Kitle kültürü, öncelikle, toplumlardaki "kültürel çöküşme"nin bir gösterimidir. Bu kültürel çöküşme, bize aynı zamanda, toplumlardaki "Kültür bunalımı"nı gösterir. Bu kültür bunalımı ve kültürel çöküşmenin temelinde de, burjuva insanlık idealleriyle toplum düzeninin buna elvermezliği arasındaki derin çelişki yer alır. Buysa, burjuvanın ideal ve çıkarlarının tüm toplumun ideal ve çıkarlarıyla uyumlu hale getirilememiş olması demektir; çünkü, kapitalist üretim biçimi, yabancılaştırma özelliğinden ötürü, üretimi dolayısıyla kültürü insani kılamamakta, dolayısıyla, insanın çevresini insanileştirmesi demek olan kültürü topluma yerleştirememektedir. Çünkü, insanın çevresini saran dünyanın öylesine düzenlenmesi gerekir ki, insan bu çevrenin içinde gerçekten insani olan şeylerin deneyini edinebilsin; yani, eğer insanı biçimlendiren kendi çevresiyse, çevresinin insanileştirilmesi gerekir. Oysa, kapitalist üretim biçimi, insanın çevresini kendisine insani kılamayışıyla, yani, kültürü insani olmaktan çıkarışıyla belirgin özelliğini kazanmaktadır. Bu durumda çevrenin (toplumun) salt kapitalist tüketim kültürüne göre düzenlenişi demek, kültürün "para kültürü"ne göre kâr mekanizmasına göre düzenlenmesi, tüketen kitle kültürünün sonunda yaratılması demektir ki, bunun genel maddi-manevi nedenlerini daha önce görmüş bulunuyoruz. O zaman şunu söyleyebiliriz ki, kitle kültürü'nün başlıca özelliği, kültürün insana, "yabancılaşması"nın, yani, "kültürsüzleşme"nin, "kültürün kendi özüne aykırılaşması"nın bir anlatımı olarak, "insani olmayışlık"tır; yani, "***ri-insani kültür"dür kitle kültürü.Bunun doğal bir sonucu olarak, ikinci başlıca özelliği, "soysuzlaşma", ya da "çarpıklaşma", "gitgide bozulma", "niteliksizleşme"dir. Burada, daha önce açıklamaya çalıştığımız, kitle kültürünün oluşmasına yol açan maddi-manevi nedenlerin büyük etkisini görmemek olanaksızdır. Örneğin maddi kültür anarşisine bağlı olarak manevi kültür anarşisi'nin, değer karmaşası'nın getirdiği çarpıklık; lumpenleşme, sınıf-yitirme olgusunun yol açtığı niteliksizleşme; özellikle kültür emperyalizmi sonucu soysuzlaşma, tüketim ekonomisinin sanatsal-kültürde yol açtığı bozulma; bir de tüm bunların birbirleriyle karşılıklı ve içiçe etkileşmesi!Hele bu yönde ülkemize baktığımızda, kitle kültürünün ne denli tehlikeli boyutlara ulaşmış olduğunu görürüz. Çünkü, şunu hemen anımsatalım, kitle kültürü yalnızca yoksul kitlelerin değil, ama tüm toplumsal kesimlerin tüketimine ve etkilenme alanlarına uzandırılmış bir kültür olup, ülkemizde burjuvazinin kendisini de derinden etkilemektedir. Bunun başlıca bir nedeni, burjuvazimizin güçsüzlüğü olduğu kadar; "çabuk zenginleşme" sonucu, egemen kesimlerin kendilerinin de kesin bir kültür bunalımı içinde oldukları, kültür emperyalizmi öğelerini olduğu kadar, feodal kültür öğelerini de bir arada yaşamaları, dolayısıyla, soysuzlaşma'ya, çarpıklaşma'ya, niteliksizleşme'ye zaten açık oluşlarıdır. (Bu anlamda, örneğin, sosyetede verilen "Dallas partileri" ile sokaktaki "Dallas kebapçısı" arasında bir fark yoktur). Dışa bağımlı az gelişmiş, çarpık kapitalizmin, hiç kuşkusuz, kaçınılmaz sonuçlarıdır bunlar. Nitekim, bizim vurgulamak istediğimiz şey de, ülkemizdeki kitle kültüründe görülen olumsuz özelliklerin, burjuvazinin kültür özelliklerinin yalnızca sonuçları değil, ama onun nedenleri de oluşudur. Bu nedenle kaygımız, kitle kültürü'nün neredeyse tüm bir toplum kültürü haline gittikçe dönüşmesidir, çünkü, yeniden üretimi, gerçek ilerlemeye yönelik üretimi elinden alınmış burjuva kültürümüzü sanırız gittikçe daha çok "kültürsüzleşme"den, "aranjlaşma"dan başka bir son beklemiyordur. (Kitlelerin "dolmuş müziği"nin aynı zamanda burjuvanın "gazino müziği" oluşu, "ulusal kültür"ün bir belirtisi değildir her halde).O zaman şunu da söyleyebiliriz ki, "kitle kültürü"nün yukarıdaki nedenlere doğal bağlantısı sonucu bir başka özelliği de "kişiliksizleşme"dir. Ülkemizde herhangi bir sanatsal-kültürel olgu, ne denli kişiliksizleşiyorsa o denli kitle kültürü içinde yer alıyordur, ya da tam tersi, kitle kültürü toplum içinde ne denli yaygınlık kazanıyorsa, toplum da o denli kişiliksizleşiyordur. "Kültür bunalımı" içinde yaşayan toplumlarda, "kültür kişiliği" aramamız doğal olacak. zaten kitle kültürünün herkese uygun düşecek (yani, herkesin insani kişiliğine aykırı düşecek) hale getirilmesinin nedeni de budur. Öyle ki, çarpık üretimin, tüketim ekonomisinin, kendisini oluşturan maddi-manevi nedenlerin tüm sonuçlarının gücüne bağlı olarak, kitle kültürü ortada nitelikli olan ne varsa onu niteliksizleştirmekte, soysuzlaştırmakta, "***ri-insani" hale getirmektedir. Kişilerin estetiksel beğenilerinin düzeyini en aşağısına indirgemekte, herkesin en diplerdeki ortak paydada buluşacağı estetiksel beğeniyi oluşturmaktadır.Tüm yukarıda sözünü ettiğimiz özellikle birleşecek biçimde, onların ayrılmaz bir parçası olarak, kitle kültürünün bir başka özelliği de, çöküşmüş burjuva ideolojisi'ni yansılamasıdır. Bunun en belirgin yanıysa "gerçeklikten kopma"dır. Bir "ikame kültür" olarak, bir "bilinçsizleştirme", "zihniyetsizleştirme" olarak kitle kültürünün çöküşmüş burjuva ideolojisini gündelik bilinç içinde kendinde taşıyışını göz önüne alırsak, onun bütün gerçeklikten kaçma özelliklerini de birlikte görürüz. Bunun başlıca belirtisi, toplumsal ham hayallerin, aldatmacaların, yanılsamaların yaratılmasıdır; gerçekleştirilemeyen insanlık ideallerinin yerine ham hayallerin ikame edilmesi, çöküşmüş burjuva ideolojisi için kaçınılmazdır. "İnsanın değişmez doğası!" gibi sunulan bu "***ri-insani" insan özellikleri tüm kitle kültürünün en ağır basan yanıdır. Bu nedenle, kitle kültürü sanatı, toplumsal gerçeklikten kaçma, ya da sahte-gerçeklikler üstüne kurulmalarla doludur. Yanılsamalara dayanan, kadercilik, kötümserlik, umutsuzluk; zorbalık, vurdu-kırdı, suç dünyası; bilim-kurgu, doğa yıkımları, savaşlar; tüm bu "burjuva yaşamı cehennemi"nin karşıtını oluşturan "burjuva yaşamı cenneti", yani, açık saçıklık, kadın pazarı, serüvencilik; bir başka deyişle, toplumsal yaşamın yapısına "kötülük" olarak ekilmiş ne varsa, hepsi kaçınılmaz, günün "ampirik gerçeği", "insanlık durumu" olarak ortaya konur; bütün bu "cehennemi" yaratan, ama aynı zamanda onun "cenneti"nden yararlanan kapitalist toplum kahramanları (yani, "Süpermen"ler, "James Bond"lar, "J.R"lar, vs.) ise, "idoller" olarak verilir, ki burada da kitle kültürünün "bireycilik" özelliğini apaçık görürüz. Tabi, ne yazık ki, bu tür insanları ortaya çıkaramayan ülkemizde ise, "toplumsal kahraman ancak "Şaban tipinde nesnelleştirilir oysa, herkesin "kahraman" olacağı bir toplumda hiç kimsenin kahraman olamayacağı çok açıktır; tıpkı "her mahallede bir milyoner"in herkesin yoksullaşmasını gösterdiği gibi. İşte, bu anlamda, kitle kültürü,. Yukarıda da değindiğimiz gibi, kitlelerin varlıksızlaşmalarını amaçlayan "bireyciliğin propagandası"nı yapar. "Köşeyi dönme" en büyük insani amaç haline gelir; üstelik bu, herkese tanınmış bir eşitlik hakkıdır, çünkü, "talih kuşu herkesin başına konabilir"! Yeter ki insan bu çarpık düzenin nimetlerini kavramış, "uyanık" kişi olsun! Görüldüğü gibi, kitle kültürü aynı zamanda kendi içinde "zıtların birliği"ni de taşımaktadır. Yani, hem büyük "ütopyalar", hem büyük "kadercilik"; hem büyük "kahramanlar", hem küçülmüş insanlar; hem zenginleşme ideali, hem yoksullaşma; hem saldırganlık, hem boyun eğme; hem terör, hem çilecilik; yani, "insani olmayan" tüm birbirine karşıt, ama birbirleriyle bütünleşen insan özellikleri bir araya gelmiştir kitle kültüründe. İçeriğinde, özünde çöküşmüş, biçiminde niteliksiz; üstelik tüm nitelikli sanatları ve insani nitelikleri kendisiyle birlikte soysuzlaştıran bir kültür-sanat. İşte burjuvazinin "son harikası"! Bütün bu yöndeki kitle iletişim araçlarından bunu "taksitle" satın alabilirsiniz. (Yalnız burada önemli bir yanılgıya da dikkati çekelim, kitle sanatının yaygınlaşmasını sağlayan şey kitle iletişim araçlarının varlığı değil, kitle iletişim araçlarının kullanılma biçimleridir; yani, tıpkı kitle kültürünü oluşturan şeyin teknik-sınai gelişme değil, çelişkin üretim biçiminin kendisi olması gibi).