Kadınlar saltanatı (Osmanlıca: قادينلر ساطنتي), Osmanlı İmparatorluğu'nda Haseki Sultan'ların veya Valide Sultan'ların (hatta Mihrimah Sultan örneğinde bir padişah kızının) devlet yönetimine müdahale ettikleri, hatta zaman zaman bizzat devleti yönettikleri dönemdi.Dönem büyük ölçüde Osmanlı İmparatorluğu'nun duraklama dönemine denk gelir. Kanuni Sultan Süleyman'ın yaşlılık döneminde (1550 civarı) başlamış, 1656 yılında Köprülü Mehmet Paşa'nın sadrazam oluşuna kadar devam etmiştir.

Kavramın anlamı
Kadınlar saltanatı kavramının ilk defa Osmanlı tarihçisi Ahmet Refik Altınay tarafından 1916 yılında aynı ad altında yayınlanan kitabında kullanıldığını görüyoruz. Leslie Pierce İngilizce aslını 1993 yılında yayınladığı Harem-i Hümayun: Osmanlı İmparatorluğu'nda Hukümranlık ve Kadınlar adlı kitabında Kadınlar Saltanatı kavramı kabul etmekte ancak bu konuda birçok yanlış anlaşılmaların mevcut olduğuna işaret etmektedir. Bu yanlış anlaşılmalardan biri, çok eskilere dayanan, devlet yönetimine kadınların karışmasının Osmanlı Devleti'ne zarar verdiği inancıdır. Leslie Pierce kitabında şeyhülislam Sunullah Efendi'nin daha 1599 yılında kadınların devlet işlerine karışmasından şikayetçi olduğunu yazar. O zamandan beri Osmanlı İmparatorluğu'nun Kanuni Sultan Süleyman'dan sonra başlayan duraklama ve gerileme süreçlerine kadınların devlet işlerine karışmasının neden olduğu görüşü yaygınlaşmış ve kadınlar saltanatı dönemi halk ve tarihçiler arasında olumsuz bir şekilde algılanmaya başlamıştır. Ancak kadınlar saltanatının 1656 yılında sona ermesine karşılık Osmanlı Devleti'nin çöküşünün yavaşlamadığı, tam tersine hız kazandığı bilinmektedir. Nitekim Leslie Pierce ve İlber Ortaylı dahil birçok tarihçi Osmanlı Devleti'nin asıl zayıflama döneminin 1683 yılındaki II. Viyana Kuşatması'nın başarısızlıkla sonuçlanmasından sonra başladığına inanmakta, dolayısıyla kadınlar saltanatının Osmanlı Devleti'nin çökmesinden sorumlu tutulamayacağına işaret etmektedirler.
Günümüzde kadınlar saltanatı (ya da batı dillerinde bilinen biçimiyle Sultanate of Women veyaReign of Women) kavramı tarihçiler tarafından 1550-1656 yılları arasında kadınların Osmanlı Devleti'ni bizzat yönettikleri anlamında değil, kadınların bu dönemde diğer dönemlere kıyasla daha fazla bir güce sahip olduğu anlamında kullanılmaktadır. Zaman zaman bu güç mutlak bir güce yaklaşmış ancak hiçbir zaman Rusya İmparatorluğu'ndaki II. Katerina veya Britanya İmparatorluğu'ndaki II. Elizabeth gibi resmi bir nitelik kazanmamıştır.

Osmanlı tarihi boyunca kadın sultanlar
Bütün monarşilerde olduğu gibi Osmanlı Devleti'nde de hanedan üyesi kadınlar her zaman için hükümdarı etkilemekten geri kalmamışlardır. Ancak Osmanlı Devleti diğer monarşilerden farklı olarak padişahların eşlerini cariyeler arasından seçme ve resmi nikah yapmaktan kaçınma esasını getirmiştir. Bu kural özellikle yükselme döneminde yerleşmiş, padişah eşlerinin ve ailelerinin, padişahı etkilemesini önlemek amacıyla getirilmiştir.
Kanuni Sultan Süleyman ilk ve tek defa Hürrem Sultan'la resmi nikah yaparak bu kuralı kısmen bozmuş ve kadınlar saltanatının yolunu açmıştır. Kadınlar saltanatı ilk olarak Haseki Sultan'ın yani padişahın en gözde eşinin güçlü olduğu bir dönem olarak başlamış, Nurbanu Sultan ve Safiye Sultan dönemlerinde güç Valide Sultan'a yani padişahın annesine geçmiştir. İki değişik padişahın (IV. Murat ve İbrahim) annesi olan ve torunu IV. Mehmet döneminde dahi gücünü koruyan Kösem Sultan, kadınlar saltanatının zirveye ulaştığı dönem olarak kabul edilir. Özellikle oğullarının ve torununun küçük yaşta olduğu dönemlerde naiplik görevini üstlenerek devleti bizzat yönetmiştir. Ancak kadınlar saltanatı Kösem Sultan'ın öldürülmesiyle sona ermiş, dönemin Valide Sultanı Turhan Sultan geri plana çekilmeye karar vermiş, 1656 yılında Köprülü Mehmet Paşa'nın sadrazam olmasını destekleyerek biliçli bir kararla yönetimi diğer devlet adamlarına bırakmıştır.

Kadınlar saltanatının sona ermesi kadınların Osmanlı Devleti'nin yönetimi üzerindeki etkilerinin tamamen sona erdiği anlamına gelmemektedir. Valide Sultanlık Osmanlı Devleti'nin yıkılmasına kadar önemini korumuş olan önemli bir kurumdur. Valide Sultanlar her zaman için padişah olan oğullarını etkilemişler, ayrıca cami, hastane inşaatı, hayır işleri konusunda büyük bir bütçeye ve karar yetkisine sahip olmuşlardır. Örneğin son dönem Valide Sultanlarından Bezmialem Sultan ve Pertevniyal Sultan devletin birçok mimari projelerinin arkasında yer almışlardır. Ancak kadınlar saltanatı dönemine kıyasla aradaki fark, Kösem Sultan'dan sonraki Valide Sultan'ların iç ve dış siyaset konularına doğrudan doğruya karışmaktan sakınmalarıdır.

Kadınlar saltanatının güçlü sultanları
Hürrem Sultan


Hürrem Sultan Osmanlı tarihinde bir padişahla resmi nikahla evlenmiş ilk ve tek Haseki Sultan (padişahın en gözde eşi) olma özelliğini taşımaktadır. Bu evlilik Kanuni Sultan Süleyman'ın daha önceki nikahsız eşi olan Mahidevran Sultan'ın etkisinin azalmasına neden olmuştur. Ancak Mahidevran Sultan yeniçeriler tarafından da sevilen ve geleceğin padişahı gözüyle bakılan Şehzade Mustafa'nın annesi olarak hala müstakbel Valide Sultan durumundaydı. Ayrıca Kanuni Sultan Süleyman'ın sadrazamı olan İbrahim Paşa da padişaha kardeş kadar yakın ve güçlü bir devlet adamıydı. İbrahim Paşa'nın 1536 yılında, Şehzade Mustafa'nın ise 1553 yılında Kanuni'nin emriyle öldürülmelerinden sonra Hürrem Sultan büyük bir güç kazandı. Birçok tarihçi Kanuni'nin 1553 yılında Şehzade Mustafa'yı öldürtmesini Hürrem Sultan'ın etkisine bağlarlar. Bu sayede Hürrem Sultan'ın oğlu II. Selim'e padişahlık yolu açılmış oldu.Mihrimah Sultan'ın 1548 yılında Lehistan Kralı II. Zygmunt'a tahta geçmesi dolayısıyla gönderdiği kutlama mektubu


Kanuni Sultan Süleyman'ın Hürrem Sultan'dan olan kızı Mihrimah Sultan da olgun bir yaşa geldikten sonra annesiyle birlikte büyük bir güç kazanmış, sadrazam olan eşi Rüstem Paşa'yla birlikte imparatorluğun en güçlü kişilerinden biri haline gelmiştir. Hem Hürrem Sultan'ın, hem de Mihrimah Sultan'ın Osmanlı İmparatorluğu'nun Lehistan Krallığı'yla barış içerisinde olmasını sağlamasında payının büyük olduğu ileri sürülmektedir. Her iki sultanın da Lehistan Kralı II. Zygmunt'un tahta geçmesini kutlamak için yolladıkları mektuplar Polonya Devlet Arşivlerinde muhafaza edilmektedir.

Mihrimah Sultan o kadar zengindi ve devlet işleriyle o kadar ilgiliydi ki, babası Kanuni Sultan Süleyman'ı Malta Seferi'ne çıkmaya ikna etmek için kendi cebinden ödeyeceği paralarla 400 gemi yaptıracağına söz vermişti. Mihrimah Sultan'ın gücü anne ve babasının ölümünden sonra da devam etti. Ölene kadar padişah kardeşi II. Selim'in en yakın danışmanlarından biri olarak kaldı.

Mihrimah Sultan'ın ölümünden sonra II. Selim'in Venedikli eşi Nurbanu Sultan güç kazandı. Eşinin padişahlığı dönemindeki etkisi oğlu III. Murat'ın döneminde daha da artmıştır. Avrupa ile ilgilenmiş, Venedik Cumhuriyeti'yle Yahudi asıllı kirası (sekreteri) Ester Handali aracılığıyla hediye alışverişinde bulunmuş, Fransız kraliçesi Catherine de Medici ile mektuplaşmıştır. Oğlunun padişahlığı döneminde, Venedik taraflısı bir politika izlemiş ve Venedik'le uzunca bir barış dönemi yaşanmasını sağlamıştır.

III. Murat'ın eşi Safiye Sultan eşinin padişahlığının ilk yıllarında kayınvalidesi Nurbanu Sultan ile iktidar mücadelesi yaşamış ve Nurbanu Sultan'ın ölümünden sonra eşi üzerindeki büyük etkinliği sayesinde büyük güç kazanmıştır. Safiye Sultan'ın etkisi oğlu III. Mehmet'in döneminde de devam etmiştir. Eşi ve oğlunun padişahlıkları döneminde sadrazamların sık değiştirilmesinden sorumlu olduğu öne sürülmüştür. Safiye Sultan'ın kayınvalidesi Nurbanu Sultan gibi Venedik yanlısı bir politika izlediği iddia edilir. O da kayınvalidesi gibi Avrupa ile ilgilenmiş, hatta İngiltere kraliçesi I. Elizabeth ile mektuplaşmıştır. I. Elizabeth Safiye Sultan'a süslü bir araba hediye etmiş ve Safiye Sultan da bu araba ile İstanbul'da o zaman için hiç alışılmadık şekilde gezmeğe başlamıştır. Safiye Sultan yurt içindeki ve yurt dışındaki saray dışı ilişkilerini Yahudi asıllı kirası (sekreteri) olan Esperanza Malchi aracılığıyla yürütmüştür. Esperanza Malchi, Safiye Sultan'a verdiği hizmetlerden dolayı çok büyük bir servete ulaşmış, bunu çekemeyen yeniçerilerin başlattığı bir ayaklanma sonucu 1600 yılında öldürülmüştür.
Kösem Sultan


III. Mehmet'in ölümünden sonra padişah olan I. Ahmet, babaannesi Safiye Sultan'ı Eski Saray'a göndererek politikaya karışmasına engel olmuştur. Safiye Sultan da I. Ahmet'in tahta çıkışından kısa bir süre sonra ölmüştür. I. Ahmet'in eşi Kösem Sultan, eşi döneminde sarayda fazla etkili değildi. Ancak eşinin ölümünden sonra politikaya karışmaya başladı. Daha sonra tahta çıkacak olan IV. Murat ve İbrahim'in annesiydi. Fakat eşinin başka bir kadından doğmuş bir oğlu olan II. Osman daha önce tahta çıkınca Eski Saray'a gönderildi. Kendi çocukları padişah olunca yeniden saraya dönüp kısa zamanda büyük otorite sahibi oldu. 11 yaşında tahta geçen oğlu IV. Murat'ın çocukluk dönemindeki naiplik görevi ile daha sonra diğer oğlu İbrahim'in yönetimdeki zayıflığı, Kösem Sultan'ı imparatorluğun en önemli yöneticilerinden biri haline getirdi. Daha sonra altı yaşında padişah olan torunu IV. Mehmet döneminde de gücünü korudu. Ancak bu dönemde yeni bir rakibi vardı. O da IV. Mehmet'in annesi olan Turhan Sultan'dı. Kösem Sultan, Turhan Sultan'ın gücünü kırmak için IV. Mehmet'i tahtan indirmeyi planladı. Fakat durumu öğrenen Turhan Sultan taraftarlarınca öldürüldü. Mücadeleyi kazanan Turhan Sultan naip oldu. Ancak ülkeyi doğrudan yönetmeyip, birkaç sadrazam değiştirdikten sonra 1656 yılında görevi Köprülü Mehmet Paşa'ya verdi. Bu tarih kadınlar saltanatının sonu olarak kabul edilir.

Dönemin sona ermesi
Haseki Sultan'ların oğullarının iktidar mücadelesinde rol oynamaları ilk zamanlarda sadece iktidar mücadelesi değil, aynı zamanda can mücadelesiydi. I. Ahmet dönemine kadar yürürlükte olan Fatih Kanunnamesi'ne göre, tahta geçen padişahlar kardeşlerini öldürdükleri için iktidar mücadelesini kaybedenler canlarını da kaybediyorlardı. O yüzden Hürrem Sultan örneğinde görüldüğü gibi, bir Haseki Sultan'ın oğlunu padişah yapmak için karıştığı olaylar, oğullarının yaşam mücadelesinin bir parçasıydı. Nitekim I. Ahmet döneminde Fatih Kanunnamesi'nin kaldırılmasından sonra kadınlar saltanatı, küçük yaşta tahta geçmiş padişahlar nedeniyle Kösem Sultan döneminde bir süre daha devam etmiş, ancak bundan sonra sona ermiştir.
Bazı örneklerde yaşam içgüdüsünün yanı sıra anayurtlarıyla bağlantılarını sürdüren Nurbanu Sultan gibi bazı sultanların kendi anayurtlarının çıkarlarını savunmak için devlet işlerine karıştıkları da görülmüştür.
Kadınlar saltanatının sona ermesinin bir nedeni de Köprülü ailesiyle başlayan bir dizi yetenekli sadrazamın işbaşına geçmesi, padişahların savaşa gitmek dahil devlet işlerini büyük ölçüde diğer devlet adamlarına devretmeye başlamasıydı. Böylece güç bir ölçüde Topkapı Sarayı'ndan Bab-ı Ali'ye geçmiş oluyor, sadece kadın sultanların değil, padişahların da sorumlulukları azalmış oluyordu.