Eriyen Dondurma
Nursen Öğretmen, yılların tatlı yorgunluğuna bir günün yorgunluğunu daha eklemişti. Okuldan giderayak öğrencilerinin servislerine binişlerini göz ucuyla kontrol ederken, bir yandan da yavrularının ‘’İyi akşamlar öğretmenim.’’ seslenişlerine cevap yetiştirmeye çalışıyordu. Çabalıyordu, çünkü yorucu bir günün sonunda dahi enerjilerini kaybetmemiş, kanaryalar gibi şakıyan yavru kuşlarının bu hareketliliğine ayak uydurmakta zorlanıyordu.
-İyi akşamlar Şeydacığım. Sana da iyi akşamlar Lütfullah. Ödevlerinizi ihmal etmeyin çocuklar, yarın kontrol edip imzalayacağım ona göre.
Belli belirsiz gülümserken, ‘’ Ben de küçükken böyle miydim sahi, nereden bulurlar bu enerjiyi?’’ diye geçirdi içinden.
Zümre arkadaşı Nesrin Öğretmen de yorgun ama tatlı gülümseyişiyle koşar adım yetişti Nursen Öğretmene. Okulun az ilerisindeki yokuşa kadar birlikte yürüdüler hoş beş eşliğinde.
-İyi akşamlar Nesrinciğim. Bey’ine hürmetler canım.
-Sana da iyi akşamlar Nursen Abla. Yarın görüşürüz. Akif Bey’e de selamlar.
Nursen Öğretmen bahçede nöbetçiydi de bugün. Tüm gün bedenini taşıyan şiş bilekleri düne göre daha bir sancıyordu. Bir an önce evime gideyim de, kendimi koltuğa bırakıvereyim düşünceleri arasında adımlarını sıklaştırmışken, dikkati babalarının elinden tutan iki talebeye kaydı.
Çocukların tertemiz önlükleri, günün bitimine rağmen sanki yeni taranmışçasına pırıl pırıl parlayan saçları, olağanca nizami bir görüntü sergiliyordu. Yavrularına bakışlarıyla onlara taptığını hissettiren babanın kıyafetiyse maddi durumlarının iyi olmadığını her yönden haykırır gibiydi. Babanın kıyafeti temiz olmakla birlikte eskiydi.
Nursen Öğretmen, şöyle adam akıllı süzdü iki yanında oğullarıyla birlikte yürüyen babayı. Evet, kıyafetleri eskiydi babanın, ama bunun yanında eş dosttan alındığını belli edecek denli boldu gömleği ve pantolonu. Kemeri olmasa düşecekti sahiden. Bol pantolonunu sıkan kemeri, kumaşın belinde yer yer potluk yapmıştı. Daha dikkatli bakınca gömleğinde yırtılan sırtının acemi ellerde dikildiğini gördü.
Rahmetli anneciği Şükriye Hanımı düşündü Nursen Öğretmen. Dikişi, kanaviçeyi, halı dokumayı da öğretmişti. Öğretmen diplomasını altın bilezik diye koluna da takmıştı kızının.
‘’Nur içinde yatsın güzel anacığım.’’ dedi sesli, gözleri acemi ellerin okşadığı yırtığa bakarken.
Çocuklardan büyük olan, geçen hafta olduğu Matematik imtihanından bahsetti babasına uzun uzun. Öğretmeni imtihan sonuçlarını açıklamıştı.
-Babacığım, Matematik testinden 5 aldım, hem de öğretmen bana ‘’Aferin İsmail dedi.’’ dedi.
İsmail bunu söylediğinde, duruşundaki, bakışındaki gururun on katını babanın gözlerinde gördü Nursen Öğretmen.
Kendi de nedensiz gururlandı, gidip sarılmak geldi içinden İsmail’e.
Baba, İsmail’in al yanaklarını beceriksiz hareketlerle iki elinin cılız parmakları arasına aldı, yanaklarından öptü yavrusunu.
-‘’Bir aferin de benden oğluma.’’ dedi. Bu sene sınıfınızı pekiyi ile geçin, ikinize bir tane bisiklet alacağım, münavebeli binersiniz kardeşinle.
Baba yüzünü öbür yanına çevirdi gülümseyerek, oysa ufak oğlan hemen ötedeki pastanenin dondurma standındaki iştah açıcı dondurma resimlerine dalmıştı. Bir resme, bir dondurma koyan adama baktı, bir resme bir dondurma koyan adama… Öylece kaldı üç dört saniye kadar. Yutkundu…
Sonra birden arkasını döndü, dudaklarının kenarı da yüzü gibi yere bakarken, babasıyla ağabeyine doğru yürümeye başladı. Babasıyla ağabeyinin kendisini izlediğinin farkında değildi. Aklı dondurmadaydı besbelli. Ama paraları olmadığını bildiği için hevesi kursağında, tüm hissettiği hayal kırıklığı da yüzünde, düşük omuzlarla yürüdü.
Nursen Öğretmen, durumu iyi tahlil etmişti. Yüreği ezilmişti yavrucağı öyle görünce. ‘’Ben alsam mı dondurmayı acaba?’’ diye geçirdi içinden.
Gözleri babaya kaydı nedensiz. Kendisini izleyen gözlerden haberi olmayan babanın da yüreği cız etmiş olacak ki dolu dolu gözlerle kardeşini izleyen İsmail’e baktı önce, sonra da ufaklığa. Yutkundu.
Eliyle bol pantolonun ceplerini yokladı dışından önce.
Sağ cep…
Boş.
Sol cepte bir şeyler var…
Sol elini sol cebine götürdü, özenle katlanıp üzerinde yazılar olan kâğıdın arasına konmuş desteden bir beşliğe gitti eli. Duraksadı… Tekrar yavrularına baktı. Önce küçüğe, sonra büyüğe. Ani bir hareketle çekip çıkardı desteden beşliği. Yaptığı bu ani hareket yüzünde de ani bir gülümsemeye neden oldu babanın. Mehmet!, dedi baba gülerek.
‘’Söyle aslanım, dondurman neyli olsun?’’
Bütün bunlar aslında o kadar kısa zamanda oldu ki. O ana kadar hala yüzü yerde, babasıyla ağabeyine doğru yürümekte olan Mehmet birden babasına baktı sevinçle. Oğlunun coşkusunu gören babanın da gözleri aydınlandı. İsmail’e baktı soran gözlerle.
‘’Seninki neyli olsun koçum?”
Gülümseyen İsmail’in ağzı hepten kulaklarına vardı. Önce yanındaki İsmail’in sonra Mehmet’in elinden tutan baba dondurmacıya doğru yürümeye başladı oğullarıyla beraber. Sevinçten hoplayıp zıplarken; ‘’Canım babam!’’ diye bağıran Mehmetçiğe cevabı hazırdı babanın; \”Bu dondurma ağabeyine mükâfat. Sen asıl ona teşekkür et. Sen de sınavlarından 5 al, birer dondurma daha size benden.\”
Dondurmasını alan Mehmet gülerek ağabeyine baktı, gözleri ışıl ışıl. ‘’Benim de notlarım hep beş ki.’’ dedi.
Nursen Öğretmen, hala izliyordu. Ne var ki o sıralar artık onun da ağzı kulaklarındaydı.
Kardeşinden sonra dondurmasını alan İsmail kardeşinin saçlarını karıştırdı yaşından beklenmeyecek denli sevecen bir edayla. Artık ikisinin de elinde dondurmaları vardı. Parayı ödeyen baba oğullarına dönerken, İsmail sordu;
-Baba sen almadın mı kendine?
Baba cevap verdi gülümseyerek;
-‘’Yok oğlum siz yiyin, benim canım hiç istemiyor.’’ dedi belli belirsiz yutkunurken.
Nursen Öğretmenin bakışları bir kez daha düştü o belli belirsiz tek bir yutkunmayla. Yine hüzünlendi.
‘’Bir babanın…’’ dedi kendi kendine, ‘’ Canı hiç mi dondurma çekmez?’’
‘’O özenle kağıdın arasına yerleştirilmiş para destesi, ev kirasıydı belki de, kim bilir?’’ diye geçirdi içinden.
‘’İsmail sınavından iyi not almış, hem Mehmetçiğin canı da nasıl çekti, kıramaz ki yavrularını, bakışlarından belli canının, ciğerinin pareleri oldukları. Milyon tane kira parası feda olsundu o ana kuzularına.’’
İki oğlunun aralarındaki sohbetini dinleyen, mutluluklarını gördükçe keyiflenen babanın gözü Mehmetçiğin dondurmasına takıldı. Dondurmanın yarısı ellerine bulaşmıştı Mehmetçiğin. Dondurmanın eriyen kısımlarından rahatsız olduğunu belli eder tavırlarla bir elinden diğerine alıyor, elinin bulaşığını yalıyor ama yine de temizleyemiyordu.
Baba;
-‘’Dur aslanım.’’ dedi cebinden çıkardığı kumaş mendille Mehmetçiğin ellerini silmek için dondurmasını alırken.
Sildi, sildi…
Mehmetçiğin elleri yapış yapıştı, ama en azından eriyen dondurmayı silmişti. Eve kadar idare edeceğine kanaat getirdiği bakışlarından sonra, bu sefer de külahın yanlarından eriyip akan dondurmayı yalamaya başladı, gizlemeye çalıştığı iştahıyla. Top dondurmaya hiç dokunmadı özenle.
Külahın çevresinin iyice temizlendiğine kanaat getirmiş bakışlarla, dondurmayı Mehmetçiğe uzattı.
-‘’Al aslanım, ye rahat rahat.’’ dedi gülümseyerek.
Mehmetçiğin canı artık istemiyordu dondurma.
-‘’Babacığım, çok doydum, yemeyeceğim, (abim) ağabeyim yesin.’’ dedi gülümseyerek.
Baba, çıtır çıtır külahın son lokmasını henüz yutmuş diğer oğluna sordu;
-‘’İsmail’im, yer misin oğlum?’’
-‘’Yok baba, ben de doydum.’’
Bir an duraksadı baba. Dondurmaya baktı… Yutkundu…
-‘’İsraf olmasın, ben yiyeyim madem.’’ dedi yine saklamaya çalıştığı heyecanıyla.
Bir yandan gururla, etrafına bakan oğullarına bakıyor, bir yandan dondurmayı yiyerek uzaklaşıyordu baba, yanında yavrularıyla.
Nursen Öğretmen, sanki film bitmiş de ışıklar yanmış gibi kendine geldi bir anda. Farkında olmadan akıtmış olduğu sevinç gözyaşlarını sildi yanaklarından.
Sonra etrafına bakındı. Şaşırdı. Başladı kahkahalarla gülmeye.
‘’Nerelere gelmişim ben böyle?’’ dedi kendi kendine.
Dondurmacıdan üç sokak sonra dönmesi gereken yol ayrımına doğru yürüdü… Yürüdü…
Yol ayrımından önce gülümserken aklından geçirdiği son sözler şunlardı Nursen Öğretmenin;
‘’ Hay Allah, ayaklarımın ağrısı da geçmiş.