İnsan toplulukları arasında, yazının bulunmasıyla birlikte, dövme uygulamaları daha bilinçli ifade biçimiyle güçlenip, sosyal yaşamın olgularını ifade etmede ve dışa vurumunda daha belirleyici olmuştur. Yazıyla birlikte insan yaşamı da sosyal sınıflara ayrılmış, dövme bu zaman diliminde zengini, fakiri, köleyi, sahibi, askeri birimler arasındaki kademe ve rütbe farklılığını, cesareti, mahkumu, bekarı, nişanlıyı, evliyi, dulu, bereketi, umudu ve umutsuzluğu toplumun diğer bireylerine en kısa ve en anlaşılır yöntemle anlatmak hep dövmeyle olmuştur.
Dünyanın en eski medeniyetleri içinde yer alan Türkler, milattan önceki yüzyıllarda oba yaşamından beyliğe ve daha sonra Anadolu da kurdukları imparatorlukla dünya tarihinde yerini almıştır. Orta Asya da gelişen atalarımız, kurdukları yaşamın her alanında, dövmeyi de yukarıda belirtilen nedenlerle, en güzel biçimiyle bedenlerine uygulamış ve taşımışlardır. Anadolu’da dövme tarihi oldukça eskidir. En eski bilgi M.Ö 2 binli yıllara kadar gidiyor. Güneşin, ayın, yıldızın kutsallığına inanıldığı yıllarda bunları ifade eden işaretler ellere, alınlara yapılırdı. Bir nevi kimlik bilgisi olarak kullanılmıştır.
Kendilerine seçtikleri Budizm’in kolu olan Şamanizm inanç biçimi Türk toplumunda dövmeyi daha anlamlı kılmıştır. Şaman rahiplerin müritlerine yaptıkları dövmelerle kötülüğün ve uğursuzluğun bedenden uzaklaştırıldığına inanılırdı. Tanrıya yakın olmanın, ona inanmanın bir ifadesi olarak da, dövme Türk topluluklarında yaygın bir biçimde kullanılırdı.
Aynı tarihsel paralellikte yer alan, sahip oldukları coğrafya nedeniyle daha yerleşik düzeni olan Çinliler, dövme sanatını dünyada en iyi geliştiren ve geniş kitlelere uygulayan ülkelerin başında gelmektedir. Türklerin kendileriyle girdiği askeri, siyasi, ticari ve insani ilişkiler nedeniyle, Türkler dövme uygulamasında teknik ve sanatsal olarak daha da gelişmiştir.
Bulundukları coğrafyadaki, olumsuz iklimsel gelişmeler Türkleri yeni yurt arayışlarına iterken, Avrupa içlerine kadar ilerleyen Türk akıncılar bu kültürü Avrupa’nın ortasına kadar taşımıştır. Bu akınların uzun yıllar ilk yerleşim alanlarından olan, özellikle bugün ki Macaristan da müzelerdeki günümüze kadar ulaşan gravürlerde, Türk akıncıları uzun saçlı, küpeli ve dövmeli olarak tasvir edilmişlerdir.
Mezopotamya, Anadolu ve Arap yarımadasına yapılan akınlar neticesinde Türkler yeni inanç biçimi olarak Müslümanlığı seçmişlerdir. Bu tarihsel süreçte Arap yarımadasında, bedevi olarak adlandırılan kavimlerde, özellikle kadınlarda benzer nedenlerle dövme sıkça kullanılan bir vücut süsleme aracıydı. Günümüzde ise bu bölgelerde halen uygulanmaktadır. Dolayısıyla İslamiyette ve Kuran’da dövmeyi yasaklayan, kısıtlayan yazılı hiçbir ifade bulunmamaktadır. Daha sonra Anadolu toprakları üzerinde yerleşik düzene giren Türkler yazılı tarihiyle, bu coğrafya ve Arap yarım adasında, kutsal mekanların tam altı yüzyıl boyunca bekçilik ve koruyuculuğunu, kanı canı pahasına yapmış olmasına karşın, Atalarımız dövmeyi, İslamiyet’i en doğru ve yoğun yaşadıkları bu uzun zaman diliminde bile yasaklamamıştır.
Bu uygulamayı özellikle ilk başta beylikler de, beylerde, şehzadeler de ve hatta padişahlarımız da bile görmek mümkündür. Özellikle Leventlerimiz ve diğer askerlerimizde, savaşa girdiklerinde kısmen bedende giysilerin kalmaması sebebiyle ölü ve ağır yaralıların kimliklerini, rütbelerini tespit etmede dövme kullanılmıştır, bunların ceylan derisine işlenmiş tasvir ve çizimleri müzelerimizde sergilenmektedir.
Anadolu da o günden bugüne, halen kadınlarımız dövmeyi severek bedenlerine uygulamış, henüz Hıristiyan inanç biçimi doğmadan önce Anadolu da haç simgesi, özellikle dövmelerde doğurganlığın ve bereketin simgesi olarak sıkça yapılmıştır ve halen bunların örnekleri canlı olarak bulunmaktadır.
Üstelik geçmişte olduğu gibi, bu insanlarımız inanç ve ibadetlerini bugünde doğru bir şekilde yerine getirmeye çalışmaktadırlar. Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’da örneklerine sıkça rastlanan, özellikle ayak ve bacaklarında, ellerinde, boyun ve göğüslerinde hatta yüzlerinde olan bu dövmeler nedeniyle kimse kimseyi ayıplamamıştır ve günah işlediklerini düşünmemektedirler. Bugün halen Doğu ve Güneydoğulu insanımızın ellerinde, alınlarında, ayaklarında dövmelere rastlamak mümkündür.
Mükemmel bir inanç sistemi olan dinimizde, yazılı bir belge olmaksızın, tarihler boyu birilerinin çıkarları için geliştirilen, tarikat ve hurafe sistematiği, günlük yaşamı etkileyip, inanç içinde daha önemli günah kriterlerini görmemezlikten gelen belli bir kesim, dövmeye günah tanımlaması getirmeye çalışmıştır. Bu yorumu yapanların, Türk kültürel yaşamını hiç tanımadıkları, tarihsel belge ve yazıları okumadıkları ya da gerçeklerin işlerine gelmediği açıkça belli olmaktadır.
Resimler:
Çeşitli yaratıkların resmedildiği bir erkeğe ait dövmeli sağ kol derisi. Pazırık Kurganı – MÖ. 300-290