunmaktadır. Bu yağ hücreleri leptin ismi verilen bir hormon salgılamaktadır. Bu hormon sempatik sinir sistemini sürekli uyarmaktadır. Bu uyarılma sonucunda ise kan basıncı artış göstermektedir. Ayrıca kilolu insanlarda insülin seviyesi yüksektir. Bundan dolayı kilolu insanlar böbreklerinda daha fazla su ve tuz tutar. Bu ise hipertansiyona sebep olur.

    Yapılan araştırmalarda tuz alımının hipertansiyonu tetiklediği görülmüştür. Örneğin fareler üzerinde yapılan deneyde, farelere yüksek miktarda tuz verilmiştir. Bunun sonucunda farelerde tansiyon yükselmesi görülmüştür. Hatta bazı fareler felç olmuştur. Normal şartlarda tuz vücudumuzda bir çok işlevi yerine getirir.Ancak bu tuzun fazla alınması sonucunda vücudumuz zarar görmektedir. İnsanlar sadece ekmekten günlük tuz ihtiyacını karşılamaktadır. Bundan dolayı yemeklere katılan tuzlar aslında vücudumuz için gereksizdir.Hipertansiyon hastaları üzerinde yapılan incelemelerde bir bölümünün şeker hastası olduğu görülmüştür.Şeker hastalarının hipertansiyon hastası olma riski diğer kişilere göre daha yüksektir.Şeker hastaları için kan basıncının normal değeri 130 – 80 mmHg’dir.Alkol kullanımı da beraberinde tansiyon hastalığını getirmektedir. Alkol kan basıncına etki etmektedir. Rusya gibi çok alkol tüketen ülkelerde hipertansiyon hastalarının sayısının yüksek olması bu durumu ispat etmektedir. Görüldüğü gibi insanların yeme ve içme alışkanlıkları tansiyon üzerinde çok etkilidir.Hipertansiyon Hastalarının Dikkat Etmesi Gerekenler
    – Belirli aralıklar tansiyon ölçülmelidir. Çünkü tansiyonumuzun yükseldiğini her zaman anlayamayız.
    – Doktorların tedavi kapsamında verdiği ilaçlar talimatlara uyarak düzenli ve devamlı kullanılmalıdır.– Tansiyon kontrollerine belirtilen zamanda gidilmelidir.– Bizim için önerilen beslenme programı uygulanmalıdır.Görüldüğü gibi hipertansiyon hastalarının sayısı bir hayli fazladır. Bundan dolayı gerekli tedavi yöntemleri uygulanmalıdır. Çünkü tedavi edilmediği taktirde vüvudumuzda bir çok hastalık meydana gelmektedir. Tedavi yöntemleriyle herkes 120 – 8 mmHg kan basıncına sahip olmalıdır.

  4. #4
    Misal - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Forum Üyesi
    Üyelik tarihi
    29.Mayıs.2017
    Mesajlar
    5,652
    Mentioned
    310 Post(s)
    Tagged
    25 Thread(s)
    Kalp yetersizliği nedir, nasıl tedavi edilir?

    Kalp yetersizliği, kalbin vücudun ihtiyacını sağlayacak kadar kanı pompalayamaması sonucu akciğerler ve vücudun değişik bölgelerinde sıvı birikimiyle seyreden ciddi bir durumdur. Bununla birlikte, zamanında fark edilip uygun bir şekilde tedavi edilirse hastalar uzun ve kaliteli bir yaşam sürebilirler. Kalp yetersizliği gelişme riski, genellikle kalbin iş yükünün artmasına neden olan kalp damar hastalığı (mesela kalp krizi geçirmiş olmak), yüksek kan basıncı, kalp kapak hastalığı, kalp kası hastalığı veya iltihabı ve doğumsal kalp hastalığı gibi durumlarda artar. Kalp yetersizliği hastaları kendi klinik durumları ile ilgili değişiklikleri iyi takip ederek gerektiğinde doktorlarını bilgilendirmelidir.

    Kalp yetmezliği belirtileri

    Nefes darlığı; akciğerlerde sıvı birikimiyle oluşur. Hastalığın erken evrelerinde genellikle hareket ve aktivite sonrası gelişirken ileri evrelerde istirahatte de olmaya başlar. Geceleri veya yatar vaziyette nefes darlığı (hava açlığı) hissederseniz daha yüksek yastıkla yatmanız gerekebilir. Ancak rahatlama olmazsa doktorunuza başvurmalısınız.
    Öksürük veya nefes verirken ıslık sesine benzer ses çıkması; genellikle akciğerlerde sıvı birikmesi sonucu oluşur. Ancak astım veya kronik bronşiti olanlarda da görülebilir.
    Vücut ağırlığında değişiklik; kalp yetersizliği olan hastalarda hızlı kilo değişimi (sıvı birikimine bağlı kilo alımı veya tedaviye bağlı kilo kaybı) sık görülmektedir. Her sabah tartılmanız ve 3 gün içerisinde 2 kilodan fazla kilo alırsanız doktorunuza başvurmanız gerekir.
    Ayak bileklerinde şişlik; vücudunuzda sıvı birikmesi ayak bileklerinizde şişlik (ödem) şeklinde olabilir. Şişlik fazla olduğunda uyluk, baldırlar ve karnınızda da görülebilir. Doktorunuz, hastalığınızın durumuna göre günlük almanız gereken sıvı miktarı hakkında sizi bilgilendirecektir. Gerekirse kullandığınız diüretik (idrar söktürücü) ilaç dozunu değiştirebilir.
    İştahsızlık; hastalığınızdan dolayı karaciğer ve karnınızda gelişen sıvı birikmesine bağlı olarak iştahsızlık, şişkinlik, hazımsızlık olabilir. Bu durumda az ve sık yemek önerilir.

    Geceleri idrara çıkma ihtiyacı; geceleri yatağa uzandığınızda gün boyu ayaklarınızda biriken sıvı kan dolaşımına katılarak böbreklerden süzülen kan miktarını artırır. Bu durum gece idrara çıkma ihtiyacınızı veya sıklığınızı artırabilir. Akşam saatlerinden sonra sıvı alımını kısıtlamak ve yatmadan önce tuvalete gitmek gece idrar sıklığınızı azaltmada faydalı olabilir. Diüretik (idrar söktürücü) kullanıyorsanız, sabahları almak daha faydalıdır.
    Depresyon ve anksiyete; kalp yetersizliği olanlarda depresyon, tedirginlik, huzursuzluk ve sıkıntı hissi yaygındır. Hastalığınızın semptomları sizin yorgun, bitkin ve sinirli hissetmenize neden olarak normal sosyal aktivitelere katılımınızı engelleyebilir.
    Yorgunluk/bitkinlik; kaslarınızdaki oksijen ve beslenme yetersizliği daha çabuk yorulmanıza neden olur. Orta düzeyde ve düzenli egzersiz şikayetlerinizi azaltabilir.
    Baş dönmesi/sersemlik; kalp yetersizliği olan hastaların baş dönmesi ve sersemlik hissi genelde kullandıkları ilaçlara bağlıdır. Ancak kalp ritim düzensizliği ve oturur veya yatar pozisyondan aniden ayağa
    kalkmak da bu şikayetlere sebep olabilir.

    Kalp hızında artış; kalp yetersizliğinde, kalbiniz yeteri kadar kanı pompalayamadığından bu durumu telafi etmek için daha hızlı atar.
    Neler kalp yetersizliğine neden olur?

    Geçmişte veya halen yaşadığınız bazı rahatsızlıklar kalbinizde hasara ve ekstra yük neden olarak kalp yetersizliğine neden olabilir.
    Kalp krizi; kalp yetersizliğinin en sık sebebidir. Kalp krizi sırasında kalbinizi besleyen damarlardan birisi tamamen tıkanır ve kalp kasınıza oksijen ve besin sunumu engellenir. Bundan etkilenen kalp kası hücreleri ölür. Kalbinizin geri kalan hücreleri aynı işi yapmak zorunda kalırlar ve kaldırabileceklerinden daha fazla bir iş yüküne maruz kalırlar.
    Kalp damar hastalığı; damar duvarında oluşan kolesterol içeren plaktan dolayı kalbinizi besleyen damarlarınızdan bir veya daha fazlasında daralma meydana gelir. Bu daralma, kalp kasına ulaşan kan (dolayısıyla oksijen ve gerekli besinlerin) miktarında azalmaya neden olarak göğüs ağrısına neden olur. Bu durum, yaşam tarzı değişikliği ve tıbbi tedavi ile geciktirilebilir ve hatta önlenebilir.
    Kan basıncı yüksekliği (Hipertansiyon); kan dolaşımını sürdürebilmek için kalbinizin daha fazla çalışmasına neden olur. Kan basıncının kontrolde olmaması kalp yetersizliği gelişme riskini artırır. Hipertansiyon tedavi edilebilir bir hastalıktır.
    Kalp kapağı hastalığı, kalp kası hastalığı veya iltihabı ve doğumsal kalp hastalığı;kalp kapakçıklarınızda problem varsa her kalp atımında düzgün açılamaz ve/veya kapanamazlar. Bu durumda kalbiniz yeterli miktardaki kanı doğru yönde pompalayabilmek için daha fazla çalışmak zorunda kalır ve kalp yetersizliği gelişme riski artar. Kardiyomiyopati denilen kalp kası hastalıklarında kalp kasında kalınlaşma, sertleşme veya kalpte büyüme gibi yapısal değişiklikler olur. Miyokardit, genellikle virüs enfeksiyonlarında görülen kalp kası iltihaplanmasıdır. Doğduğunuzda kalbiniz, kalp kapaklarınız veya kalp odacıklarınız normal gelişmemişse, kalbinizin çalışmasında veya kan akımında problemler oluşabilir. Bütün bu durumlarda kalbin yeteri kadar kan pompalaması zorlaşabilir ve kalp yetersizliği gelişebilir.
    Akciğer, böbrek hastalıkları ve diğer durumlar; akciğer hastalığınız varsa kanınızdaki oksijen miktarı azalabilir ve kalbiniz daha fazla çalışmak zorunda kalabilir. Akciğer hastalıklarına bağlı oluşan kalp yetersizliği genellikle kalbinizin sağ tarafını etkiler ve karnınız ve ayaklarınızda sıvı birikimine neden olur. Böbrek yetmezliğinde sıvı ve tuz tutulumunu artıran hormonlar artar ve fazla sıvı birikimine neden olarak ödeme neden olurlar. Enfeksiyon, kansızlık, ritim bozukluğu, şeker hastalığı ve tiroid bezi bozuklukları kalp yetersizliğini kötüleştirebilir.
    Kalp yetersizliği tanısında yaygın olarak kullanılan testler;

    Hastalığın öyküsü, fizik muayene, elektrokardiyografi, kan testleri, akciğer filmi, ekokardiyografi (kalp ultrasonu)dir. Kalp yetersizliği hakkında daha fazla bilgi edinmek amacıyla bazen akciğer fonksiyon testi, egzersiz testi, manyetik rezonans görüntüleme, kalp kateterizasyonu, anjiyografi, nükleer tıp yöntemleri ve tomografi gibi incelemeler gerekebilir.
    Kalp yetersizliği nasıl bir seyir izler?

    Kalp yetersizliği genelikle zaman içerisinde yavaş yavaş kötüleşme eğilimi gösteren kronik ve ciddi bir rahatsızlıktır. Yaşam sürenizi kısaltabilir. Hastalığınızın dikkatli ve düzgün bir şekilde tedavisi hem yaşam kalitenizi hem de yaşam sürenizi artırır.
    Kalp yetersizliği ilaçları;

    Genel sağlık durumunuz, hastalığın şiddeti ve şikayetlerinizin durumuna göre diüretikler (idrar söktürücü), anjiyotensin dönüştürücü enzim engelleyiciler, anjiyotensin reseptör blokerleri, beta blokerler, aldosteron blokerleri, digoksin, ritim düzenleyiciler, damar genişletici, kan sulandırıcı ve kolesterol düşürücü ilaçlar kullanılabilir.
    Cihaz tedavisi ve cerrahi; kalp ritim anormalliği veya kalbin elektiriksel iletiminde problem varsa şikayetlerinizin azalması ve yaşam sürenizin uzaması için kalp pili denilen özel cihazlardan fayda görebilirsiniz. Bazen kalp damarınıza stent yerleştirilmesi, bypass operasyonu, kalp kapağı operasyonu veya kalp nakli operasyonu gerekebilir.
    Kalp yetmezliğine karşı çözüm önerileri

    Yaşam tarzına adaptasyon; kalp yetersizliği, yaşam boyu tedavi gerektiren kronik bir hastalıktır. Nadiren, tamamen normale döner.
    Kilonuzu korumak; kalp yetersizliği vücut ağırlığınızda hızlı değişikliklere neden olabilir. Kısa zaman içerisinde istemsiz kilo kaybı ciddi bir durumun habercisi olabilir. Yeterli miktarda kalori almamaya, hareketsizliğe veya kalp yetersizliğinden dolayı kas kitlesi kaybına bağlı gelişebilir. Ayrıca idrar söktürücü ilaç dozunuzun fazla olduğu anlamına da gelebilir.
    Tuz tüketimi; kalp yetersizliği hastalarında tuz tüketimini kontrol altına almak önemlidir. Tuz tüketimini azaltmak için öncelikle masalardan ve görünür yerlerden tuzlukları kaldırmak, daha fazla sebze meyve tüketmek, yağ oranı düşük ve işlenmemiş gıdaları tercih etmek, tahıl ve balık tüketimini artırmak gerekir.
    Sıvı alımı; kalp yetersizlikli çoğu hastada günlük alınması gereken toplam sıvı miktarı 1.5-2 litre civarındadır (bu miktara su, çay, kahve,meyve suları, çorbalar, süt ve gazlı içecekler dahildir). Günlük sıvı tüketimini azaltmada büyük bardak ve kupa yerine küçük bardakları tercih etmek, bir defada fazla miktarda sıvı almak yerine az miktarda gün içerisine yaymak ve suyu ve meyveleri soğuk olarak tüketmek faydalı olabilir.
    Alkol tüketimi; eşlik eden kalp hastalığınız olduğunda fazla miktarda alkol tüketmek kalp hızınızı ve kan basıncınızı yükseltir. Alkol bağımlılarında, alkolik kardiyomiyopati denilen kalp yetersizliğine sebep olabilir. Genel bir öneri olarak günlük alkol tüketiminin 1-2 bardağı geçmemesi önerilir (bir bardak içecek tipik olarak bir şişe bira veya bir kadeh şarabı veya benzer miktarda alkol içeren eşdeğerlerini ifade eder). Kalp yetersizliğine bağlı şikayetleriniz ciddi ise alkol tüketiminden tümüyle uzak durmalısınız.
    Potasyum alımı; rahatsızlığınız için idrar söktürücü ilaç kullanıyorsanız potasyum kaybı olabilir. Bu durumda doktorunuz ilaçlarda değişiklik yapabilir veya muz, portakal, kuru erik, soya fasulyesi, patates, kavun, karpuz ve balık gibi potasyumdan zengin gıdaları tüketmenizi önerebilir. Potasyum düzeyiniz yük****e potasyum kısıtlayıcı diyet de önerilebilir.
    Yağ ve kolesterol; diyetinizin meyve, sebze, balık, kümes hayvanlarının eti, yağsız et, tahıl ve soyayı yeterli oranda içermesine ve tükettiğiniz yağların mümkün olduğu kadar doymamış yağlardan olmasına dikkat ediniz.
    Kalp yetersizliğiyle yaşamak

    Doğru bir tedavi ve destek olduğu takdirde ve hastalığın durumuna göre sınırları bilmek kaydıyla kalp yetersizliği olan hastalar yapmak istedikleri faaliyetlerin çoğunu yapabilirler.
    Aktivite ve egzersiz; kalp yetersizliği olan hastaların büyük çoğunluğunda faydalıdır. Egzersiz programına başlamadan, yaptığınız egzersizin miktarını artırmadan veya tipini değiştirmeden önce kalbinizin üzerine taşıyabileceğinden daha fazla yük yüklemediğinizden emin olmak için doktorunuza danışın. Egzersize her zaman ısınma hareketleriyle başlayın ve bitirirken tempoyu yavaş yavaş düşürün. Soğuk veya rüzgarlı havada ısınma hareketlerini dışarı çıkmadan önce yapmanız önerilir. Yürüyüş yapmak egzersiz için güzel bir başlangıçtır. Zaten yürüyüş yapıyorsanız, bisiklete binmeyi veya yüzmeyi deneyebilirsiniz. Her zaman yaptığınız aktiviteye yavaşça başlayın ve forma girdikçe miktar ve şiddeti tedricen artırın. Nefes darlığı, baş dönmesi, göğüs ağrısı, bulantı veya soğuk terleme hissederseniz yaptığınız egzersizi hemen durdurun. Ağır bir yemekten sonra veya uzun bir açlıktan sonra egzersiz yapmayın. Hafif bir yemekten 1-2 saat sonra egzersiz yapınız. Nefes tutma, direnç ve ani hareket gerektiren egzersizlerden kaçının.
    Sigara içmek; kanınızın oksijen taşıma kapasitesini etkiler, kan basıncınızı artırır, damarlarınızda yağ birikimi ve tıkanıklık oluşumuna neden olur. Bütün bunlar kalp yetersizliğini olumsuz etkiler. Sigarayı bırakmak, hiçbir zaman geç değildir ve sigarayı bırakmak kalbiniz için çok faydalıdır. Sigarayı bırakmak için değişik yöntemler mevcuttur; 1. Nikotin bandı, sakızı veya spreyi kullanmak, 2. yavaş yavaş günlük içtiğiniz sigara miktarını azaltmak, 3. yemek sonrası sigara içmek yerine dişlerinizi fırçalamak, 4. sigara içilen ortamlardan uzak durmak, 5. elinizi ve ağzınızı sakız çiğneyerek veya kağıt karalayarak oyalamak, 6. egzersizi artırmak ve daha aktif bir hayat sürmek, 7. Küllüğünüzü boşaltmayın; bu size ne kadar çok sigara içtiğinizi ve ne kadar kötü bir koku yaydığını hatırlatacaktır, 8. özellikle sigara içenler olmak üzere aile bireylerinizi sigarayla mücadeleye dahil edin; başarı şansınız artacaktır.
    Seyahat; kalp yetersizliğiniz kontrol altında ise hafif orta seviyeli seyahatinize bir engel yoktur. Uzun süreli seyahatlerde özellikle uçaklarda oturur vaziyette durmak ayak bileklerinizde şişmelere ve bazen kramplara neden olabilir. Ayaklarınızı düzenli olarak hareket ettirmek ve uçak içerisinde gezinmek faydalı olabilir. Bazı durumlarda doktorunuz uçuş sırasında damarlarınızda pıhtı oluşumunu önlemek için diz üstü destek çorapları giymenizi önerebilir. Seyahate çıktığınızda bütün ilaçlarınızı yanınıza alınız.
    Araç kullanmak; kalp yetersizliği olan çoğu kişi güvenli bir şekilde araç kullanabilir ancak daha önce ritim bozukluğuna bağlı bilinç kaybı (bayılma) öyküsü olanlar doktoruna danışmalıdır. Şoförlük yapanların durumlarını gözden geçirmek gerekebilir ayrıca bazı ülkelerde kalp yetersizliği olanların şoförlük yapması yasaktır. Kalp pili olması genellikle araç kullanmaya ve şoförlük yapmaya engel değildir.
    Çalışmak; çoğu kişide kalp yetersizliği yeteri kadar tedavi ve kontrol edilebilir ve hastalar uzun yıllar tam zamanlı olarak çalışmaya devam edebilirler. Kişi özelinde bakıldığında çalışabilmeyi kalp yetersizliğinin sebebi, ciddiyeti ve kişinin yaptığı iş belirler. İşinizin çalışma saatlerinde veya ağırlığında değişiklik yapılması gerekebilir. İşinizde giderek daha fazla zorlanmaya başlarsanız tedavinizde değişiklik gerekip gerekmediği konusunda doktorunuza danışabilirsiniz ve/veya iş ortamınızda durumunuza uygun değişiklik yapılabilip yapılamayacağı konusunda işvereninize başvurabilirsiniz.
    Aşılanma; grip ve zatürre gibi enfeksiyonlar hastalığınızı olumsuz yönde etkileyebilir. Grip ve zatürreye karşı koruma sağlayacak güvenli aşılar mevcuttur.
    Sosyal ilişkiler; kalp yetersizliğinin etkili tedavisi genelde bir takım oyunu gerektirir. Aile bireyleriniz sizi destekleyerek mümkün olduğu kadar aktif bir yaşam sürmenizde anahtar rol oynayabilirler. Kan basıncı ve kalp hızı ölçümü, ilaçlarınızın düzenlenmesi gibi tedavi planlarına aile bireylerinizi dahil ediniz. Ailenizle birlikte ortak aktiviteler düzenleyiniz (beraberce dışarı çıkmak, sağlıklı yemekler hazırlamak). Yardım kabul etmekle birlikte mümkün olduğu kadarıyla bağımsız kalmak istediğiniz konusunda onları bilgilendiriniz.
    Cinsel yaşam ve kalp yetersizliği; çoğu hasta durumları kontrol altında olmak kaydıyla normal cinsel yaşamlarına devam edebilir. Aşağıdaki öneriler daha rahat ve güvenli bir cinsel yaşam için faydalı olabilir; 1. cinsel aktivite için stresli olmadığınız, dinlenmiş ve rahat olduğunuz zamanları seçin, 2. ağır bir yemekten sonra veya aşırı miktarda alkol aldıktan sonra cinsel aktiviteden kaçının, 3. cinsel aktivitenizi çok sıcak veya soğuk olmayan, bildiğiniz ve rahat hissettiğiniz bir ortamda yapınız. İlişki sırasında herhangi bir rahatsızlık, yorgunluk veya nefes darlığı hissederseniz ilişkiye devam etmeden önce bir süre dinleniniz. Sertleşme (impotans) veya boşalma gibi problemler için oldukça etkili tedavi yöntemlerinin olduğunu biliniz. Bu yöntemlerin çoğundan doktorunuzun onayı alınmak kaydıyla faydalanılabilir.

  5. #5
    Misal - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Forum Üyesi
    Üyelik tarihi
    29.Mayıs.2017
    Mesajlar
    5,652
    Mentioned
    310 Post(s)
    Tagged
    25 Thread(s)
    Türkiye'de görülen kanser türleri

    Günümüzde neredeyse grip kadar yaygınlaşmış bir hastalık kanser. Yapılan araştırmalara göre kanserin 2030 yılında 26,4 milyona ulaşacağı tahmin ediliyor. Uzmanlar kanserde erken tanının hayati önem taşıdığını vurguluyor. Peki ülkemizde sık görülen kanser türleri, kanserden korunma yolları neler?Son yüzyılın en önemli vebalarından birisi olan Kanser vücudun bir çok yerinde görülebilmektedir. 2030 yılında neredeyse ikiye katlanacak kanserin 26,4 milyona ulaşacağı öngörülüyor. İşte ülkemizde en sık görülen kanser türleri ve korunma yolları... ***rettepe Florence Nightingale Hastanesi Medikal Onkoloji bölümünden Prof. Dr. Coşkun Tecimer, ülkemize en sık görülen kanser türlerine ve korunma yollarına dikkat çekiyor:

    1- Akciğer kanseri: Anne ya da babasında akciğer kanseri olan, sigara içen ve öksürüğü olan kişilerde spiral tomografi çekilebilir.
    Akciğer kanseri oluşumu tek bir sebebe bağlanamaz. Yapılan araştırmalar sonucu akciğer kanserinin birçok nedeni bulunmuştur. Çeşitli faktörler akciğer kanseri oluşumunda rol oynayabilir. Bunların çoğu tütün kullanımıyla ilişkilidir. Kanser bulaşıcı değildir. Bazı insanların akciğer kanseri olma riski diğerlerinden daha fazladır. Sigara ve Akciğer Kanseri; Sigara içmek akciğer kanserine neden olur. Tütündeki zararlı maddeler (karsinojen) akciğerdeki hücrelere zarar verir. Zamanla bu zararlı etkiler hücrelerde kansere neden olabilirler. Bir sigara içicisinin akciğer kanseri olması; hangi yaşta sigara içmeye başladığı, ne kadar süredir sigara içtiği, günde içtiği sigara sayısı, sigarayı ne kadar derin içine çektiğiyle alakalıdır. Sigara içmeyi bırakmak bir kişinin akciğer kanseri olma riskini büyük ölçüde düşürür. Puro ve pipo ve Akciğer Kanseri; puro ve pipo kullananlar bunları kullanmayanlara göre daha çok akciğer kanseri olma riski taşırlar. Kişinin kaç yıldır puro veya pipo içtiği, günde kaç adet içtiği ve ne kadar derin içine çektiği, kanser olma riskini etkileyen faktörlerdir. İçlerine çekmeseler de puro ve pipo içicileri akciğer ve ağız kanserinin diğer tipleri için de risk altındadırlar. Pasif içiciler (tütün dumanına maruz kalanlar); akciğer kanseri olma riski pasif içicilik durumunda da artmaktadır. Asbest ve Akciğer Kanseri; Yalıtım malzemesi olarak bazı endüstrilerde kullanılan ve doğal olarak fiber halinde bulunan bir mineral grubudur. Asbest fiberleri parçacıklara ayrılmaya meyillidirler ve havada dolaşıp kıyafetlere yapışırlar. Bu parçacıklar solunduğu zaman akciğerlere yerleşir, orada akciğer hücrelerini zarara uğratır ve böylece kanser gelişme riskini artırırlar. Çalışmalar asbeste maruz kalan işçilerde akciğer kanseri gelişme riskinin, maruz kalmayanlara göre 3–4 kat daha fazla olduğunu göstermiştir. Bu artış, gemi inşası, asbest madenleri, yalıtım işi ve fren tamiri gibi endüstrilerde çalışanlarda daha fazladır. Akciğer kanseri olma riski, asbest işçileri sigara içiyorlarsa daha fazladır. Asbest işçileri işverenleri tarafından temin edilen koruyucu malzemeleri kullanmak ve tavsiye edilen iş ve güvenlik uyarılarını takip etmek zorundadırlar. Hava Kirliliği ve Akciğer Kanseri; Akciğer kanseri ile hava kirliliğine maruz kalmak arasında bir ilişki bulunmuştur. Ama bu ilişki açıkça tarif edilememiştir ve daha fazla araştırma yapılması gerekmektedir. Akciğer Hastalıkları; Verem gibi bazı akciğer hastalıkları, kişinin kanser olma riskini artırırlar. Akciğer kanserinin veremden etkilenen bölgelerde daha fazla gelişme eğilimi vardır.
    2- Prostat kanseri: Genellikle erken dönemde belirti vermez. Bu nedenle 50 yaşından itibaren erkeklerde yılda bir kez kanda PSA dediğimiz prostat spesifik antijene bakmak gerekir. Bu bir tümör belirteci olup prostat kanserli hastalarda yükselir.
    Prostat, mesane çıkışında yer alan içinden idrar yolunun bir bölümü geçen, erişkinde ortalama 25-30 gram ağırlığında, yegane görevi meninin sıvı bölümüne katkıda bulunmak olan ikincil bir **** organıdır. Yaşlanma ile birlikte bu organ büyüyebilir ve bir grup hastada idrar yapma zorluğu oluşturur. Aynı anda organın bir başka bölgesinde ise tamamen sessiz bir şekilde kanser gelişebilir.
    Prostatta en sık görülen kanser tipi adenokanserdir. Bu kanser genellikle yavaş seyirlidir ve belli bir grubu hastaya sorun yaşatmayan, tanı konmasını dahi gerektirmeyen ve ölümün başka nedenlerden gerçekleştiği latent yani klinik açıdan önemsiz karakter arzeder. Buna karşın erken tanı ile hastalık yüksek riskli grupta olsa bile çok iyi tedavi şansına sahiptir. Yaş, ırk ,aile hikayesi, coğrafi bölge, beslenme alışkanlıkları, sigara kullanımı ,obezite en önemli risk faktörlerini oluşturur. Genel olarak Akdeniz ülkelerinde Kuzey Avrupa'ya kıyasla prostat kanseri görülme sıklığının daha düşük olduğu bilinen bir gerçektir. Japonya ve Çin'de de görülme sıklığı çok düşük iken bu ırkın Kuzey Amerika'da yaşayan temsilcileri standart bir beyaz Amerika'lı ile aynı riske yaklaşmaktadır. Siyah ırkta ise hastalığın görülme sıklığı oldukça yüksektir. Son yıllarda prostat enfeksiyon ve enflamasyonlarının da risk oluşturduğu speküle edilmektedir. İdrar yapış sıklığı ya da biçimi ile cinsel ilişki sıklığının prostat kanseri gelişimi ile hiçbir ilişkisi yoktur. Yakın akrabaların birinde prostat kanseri olanlar 1,5-2 kat, iki ya da daha fazlasında olanlar ise 3-5 kat daha yüksek bir riske sahiptir. Eğer birinci birey kansere 65 yaştan genç yakalanmışsa bu risk daha da artmaktadır. Özellikle sağlıklı ve düşük kolesterollü beslenme, düzenli egzersiz, sigara kullanılmaması ve aşırı kilodan kaçınılması hastalıktan korunmak için önemli iken aile riski olanlarda 40'lı yaşlardan itibaren check-up hayatidir.

    3- Meme kanseri: Küçük kitlelerin fizik incelemeyle tanısı pek mümkün değildir. Bu nedenle 40 yaşından itibaren kadınlara yılda bir kez mamografi yapılmalıdır. Gerektiğinde buna meme ultrasonografisi ve meme MR'ı eklenebilir.
    Yaş ilerledikçe görülme sıklığı artan bir hastalık olan meme kanseri, erken evresinde yakalandığı zaman tamamen iyileşme olasılığı çok yüksek olan bir kanser türüdür. Meme kanseri kadınlarda en sık görülen kanserdir. Ülkemizde yaklaşık her 12 kadından biri yaşamı boyunca meme kanserine yakalanmaktadır. Yaşın ilerlemesi ile meme kanseri görülme oranı artmaktadır. Bu nedenle 40 yaşından sonra meme kanserinin erken tanısı için yıllık mamografi, doktor muayenesi ve aylık kendi kendini muayene yöntemlerini uygulamak gerekir. Bu yöntemlerle meme kanserini erken yakalamak mümkün olacaktır. Erken tanı konmuş meme kanseri tamamen tedavi edilebilen bir hastalıktır. Meme kanseri, meme parankimini oluşturan süt yapan hücreler veya süt kanallarını oluşturan hücrelerin amaçsız ve kontrolsüz olarak çoğalmasıdır. Hücrelerin çoğalması ve büyümesi için uzun zaman geçmesi gerekir. Çoğalan hücreler lenf ve kan yoluyla vücudun diğer organlarına yayılır. Amaç, meme kanseri, kan ve lenf yoluyla yayılmadan önce meme içinde küçük bir kitle iken tanı konmasıdır. Bu aşamada tanı konan hastalar da tedavi tamamen mümkündür. Meme kanserinin nedeni henüz tam olarak bilinmemektedir. Ancak meme kanseri için risk olacak bazı faktörler bilinmektedir.
    MEME KANSERİ İÇİN RİSK FAKTÖRLERİ
    *Anne ve kızkardeş gibi birinci derece akrabasında meme kanseri olanlar.
    *Hiç doğum yapmamış olanlar.
    *Hiç emzirmemiş olanlar.
    *30 yaşından sonra ilk doğumunu yapmış olanlar.
    *50 yaşın üzerinde olanlar.
    *Erken ilk adet (12 yaşından önce), geç menopoz (50 yaş üstü)
    *Şişman ve aşırı alkol kullanan kadınlar.
    *Daha önce de bir memesinde meme kanseri olanların diğer memesinde.
    *Meme kanseri (BRCA) geni taşıyanlar.
    *İlk doğum öncesi uzun süre doğum kontrol hapı kullananlar.
    Yukarıdaki özelliklere sahip olan kadınların daha dikkatli olmaları gerekmektedir.

    MEME KANSERİNDEN KORUNMAK İÇİN NE YAPILMALI?
    *Özellikle A ve C vitamininden zengin taze meyve ve sebze tüketerek,
    *Hayvansal yağları azaltarak, daha fazla posalı gıdalar tüketerek,
    *Tütsülenmiş, tuzlu ve konserve yiyecekleri azaltarak,
    *Sigara içmeyerek,
    *Fazla kilo almamaya çalışarak,
    *Alkollü içki kullanmayarak, meme kanserinden korunabilirsiniz.

    4- Deri kanserleri: Yüzeyde oldukları için genellikle fark edilirler. Ancak bazen kendi gözümüzle ulaşamadığımız deri kısımları olduğundan yılda bir kez dermatolojik inceleme yapılmalıdır. Burada saçlı deri gibi lezyonların saklanabildiği yerler de kontrol edilir. Ayrıca bizim fark edemediğimiz ben ve diğer cilt lezyonlarındaki değişiklikler dermatolog tarafından saptanabilir.
    Cilt kanserine yakalanmamak için güneşe karşı tedbirli olmanın yanı sıra çeşitli bitki ve meyvelerden de yararlanabilirsiniz. Örneğin her gün bir bardak nar ve domates ile yarım bardak havuç suyu içerek bu kanser türüne karşı koyabilirsiniz. Cilt kanserinin tedavisinde birinci sırada, kozmetik sonuçlar da göz önüne alınarak, cerrahi müdahale gelir. Cerrahi müdahale ile tedavi oranı yüzde 95'tir. Cerrahi sınırlar temiz olduğu takdirde bu oran yüzde 99'a çıkar. Cerrahi yöntemle cilt kanserinin tedavisinde; tümörün büyüklüğü, tipi, yerleşim yeri ve nüks (tekrar eden) tümör olup olmadığı önemli bir rol oynar. Tümörü temizleme sınırı 2-5 mm arasında değişir. Eğer kutuplar pozitifse, yani tümör varsa; tekrar etme oranı yüzde 40'a yaklaşır.
    Saat 09.30-17.00 arasında güneşe çıkılmamalıdır. Daima organik bir nemlendirici kullanılmalıdır. Zeytinyağı, at kuyruğu, papatya bitkilerinin karışımının, cildi organik olarak koruduğu, hatta zeytinyağının yaşlılığa bağlı cilt kanserlerini gerilettiği hayvan deneylerinde kanıtlanmıştır. Kalawalla; Honduras Ormanları'nda yetişen bir bitkidir ve cilt kanseri riskini ve ultraviyole ışınlarının ciltte meydana getirdiği tehlikeleri büyük oranda azaltır. Nar suyunun da, lokal olarak kullanıldığı takdirde cilt kanserlerini azalttığı hayvanlar üzerinde yapılan deneylerle kanıtlanmıştır. Günde en az iki-üç bardak yeşil çayın tüketilmesinin yanı sıra lokal olarak vücuda sürülmesinin de etkili olduğu iddia edilmiştir. Betakarotenler, cilt kanserinden korunma açısından faydalı gıdalardır. Günde bir bardak domates suyu tüketilmesi, havuç salatası veya günde yarım bardak havuç suyu içilmesi cilt kanserinden korur. Nar suyu, ananas, selenyum, E vitamini ve C vitamininin de cilt kanseri oluşumunu yavaşlattığı bilinir. Bir Afrika bitkisi olan 'Buldog root'un, cilt sağlığını koruduğu ve cilt kanserlerini önlediği bazı hayvan deneylerinde görülmüştür. Bağışıklık sistemini güçlendirdiği ve diğer bazı kanser türlerinde de faydalı olduğu bazı hayvan deneylerinde ortaya çıkmıştır.

    5- Mide kanserleri: Gastrit diye geçiştirilen bazı mide rahatsızlıkları kanser belirtisi olabilir. Bu kişilere gastroskopi denilen üst endoskopik tetkik yapılmalıdır. Böylelikle yakınmaların nedeni anlaşılır. Biyopsi yapılarak kanser olup olmadığına karar verilir.
    Karnın sol üst bölgesinde mide bulunur. Nedenlerinde bahsedeceğimiz çeşitli sebeplerden dolayı midenin mukoza zarından tümörler gelişebilir. Bu tümörlerden kötü huylu olanları, kansere neden olur. Mide kanseri sıklıkla midenin küçük kenarında ortaya çıkar. Mide kanseri, en çok görülen 4. kanser türüdür. Ülkemizde, yaklaşık yılda yirmi bin kişi mide kanserine yakalanmaktadır. Erkeklerde, mide kanserine yakalanma riski daha fazladır. Yaşlılarda, mide kanseri daha fazla görülür. Ülkemizde mangal eti önemli bir yer tuttuğundan etin tuzlanması ve pişerken yanması kansere yol açabilir. Çünkü, yanmış et kanserojen madde içerir. Çiğ etle beslenmek de aynı şekilde kanser riskini artırır. Midede gastrit ya da ülsere neden olan, H.pylori bakterisi kansere neden olabilmektedir. Bu bakteriyi ortadan kaldırmak, kanser riskini azaltır. Sigara kullanmak, mide kanserine yakalanma ihtimalini 6 kat artırmaktadır. Sigara, midede iltihap oluşmasında rol oynar. Aynı şekilde alkol tüketimi de mide kanserinin nedenlerindendir. Erken mide kanserinde belirti olmaz. Risk taşıyan kişilere yapılan endoskopik incelemeyle hastalık teşhis edilebilir. Mide tümörü olan kişilerde gıda akışının engellenmesi sonucu ya da tümörün yayılması sonucu belirtiler ortaya çıkar.
    Hastaların yarısında elle muayenede bir kitle hissedilir.
    Mide bölgesinde ağrı ve midenin ağırlaştığı hissi
    İştahsızlık ve bunun sonucunda kilo kaybı görülmesi (şiddetli ve kısa sürede ortaya çıkar)
    Yemekten sonra rahatsızlık hissi ve mide şişliği,
    Bulantı, kusma,
    Mide kanseri olan kişilerin büyük bir kısmında kansızlık da görülür.
    orgunluk,
    Mide ya da bağırsakta kanama olması (gizli şekilde seyredebilir),

    6- Mesane kanseri: Hastalıktan kuşkulanıldığında sistoskopi denilen tetkikle idrar kanalından mesaneye girilerek bakılır ve gerekirse biyopsi alınır.
    Erkeklerde daha sık görülen mesane kanserinin en önemli nedeni sigara! Sigara dumanında bulunan kimyasalların mesane kanserini uyardığı klinik deneylerle kanıtlandı. Raf ömrü uzun gıdalar tüketmek de risk faktörleri arasında.
    Mesane kanseri; erkeklerde en çok görülen dördüncü kanser türüdür. Kadınların yakalandığı kanser türleri arasında ise 10'uncu sıradadır. Hastalıkta; ailesel geçiş nadiren görülür. Bu kanserin gelişiminde en önemli faktör ise sigaradır. Sigara dumanında bulunan kimyasalların mesane kanserini uyardığı klinik deneylerle kanıtlanmıştır. Sigara bırakıldıktan sonra iki ila dört yıl içinde mesane kanseri oluşma riski yüzde 50 oranında azalmaktadır. Mesane tümörüne çoğunlukla idrar kanaması nedeniyle tanı konur. Ağrısız kanama şikayetleri; yüzde 15 oranında mesane tümörü göstergesidir. Fiziki muayeneler çoğu mesane tümörü için doğru tanı yöntemi değildir. İlaçlı ürografi; bu tümörlere en çok uygulanan tanı yöntemidir. Mesane kanseri hastaları günde iki litre sıvı almalıdır. Erken evrelerde hastalıktaki nüks ihtimalini önlemek için tavsiye edilen bitkisel destekler arasında; yeşil çay okaliptus biberiye ananas avokado papaya yer alır. Maydanoz mısır püskülü kiraz sapı avokado defne yaprağı karışımının demlenip her gün içilmesi; mesane enfeksiyonlarından korur. C vitamini takviyesi ise bağışıklık sistemini güçlendirici etki sağlar. Fareler üzerinde yapılan bir araştırmada; çilekle beslenen farelerde düzelme gözlenmiştir. Katkılı maddelerden uzak durulması raf ömrü uzun olan gıdalara dikkat edilmesi günde iki bardak domates suyu veya üç çorba kaşığı domates salçası tüketilmesi bağışıklık sistemi açısından önemlidir. Arsenik miktarı düşük olan su içilmeli beyaz undan uzak durulmalıdır. Günde 400 ünite folik asit alanlarda arsenik oranının düştüğü ve mesane kanseri riskinin azaldığı gözlenmiştir.
    7- Kalın bağırsak kanseri: Kalın barsaklardaki polipler zamanla kansere dönüşebilir ve bunlar hiç belirti vermezler. Bu nedenle 50 yaş üzerindeki herkese periyodik olarak kolonoskopi yapılmalıdır. Bu tetkikte bir tüp ile anüsten girilerek tüm kalın barsak gözlenmektedir. Polip bulunursa bunlar endoskopi sırasında çıkarılır ve tedavi tamamlanmış olur. Birçok kişi kolonoskopiden çekinmektedir. Oysa ki günümüzde bu tetkikin yapılması çok kolaylaşmıştır. Tetkik sırasında hasta uyutulduğu için herhangi bir acı ya da ağrı duymamaktadır. Kansere dönüşebilen polip bulunmuşsa kolonoskopinin bir yıl sonra tekrarı gerekir. Normal bulunan kişilerde 3 ile 10 yıl arasında tetkiki tekrarlamak gerekir. Ayrıca yılda bir kez dışkıda gizli kan bakılmalıdır. Dışkıda kan bulunan kişilerde kalın barsak kanseri olabileceğinden kolonoskopiyle barsaklar incelenmelidir.
    Toplumda sık rastlanan kanser türlerinden biri olan kolon yani kalın bağırsak kanseri görülme riski ilerleyen yaşla birlikte 10 kat artıyor. Fazla kilolar, yanlış beslenme alışkanlıkları, hareketsizlik ve bağırsak poliplerinin zemin hazırlayabildiği kolon kanserinden korunmanın yolu ise düzenli kontrollerden geçiyor.
    •40 yaş civarında risk başlamaktadır.
    •Aile bireylerinden birinde kalın bağırsak poliplerinin olması durumu önemlidir.
    •Sigara içenlerde kalın bağırsak kanseri riski % 20 artmaktadır.
    •Alkol kullanımına dikkat edilmelidir.
    •Hareketsizlikten ve obeziteden kaçınılmalıdır.
    •İş kaybı, boşanma gibi yaşantı değişiklikleri ile gelen stresten uzak durulmalıdır.

    Sağlıklı ve dengeli beslenmeye dikkat edin. Az yağlı, bol lifli (sebze, meyve, kepekli unla yapılmış yiyecekler) besinleri tercih edin. Düzenli tuvalet alışkanlığı edinin.
    8- Tiroid kanseri: Kuşkulanılan durumda elle boyun muayenesi ve tiroid ultrasonografisi yapılmalıdır. Kuşkulu nodüllerden biyopsi alınmalıdır.
    Tiroid kanseri, tiroid bezinin hücrelerinden köken alan bir kanserdir. Bu kanser, diğerlerine göre çok daha az görülür ve hastalığın seyri oldukça iyidir. Eğer doğru tanı ve tedavi uygulanırsa hastalık tamamen ortadan kaldırılabilir. Böylece kişi, uzun süre yaşayabilir. Toplumda görülme sıklığı %4.2'dir. Hayat boyunca kadınlarda tiroid kanseri riski yaklaşık %0.7, erkeklerde ise %025'tir. Bu yüzdelerden de anlaşılacağı gibi az rastlanan bir kanserdir. A.B.D' de her yıl 12 bin yeni tiroid kanseri vakası ortaya çıkmaktadır. Nedeni henüz tam olarak bilinmemektedir. Fakat yapılan araştırmalara göre bazı radyoaktif maddelere maruz kalan kişilerde tiroid kanseri görülmüştür. Bu maddelerden en önemlisi uranyumdur. Örneğin Çernobil'deki nükleer santral kazasıyla beraber bu bölgede yaşayan kişilerde tiroid kanseri görülme sıklığı artmıştır. Bazı tiroid kanserlerinde ise genetik mutasyonların rol oynadığı düşünülmektedir. Sık karşılaşılan sorulardan birisi tanı sırasında ya da tedavide kullanılan bazı radyoaktif maddelerin kansere neden olup olmadığıdır. Bu amaçla kullanılan maddelerin miktarları oldukça azdır. Vücuttan atılma süreleri ise çok daha kısadır. Bu yüzden kansere neden olmazlar. Uzman doktorlar tiroid kanserinden korunmanın ne yazık ki mümkün olmadığını, ancak tiroid kanserinin erken evrede fark edilmesi ile kolayca ortadan kaldırıldığını söylemekteler. Erken evrede fark edilen bir tiroid kanserinin tedavisine hemen başlanırsa %100 başarı elde edilir ve kanser ortadan kaldırılır. Tiroid kanserinden korunmak mümkün olmadığı için, tiroid bezinin içerisinde gizli olarak kalabilen kanserli hücrelerin varlığını saptamak için mutlaka check-up programları içerisine tiroid ultrasonografisininde koyulması gerektiği uzmanlarca söylenmektedir.
    9- Rahim kanseri: Rahim kanserlerinin yüzde 20'si belirti vermez. Bunlarda 'pap smear' denilen test yapılabilir. Bu testte rahim ağzından sürüntü alınmaktadır. Aslında 'pap smear' testi rahim ağzı kanserlerini oluşmadan yakalamada çok önemli bir testtir. Cinsel yaşam başladıktan sonra yılda bir kez yapılmalıdır. Ancak rahim ağzı değil de rahim kanserini yakalamada etkinliği azdır. Rahim kanserinden kuşkulanılan durumlarda 'pap smear'a ek olarak karın bölgesinin tomografi ya da MR'ı çekilebilir.
    Sık rastlanan ve tedavi edilebilir bir kanser türü olan rahim ağzı kanserinden korunmak veya başlangıcında tedavi yoluna gitmek için yapılan pap smear ve HPV rutin tarama testlerini ihmal etmemeniz yararınıza olacaktır.- HPV aşısı - Cinsel ilişkide kondom kullanımı gibi bazı korunma yöntemleri uygulaması - Rahim ağzında oluşan prekanseröz değişiklikler için sık sık test yaptırma ve tedavi olma kalıtsal veya genetik faktörler söz konusu olmadığı sürece çevresel faktörleri engelleyerek rahim ağzı kanserinden korunmak için uygulanabilecek yollardır.
    10- Kadın yumurtalık kanseri: Kuşkulanılan durumlarda kanda CA-125 denilen proteine bakılarak hastalık hakkında bilgi edinilebilir. Kadın-doğum muayenesi, ultrasonografi ve MR ile yumurtalıklarda kitle olup olmadığı anlaşılır.
    Yumurtalık kanserindeki riski azaltmak için günlük hayata dair uygulayacağınız bazı yöntemler vardır. Hayatın akışı içinde günlük yaşantınızda bu yöntemleri uygulamanız yeterli olacak, kendinizi daha zinde ve sağlıklı hissetmenizi sağlayacaktır. Diyet: Diyet ve kanser arasındaki ilişki daha henüz netlik kazanmış olmasa da, bol tahıl, meyve ve sebze bakımından zengin yiyecekleri tüketerek diyet yapmanın, kırmızı eti, günde bir bardak ile alkolü sınırlamanın, sağlıklı kiloda kalmanızı sağlayarak, sağlıklı yaşamanıza yardımcı olduğu kanıtlanmıştır. Buda, kanseri tetikleyen yiyecek faktörünü uzak tutar. Egzersiz: Egzersiz ve yumurtalık kanseri arasındaki ilişki kesin değildir. Öyle bile olsa, egzersiz yapmak sağlık açısından kalp krizi riskini azaltma ve birçok kanser türünü önleme gibi sayısız fayda sağladığı için önemlidir. Doktorunuz size uygun egzersizi tavsiye edecektir. Tavsiye edilen, günde 30 dakika haftada 5 ya da daha fazla gün egzersiz yapılmasıdır. Hamilelik: Hamile kalmak ve çocuk doğurmak, yumurtalık kanseri riskini azaltır. Emzirmek ise, risk oranını daha da azaltan bir faktördür. Doğum Kontrolü: Doğum kontrol ilaçları kullanan kadınlarda, yumurtalık kanseri riski azalır. Risk oranındaki azalma, sadece 3 ile 6 aylık kullanım sonrasında tespit edilmiştir. Doğum kontrol hapı kullanım süresi ne kadar uzarsa, risk oranı o kadar azalır. Ancak, bu tür ilaçların ciddi riskleri ve yan etkileri olduğu için doktorunuza danışmadan kullanmayınız...


  6. #6
    Misal - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Forum Üyesi
    Üyelik tarihi
    29.Mayıs.2017
    Mesajlar
    5,652
    Mentioned
    310 Post(s)
    Tagged
    25 Thread(s)
    Nefes Darlığı Nedir? Nasıl Tedavi Edilir?

    Nefes darlığı küçük büyük herkesin karşılaşabileceği bir rahatsızlıktır. Başlı başına bir hastalık olarak kabul edilmese de gece uykudan uyandırıyorsa kalp yetmezliğini, sabaha karşı uyandırıyorsa da astım hastalıklarının habercisi olmasından büyük bir önem taşıyor.Herhangi bir sebep olmaksızın, hızlı soluk alıp vermeye başlamak ise bu rahatsızlığın ilk belirtisi olabiliyor. Bu durum fark edildiğinde hemen bir sağlık kuruluşuna gidip gerekli kontrollerin yapılması gerekir. Hastaların belirttiği şikayetler ise; nefeslerinin yetmemesi, ciğerlerini tam olarak dolduramaması ve bu sebeple sonuna kadar nefes alıp verememesi, göğsünde bir sıkışma ya da bir ağırlığın olması yönündedir.Nefes darlığı çeşitli şekillerde ortaya çıkabilir. Herhangi bir işle uğraşırken, istirahat ederken hatta gece uykudan uyandıracak derece kendini gösterebiliyor.Koah (Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı) nefes darlığının en sık görüldüğü bir hastalık tipidir. Özellikle sigara kullanan her 10 kişiden 9’u bu rahatsızlığa yakalandığının farkında dahi değillerdir. Tedavilerinin gecikmesi, gerekli tedbirlerin alınmaması halinde bu hastalık ilerleyerek nefes alınamaz hale geliyor. Hatta o kadar ilerliyor ki, oksijen desteği olmadan, makineye bağlı kalarak yaşamlarını sürdürebiliyorlar.Nefes darlığının tedavisi mümkündür. Fakat her hastalıkta olduğu gibi erken teşhis ve tedavi önem arz etmektedir. Hastanın şikayetleri doğrultusunda nefes alıp vermede güçlük çekme, göğüs sıkışması gibi benzer problemler yaşıyor ise, hemen bir sağlık kuruluşuna giderek yaşadığı bu sıkıntıyı dile getirip, erken teşhis sayesinde ciddi bir rahatsızlığa dönüşmeden tedavisinin yapılması gerekir.

  7. #7
    Misal - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Forum Üyesi
    Üyelik tarihi
    29.Mayıs.2017
    Mesajlar
    5,652
    Mentioned
    310 Post(s)
    Tagged
    25 Thread(s)
    Kolesterol nedir? Nedenleri, belirtileri ve tedavisi...






    Kolesterol nedir? Kolesterol, bir lipid, yani bir yağ türüdür. Hayvansal kaynaklı besinlerde ve tüm hücrelerde bulunan mum yapısında yağ benzeri maddelerdir.Yüksek kolesterol ise LDL’nin yani kötü kolesterolün kanda birikmesidir. Kanda toplam kolesterol ve kötü kolesterolün yüksek olması, HDL (iyi) kolesterolün düşük olması, kişi için risk faktörüdür. Kanda aşırı miktarda bulunan kolesterol yavaş yavaş damar duvarında birikir ve kalp krizi, felç, damar tıkanması, böbrek yetmezliği gibi hastalıkların oluşum riski artırır.


    Yüksek kolesterol
    (LDL – kötü kolesterol) sorunu günümüzün en önemli sağlık sorunlarından birisi olarak tanımlanmaktadır ve özellikle kalp damar hastalıkları için önemli bir risk faktörü olarak gösterilmektedir.


    Lipit dediğimiz hayvansal yağlar ve kolesterol, hücre zarlarımızın son derece önemli (olmazsa olmaz), temel yapıtaşlarıdır. Kolesterol, her ne kadar kan yağları gibi algılanıyorsa da, yağ değildir! Kolesterol bir steroiddir. Steroidler, kortizon diye adlandırdığımız antienflamatuvar (iltihapla savaşan, yangı önleyici) maddelerdir. Kolesterol de vücudumuzun ihtiyacına göre her gün üretilen (günde 2.500 mgr üretilir), olmazsa olmaz olan doğal bir maddedir. Tüm organların hücrelerinin, özellikle de beyin, sinir sistemi, gözler ve bağışıklık sisteminde bulunan hücrelerin içinde, zarlarında kolesterol ve Omega-3 olmazsa bebeklerin beyin ve sinir sisteminin gelişmesine, hızla büyümesine ve güçlü kuvvetli olmalarına olanak yoktur. Kan yağlarımız ve kan kolesterolümüz, yanlış beslenme ve kolesterol ilaçları ile azaltılmadan doğal seviyesinde kaldığı sürece (herkesin doğalı özeldir, kişiseldir), hücrelerimiz ve dolayısıyla bağışıklık sistemimiz güçlü ve kuvvetli kalacaktır. Bunun sonucunda da hastalanmamız, özellikle de kanser olmamız önlenebilecek ya da her cins kanser hastalığı ile mücadelemiz daha kuvvetli bir şekilde sürecektir. Yapılan bilimsel çalışmalar, düşük kolesterolü olan kişilerde birçok kanser türünün, özellikle kalınbağırsak, yani kolon kanserinin daha sık görüldüğünü ortaya koymuştur. Düşük kolesterolü olan kişilerde diğer bütün nedenlere bağlı tıp dilinde ‘total mortalite’ dediğimiz tüm ölüm oranlarının yüksek olduğu gösterilmiştir. 25 yıllık bir Finlandiya çalışmasında yüksek kolesterolü olan kişilerin daha uzun yaşadığı bildirilmiştir.
    Kan Kolesterolü: Kan dolaşımında bulunur. Kandaki kolesterolün çoğunu vücudunuz kendi üretirken geri kalan kısmı da besinlerle alınan kolesterol oluşturmaktadır.Diyet kolesterolü: Bitkisel kaynaklı besinler yağ içerseler bile kolesterol içermezler. Kolesterol yalnızca hayvansal kaynaklı besinlerde bulunmaktadır.İyi Kolesterol/ Kötü Kolesterol nedir? Kolesterol, kanda çözünebilmesi ve taşınması için karaciğerde lipoproteinlerle birleşir. Yani paket edilerek taşınır. Bu lipoproteinlerden:HDL kolesterol (iyi kolesterol): HDL dokulardaki kolesterolü toplayarak dışarı atılmasını sağladığı için iyi kolesterol olarak bilinir. Yalnızca vücutta bulunur, besinler içerisinde bulunmaz.LDL kolesterol (kötü kolesterol):Kolesterolü dokulara taşıyarak arter ve diğer kan damarlarının duvarlarında birikmesine neden olduğu için LDL, kötü kolesterol olarak da bilinir. LDL yalnızca vücutta bulunur, besinler içerisinde bulunmaz.Kanda toplam kolesterol ve LDL kolesterolünün yüksek olması, HDL kolesterolünün düşük olması, kişi için risk faktörüdür. Bu riske sahip hastalarda kalp krizi, felç, damar tıkanması, böbrek yetmezliği gibi hastalıkların oluşum riski daha fazladır. Kanda aşırı miktarda bulunan kolesterol yavaş yavaş damar duvarında birikir. Bu birikim sonucu o damarda daralma, tıkanma ortaya çıkar. Kolesterol hangi damarda birikmişse o damarla ilişkili sorunlar ve hastalıklar ortaya çıkmaktadır. Kan lipit profili (normal-sınırda-yüksek) yukardaki tabloda gösterilmiştir.Yüksek kolesterol belirtileri

    Yüksek kolesterol kalp hastalığı, anjin ve inme gibi ciddi hastalıklarla ilintilidir. Koroner kalp hastalığına kalbe kan beslemesi yapan arterlerin daralması (arteriyoskleroz) neden olur. Kolesterol ve atık ürünler gibi yağlı tortular arterlerin içinde birikir. Bu birikime plak adı verilir ve plak kanın arterler içinde akışını engeller. Arteriyoskleroz belirtileri gösteriyorsanız, kolesterol düzeyiniz de yüksek olabilir. Belirtiler dâhilinde anjin (kalbe giden kan akışının azalması sonucu meydana gelen göğüs ağrısı), bacak ağrısı (bacaklara kan taşıyan damarların daralmasından meydana gelen) ve kalbe kan taşıyan damarlar içinde kan pıhtılarının oluşması sayılabilir. Kan pıhtıları kalp yetmezliğine neden olabilir. Gözlerinizin etrafında veya cildinizin başka yerlerinde oluşan sarı lekeler (xanthomalar) de kolesterol birikmesi sonucu oluşur. Bunlar genellikle kalıtsal yüksek kolesterolü (ailenizdekilerde yüksek kolesterol öyküsü olması) olan bireylerde görülür.Yüksek Kolesterolün Nedenleri ve Riskleri Nelerdir?

    Kan kolesterolü neden yükselir?

    Hiperlipideminin nedenleri, aile geçmişinde bu hastalığın görülmesi, yüksek yağ içeren bir beslenme diyeti, aşırı kilo, aralarında diyabetin de bulunduğu çeşitli hastalıklar ve bazı ilaçlardır. Çoğu insanda, kan damarları neredeyse kapanana ve tıkanana kadar herhangi bir semptom görülmez. Bazı insanlarda ise cildin altında küçük yağ birikintileri oluşabilir.Kanda kolesterol düzeyini etkileyen çok sayıda faktör vardır. Kalıtım, beslenme alışkanlıkları/besinler, şişmanlık ve stres gibi faktörler total kolesterol ve LDL kolesterolünü yükseltmektedir. Kolesterole duyarlı bazı insanlarda yüksek kolesterollü diyet, total kolesterol ve LDL kolesterol düzeylerini önemli derecede yükseltir. Fakat toplam yağ, özellikle doymuş yağlar, birçoğumuz için çok önemli olan kolesterol yükseltici etkiye sahiptir.Beslenmenizde yer alan yağ türleri ve yağ asitleri bileşimi kan lipit profilini (kolesterol, HDL, LDL, trigliserit düzeylerini) etkiler. Doymuş yağı yüksek oranda içeren diyetlerle kan kolesterol düzeyi artarken, tekli doymamış yağların kullanımı ile HDL kolesterol yani iyi kolesterol artmaktadır.HDL Kan Kolesterol Düzeyinin Yükseltilmesi: En iyi yol, fiziksel aktivitenin arttırılmasıdır. Ayrıca eğer birey şişmansa, vücut ağırlığının azalması, HDL kolesterol düzeyini olumlu yönde etkilemektedir . Diyette toplam yağ tüketiminin (enerjinin % 30′ unu geçmemek üzere) azaltılması, doymuş yağların yerine tekli doymamış yağların tercih edilmesi, sigara içilmemesi HDL kolesterol düzeyinin artırılmasında önemli faktörlerdir.LDL Kan Kolesterol Düzeyinin Azaltılması: Toplam diyet yağı azaltılırken, doymuş yağlar yerine doymamış yağların tercih edilmesi, diyet posa miktarının arttırılması, yağ ve kolesterol miktarlarının orta düzeye indirilmesi, düzenli fiziksel aktivite ile vücut yağ oranının azaltılması LDL Koles¬terol düzeyinin düşmesinde etkin başlıca etmenlerdir.Yüksek kolesterolün yarattığı riskler

    Yaşam tarzına bağlı bazı risk faktörleri kanınızda yüksek kolesterol olması riskini artırabilir. Örneğin, doymuş yağlar yönünden zengin sağlıksız bir beslenme,egzersiz yapmama, kilolu olma, sigara içme ve fazla miktarda alkol tüketme gibi. Doymuş yağ yönünden zengin yiyecekler arasında kırmızı et, sosis, sert peynir, tereyağı, hamur işleri, kekler, bisküviler ve kaymak sayılabilir. Tedavi edilebilir bazı hastalıklar da yüksek kolesterole neden olabilir. Bunlar arasında hipertansiyon (yüksek tansiyon), diyabet, böbrek ve karaciğer hastalıkları, pankreasta akut iltihap ve tiroid bezinin yeterince çalışmaması sayılabilir. Bazı sabit risk faktörleri de yüksek kolesterole neden olabilir. Ailenizde koroner kalp hastalığı, inme veya kolesterole bağlı başka hastalık öyküleri varsa, kolesterolünüzün yüksek olma ihtimali de artar. Yaş, kadınlarda erken menopoz ve etnik gruplar da risk faktörüdür.Yüksek kolesterolün neden olduğu sağlık sorunları

    Yüksek kolesterol seviyeleri başka rahatsızlıklar nedeniyle daha da kötüleşebilir. Tiroit bezinin yeterince çalışmaması, hipofiz bezinin aşırı çalışması, karaciğer hastalığı, böbrek yetmezliği gibi tıbbi sorunlar da kolesterol seviyesinin yükselmesini tetikleyebilir. Bazı insanlarda yağların gerektiği şekilde kullanılmasını ve vücuttan atılmasını engelleyen ailesel hiperkolesterolemi veya kombine hiperlipidemi gibi kalıtsal hastalıklar olabilir. Bu durum kandaki kolesterol seviyesini yükseltir. Yüksek kolesterole ilişkin majör komplikasyonlar arasında kalp krizleri, inmeler ve damar hastalıkları sayılabilir. Kiloluysanız, sigara içiyorsanız, tansiyonunuz yük****e (hipertansiyon) veya bu hastalıklarla ilgili güçlü ailesel geçmişiniz varsa bu hastalıklara yakalanma riskiniz artar.Yüksek kolesterol nasıl teşhis edilir?

    Kolesterolü ölçmek için genellikle kan tahlili yapılır. Tahlil öncesinde, daha önce yediklerinizin tam olarak sindirilmesi ve test sonuçlarını etkilememesi için son 12 saat içinde bir şey yememeniz istenebilir. Alınan kan örneği kanınızdaki LDL (kötü kolesterol), HDL (iyi kolesterol) ve trigliserit oranlarını belirlemek için kullanılır. Kandaki kolesterol her bir litre kan başına düşen ve milimol adı verilen birimle (mmol/litre) ölçülür. Tercih edilen değerler, kolesterol için desilitrede 200 miligramdan (mg/dl) düşük, trigliserid için 150 mg/dl’den düşük ve HDL için 40 mg/dl’den yüksektir. Çoğu insan için önerilen LDL değerleri 130 mg/dl’den düşüktür, ancak, kalp hastalığı ve diyabeti olanlar için çok daha düşük değerler (70 mg/dl’nin altında) önerilmektedir. Nedenler bölümünde bahsedilen tedavi edilebilir hastalıklardan veya risk faktörlerinden herhangi biri sizde varsa, kolesterol düzeyinizi kontrol ettirmeniz özellikle önemlidir. Kardiyovasküler hastalık riskiniz ve kolesterol oranınız değerlendirilirken yaşam tarzınız ve tedavi edilebilir rahatsızlıklarınızın yanı sıra yaşınız, cinsiyetiniz ve etnik kökeniniz de hesaba katılır.Yüksek kolesterol nasıl tedavi edilir?

    Günümüzde kötü kollesterol olarak tanımlanan LDL kolesterol seviyesinin düşürülmesine yönelik olarak kullanıma sunulan çok sayıda kolesterol düşürücü ilaçların (statinler) , yaygın şekilde kullanılması ile birlikte başka bir tartışma daha gündeme gelmiş durumdadır. Ülkemizde de son yıllarda giderek dozu artan bu tartışma ağırlıklı olarak bu ilaçların yararlı mı yoksa zararlı mı olduğu konusuna odaklanmıştır. Bu konuda farklı çevrelerin farklı yaklaşımları söz konusudur. Biz hastalara yönelik hazırlanan bu yazıda öncelikle kolesterolün ne olduğunu ve ne tür risklere neden olduğu konularını sadece mevcut bilimsel çalışma sonuçlarına göre ele almaya çalıştık. Bu yazının amacı yaşanan tartışma ile hastaların kafasını karıştırmak değil onlara konuyla ilgili en doğru ve kabul gören bilgileri sunmaktır. Tüm okurlarımıza önerimiz tedavileri ile ilgili öncelikle hekimlerinin önerilerine kulak vermeleridir.Lipid değerlerini düşürmenin en iyi yolu beslenme diyetidir. Yaşam tarzınızda yaptığınız değişikliklerle, katı yağ tüketiminin, günlük kalori ihtiyacınızın %7’sinden az ve kolesterol tüketiminizin de günde 200 mg’dan düşük olmasını sağlamanız gerekmektedir. Kilo vermek, egzersiz yapmak ve sigara içmemek de önemlidir.Lipid düşürücü ilaçlar, ancak diyet ve egzersiz yeterli olmadığında alınmalıdır. Ana ilaç sınıfları, statinler, fibratlar, nikotinik asitler ve omega-3 yağ asitleridir. Statinler (örn. simvastatin), kolesterol ve LDL üretimini azaltmaktadır. Bunlar, etkili olmanın yanı sıra vücut tarafından iyi tolere edilir ve yüksek kolesterol ve LDL değerleri için tercih edilirler. Kas ağrıları gibi yan etkileri olabilir. Fibratlar (örn. fenofibrat, gemfibrozil), VLDL’lerin atılmasına yardımcı olur, ancak, kolesterol üzerindeki etkisi düşüktür. Nikotinik asit, VLDL değerlerini düşürmeye ve HDL değerlerini yükseltmeye yardımcı olur. Yan etkileri (kaşıntı, yüz kızarması, karaciğer sorunları) kullanımını sınırlamaktadır. Omega 3 yağ asitleri (reçetesiz balık yağı takviyeleri), yüksek trigliserid, düşük HDL ve orta kolesterol değerlerine sahip hastalara yardımcı olur.
    Kolesterol ilaçları ne zaman kullanılmalı ve zararları

    Diyet ve egzersiz gibi yaşam tarzı değişikliklerine rağmen kolesterol seviyesi belli bir düzeye çekilemeyen hastalarda, ilaçla tedavi gerekli olabilir. Kolesterol ilaçlarının yerinde ve doğru kullanımı çok önemlidir. Kolesterol yüksekliği tedavisi mutlaka yaşam şartlarındaki değişiklikle birlikte olmalıdır. Sigarayı bırakma, diyet ve egzersizle kolesterolün ne kadar düşürülebileceği değerlendirilmeden hastanın ilaçla tedavi kapsamına alınması iyi bir çözüm değildir. Etkili olan her ilacın da aynı değerlerde istenmeyen etkileri olabilir. Kolesterol ilaçlarının binde bir oranında olan bazı yan etkileri bilinmektedir. Ancak ilaçların kesilmesi ile bu sorunlar ortadan kalkar ve kalıcı hasara neden olmaz.Yüksek kolesterol ve beslenme önerileri


    Düşük doymuş yağ ve kolesterol içeren diyet tüketilmelidir: Diyetin enerjisinin % 25-35’i yağ, % 55-60’ı karbonhidrat ve %12-15’i proteinden gelmelidir. Günde ortalama 1500 kalori enerji almamız gerekiyorsa; tereyağı gibi katı yağları günde en fazla toplam enerjinin % 7’si kadar yani 1 tatlı kaşığı (TK), ay çiçeği ve mısır özü gibi çoklu doymamış yağları enerjinin % 10’u yani 1.5 TK kadar; zeytinyağı ve fındık yağı gibi tekli doymamış yağlar enerjinin % 20’si yani 3 TK kadar tüketilmelidir. Besinlerden aldığımız kolesterol miktarı günde 200 mg ile sınırlanmalıdır.Margarin sık tüketilmemeli, yumuşak ve enerjisi düşük özel margarinleri tercih edilmelidir. Sade yağ, iç yağı içeren ve kızartılmış besinler kullanılmamalıdır.YağlarEn iyi seçim: Zeytin yağı, fındık yağı, bitkisel sıvı yağ
    İyi seçim : Yumuşak margarin, enerjisi düşük özel margarin, fındık, fıstık, ceviz gibi yağlı tohumlar
    Sakıncalı : Tereyağı, iç yağı, sade yağ, katı margarin, şekerli fındık veya fıstık ezmesi
    Et, kümes hayvanları, balık, kuru baklagillerEn iyi seçim: Balık, beyaz etli-derisiz kanatlı etleri, zeytin, yağlı/bitkisel sıvı yağlı kurubaklagil yemekleri
    İyi seçim : Siyah kanatlı etleri, yağsız dana ve koyun eti
    Orta seçim : Etli kurubaklagil yemekleri
    Sakıncalı : Sucuk, salam, sosis, kavurma vb. yağlı kırmızı etler, kızartılmış etler, kanatlıların derisi, sakatatlar
    Süt ve Süt Ürünleriİyi seçim : Yağı ayrılmış (ekstra light) veya azaltılmış (light) süt ürünleri, yağı azaltılmış sütten yapılmış çökelek, lor ve diğer peynirler, yağsız veya az yağlı sütten yapılmış dondurma ve sütlü tatlılar.
    Sakıncalı : Tam yağlı süt ürünleri, yağlı peynirler, kremadan yapılmış dondurma ve sütlü, çikolatalı tatlılar, pudingler
    Posadan zengin diyet tüketilmelidir: Yiyeceklerle günde 20-35 gram posa alınmalıdır. Posa kaynağı olarak tahıllar, sebze-meyveler ve kuru baklagillerden yararlanılabilir.Ekmek ve Tahıllarİyi seçim : Kepekli ekmek, tam tahıl ekmeği/unu, çavdar ve yulaf ekmekleri, bulgur, zeytinyağlı kurubaklagil-sebze-bulgur yemekleri, yulaf ezmesi
    Orta seçim : Zeytin yağı/sıvı yağ/yumuşak margarinle pişmiş pirinçli yemekler, sebze yemekleri, mercimekli mantı, makarna, beyaz ekmek
    Sakıncalı : Yağ ve şeker içeren unlu mamuller (pastalar, hamur işleri, bisküvi ve krakerler)
    Sebze ve MeyvelerEn iyi seçim: Yeşillikler (tere, maydanoz, marul, roka vb), lahanalar, pırasa, karnabahar, domates, brokoli, ıspanak, şeftali, turunçgiller, böğürtlen, çilek
    İyi seçim : Diğer taze sebze ve meyveler
    Vücut ağırlığı kontrol edilmelidir: Vücut Ağırlığı (kg)/Boy (m2) formülü ile hesaplanan Beden Kitle Indeksi’ne (BKI) göre değerlendirilmelidir. BKİ i 18.5-25.0 kg/m2 arasında tutulmalıdır.Düzenli fiziksel aktivite yapılmalıdır: Düzenli olarak günde en az 40 dakika orta düzeyde aktivite yapılmalıdır.Kandaki yüksek yağların düşürülmesinde, tedavi edilmesinde diyet-yaşam tarzı değişiklikleri ile istenen seviyeye indirilmezse ilaç tedavisine geçilir. Bu konuda total kolesterolü, LDL-kolesterolü, trigliseridi düşüren, HDL-kolesterolü yükselten çeşitli ilaçlar kullanılır. Bunlardan en çok kullanılanları statinlerdir. Bu ilaçlarla Koroner Arter hastalığı Diabetes Mellitus, diğer damar bozuklukları, hipertansiyonu olanlarda ve riskli durumları olan kişilerde LDL-kolesterolü 100 mg/dl’nin altına düşürmek hedeftir. Trigliseridi düşürmek için fibrat grubu ilaçlar kullanılır. HDL-kolesterolü yükseltmek ve LDL-kolesterolü düşürmek için kullanılan başka ilaçlar da mevcuttur. Bu konuda ilaç kullanımı için uzman doktorlara başvurarak tedavi planı düzenlemek gerekir.Kolesterolü düşüren gıdalar

    Yulaf, LDL kolesterolü düşürür. Yulafa ek olarak yine besin lifi içeren elma, armut, erik gibi meyveleri yiyebilirsiniz. Fındık: Fındık, kolesterolü düşüren E vitamini, lif ve tekli doymamış yağlar bakımından zengin bir yemiştir. Fındığa ek olarak günde 1 avuçtan fazla olmamak üzere ceviz ve badem gibi yemişler kolesterole iyi gelecektir. Balık, Omega 3 “iyi” kolesterol olan HDL kolesterolü yükseltirken kan basıncını düzenler ve kanı incelterek pıhtılaşmayla damar tıkanıklığı riskini düşürür. Hamsi, sardalye, ton ve somon balıkları iyi birer omega 3 kaynağıdır. Zeytinyağı, tereyağı, ayçiçek yağı gibi diğer yağlara göre daha az işlendiğinden daha sağlıklı bir yağ kaynağı olarak kullanılabilir. Yüksek kalorili olduğu için özellikle kilo vermeye çalışanlar zeytinyağını günde 2 yemek kaşığından fazla tüketmemelidir.Ceviz, fındık, badem, yer fıstığı, çam fıstığı, yulaf ezmesi, başta somon balığı, göl alabalığı, sardalya ve orkinos, brüksel lahanası, elma, üzüm, yeşil ve siyah çay, soya fasulyesi, domates, enginar, atkuyruğu namı diğer kırkkilit otu, Limon, mandalina, portakal, Soğan, sarımsak, zencefil, avokado, muz, kivi, mango, armut, şeftali, patlıcan, havuçKolesterolü yükselten gıdalar

    Doymuş Yağ İçeren Yiyecekler: Oda ve buzdolabında katı halde olan doymuş yağ kuzu eti, palmiye yağı, Hindistan cevizi yağı, sığır eti, tereyağı, krema gibi gıdalarda bulunur. Doymuş yağ içeren gıdaların hemen hepsi kandaki kolesterolün yükselmesine katkıda bulunur.Trans Yağ İçeren Yiyecekler: Trans yağ içeren gıdalar doymuş yağ içeren gıdalar gibi kötü kolesterolü yükseltir. Trans yağlar, gıdaları daha dayanıklı yapmak için hidrojenle işlenen besinlerde bulunmaktadır. Margarin, çerezler, börek, kek, ekmek, kraker, kızarmış yiyecekler, patates kızarması, fast-food ürünlerinin çoğunda trans yağlar kullanılmaktadır.Kolesterol İçeren Yiyecekler: Hayvansal gıdalar genel olarak kolesterol içerir. Balık, yumurta sarısı, deniz ürünleri, sakatat, tereyağı, peynir, krema, yağlı sür ve süt ürünleri, işlenmiş etler, sosis, salam, sucuk bu gıdalar arasında sayılabilir. Bu tip kolesterol içeren gıdalar dikkatli tüketilirse kandaki kolesterol düzeyleri dengelenebilir, ancak aşırı tüketimi kolesterol seviyesini tehlikeli boyutlarda yükseltecektir.Yüksek kolesterol ve Alzheimer arasında ilişki

    Amerikan Nöroloji Derneği’nin yayın organı olan Neurology dergisinde yayımlanan bir çalışmaya göre, kolesterol düzeyi yüksek olan kişilerin Alzheimer hastalığına yakalanma riski de yüksek. Yüksek kolesterol düzeylerinin Alzheimer hastalığında görülen beyin plakları ile anlamlı düzeyde ilişkili olduğunu saptadı. Bu konuda daha fazla bilgi almak için tıklayınız.Kolesterol hapları spermlerin de canına okuyor

    Kolesterol ilaçlarının iktidarsızlık yaptığı ve erkeklik hormonu olan testosteron seviyelerini düşürdüğü uzun zamandır biliniyordu; yeni bir araştırmada statinlerin testisleri ve spermleri de harap ettiği de belirlendi. Bu konuda ki yazının devamı içintıklayınız.Kolesterol meme kanserini tetikleyen önemli bir faktörü olabilir

    Kolesterolün yan ürünü olan bir maddenin meme kanserinin oluşması ve yayılmasını tetikleyebileceği düşünülüyor. Haberde kolesterolü düşürmek için yaygın olarak kullanılan statinlerin, inflamatuar meme kanseri (IBC) olan hastalarda progresyonsuz sağkalımı iyileştirdiği yapılan sunumdaki bilgiler ışığında ele alınmıştı. Okurlarımıza bu habere göz atmalarını ayrıca tavsiye ediyoruz. Kolesterol ve meme kanseri arasındaki ilişkiyi anlatan makalemizi mutlaka okumanızı öneriyoruz.Kötü kolesterol 300 milyar dolarlık kocaman bir yalan mı?

    Dünyaca ünlü kolesterol uzmanı Philippe Even, “kötü kolesterol”ün ilaç endüstrisinin ürettiği bir yalan olduğunu iddia etti. İlaç şirketlerinin son 15 yılda “kolesterol yalan”ı ile 300 milyar dolar kazandığı belirtildi. “Kolesterol sanıldığı gibi öldürücü değil, damarları tıkamıyor, Kötü kolesterol ilaç endüstrisinin ürettiği bir yalan”. yazının devamı içintıklayınız
    Kolesterolle ilgili seçilmiş bilimsel araştırmalar

    Bu makalede, Türk Kardiyoji Derneği ve Prof. Dr. Canan Karatay ve Arkadaşları arasında başlayan koleserol ilaçları tartışması hakkında aydınlatıcı olması amacıyla kolesterolle ilgili güncel bilimsel makalelerden toplanmış verilere ulaşabilirsiniz. Makaledeki konu başlıklarının özetlerini aşağıda bulabilirsiniz yazının tamamına ulaşmak için tıklayınız.1. Kolesterol faydalı mı yoksa zararlı mı?
    2. Yağlı yiyecekler kan kolesterolünü yükseltmezBilinenin aksine yüksek miktarda kolesterol içeren yiyeceklerin tüketilmesi sonucu, bu yiyeceklerde bulunan kolesterol, direkt kolesterol olarak hemen kana geçmez ve kan kolesterolünü yükseltmez . Kolesterol zengini yiyecekleri hiç ağzımıza koymasak bile karaciğer ve bağırsakların iç yüzünü kaplayan zar dokusu (epitel doku) her gün sürekli bir şekilde 2,5 gr yani 2.500 mgr taze kolesterol üretir. Kolesterol, insan vücudunun ürettiği en güçlü antioksidandır. Stres hormonunun ana maddesidir, bu nedenle stresli kişilerin kolesterolü koruyucu olarak yükselmektedir. Stresli kişilerin kalp krizi geçirme nedeninin kan kolesterolü değil, aşırı stres olduğu bildirilmiştir. Kalp krizi nedenlerini ve özellikle stres faktörünü, kendisi de kalp hastalıkları uzmanı olan İskoçyalı Dr. Malcolm Kendrick, The Great Cholesterol Con adlı kitabında açıklıkla anlatmaktadır.3. Damarların tıkanmasının nedeni yüksek kolesterol değildir!Karaciğere aşırı miktarda kolesterol üretmesi için gelen uyarıların kaynağı tüm vücutta meydana gelmiş olan, insülin ve leptin direnci sonucu gelişmiş (düşük düzey yangı) inflamasyondur. Yüksek kan kolesterolünün yiyeceklerle bir alakası yoktur ve statin denilen kolesterol ilaçları ile düşürülmesinin de bir fayda sağlamadığı artık bilinmektedir. Bunu destekleyen birçok bilimsel çalışma bulunmaktadır.
    4. Kolesterol yüksekliği ateroskleroz için bir risk faktörü değildir!Ateroskleroz, damar cidarında lipitlerin basitçe birikmesiyle oluşan bir depo hastalığı değil, süregiden düşük yoğunluklu bir enflamasyondur. Son senelerde yapılan araştırmalar olayın en başından trombotik komplikasyonlara kadar tüm evrelerinde enflamasyonun rolünün olduğunu göstermektedir. Bu enflamasyonu, hipertansiyon, diyabet, obezite, hareketsizlik, sigara, beslenme hataları, stresin sebep olduğu serbest radikallerin başlattığını gösteren pek çok araştırma vardır. Kolesterol yüksekliği ateroskleroz için bir risk faktörü değil, aterosklerozlu hastalarda damar cidarında meydana gelen hasarı önlemeye yönelik bir savunma tedbiridir.
    5. Kolesterolle ölüm sıklığı arasında ilişki yoktur!Birçok araştırmaya göre kolesterolü yüksek olan kişilerdeki koroner kalp hastalığına yakalanma ve ölüm sıklığı kolesterolü normal olan kişilerdekinden daha yüksek değildir (1-15). Bazı araştırmalarda ise kan kolesterol düzeyleri yüksek olanlarda koroner kalp hastalığına yakalanma sıklığının azalmış olduğu (16-18), hatta kan kolesterol düzeyleri yüksek olanlarda (19, 20) yaşam süresinin daha uzun olduğu saptanmıştır.

  8. #8
    Misal - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Forum Üyesi
    Üyelik tarihi
    29.Mayıs.2017
    Mesajlar
    5,652
    Mentioned
    310 Post(s)
    Tagged
    25 Thread(s)
    Artroz (Kireçlenme) Nedir? Tedavisi Nasıldır?


    Artroz gençlere nazaran yaşlılarda daha fazla görülen eklem hareketlerini zorlaştıran ağrılı bir hastalıktır. Eklem bölgesinde kemik yapıların birleştiği kısımda yapısal hareketi sağlayan eklem sıvılarının çekilmesi, eklem yüzeylerinin hasara uğraması ve düzgünsüzlük kazanması sonucu oluşur. Kıkırdak yapıda gerçeklesen bu hasar yaşlı ve gençlerde aynı boyutlarda ve aynı acılarda seyreden durumdur. Erkeklere göre kadınlarda daha sık görülmektedir.Kolesterol, yaşlanma, damar hastalıkları,böbrek hastalıkları, metabolizma bozuklukları hastalığın ortaya çıkmasının tetikleyen etmenlerdir. Hastalığın temelini ise,kıkırdakların kalıtsal yapısındaki bozukluklar, kol bacak kaslarına göre orantısız vücut ölçülerine(şişmanlık) sahip olması bu durum neticesinde eklemlere aşırı yük binmesiyle dokunun hasar görmesi, travma durumları ve eklemlere fazla yüklenilerek yapılan sürekli işler artroz’a sebep olmaktadır.Artroz olan kişi rahatsızlığı hemen fark edebilir, fakat yinede klinik testler ve röntgenlerle hastalığın boyutu, hasarın boyutu incelenmeli bunu göre tedavi yöntemleri seçilmelidir. Ayrıca sorunlu eklen bölgesinden sıvı alınması sıvının incelenip durumun boyutlarının anlaşılması da çok önemlidir. Tedaviye başlamak için öncelikle hasta ile konuşulmalı ilk tedavi yöntemi olarak doğal yollar tercih edilmelidir. Doğal olan bu yollar hafif egzersiz, eklemdeki yükü azaltmak için kilo verme, iş hafifletme gibi yöntemler olup acıyı azalatmak içinde ağrı kesiciler kullanılması önerilmektedir.Artroz ileri düzeylere ulaşmadıysa kaplıcalardaki şifalı sularında eklem bölgelerine iyi geldiği, tedavi için uygun olduğu söylenilmektedir. Glukozamin ile condroiti isimli iki ilacın eklem bölgelerindeki kaygan sıvıyı oluşturma ve eklem bölgelerindeki kıkırdak dokunun onarılmasında etkili olduğu saptanmıştır. Eğer hastalık ileri düzeye ulaşmışsa ameliyat yapılması gerekmektedir. Ameliyatta belden aşağısı uyuşturularak diz protezi takılır. Ameliyat sonrasında hastaların çoğu operasyondan memnun kalmakta ve bu tedaviyi önermektedirler.

  9. #9
    Misal - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Forum Üyesi
    Üyelik tarihi
    29.Mayıs.2017
    Mesajlar
    5,652
    Mentioned
    310 Post(s)
    Tagged
    25 Thread(s)
    Bel Fıtığının Sebepleri ve Tedavi Yöntemleri...


    1.Bel fıtığı kimlerde görülür?

    Erişkinlerin %80’i hayatlarının bir döneminde en az bir kez bel bölgesindeki ağrıdan yakınmaktadır. Bel fıtığı, genelde 30- 60 yaş arasındaki erişkin grupta sık görülmesine rağmen, hemen her yaşta ortaya çıkabilir. Bel fıtığının özellikle görüldüğü bir gruptan ziyade, bel fıtığına yol açabilecek risk faktörlerinden söz edilmelidir.
    2. Risk faktörleri nelerdir?

    Obezite: Aşırı kiloluluk bel fıtığının en sık nedenidir. Vücudumuzun ağırlığını omurgamız tasır. Omurganın esnekliğini sağlayan ve bir tür destek yastığı olarak görev gören disklerin aşırı baskıya maruz kalması, deforme olmasına ve şeklinin bozulmasına yol açar. Normal şeklini kaybederek dışarıya doğru kabaran, fıtıklaşan disk, baskı yaptığı sinirin fonksiyonlarını etkileyerek değişik belirti ve bulgulara neden olur. Gebelikte de vücudun ağırlık merkezinin öne doğru yer değiştirmesi omur***a ek yük binmesine neden olur.
    Hareketsizlik: Vücudumuzun yükünü taşıyan sadece omurgamız değildir. Omurga boyunca uzanan tüm boyun, sırt ve bel kasları, karın kaslarının da fonksiyonu çok önemlidir. Hareketsiz yaşam, düzenli egzersiz yapmama gibi durumlarda kaslar yeterince güçlü olmadığından, kasların taşıması gereken vücut ağırlığı da omurganın üzerine ek yük getirir. Bu yük, disklerin üzerine binerek fıtıklaşmalarına neden olur.
    Sigara içme: Sigaranın disk dejenerasyonlarını artırdığı, iyileşmeyi yavaşlattığı birçok yayında bildirilmektedir.
    Günlük yaşamda omurga fizyolojisine uygun hareket etmemek: Günlük yaşantımızda farkında olmadan yük kaldırma, nesneleri itme, çekme gibi yaptığımız bir dizi harekette, omurga fizyolojisine uygun davranılmalıdır. Yerden bir yük kaldırılırken mutlaka dizler kırılarak çömelmeli, yük sonra kaldırılmalıdır. Omuz üstüne yük kaldırılırken ( Çamaşır asma, dolap yerleştirme gibi) dikkat edilmeli, varsa bir merdiven, sandalye gibi bir yükseklik üzerinden bu işler yapılmalı, yukarı doğru uzanılmamalıdır. Günlük çalışma sırasında özellikle masa başında, tam dik pozisyonda oturmalı ve sandalye bel girintisini destekleyecek biçimde seçilmelidir. Sandalyenin uygun olmadığı durumlarda, bel girintisini destekleyecek ilave bir yastık aynı işi görecektir. Yataktan kalkarken aniden bele yük bindirerek doğrulmaktan kaçınılmalıdır. Önce yan dönmeli, sonra ayakları yatak kenarından aşağı sarkıtıp dirseklerden destek alınarak doğrulanmalıdır.
    Meslekle ilgili olan faktörler: Ağır fiziksel aktivite ve ağır kaldırma gerektiren meslekler. (Ör: İnşaatlarda çalışanlar), Devamlı öne eğilme, eğilerek dönme gerektiren meslekler, Araba, otobüs, kamyon, kullanma gibi vücudu sürekli vibrasyona maruz bırakan meslekler, Uzun süre ayakta durma veya oturma gerektiren meslekler, Futbol, halter, kürek ve güreş sporlarıyla uğraşan kişilerde bel ağrısı ve bel fıtığı sıklığı artmaktadır.
    3. Bel fıtığından nasıl korunulur? Riskli pozisyonlar ve hareketler nelerdir?

    Yerdeki cisimleri dizleri kırmadan eğilerek kaldırmak, dizleri kırmadan ağır nesneleri itmek ve çekmek, omuz üstüne yük kaldırmak ve yukarı doğru uzanmak, masa başında uzun süre bel desteği olmaksızın çalışmak, elde uzun mesafelerde ağır yük taşımak bel fıtığını davet edici olaylardır. Aynı biçimde düzenli egzersiz yapmak da bel fıtığının önlenmesinde son derece yararlıdır. Tüm önlemlere karşın bel fıtığı gelişebilir. Bu durumda başvurulacak bir beyin ve sinir cerrahının önerilerine dikkat edilmelidir.
    4.Her bel ağrısı bel fıtığı mıdır? Her bel fıtığı ameliyat gerektirir mi?

    Bel ağrılarının ancak %3’ü ameliyat edilmesi gerekli bel fıtıklarından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle hekim muayenesi ve yapılacak incelemelerin sonuçlarına göre ilk önerilen yatak istirahati ve ağrı kesici ve kas gevşetici ilaçların kullanılmasıdır. Alınan bu önlemlere karşın ağrı ve bacaklarda uyuşukluk ve kas güçsüzlükleri geçmezse çözüm ameliyattır.
    5.Sert yatak istirahatı doğru mudur? Hangi pozisyonda yatmak uygundur?

    İstirahatta tabu haline gelen bir öneri sert yatak önerisidir. Sert yataktan kastedilen, üzerine yatmakla şekli bozulmayan, vücudun şeklini alabilen yatakların kullanılmasıdır. Günümüzde ticari piyasada üretilen birçok yatak markası bu ihtiyacı karşılamaktadır. Bu nedenle özellikle sert bir zeminin istirahat amacıyla yaratılması gerekli değildir. Hastanın rahat ettiği pozisyon en iyi yatma pozisyonudur, özellikle dizlerin kırılması araya bir yastık konması da ağrıyı azaltır.
    6.Bel Fıtığının belirtileri nelerdir?

    Tek veya her iki bacağa vuran ağrılar, ayaklarda uyuşmalar, hareket kısıtlılıkları, yürüme ve oturmada güçlük bel fıtığının belirtileridir. Bel fıtığı ilerlerse iktidarsızlık, çabuk yorulma, idrarını tutamama, yürüyememe gibi belirtiler de eklenebilir.
    7.Bel Fıtığı Teşhisi Nasıl Konur?

    Günümüzdeki modern tanı yöntemlerinden olan Manyetik Rezonans(MR) ile bel fıtığı teşhisi kolaylıkla konulmakta ve derecesi belirlenebilmektedir. EMG (Sinir ölçüm testi) de bazı olgularda gerekmektedir. Ancak Bel fıtığının teşhisinde altın standart; klinik muayene ve hekimin gözlemleme tecrübesidir.
    8.Bel Fıtığının Tedavisi Nasıl Yapılır?

    a)Başlangıç Safhası: Bel fıtığın tedavisi fıtıklaşmanın, yani disk dediğimiz elastiki maddenin bacağa giden sinirlere yaptığı basının derecesine bağlıdır. Eğer sadece bel ve bacak ağrısı mevcut, herhangi bir uyuşukluk, güç kaybı, hareket kısıtlılığı yoksa bel fıtığı başlangıç safhasında demektir. Bu halde hastaya kas gevşetici ilaçların verilmesi, yatak istirahati ve belini zorlayacak hareketlerden kaçınması önerilir. Hastaya yapılacak öneriler şunlardır:

    • Hasta kesinlikle bir iki kiloyu aşan ağırlıkları kaldırmamalıdır.
    • Öne ve yanlara doğru eğilme, belin bükülmesi yasaklanır. Eğer yerden bir şey alınacaksa hastanın çömelerek alması söylenir.
    • Hastaların otururken belinin arkasına bel boşluğunu yok edecek şekilde bir yastık koymaları ve yirmi dakikadan fazla oturmamaları önerilir. Eğer hastanın mesleği gereği uzun süre oturması gerekiyorsa her yirmi dakikada bir yürümesi önerilir.
    • Hastanın yukarıya doğru uzanması yasaklanır. Yukarıdan bir şey alacaksa bir sandalye veya merdivenin üstüne çıkıp alması söylenir.
    • Hastaya belini daima sıcak tutması, açık pencere veya havalandırma önünde durmaması hatırlatılır.
    • Bel ve bacak ağrısı olan hastalar mutlaka stresten kaçınmalıdır. Stres ağrıyı arttırmak yanında bel fıtığının ilerlemesine de yol açabilir.
    • Hastanın evde kaldığı süre içinde yatak istirahatı yapması önerilir. Çok sert zeminlerin sanıldığının aksine zararları daha fazladır. Kaliteli bir yaylı yatakta ve hastanın kendince en rahat edebildiği pozisyonda yatması daha uygundur.

    b)Bel Fıtığı İlerlerse: Eğer yukarıdaki önerilere, istirahata ve kas gevşetici ilaçlara rağmen hastanın şikayetleri devam ediyorsa fizik tedavi uygulanabilir. Fizik tedavi mutlaka bir uzmanın denetiminde olmalıdır. Fizik tedavi sırasında ilk bir kaç gün ağrılarda artma olabilir, ama hasta fizik tedavi uzmanının önerdiği sürece tedaviye devam etmelidir Eğer yapılan tüm tedavilere rağmen hastanın ağrıları geçmemiş ise nükleoplasti metodu uygulanabilir. Nükleoplasti ileri dereceye ulaşmamış bel fıtıklarında fıtıklaşmış diske röntgen altında bir iğne ile girilerek radyofrekans dalgalarıyla diskin ısıtılması, diskin içindeki sinirlerin harap edilmesi ve diskin içinde boşluklar açarak fıtığın çökmesi esasına dayanır. Nükleoplasti tek seans olarak, lokal anestezi altında hasta uyumadan ameliyathane şartlarında yapılır ve hastanede yatma gerektirmeden uygulanan bir metottur. Herhangi bir riski yoktur, ama fıtığı tamamen yok etmesinin garantisi yoktur ve başarı yüzdesi çok yüksek değildir. Lazerle diskektomi de nükleoplastiye benzer bir metottur.
    c)Ameliyat Gerektiren Durumlar: Fizik tedaviye rağmen hastanın ağrıları devam ediyorsa veya geriletilmeyen bir güç kaybı, bacakta incelme, idrar tutamama varsa, dayanılmaz ağrılar mevcutsa veya MR filmlerinde diskten bir parça koptuğu tespit edilirse çözüm cerrahi müdahaledir. Ameliyatla omurilikten çıkan sinirlere olan mekanik bası giderilmelidir. Eğer cerrahi müdahale yapılmaz ve sinire bası devam ederse hastada idrarını tutamama, ****üel gücün kaybı, ayaklarda kuvvetsizlik gibi sorunlar gelişebilir. Maalesef halk arasında ameliyat olursam sakat kalırım, uzun süre yataktan kalkamam, korse takmak zorunda kalırım veya fıtığım tekrarlar, tekrar ameliyat olurum gibi inanışlar mevcuttur. Ama mikrocerrahi sayesinde bu tip korkulara gerek kalmamıştır.
    9.Cerrahi tedavisi nasıl olur?

    Bel fıtığı ameliyatlarındaki amaç fıtıklaşan diskin temizlenesi ve sinir üzerindeki basıyı kaldırmaktır.
    Açık diskektomi: Genellikle genel anestezi altında gerçekleştirilir. Hasta yüzüstü yatar pozisyondayken gerçekleştirilir. Uygulama fıtık bölgesinin üstündeki ciltte açılmış yaklaşık 3-5 cm’lik bir kesiden yapılır. Kas dokusu etkilenmiş diskin üstündeki kemiklerden sıyrılır, ekartör denilen cerrahi alet ile kas ve deriyi cerrahi bölgeden uzaklaştırır ve böylece cerrah, omurga ve diski görebilir. Daha iyi bir bakış açısına sahip olabilmek için kemik ve ligamentler ortadan kaldırılabilir, böylece sinir kökünü zedelemeden bombeleşmiş ,bozulmuş diske erişim sağlanmış olur. Cerrah diski ve diğer çevreleyen yapıları, disk duvarından çıkıntı yapan disk parçalarını ortadan kaldırılır.Günümüzde çok tercih edilen bir yöntem değildir.
    Mikrodiskektomi: Bu işlem sıklıkla belden aşağısında bölgesel anestezi şekli olan Epidural Anestezi veya genel anestezi ile operasyon mikroskopuyla cerrahi alanı 20 ila 40 büyütme altında yapılır. Daha küçük kesi yapılır(yaklaşık 1-1.5 cm), kas dokusu daha az sıyrılır ve daha iyi görüş sağlanır. Bu da hastanın ameliyat sonrası döneminin daha rahat ve ağrısız geçmesine neden olur. Daha az kas dokusunu ekarte ederek ameliyat yapmak, ameliyat sonrası kas spazmının ve ağrının daha az almasını sağlar.Ameliyatta kullanılan mikroskop ise dokuların daha büyük, 3 boyutlu ve çok ayrıntılı tanınmasını sağlayarak komplikasyon olasılığını azaltır. Damarlar ,sinirler ve disk çok daha net görülür,Damar ve sinir gibi dokulara zarar verme ihtimali çok düşüktür,Mikroskop altında bası etkisi olan diskin temizlenmesi daha güvenlidir.Kesi yeri daha sonra içten dikişle kapatılır ve üzerine küçük bir pansuman yapılır.Mikrodiskektomi Günümüzde en güvenli ve etkili yöntem olarak kabul edilmektedir.
    Endoskopik bel fıtığı ameliyatı: Bel bölgesinde orta hattan veya yan taraftan girilerek yapılır. Endoskopik girişimde diğer yöntemlerden daha küçük bir cilt kesisi kullanılır. Endoskobik bel fıtığı ameliyatı 1cm'lik bir kesiden fıtıklaşmış disk alanına sokulan 4 mm'lik bir endoskop yardımıyla ekrandan cerrahi saha görülerek gerçekleştirilir. Ameliyatlar lokal ve epidural anestezi altında gerçekleştirilebilir. Ancak her fıtığın bu yöntemle ameliyat edilmesi mümkün değildir.

  10. #10
    Misal - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Forum Üyesi
    Üyelik tarihi
    29.Mayıs.2017
    Mesajlar
    5,652
    Mentioned
    310 Post(s)
    Tagged
    25 Thread(s)
    Gastrit Nedir? Belirtileri Nelerdir? Nasıl Tedavi Edilir?


    Midenin iç yüzünde bulunan mukoza tabakasının farklı olaylar sonucu iltihaplanması olayına Gastrit adı verilir. Özellikle yetişkin insanlarda çok sık rastlanan bir hastalık olarak bilinir. Diğer hastalıklara nazaran daha yüzeysel etkileri ve sonuçları vardır. İlerlemesi sonucu daha derinlere nüfuz edebilir ve ülsere yol açabilir… Gastrit, genel anlamda bakteriyel enfeksiyonlar sonucunda meydana gelmektedir. Tedavi süreci ise yoğun antibiyotik tedavisi şeklinde gerçekleşir ve hasta düzenli bir şekilde ilaçlarını kullandığında sonuca kesin bir şekilde ulaşılır. Toplumda sık rastlanan bir hastalıktır,araştırmalara göre her iki insandan birisinde görülür ve bu hastalık türü çoğu zaman kendini belli etmez ve bu yüzden teşhis aşaması çok da kolay değildir. Tedavisi kolaydır fakat önemli nokta hastalığı belirlemek ve teşhis konusunda hızlı hareket edebilmektir…Hastalığın Nedenleri?
    Kronik Pylori adı verilen enfeksiyon hastalığın en büyük etkenlerinden bir tanesidir. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde görülen bu rahatsızlık bu bakteri türü nedeniyle yayılmaktadır.Bu bakteri türünün çocukluk döneminde vücuda girdiği ya da alındığı daha sonra ise yıllarca vücutta yer edindiği ortaya konulmuştur. Beslenme alışkanlığı ve düzensiz beslenme bu hastalıkta çok önemlidir. Düzensiz beslenme ve yerli yersiz tüketilen gereksiz ürünler hastalığın en büyük tetikleyicisidir, özellikle sigara ve alkol kullanımı başı çekmektedir.Sigara içen insanlarda asit üretimi,normal insanlara göre çok fazladır bunun yanı sıra sigara yanında tüketilen sıvı içecekler de asit oluşumunu hızlandırmaktadır ve Gastrit’e sebep olmaktadır. Stres sahibi insanlarda da bu hastalık sık görülmektedir az önce de belirttiğim gibi asit üretimi fazlalığı Gastrit için büyük bir etkendir fazla stresli vücut asit üretimini düzensiz ve aşırı şekilde gerçekleştirir.Mide ile temas edecek her ürün çok önemlidir,aşırı kullanılan ilaçlar mideye zarar vererek hastalığa ortam oluşturabilir…
    Belirtileri Nelerdir?
    Gastrit,akur ve sürekli olmak üzere iki ayrı şekilde sınıflandırılmaktadır.Kronik gastrit,kendini çok fazla belli etmez ve belirtileri kısa sürelidir teşhisi konusunda sıkıntı yaratabilir,mide iltihabı,kusma,şişkinlik,iştahsızlık belirtileri arasında yer alır…Akut gastritte,midede yanmalar ve aşırı bir basınç ortaya çıkar alkolün mide ile teması sonrası mide tahriş olabilir ve delinmeler,yaralanmalar meydana gelir bu süreçte hasta mide bulantısı ile birlikte sürekli kusmaya başlar fakat kusmuğun rengi kanla karışık kırmızı bir renge sahiptir.
    Hangi Besinler Gastrit İçin Uygun Ortam Oluşturur?
    Kafeinli içecekler bu konuda ilk sırada yer almaktadır. Kola ve kahve yanında içilen sigara en büyük tehlikelerden yalnızca biridir. Asitli içecekler mide rahatsızlığı olan insanlar için tehlike arz etmektedir ve bir miktar su ile karıştırılarak içilmelidir.
    İçeceklerin yanı sıra yediklerimize de dikkat etmeliyiz,özellikle yağlı yiyecekler ve aynı yağda kızartılmış besinler mide için tehlikelidir,Patates kızartması sık tüketilmemeli ve bekletilmiş yağda tekrar tekrar kızartılmamalıdır…Tedavisi Nasıldır?
    Tedavisi mutlaka yapılması gereken hastalıklardan bir tanesidir,bireysel olarak bir şeyler yapmak çok da faydalı değildir. İlaç tedavisinin yanı sıra diyet uygulanmaktadır.Hastaya uygun yiyecek ve içecekler belirlenir ve hasta bu şekilde beslenir. İlaç tedavisi mideyi onarmak ve tahripleri aza indirgemek amaçlı uygulanır. Hasta normale döndüğünde yediklerine ve içtiklerine yine de dikkat etmelidir çünkü mide yeniden tahriş olabilir ve hastalık nüksedebilir. Diyet uygulamasında az yağlı besinler ve sebzeler ek olarak asitsiz ve diyet içecekler doktor tarafından tavsiye edilmektedir.

Konu Bilgileri

Bu Konuya Gözatan Kullanıcılar

Şu anda 8 kullanıcı bu konuyu görüntülüyor. (0 kayıtlı ve 8 misafir)

Benzer Konular

  1. Zührevi Hastalıklar Nelerdir?
    Konu Sahibi Nartaneside Forum Diğer Hastalıklar
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 23.Kasım.2017, 13:43
  2. Hastalarda görülen psikolojik problemler nelerdir
    Konu Sahibi muStafa Forum Ruh & Sinir Hastalıkları
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 27.Nisan.2015, 17:16
  3. Çocuklarda görülen alerjik rahatsızlıklar nelerdir?
    Konu Sahibi Escobar Forum Kulak Burun Boğaz Sağlığı
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 08.Nisan.2015, 18:11
  4. Alerjik hastalıklar nelerdir?
    Konu Sahibi Escobar Forum Kulak Burun Boğaz Sağlığı
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 08.Nisan.2015, 18:10
  5. Çocuklarda görülen işitme sorunlarının sebepleri nelerdir?
    Konu Sahibi Escobar Forum Kulak Burun Boğaz Sağlığı
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 07.Nisan.2015, 02:10

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •  
gaziantep escort bayan gaziantep escort sesli sohbet seks hikaye onwin venüsbet giriş tipobet365 sahabet karabük escort ordu escort kars escort kocaeli escort izmit escort edirne escort ısparta escort karabük escort manisa escort adana escort
ankara escort ankara escort ankara escort bayan escort ankara çankaya escort kızılay escort kızılay escort ankara eskort ankara escort çankaya escort ankara otele gelen escort kayseri escort istanbul escort avrupa yakası escort çapa escort şirinevler escort avcılar escort beylikdüzü escort