Babasını kaybeden Mevlânâ, içinde büyük boşluk duyuyordu. Çünkü o, yalnız bir baba kaybetmemişti. Bir şeyh, bir mürşid, bir gönül dostu, ilim ve fazilet timsali, bir insan-ı kamil kaybetmişti. Her ne kadar Sultanü'l-Ulema'nın ebedi aleme göç etmesinden sonra, onun müridleri tarafından bir şeyh, bir pir olarak tanınıyor, genç yaşında zamanın büyük alimi sayılıyor, etrafında hayli ilim ve irfan meraklısı toplanıyorsa da, o, kendini babasının yerine koyamıyor, manevi yalnızlığını hissediyordu. Bir sene böyle geldi, geçti. Sultanü'l-Ulema'nın vefatından, bir yıl sonra, halifelerinden Tirmizli Seyyid Burhaneddin Muhakkık, şeyhinin Konya'ya yerleştiğini duymuş ve onu görmek için Konya'ya gelmişti. Çok sevdiği şeyhinin bir sene evvel vefat etmiş olduğunu ve yerine oğlu Celaleddin'in geçtiğini görmüştü. Konya'ya gelen bu Seyyid Burhaneddin kimdi? Bilginlerin sultanı Bahaeddin Veled, Belh şehrinde iken Seyyid Burhaneddin hazretleri de orada idi. Ve Sultanü'l-Ulema'nın müridleri arasına girmişti. Daha Celaleddin Muhammed bir çocuk yaşında iken, onun terbiyesini üzerine almıştı. Seyyid Burhaneddin'in Konya'ya gelişine, Hazreti Mevlânâ çok sevindi. Baba dostu, eski hocasının elini öptü. Belh'de geçen mutlu günleri hatırladılar. Büyük manevi zevk duydular. Seyyid Konya'ya niçin geldiğinin manasını anladı. O, aziz şeyhinin oğlunun eskiden beri mürebbisi iken, şimdi mürşidi olacaktı.
O günden sonra Mevlânâ, Seyyid Burhaneddin'e mürid oldu ve şeyhinin ona talim ettiği Kübreviyye tarikatının evrad ve tesbihine devam etmeğe başladı. Seyyid, önce onu, kırk gün bir odaya kilitlemiş, Mevlânâ'ya halvet yaptırmıştı. Baba dostu, Seyyid Burhaneddin'i bulunca Mevlânâ, manevi yalnızlıktan kurtulmuş, şeyhinin verdiği virdleri aşkla, şevkle okumakta ve tesbihleri çekmekte idi. Mevlânâ her ne kadar, babası ve aynı zamanda hocası olan Sultanü'l-ulema'dan çok şeyler öğrenmişse de Seyyid Burhaneddin Hazretleri, din ve şeriat bilgisini de kuvvetlendirmesi için onun Halep ve Şam'a gitmesini tavsiye etmiş, Mevlânâ da şeyhinin emrine uyarak birkaç derviş arkadaşı ile beraber Halep'e gitmişti. Talebesini ve müridini tahsilini derinleştirmesi için Halep'e gönderince Seyyid Burhaneddin hazretleri Konya'da kalmadı. Kayseri'ye gitti. Bu gidişi muvakkattı. Sevgili müridi Konya'ya dönünce o da Konya'ya gelecekti. Mevlânâ Halep'te iki sene kadar o devrin en meşhur medresesi olan Halaviyye medresesinde kaldı. Ve oranın en tanınmış alimi Kemaleddin İbnü'I-Adim (ölümü 660/1262)'den fıkıh tahsil etti. Hazreti Mevlânâ, Şam 'da bulunduğu sıralarda tahsilini daha çok derinleştirmişti. Artık Konya'ya dönmesi gerekiyordu. Hazreti Mevlânâ Anadolu'ya dönünce, önce Kayseri'ye uğrayarak, şeyhi Seyyid Burhaneddin'i ziyaret etti. Sonra onunla birlikte Konya'ya geldiler.
Şeyh, durumdan memnundu. Mevlânâ'yı çok değişmiş buldu. Bilgisi, olgunluğu, şeriata bağlılığı bariz bir şekilde dikkati çekiyordu. O gerçekten mürşidlik, babalık vazifesini yapmış, şeyhinin oğlunu, ilmin, imanın yolunda kemale sevk etmişti. Şimdi artık onunla şahsen meşgul oluyor, onu telkinleri ile görüşleri ile daha mükemmel bir hale getirmeğe ***ret sarfediyordu. Seyyid hazretleri Mevlânâ'yı yetiştirmek için çok uğraştı. Ona babası Sultanü'l-ulema'nın Maarif adlı eserini tekrar tekrar okuttu. Böylece aylar, yıllar geçti. Her geçen yıl Mevlânâ'yı bir kat daha olgunlaştırdı. Oruç ve çile günleri, geçti. Mevlânâ'yı istediği gibi yetiştirmişti. İçinde vazifesini tamamlayan bir mürşidin iç rahatlığı vardı.
Şam dönüşünde Hazreti Mevlânâ, Kayseri'ye uğrayıp şeyhini Konya'ya getirdiğini biliyoruz. Sipehsalar'a göre Seyyid, Mevlânâ'dan Kayseri'ye gitmek üzere müsaade istediği halde Mevlânâ şeyhinden ayrılmak istememiştir. Burhaneddin Hazreti Mevlânâ'nın isteğine uymayarak Kayseri'ye gitmek istedi ise de, yolda atının ayağı kaydı. Seyyid attan düştü, ayağı incindi. Dönüp Konya'ya gelerek, Mevlânâ'ya neden yolunu bağladığını, gitmesine müsaade etmediğini sordu. Bu soruya karşılık Mevlânâ, "Şeyhim, neden bizi bırakıp gitmek istiyorsun?" sorusunu sordu. Bu soruya karşılık Seyyid, şu cevabı verdi: "Konya'da güçlü bir arslan peyda oldu. Ben de bir arslanım. Aynı şehirde iki arslan bir arada olamaz. Biz artık birbirimizle geçinemeyiz. Ben bu yüzden gitmek istiyorum." Bunun üzerine Mevlânâ, Seyyid Burhaneddin Tirmizi hazretlerinin ellerini öptükten sonra onu, bir kaç müridi ile birlikte Kayseri'ye uğurlamıştı.
Seyyid Burhaneddin Tirmizi Kayseri'ye geleli daha bir yıl tamamlanmamıştı. O mübarek, ömrünün son günlerini yaşadığını hissediyordu. Bir gün hizmetçisine, sıcak su hazırlamasını söyledi. istediği su hazırlanınca, kalkıp boy abdesti aldı. Sonra, hizmetçisine: "Git, kapıyı sıkıca kapa ve dışarıda gördüklerine 'Garip Seyyid dünyadan göçtü' diye sala ver!" dedi. Ve odasının bir köşesine çekilerek şu son duasını yaptı: "Ey büyük Allahım, ey dost, beni kabul et ve canımı al. Beni, benden al. Beni her iki dünyadan da al, göllir. Ben seni istiyorum. Sensiz olan her şeyi benden al."
Hizmetçi koşarak Sahib Şemseddin'e haber verdi. Seyyid'in ölüm haberi Kayseri'de kısa zamanda duyulmuş, büyük bir kalabalık hücresinin önünde toplanmıştı. Sahib Şemseddin, cenazeyi hazırlatırken Mevlânâ'ya da haber ulaştırdı. Cenaze dua ve tekbirlerle kaldırıldı. Mevlânâ şeyhinin ölüm haberini alınca, büyük bir kedere kapılmış, hemen Kayseri'ye hareket etmişti. Kayseri'ye gelince doğru, Seyyid'in mezarı başına gitmiş, orada saatlerce niyazda bulunmuştu. Sahib Şemseddin, Mevlânâ'ya, şeyhinin kitaplarını teslim etti. Mevlânâ hocasının kitapları ile birlikte üzgün, içi yaralı olarak Konya'ya döndü. Bu kitaplar arasında Seyyid'in Makalat adlı meşhur eseri de vardı.
Seyyid Burhaneddin Tirmizi Hazretleri 1241 senesinde vefat etmişti.
ALLAH cennet'te komşu olmayı nasip etsin inşALLAH..