Nevruz, yeni gün anlamıyla kuzey yarımkürede kışın yerini bahara bırakılması sürecinin sembolik başlangıcıdır.
Bu sembolik başlangıç, yer yüzünde geceyle gündüzün eşitlendiği yani “ekinoks“un ortaya çıktığı 21 Marttır. Bu tarihten sonra, kuzey yarımküre, kışın ağın şartlarından yavaş yavaş kurtulur ve güneşli, bereketli ve umut dolu günlerin habercisi bahar mevsimine kavuşur.
Kuzey yarı mkürenin Orta Asya’dan Avrupa içlerine uzanan orta bölümündeki yay veya hilal üzerinde, bu büyük dönüşümün anlamı da çok büyük olmuştur. Bu coğrafyada yaşayan halklar, bu özel ve güzel güne o kadar derin mitolojik anlamlar katmışlar, o kadar kendileştirmişlerdir ki, herkes bugüne bu benim bayramım bu benim mitolojim diye sahip çıkmıştır. Gerçekten de örneğin bu hilal üzerinde Orta Asya’dan Balkanlar’a nevruzun ne kadar zengin bir mitolojik ve ritüelistik dünya yarattığını görürüz: Bu dünya, bize büyük bir destanı üslupla ilk insanın yaratılışından, ilk peygamberin maceralarından, ilk Türklerin türeyişinden, Türk destan kültürünün yerel bir kahraman haline getirdiği İslam halifesi Hz. Ali’nin doğum veya evlenmesinden söz açar. Tarihin ve takvimin başlangıcından söz açarak ve devirleri ve coğrafyaları aşarak günümüze büyük bir kültür birikimi olarak ulaşan nevruzun, Türk kültüründeki en zengin ve sanatlı örnekleri şiir alanın da karşımıza çıkmaktadır. Baharla birlikte yeniden canlanan doğaya, yeniden canlanan doğanın ilham ettiği aşka kayıtsız kalması mümkün olmayan şiir sanatı, nevruzdan ve nevruz kutlamalarından olabildiğince esinlenmiştir. Bu şiirlerin kimileri salt şiir olarak değer taşırken, kimileri de, tarihsel süreçlerin ve bugünkü Türk coğrafyasının nevruz birikiminin şiir arşivini oluşturmaları bakımından önemlidir. Bu şiirler geçmişten günümüze, Balkanlar’dan Türkistan’a büyük bir coğrafyada nevruz coşkusunun Türk diliyle şiirleştiğini göstermektedir. Diğer yandan şiirlerde yer alan temalar, nevruz uygulamaları hakkında halkbilimsel bilgi sunmaktadır. İnancımıza göre, salt bu iki özelliği ile dahi bu şiirler, yayımlanmalarıyla alanlarında bir boşluğu doldurmaktadır.
Elinizdeki bu çalışmanın ortaya çıkmasında geçirilen süreçler ve izlenen yol ve yöntemler söyle özetlenebilir:
Öncellikle, Türkiye’de yayınlanmış halk şiiri ve divan şiiri metinleri içerisinde “nevruz” törenleri ve inancı ile ilgili olanlar tespit edilmiştir. Türkiye dışındaki Türk boylarının, sözlü kültür ortamında oluşmuş edebi geleneklerinden nevruz ile ilgili şiirler ise, yine Türkiye’de yayınlanan Türk dünyası halk edebiyatı ile ilgili çalışmalar, nevruz konulu sempozyum bildirileri (özellikle AKM tarafından yapılan Nevruz Bilgi Şölenleri) ve çeşitli dergilerde yayınlanmış makaleler içerisinden derlenmiştir. Şiirler, derlendiği boyun adıyla tür ve şekil özelliklerine göre tasnif edilmiştir. Boylar alfabetik olarak sıralanmıştır. Türkiye Türkleri ve Türkiye dışındaki Türk Dünyası edebiyatlarından tespit edilen metinler içerisinde en azından genel kabul gören biçimsel tanımlamalara “şiir” özelliği taşımayan, atasözü, bilmece, alkış ve kargışlar gibi kalıp sözler çalışmanın amacı dışında kaldığı için kitaba alınmamıştır. Türkiye Türklerinin edebiyatından derlenen metinler Türk Edebiyatı bütünlüğü içinde, tür ve şekil özelliklerine göre tasnif edilmiştir. Bu şiirler, dahil oldukları tür veya şekil içerisinde de kendi aralarında ayak veya rediflerine göre, bunların dışında kalan oyun tekerlemeleri ve maniler ise ilk harflerine göre alfabetik olarak dizilmiştir.
Çalışmayı oluşturan metinler içerisinde nevruz ile ilgili ifadelerin kullanılmadığı ancak, araştırmacının nevruz geleneği içerisinde törenlerde, yemeklerde, oyunlarda ve diğer ritüellerde söylendiğini belirttiği şiir biçimdeki, alkış, kargış dua, tekerleme “Nevruzda Söylenilen Şiirler” başlığı altında verilmiştir. ” Nevruz Konulu Şiirler” başlığı altında ise, içerisinde “nevruz” ya da nevruz ile ilgili ifadelerin kullanıldığı nevruzu anlatan şiirler yer almaktadır. Şiirler, yayımlandıkları kaynaklardan hiçbir değişiklik yapılmadan, olduğu gibi alınmış, tarafımızdan Antoloji’ye alınacak şiirler konusunda uyguladığımız bir başka ölçüt ise, metinlerin “folklorik” veya “eski” olması şart idi. Bu nedenle, seçilen şiirlerin, bir gelenek ortamında olmuş ve yayılmış olmasına dikkat edilmiştir. Bu yaklaşım doğrultusunda, folklor disiplininin ortaya çıkmasından sonra aydın kesimler tarafından eski kültürlerin canlandırılmasına ve yaşatılmasına yönelik ulusçu çabaları anlatan şiirlerle bu çabaların etkisinde son dönemlerde ortaya çıkan “yeni dönem” metinleri bu antolojinin dışında tutulmuştur. Bu çalışma, İsmet Çetin ve Öcal Oğuz’un 1994 yılından beri arşivledikleri nevruz şiirleri üzerine kurulmuştur. Ancak, gerek bu ham malzemenin bir antolojinin sistemli ve anlamlı bir bütünü haline gelmesi, gerekse son yıllarda yapılan yayınların taranarak yeni şiirlerin belirlenmesi, Türk Halkbiliminin genç araştı rıcıları Nilgül Aytuzlar, Tuba Saltık ve Ayşe Yavuz’un çalışmalarıyla mümkün olabilmiştir. “Türk Dünyası Nevruz Şiirleri Antolojisi” adını taşıyan bu çalışmanın, nevruz çalışmalarının önemli bir adresi haline gelen Atatürk Yüksek Kurumu, Atatürk Kültür Merkezi’nin hazırlamış olduğu “Türk Dünyası Nevruz Ansiklopedisi” ile birlikte yayımlanmasıyla bu alanda önemli bir boşluğun doldurulmuş olacağına inanıyorum. Elinizdeki antolojinin hazırlanmasında ve yayımlanmasına emeği geçenlere teşekkür ederim.
M. Öcal OĞUZ (Ankara, 28 Şubat 2004)