İsmet İnönü’yü bitiren Türkiye’yi sokmadığı halde 2. Dünya Savaşı’ydı…
Savaşın getirdiği ekonomik kriz “ekmek karneyle verildi”, “camileri ahır yaptı” gibi suçlamalarla yakasına yapışmıştı…
Ülkeyi savaşa sokmadığı halde İsmet Paşa’yı alıp götürmüştü…

*
Menderes’in hazin sonunu hazırlayan Kore Savaşı’dır…
17 Eylül 1950’de İskenderun Limanı’ndan kalkan gemi 5090 askeri Kore’ye götürürken, ABD’nin uydusu olmaya ilk adım atılıyordu aslında…
721 şehit, 2147 yaralı ve sakat, 234 esir, 180 kayıp ile dünyanın ta neresindeki savaşa gidip bugünlerdeki gibi yine yoksul çocuklarını gurbete gömmek bir yana… Uydusunu keşfeden ABD, artık başının belasıydı memleketin…
Dinciliğin kışkırtılıp meydanlara indirilmesi, cumhuriyetçilerin tasfiyesi, 6-7 Eylül olayları, NATO’ya hayır mitingleri, sonunda tahkikat komisyonları, emperyalizme tepki gösteren aydınların infazı…
Derken Menderes’i götürdü o karambol…

*
Ecevit; 1974’de Kıbrıs Harekatı ile artık bir kahramandı…
“Kıbrıs Fatihi” olmuştu…
Ama bu savaş oyunlarının sinsi sonuçları; gizli ve açık ambargolar, bozulan ekonomi, onun başbakanlığında uzun margarin ve ampul kuyruklarına dönüşmüştü… Benzin yokluğunda bakanlar yolda kalıp araba ittirdiler…
Yüzde 41.4 gibi Türk solunun yakaladığı en yüksek oy ile bile orada duramadı…
Gitti Ecevit…

*
Özal; Körfez Savaşı’nda “Bir koyup üç alacağız” diyordu…
Türkiye’nin kaybı tam 40 milyar dolar oldu…
Sonunda Çankaya’da tek başına kalırken, partisi ANAP’ın yerinde yeller esiyordu…

*
Bu tür irili ufaklı savaşların kötü bir huyu vardır:
Kazan ya da kaybet, seni alıp götürür…
Darısı başına inşallah…