Tehlikenin farkında mısınız? Yiyeceklerimiz sağlıklı mı?



Bilindiği gibi sağlıklı tarım uygulanmayan tarım ürünleri, zirai ilaçlardan kaynaklanan, yıkamayla bile geçmesi mümkün olmayan kanserojen kalıntılar içermektedir. Artık meyve ve sebzeler dahil, bu tarım ürünlerini göz göre göre tüketmek imkansız hale gelmiştir. Sofralarımızdan eksik edilmeyen tavuklar ile ilgili gerçeklere gelince: Kemikleri gelişmesin, sadece et yapsınlar ve çabucak büyüsünler diye; yumurtadan çıkar çıkmaz hormon ve antibiyotik verilen; 1 saat karanlıkta, 23 saat ışık altında bırakılarak durmadan yemeye zorlanan; kuluçka süresi 17 güne inen; henüz 45 günlükken aslında bir yumruk büyüklüğünde olması gerektiği halde 1.5 kiloya kadar çıkabilen tavuklar, eğer hemen kesilmezler ise zaten kemikleri kırılarak kendiliğinden ölüyor. Toksin, hormon ve antibiyotikler verilerek yetiştirilen bu çiftlik tavuklarını yemenin; kansere, karın fıtıklarına, kemiklerin kolay kırılabilir olmasına, akciğer sıvısının bitmesine ve KOAH başlangıcına yol açtığı, onkoloji uzmanları tarafından açıkça belirtiliyor. Sonra görüyoruz ki, beyaz et sağlıklıdır düşüncesi ile sık sık tavuk tüketen onlarca kadın, onlarca gen*cecik kadın meme kanserine yakalanıyor.
Tavukta tehlike saymakla bitmiyor. ‘O halde kırmızı et tüketelim’ derseniz durum şöyle: ‘Etleri pembe olsun’ diye buzağılara demir verilmiyor. Hayvanlar demir eksikliğinden ahırların paslan*mış metal aksamlarını yalıyor. Henüz sekiz aylıkken aslında küçücük olması gereken danalar, verilen hormonlar sayesinde kocaman olu*yorlar. Yediğimiz etten, sütten, yoğurttan bol miktarda hormon ve antibiyotik almak düşüyor bize de. Bu hormonlu, antibiyotikli etleri tüketen çocuklarımız, antibiyotiğe karşı bağışıklık kazanıyor. Hasta*landıklarında antibiyotik aldıklarında da günlerce iyileşemiyorlar bu sebeple. Hepimiz biliyoruz ki, kız çocuklarımız artık erken yaşta adet görmeye başlıyor. Erkek çocuklarımızın göğüsleri büyüyor. Henüz 11-12 yaşındaki çocuklarımız gıdalardan aldıkları bu hormonlar yüzünden erken gelişen metaboliz*malara sahip oluyorlar. Yetişkin giyim ve ayakkabı mağazalarından alışveriş edip diyetisyenlerde fazla ki*lolarını vermeye çalışıyorlar. Tüm bunların yanında trans veya hidrojenasyon ile oluşan yağların, koroner kalp hastalıklarına sebep olduğu artık kesinleşti. Diyabet, obezite, kanser, kısırlık, karaciğer bozukluğu, Alzheimer, Parkinson gibi birçok hastalık ile ilişkileri hakkında da yüzlerce bilimsel veri mevcut.
Sentetik mayalama yöntemiyle, içerisine antibiyotikli sütler, süt tozları ve hidrojenize yağlar katıla*rak üretilen yoğurtlar market raflarını dolduruyor. Piyasadaki bilindik pek çok yoğurt markasında, su kaybını önlemek ve sertleşmesini sağlamak için hay*vanların deri ve kemiklerinden elde edilen bir katkı maddesi olan jelatin kullanılıyor. Hatta mum yapımında kullanılan parafin, küflenme ve bozulmalara karşı yoğurt tozu, kıvam artırıcı, kalite artırıcı gibi masum başlıklar altında pek çok zehirli kimyasal kullanıldığı da sık sık tespit edili*yor. İnsanın aklına bile gelmeyecek her türlü katlı maddesinin, her türlü üründe kullanıldığını söyleyen akade*misyenler; bu katkı maddelerinin başta kanser olmak üzere pek çok hastalığa davetiye çıkardığını, ar*tık bunları yakalamaya çalışmaktan yorulduklarını, tüketicilerin kendi sağlıklarını koruyabilmek için bilinç*li olmaları gerektiğini dile getiriyor. Kanser riskini azaltan, özellikle kolon kanserine karşı koruyucu etkisi olan, bağırsaklardaki tehlikeli mikropların oluşumunu engelleyen, LDL kolesterolü azaltan ve gıda zehirlenmelerine karşı koruyan mucizevi doğal ilaç olan yoğurdu; market raflarından satın alıp tüketmek, açıkça ortadadır ki bilinçli tüketicilerin yapacağı bir şey değildir. Tüm bu tehlikelere, bir de geçtiğimiz aylarda Türkiye’ye girdiği tespit edilen GDO’lu pirinçler eklenmiş*tir.