Sevgili okuyucularım, Türk Milleti olarak her gün şehitler veriyoruz, cenaze törenleri düzenliyoruz.
İktidar pişkin!
Olanları merakla ama ibret almadan izliyor.
Ortalıkta “Biz bu işin üstesinden gelemedik, istifa edelim” diyecek herhangi bir sorumlu, bakan, müsteşar, vesaire yok.
İçişleri Bakanı bile mesaj atıp “Bu saldırı ülkemize karşı yapılmıştır, şiddetle kınıyorum” diyebiliyor.
Eeee, ya sonrası?
Sonrası yok.
Ama kınama ve lanetleme bol!
* * *
Sayabildiğim kadarını söyleyeyim… Geçen yılın ortalarından günümüze kadar sadece asker ve polis olarak 369 şehit verdik.
Dile kolay, 369 şehit.
Bombalama eylemlerinde ya da karşılıklı çatışmalarda ölen ve öldürülen masum sivil vatandaşlarımızın sayısı sanırım bine yaklaşmıştır.
Bu rakamlara öldürüldüğü iddia edilen binlerce terörist dahil değil.
* * *
İşin ilginç yanı, ne toplam şehit rakamları açıklanıyor ne de can veren sivillerin sayısı.
Her şey gizli.
Sabah gazeteye geldiğimizde hepimiz birbirimize soruyoruz:
Yeni şehitler var mı?
Biz artık bıktık her olay sonrasında “Bu eylemi de kınıyor ve lanetliyoruz”diye yapılan resmi açıklamalardan.
İşleri-güçleri kınayıp lanetlemek, hastanelerde yaralı ziyareti yapmak, olay yerlerine karanfil bırakmak!
Ellerinden başka bir şey gelmiyor.
Türkiye Cumhuriyeti bugüne kadar böylesine utandırıcı bir ortama hiç tanık olmadı.
Bu nasıl sorumsuzca devlet yönetimidir, nasıl iştir?
Şu yaşadıklarımızın yüzde biri başka bir ülkede olsa -Afrika ve Latin Amerika ülkeleri dahil- sorumlulardan biri bile makamında böyle pişkince oturamazdı.
* * *
Ancak Sezar’ın hakkı Sezar’a!..
Bir konuda başarılı olduklarını açıkça itiraf etmek ve bizi yönetenleri kutlamak gerekiyor!
Cenaze törenlerinin çok düzgün yapıldığını görüyoruz! O konuda hiçbir aksama yok, olsa bile kamuoyuna yansımıyor.
Hele törene Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı vesaire gibi büyüklerimiz katılacaksa, mekanizma tıkır tıkır çalışıyor.
Bütün yollar önceden kesiliyor ki sayın ve muhterem büyüklerimiz cami avlusuna rahatça gelsinler.
Sirenler ve korumalar eşliğinde, görkemli bir biçimde geliyorlar.
Avluda bütün önlemler alınmış oluyor.
Sonra kameraların önünde topluca cenaze namazları kılınıyor.
“Şam’da namaz kılacağız” diye bağıranlar şimdi Türkiye’nin dört bir yanında cenaze namazı kılıyorlar!
Namazların da protokolü var!
Büyüklerimiz en önde, yan yana saf tutuyor. Şehit yakınları ve vatandaşlar arkada.
Terörü kınama ve lanetleme mesajları daha önceden zaten yayımlanmış oluyor.
Cenaze namazı sonrasında sayın ve muhterem büyüklerimiz yine son model zırhlı makam araçlarına binip hızla uzaklaşıyor.
Can verenlerin ailelerine kuru bir başsağlığı ve üzüntü mesajı…
Ve her şey bir anda unutuluyor, kederli aileler acılarıyla baş başa bırakılıyor.
* * *
Sevgili okuyucularım, Türkiye’de bu faciaların kaynağını iyi bilmek gerekiyor. İyi bilmek için ise bazı sorular sorulması ve bunlara yanıt istenmesi gerekiyor.
Bu rezilliğin kökeninde neresinden bakarsanız bakın, Suriye olayı yatıyor.
- Bu iktidar nasıl oldu da Ortadoğu’nun bu bok çukuruna durup dururken, balıklama ve sorumsuzca daldı?
- Dalarken hangi hayal âleminde, hangi masallar dünyasında yaşıyordu?
- Suriye’nin bize verdiği bir zarar var mıydı? İçişlerimize mi karışmıştı, Türkiye’ye terör mü ihraç etmişti, düşmanlık mı sergilemişti?
- Göç dalgaları yaşandı, şu anda üç milyon sığınmacıyı tam pansiyon ağırlıyoruz. Nereye kadar?
- Sınırımızda bekleyen 100 bin kişi daha var. Bunlar ne olacak?
- Askeri müdahaleler ve diğer masraflar için milyarlarca dolar harcadık ve harcamayı sürdürüyoruz. Son rakam nedir?
Bunlar ilk aşamadaki sorular.
* * *
İkinci aşama daha da ilginç, rezaletin boyutları daha da artıyor:
- Suriye olayından maddi ve manevi olarak neler kazandık, neler kaybettik? Parasını bırakalım bir yana, herhangi bir manevi kazancımız oldu mu?
- Hırsızlıkla yönetilen Suudi Arabistan ve Katar dışında, dünyanın hangi ülkesini yanımıza çekmeyi ve bize bu konuda destek olmasını sağladık?
-Bundan sonra lehimize olacak yeni gelişmeler bekleniyor mu?
Tablo ne yazık ki acıdır.
İktidar ve sarayın bu sorulara yanıt vermesi asla mümkün değildir.
* * *
PKK’nın Suriye kolu olan PYD’yi sınır komşumuz yaptılar.
Rusya yeni komşumuz oldu.
IŞİD geldi.
Esad rejimine karşı vuruşmakta olan, Suudi Arabistan ve Katar tarafından maaşa bağlanan diğer İslamcı terör örgütlerini hiç saymıyorum.
* * *
Meclis’te üç muhalefet partisi var. Bu üçünün bir kez olsun bir araya gelip bu konuların hesabını sorması, yukarıda özetlediğim sorulara ısrarla yanıt istemesi çok mu zordur?
Bu, bir ülke sorunudur.
İktidar sorumsuz, omuzladığı yükün altında ezildiğini hepimiz biliyoruz.
İnsanlar öldükçe hükümet kınıyor, lanetliyor ama bu işler kınamakla olmaz.
Peki muhalefet partileri nerede?
Bu sorumsuz iktidarı köşeye sıkıştırmak için bundan daha güzel bir fırsat olur mu?
Suriye olayına balıklama daldık, dünyaya rezil olduk.
Üstelik Türkiye Cumhuriyeti örselendi, zedelendi ve dünyaya rezil oldu.
Bilanço çok acı:
Patlayan bombalar, sıkılan kurşunlar, harabeye dönen yerleşim birimleri, harcanan milyarlarca dolar, her gün kaldırılan şehit cenazeleri, ölen ve öldürülen ama sayısı açıklanmayan masum insanlar…
Suriye olayının ve AKP hükümetlerinin Türk Milleti’ne küçük bir armağanı!
SÖZCÜ-EMİN ÇÖLAŞAN